Nemrud Dağı’nın Tepesinde Yaşamak


  • Oluşturulma Tarihi : 13.03.2016 09:00
  • Güncelleme Tarihi :
Nemrud Dağı’nın Tepesinde Yaşamak yazının resmi

Adıyaman’dayım.

Nemrud Dağı’nın iki bin küsur metrelik zirvesinde, bir kayanın üzerinde oturmuş Komagene Kralı 1. Antichos’un heykelinin önünde, onun baktığı gibi, tepesi karla kaplı sıradağların arasında uzanan, devasa Atatürk baraj gölünü, onunla hayat bulan göz alabildiğince uzanan yeşil ovayı izliyorum.

Bir ayağı hafifçe seken, kirli sakallı ellili yaşlardaki çaycının getirdiği yarı kaçak çayı içerken dalıp gidiyorum. Bu insanlar bu dağın tepesine nasıl çıkıyorlardı? Bu taşları buraya nasıl çıkardılar? Bu devasa heykelleri kim yaptı? Burada yaşayanlar ne yiyip içiyorlardı?

Çaycıya sordum aynı şeyi.  Acı acı güldü. ‘Çok insan ölmüştür bunları yaparken. Ama bence sen bunları düşünme. Manzaranın keyfini çıkar’ dedi.

Çayları içtikten sonra en tepeye doğru yürüyüşe çıktık.

Nemrut Dağı sadece Adıyaman ilinin değil dünyanın en önemli turistik bölgelerinden biri. 1987 yılında UNESCO tarafından ‘Dünya Mirası’ listesine dahil edilmiş.

Saat akşamüstü beş. En tepenin hemen yamacında, batı terasında, güneşin bulutlar arasında kaybolmasını seyrediyorum. İki kişiyiz. Bizden başka Adıyaman’dan gelmiş yirmi yaşından küçük iki genç var. Biri kartalın başına oturup poz verirken arkadaşına ‘Görevli gelmeden çabuk çek’ diyor. ‘Burada görevli mi var?’ diyorum. ‘Evet abe. Bekçiler var burada’ diyorlar.

Onlar birkaç poz çektirip aşağıya, inişe geçerken biz zirvede kalıyoruz. Yine daldım.

‘Merhaba’ diye bir sesle biraz irkildim. Döndüm. Kızıl saçlı, saçlarının ortası hafif dökük, uzun boylu, kırklı yaşlarda, yakasında ’görevli’ yazan biri gelmişti. 

‘Merhaba’ dedim.

‘Nasılsınız? Manzarayı beğendiniz mi?’ dedi.

‘Burada insanın kötü olma olasılığı var mı? Manzara harika’ dedim.

‘Şimdi hava da biraz bulut var. Siz esas yaz döneminde burada güneşin batışını seyretmelisiniz’ dedi. Eli ile aşağıdaki meydan gibi yeri gösterdi. ‘Yazın o kadar çok yabancı turist geliyor ki burada boşluk bulmak mümkün değil’ dedi.

‘Siz burada mı çalışıyorsunuz?’ dedim.

‘Evet. 3 yıl oldu’ dedi.

‘Ne güzel bir iş. Çok mutlu olmalısınız’ dedim.

‘Öyleyim. Huzur var burada’ dedi.

‘Hanım çocuklar?’ dedim.

‘Onlar Kahta’da diye uzaktaki yerleşim yerini gösterdi. ‘Üç gün nöbet tutuyorum, sonra da 4 gün evdeyim’ dedi.

‘Ne güzel. Hanım dırdırı yok, insan derdi yok’ dedim.

Güldü. ‘Hanım dırdırcı değil Allah’tan.  Ama burada da insan derdi çok. Özellikle yerli Turistler. Sürekli kuralları çiğnemek istiyorlar. Mesela tepeye çıkış yok diyoruz. İlle de oraya çıkmak istiyorlar’ dedi.

‘Valla itiraf ediyorum. Sen demeseydin belki bende tepeye çıkardım’ diye tümülüsün tepesini gösterdim.

‘Manzaranın oradan çok farklı göründüğünü sanmam. Hem bu tepeciğin altında ne olduğunu kimse bilmiyor. Belki dibe kadar giden çukurlar, belki mağaralar vardır’ dedi.

‘Merak etmiyor musun?’ dedim.

‘Ediyorum. Ama benim görevim burayı korumak, merak etmek değil’ dedi.

Bekçi Ahmet ile böyle tanıştık. Oradaki hayatından, dağın tepesinde vakitlerini nasıl geçirdiklerini anlattı. ‘Terör oluyor mu burada?’ dedim.

‘Ben hiç görmedim, eskilere de sordum. Olmamış’ dedi.

Doğu terasına da götürdü. Meğerse orada da aynı heykeller varmış. Orada da güneşin doğuşunu izlemeye geliyormuş insanlar.

‘Buyrun size odun ateşinde pişirdiğimiz bir çayımızı ikram edeyim’ dedi.

Şoförümüzün ‘Abi hava kararmadan dönelim, aniden yola sis buz çöker kalırız yolda’ sözü geldi.

‘Bir dahaki sefere inşallah’ dedim.

‘Her zaman bekleriz. Biz buradayız’ dedi.

‘Ahmet keşke seninle mesleğimizi bir süreliğine değiştirseydik’ dedim.

‘Valla ben değiştirmem abi. Huzur var burada’ dedi.

‘Haklısın valla’ deyip vedalaştık. Huzurdan aşağıya, insanların arasına inişe geçtik…

Nemrud Dağı’nın Tepesinde Yaşamak
Dr. Deniz Arslan
Yazarımız Kim ?

Dr. Deniz Arslan