2

Piyanist ve Kır Düğünü


  • Oluşturulma Tarihi : 19.08.2015 08:11
  • Güncelleme Tarihi :

Yaz mevsimi geldi. Yaz kimi için deniz ve kumsal, kimi için tatil ve dinlenme,  kimi içinse gezme ve tozma anlamına geliyor. Bekar gençler için ise yaz mevsimi “evlenme çalışmaları” için en uygun dönem. Yağmur, çamur derdi olmaksızın güzel bir havada saatlerce gönüllerince eğlenebilme imkanları var.

Yazılarımızı takip edenler, sahilde bahçe arasında mütevazı küçük bir evimiz olduğunu bildikleri için burada ikinci bir kez tekrar etmeyeceğim. Eskiden her akşam sadece cırcır böceklerinin sesini, yan evin bahçesinde oturan yaşlı teyzenin horlamalarının ve hatta bazen ufak tefek gaz ihtiyaçlarının seslerini duyardık. “Şükran teyze bu akşam kuru fasulyeyi fazla kaçırmış” diye aramızda şakalaşır, gülüşürdük. Son yıllarda çevremizde artan kır düğünü mekanları yüzünden Şükran teyzenin gaz sesini arar olduk. Hayır. Tabii ki gaz seslerinden özel bir haz duymuyorum. Ama en azından gaz seslerinin en uzunu bir dakika sürüyorken her akşam saatlerce, aynı bed seslerden, aynı parçaları, aynı sırada duymak ve bitmeyen gelin ve damat akrabalarının anonslarından gına geldi. Hele ki ismini veremeyeceğim sağ cenahımıza düşen salonda bir piyanist şantör arkadaş var ki; bu sesi o şarkıları besteleyen bestekarları duysa “yok abi ben bir daha beste falan yapmıyorum” diyecek kadar kötü ve detone.  AJDAR diye meşhur bir popçumuz var hani. Türk pop hayatına ‘çikita muz’, ‘’Tuğba Tuğba’’ gibi unutulmaz ve yıllar geçse de unutulmayacak efsane parçalar kazandıran bir bu arkadaşımızı herkes hatırlıyordur eminim. İşte Ajdar bile bizim piyanist şantörümüz yanında son derece güzel sesli kalır.

Geçenlerde niyet ettim ve düğün salonunun kapısına kadar gittim. Bir fırsatını bulup piyanist şantörü bir kenara çekmek, “Kardeş ne alıyorsan 100 lira fazla veriyorum. Artık çalma” demek niyetindeydim. Kapıda şeker ve kolonya tutan, hafiften göğüs dekolteli ve diz üstü kesimli, swaroski taşlı, krem elbise giymiş uzun boylu, düz, simsiyah saçlı, minicik burnu ve kocaman renkli gözleri ile adeta Japon çizgi filmlerinden fırlamış şeker kız candy gibi bana gülen kızı görünce “Gulyabani gören Ayşen Gruda” gibi kalakaldım. “Hoş geldiniz” dedi. Ruj var mıydı bilemiyorum ama halk arasındaki o meşhur “kiraz dudağı” o gün gördüm. Bir an sadece “hebeleb, hübeleb” tarzında anlamsız kelimeler çıkardığımı fark ettim. “Yalnız mısınız” dedi. “Çok yalnızım” dedim. Allahtan o sırada çocuklardan biri balonu patlattı da duymadı.  “Piyanist benim arkideşimde ona bakcektim” dedim ege lehçesiyle. İyide ben Egeli değilim ki? Belli ki devrelerim yanmaya başlamıştı. “ayy ama çok güzel çalıyor. Değil mi” dedi kız benden onay beklercesine. “Bu kadar güzel kızda ne kusur ola ki” diye fazla düşünmeme gerek kalmadı. Yaradan’ın  haşa dalgın bir anına mı denk geldi yoksa  o sırada Cebrail (a.s) bir şey mi sordu da montaj mı karıştı bilemiyorum ama “donanım” konulması unutulmuştu demek ki . BMW kasasında Murat 124 donanımlı bir araba alacakmış gibi soğudum.  O “güzel sesli adamı”  biraz daha dinleyip geriye döndüm.

Oraya neden gittiğimi unutmuş, “böyle güzel bir kız nasıl bu kadar kötü bir müzik kulağına sahip olabilir”(Hani Ud çalıp şarkı söylemiyor olsam belki müzik kulağının ne olduğunu önemsemezdim ama) şeklinde düşünceler ile geri dönüyorken piyanist” bu şarki kalbimin tek sahibine” parçasını bu yaz belki de 60’ıncı defa aynı detone sesle “gelin, damat ve tüm çiftleri” dansa davet etmek suretiyle söylüyordu…

Evime gittim. Ablamın doldurduğu çayı yudumlarken bir süre sonra bir erkek sesi bir tarafı yırtarcasına “evet” diye böğürdü. Ardından cırtlak bir “evet” beklerken ses gelmedi. Galiba kızın istatistiklerden haberi var ve belli ki şiddete, dayağa, boşanmaya ve ölüme maruz kalmak istemiyor diye düşündüm. (Ege bölgesinde 2013 ‘te evlenen çift sayısı 76 bin, boşanan çift sayısı 22 bin. Evli kadınların yüzde 36’sı eşinin fiziksel ya da psikolojik şiddetine maruz kalıyor, yüzde 12’si cinsel şiddet görüyor. 2002-2013 arasında 4 bin 835 kadın öldürülmüş) Ancak belli ki “sosyal baskı” galip gelmiş sessizce kaderine “evet” demiş olmalı ki “bed Sesli” piyanist bunu kutlamak için herkesi “Angaranın bağları” eşliğinde oyuna davet ediyordu.

Kulaklığımı taktım. Müzeyyen Senar’dan “Seni ben ellerin olsun diye mi sevdim” dinlemeye başladım. İçime huzur doldu. Piyanisti o akşamlık unuttum…

Piyanist ve Kır Düğünü
Dr. Deniz Arslan
Yazarımız Kim ?

Dr. Deniz Arslan