Sayfa Yükleniyor...
Ankarada TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinin davetlisi olarak, Afrikada bir Türk Doktor konulu konuşma yapmak üzere yola çıkmıştık.
Konuşmaları organize eden ekipten genç ve yakışıklı bir öğrenci bizi havaalanından aldı.
Yolda bize organizasyon ile ilgili bilgi verdi.
Ben o gün üçüncü sırada konuşma yapacaktım.
Üniversiteye vardığımızda kampüsün içerisinde Starbucksın bir şubesi dahil her şey vardı.
Aklıma Hartumda dolaşırken gördüğümüz Starbox Cafe geldi. Malum Sudana Amerikan ambargosu olduğu için uyanık bir girişimci orada Starbucks açamayacağını bildiğinden kendince öyle bir çözüm geliştirmişti.
Bu arada ambargo var derken örneğin ilaç ve tıbbi malzemeler gibi hayati şeyler için ambargo var. Ancak tüketim maddeleri için hiçbir ambargo yok. Örneğin Iphone (Ayfon) telefonlar, Coca cola, Pepsi gibi markalara hemen tüm Sudanda bolca görmek mümkün.
Sezarın hakkı Sezara demişler bizi bu konuşma için davet eden TOBB TALKS grubunun hakkını verelim. Her şey gerçekten mükemmeldi. Konuşma yapacağımız yere vardığımızda bize özel bir oda ve masada kuş sütü dahil bir sürü ikram hazırlamışlar. Sanırım Bak kardeşim, biz senin her dediğini yaptık, sende bu işin hakkını ver artık diye bir mesaj da vermek istemişler.
Kapımda şık giyinmiş bir kız, bir oğlan misal hava almak için kafayı her dışarı uzattığımda buyrun efendim, bir şey mi eksik, bir isteğiniz mi vardı, çay, su, ya da başka bir şey diye hemen dibimde bitiyorlardı. Bir ara tuvalete gitmek istedim. Oğlan kapıya kadar götürdü. Kapıyı açtı sanırım artık gerisini halledebilirim, daha öncede yapmıştım dedim. estağfirullah hocam dedi muzipçe gülerek.
Benimle ilgilenen genç bir ara heyecanla içeri girdi. Hocam başkan burada, sizinle tanıştıralım dediler. Öyle bir heyecanla söyledi ki Vay be demek Obama da gelmiş diye düşündüm. Tabi neticede Obamanın da kökeni Sudanın hemen altında yer alan Kenya olduğundan Afrikaya ilgi duyuyor olabilirdi.
Odamızdan bir kat aşağı indiğimizde uzun boylu, hafif sakallı, yakışıklı genç bir delikanlı yanında kendi gibi şık giyinmiş birkaç gençle beraber bana doğru geliyorlardı. Başkanımız diye tanıştırdılar. Meğer o organizasyonu yapan grubun başkanıymış. Son derede nazik bir şekilde Efendim bizi kırmayıp buralara kadar geldiniz, bize şeref verdiniz diye başlayan şeyler söyledi. Bu çocuk gelecekte bir yerde başkan olur, işi biliyor diye içimden geçirdim.
Biz ayakta sohbet ederken Üniversitenin Rektörü ve Rektör yardımcısı geldiler. Öğrencilerin hemen hepsini ismen tanıyor, onlarla, şunu ne yaptınız, şu öğrenci hastaydı ne oldu?, şu dersin nasıl oldu? diye konuşuyorlardı. Rektör yıllarca Sanayi Bakanlığının Müsteşarlığını yapmış ama öylesine mütevazi ve nazik insandı ki çok şaşırdım. Biz okurken Rektörü öğrencilerin arasında görmek bir yana uzaktan gördüğümüzde bile övünerek Oğlum var ya biz bu gün Rektörü gördük diye hava atardık.
Özel Üniversite tabi ki, çocuklar paralı, yöneticiler de o yüzden iyi davranıyorlar diye düşünmedim dersem yalan olur. Ancak daha sonra bana verilen bilgilerden onların pek çoğunun okula derece ile giren, burslu, bazılarının fakir öğrenciler olduğunu, pek çoğunun da Üniversiteden desteklendiğini öğrendim.
Biz Rektörle konuşurken ilk konuşmayı yapacak olan kişi geldi. Kırklı yaşlarda, son derece şık giyinmiş, günün modasına göre sakal uzatmış, oldukça havalı biriydi. Gözlüğünü, atkısını yanında kendisine eşlik eden özel korumasına verdi. Bizimle tokalaştı.
Biz konuşurken, Başkan Efendim vakit geldi diye bizi Rektörle beraber açılışı yapmak üzere salona davet etti.
Günlerdir yapılan tanıtım çalışmalarından dolayı salon ağzına kadar doluydu.
İlk konuşmacı arabaları modifiye eden, yani değiştiren, halk arasındaki bilinen tarifi ile Doğan görünümlü şahin modellerinin yaratıcısıymış. Yıllarca mahallemizden Yılmaz Abinin kullandığı, devasa çift çıkışlı egzoz borusu nedeniyle birkaç kilometre öteden sesini duyduğumuz, öküz sesi çıkaran havalı kornası, yere yakın geniş lastikleri ile modifiye edilmiş arabanın mucidini nihayet görme şerefine ulaşmıştım
Doğan görünümlü Şahin yaparak girdiği meslek hayatını daha sonra Serçe görünümlü BMW, Lamborgini görünümlü Ferrari, Kamyon görünümlü Otobüs, ev görünümlü Mercedes yaparak paraya yüro deyip yürüyen bu arkadaş bu işten iyi para kazanmıştı.
Sobada yakmak için Tezek bile olmayan, camları olmadığı için laylon ile pencereleri kapatılan, merhaba diye Türkçe yazanın sınıf atladığı bir okulu Merhaba, nasılsınız, iyimisiniz diye yazdığı için 3 yılda bitirdiğini söyledi.
Olayları öylesine farklı anlatıyordu ki bunu mahsun Kırmızıgül Mucize 2 diye film yapmalı diye düşündüm. Sesini mimiklerini öylesine güzel ve etkili kullanıyordu ki gözyaşları sel oldu. O an yanıma mendil almadığımı fark ettim. Sunum yapacağım için kirlenmesin diye kendimin ki ile değil Erdinçin gömleğine sümüğüme karışan gözyaşlarımı sildim.
Merak edenler için devamı yarına .