Doç. Dr. Zeki Uyanık
İlkses Gazetesi Yazarımız

Doç. Dr. Zeki Uyanık

Yazarın Köşe Yazıları

Kurbanlık hayvanın bayıltılarak kesilmesi caiz midir?

Hangi sebeple kesilirse kesilsin, hayvanın kesimi esnasında; hayvana fazla eziyet vermemek esastır. Bunun için kesim sırasında hayvana elektrik veya narkoz vererek şok ile bayıltmak, bu hayvanın kurban olarak kabul edilmesine engel kusurlardan sayılmaz. Çünkü kurbana engel kusurlar; kesim sırasında meydana gelen arızalar olmayıp, hayvanda önceden mevcut olan kusurlardır. Bu itibarla canlı olarak kesilmek kaydıyla, kurbanlık hayvanın elektrik veya benzeri bir şeyle şoklanmasında dinen bir sakınca yoktur. Şayet hayvan, henüz kesilmeden, şokun etkisiyle ölürse; o, kurban olamayacağı gibi eti de yenmez.


Kur’an-ı Kerim’de kurban ibadeti var mıdır?

İnsan ve DinKurbanın meşru kılınmış bir ibadet olduğuna dair Kur’an-ı Kerim’de deliller bulunmaktadır. Nitekim bu hususta Saffat Suresinin 107. ayetinde: “Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail’in yerine bir kurbanın, Allah tarafından kendilerine fidye (kurban) olarak verildiği açıkça bildirilmektedir. Ayrıca başka ayetlerde de kurban ibadeti ile ilgili nasslar mevcuttur: “... kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belirli günlerde Allah’ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin.”(Hacc 22/28) “Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık…” (Hacc 22/34) “Kurbanlık büyükbaş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken kurban edeceğinizde üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.” “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir.” (Hacc 22/36;37) ayetleri buna işaret etmektedir. Bu ayetlerde zikredilen hayvan kesiminin, et ihtiyacı temini için kesilen hayvanlar olmadığı, bunların ibadet amaçlı birer uygulama oldukları gayet açıktır. Et ve kanların Allah’a ulaşamayacağının, asıl olanın ihlas ve takva olduğunun bizzat ayetin nazmında yer alması bunu açıkça ortaya koymaktadır. Hz. Peygamber de, kurbanı bir ibadet olarak kabul etmiş ve bizzat kendisi de kurban kesmiştir. Hz. Peygamber’in, yedi deveyi kendi eliyle kurban olarak kestiğini, aynı şekilde sahih hadis kaynaklarında yer alan rivayetlerde, Hz. Peygamber, Kurban bayramında, Allah katında en sevimli ibadetin kurban kesmek olduğunu, kurbanın kesilir kesilmez Allah katında makbul olacağını ve kurban edilen hayvanın boynuzu, tırnağı da dahil olmak üzere her şeyinin kişinin hayır hanesine yazılacağını ifade edip; bu ibadetin Allah rızası için yapılmasını tavsiye etmiştir.


Kurban edilecek hayvana ortak olanların hepsi de kurban niyeti ile ortak olmaları mı gerekir?

Hanefi mezhebine göre, kurbana ortak olanların hepsi de kurban niyetiyle katılmak zorundadır. Mesela, ortaklardan biri vacip olan kurbanı, diğeri adak kurbanı, bir diğeri de nafile kurbanına niyet etmiş olsalar bu farklı niyetlerle bu kurbana ortak olmalarında bir sakınca yoktur. Çünkü hepsi de ibadet niyetiyle katılmış bulunmaktadırlar. Fakat ortaklardan biri herhangi bir ibadet niyetiyle değil de, et almak maksadıyla katılmış olsa, bu sahih olmaz ve diğerleri de niyet etmiş oldukları kurbanı kesmiş sayılmazlar. Şafii mezhebine göre ise, isteyen istediği niyetle bu hayvana ortak olabilir. Kişi ister et almak için ister adak kurbanı için isterse normal kurban için isterse ticaret için fark etmeksizin hangi niyetle ortak olursa olsun geçerlidir. Kurban kesenin kurbanı da sahihtir.

Ortaklaşa kesilen büyükbaş hayvanın paylaşımı nasıl olmalıdır?

Ortak kesilen büyükbaş hayvanın eti tartılarak paylaşılır. Göz kararıyla paylaşmak caiz değildir. Yedi kişi bir kurbana ortak olsalar birinin hissesi diğerlerinden az olmak şartı koşulsa bu kurban geçersizdir. Ortaklar yedi kişiden az olursa hisseleri ister eşit olsun ister olmasın caiz olur. Ancak bir kişinin hissesi yedide birden az olmamalıdır.

Kurban ya da adak için kestiğimiz hayvanın cinsiyetinin bir önemi var mı?

Eti yenilmesi helal olan bütün büyük baş ve koyun keçi gibi küçükbaş erkek ve dişi hayvanlardan hem


Secde ayeti okunduğunda abdesti olmayan secde yapabilir mi?

Secde ayeti okunduğunda, okuyan da, dinleyen de secde yapması Hanefi mezhebine göre vacip Şafiilere göre ise sünnettir. Ancak her iki mezhebe göre de abdestleri yoksa abdest almaları gerekir veya abdest aldıkları zaman secdeyi yaparlar. Abdestsiz secde yapmaları uygun değildir.


Bitkisel hayatta olan kişinin ibadet sorumluluğu düşer mi?

Dinimizde sorumluluğun en önemli şartı akıldır. Aklı tam olmayan bir kimse dinimizin emir ve yasakları ile sorumlu değildir. Buna göre bilinci yerinde olmayan kişinin namazları düşer. Bu itibarla bitkisel hayata girerek bilinci yerinde olmayan ve bir daha iyileşmeyen bir kişi tutamadığı oruçlardan ve kılamadığı namazlardan dolayı sorumlu olmaz. Dolayısıyla bu durumda iken vefat eden kişinin tutamadığı oruçları için fidye vermek gerekmez. Bilinci giden ya da bitkisel hayatta olan kimse kendine geldiği zaman namazlarını kaza etmesi gerekir.


Müslüman kimse Müslüman olmayan kimsenin kanını alabilir mi?

Tedavi için yapılan kan naklinde, kan verenin Müslüman veya gayr-ı Müslim oluşunun bir farkı yoktur. Müslüman’dan kan alınabileceği gibi, Müslüman olmayandan kimseden de kan alınabilir. 

Aynı şekilde kan veren kimse Müslüman’a kan verebildiği gibi Müslüman olmayan kimseye de kan verebilir. Bunun da dini anlamda hiçbir sakıncası yoktur.

Anlamını bilmeden okunan Kur’an’ın sevabı olur mu? 

Kur’an-ı Kerim Arapça indirilmiştir. Bu dile vakıf olmayanlar da bu yüce kitabı okumak, öğrenmek ve yolunda yürümekle mükelleftir. Dolayısıyla kişi Kur’anı okurken anlamını bilerek okursa tabi ki hayrı daha fazla olur. Aynı şekilde her Müslüman’ın da bu yüce kitabı anlayarak okuması temenni edilir. Ancak her insan bu dile ve bilgiye sahip olamayabilir. Sahip olamadığından dolayı da bu kitabı okumaktan mahrum kalması düşünülemez. 

Kişinin Kur’an-ı Kerim’in anlamını bilmese dahi onu okuması sevaptır. Hatta her bir harfinden dolayı okuduğu için Müslüman’a on sevap yazıldığını sevgili Peygamberimizi müjdelemektedir.

Ayrıca müslüman kimse kalplere şifa olan Kur’an-ı Kerimi Arapça orijinalinden okuyamıyorsa da en azından mealini ve tefsirini okuyarak ayetlerinin ne anlama geldiğini öğrenmelidir.  

Namazda Fatiha’yı kalpten okumak caiz mi?


Çocuğu olmayan bir kimse evlat sahibi olduğunda şükür için mevlid okutmak zorunda mı?

Kişinin çocuk olduğunda bir şükür anlamında mevlit okutabilir. Ancak bu mevlidi zorunluluk anlamında okutmak zorunda değildir. Bu mevlidi okutmanın da bir vakti yoktur. Yani mevlidi çocuğun doğduğu gün ya da kırkıncı gününde okutmak zorunda değildir. Bu gibi merasimler güzel ve dinen hoş olmakla beraber dini bir vecibe ya da farz değildir. Ama yapılması halinde dinen sevap kazanılan güzel davranışlardır. Aynı zamanda anne ve babalar, çocukları dünyaya geldiğinde Allah’a hamd ve şükür maksadıyla isterlerse kurban keser, tatlı ikramı yaparlar. Fıkıh kitaplarında Akika adıyla geçen bu çocuk kurbanını kesme daha çok çocuğun doğumundan sonra ilk yedinci günde kesilmesi tavsiye edilmiştir. Ama daha sonra da kesilebilir. Dinen bir sakıncası yoktur. Buna göre Allah’a şükür babından ebeveynler çocukları olduğunda Kur’an veya mevlid okutmalarında bir sakınca yoktur. Bilakis dinen güzel bir davranıştır. Ama illaki bunu yapmak veya şu günde okutmak gerekmez. Birinci gün de olur. 40. gün de 100. günde de olur. Hiçbir fark yoktur.


Yurt dışında vefat eden kimsenin cenazesini Türkiye’ye getirmede bir sakınca var mı? 

Dinimize göre cenazeyi öldüğü yere defnetmek menduptur. Cenazeyi defnetmeden önce başka yere nakletmek mekruh olmakla beraber caizdir. Definden sonra kabrinden çıkararak nakil ise kesin zaruret olmadıkça mutlak suretle caiz değildir.  Buna göre yurtdışında vefat edenlerin, bulundukları yerde bir Müslüman kabristanı varsa, orada defnedilmeleri uygun olur. Şayet Müslüman kabristanı yoksa Hıristiyan mezarlığında Müslümanlar için ayrılmış olan bölüme defnedilmeleri mümkün olduğu gibi, Türkiye’ye nakledilmeleri de caizdir. 

Hayvanları dövüştürmek dinen caiz mi?

Hayvan dövüştürmek İslam öncesine kadar dayanmakta, günümüzde de hala varlığını korumaktadır. Hem de tüm hızı ile varlığını sürdürmektedir. Horoz, manda, köpek, deve, kaz… gibi hayvanların dövüştürülmesi şeklinde icra edilen bu dövüş hayvanlara eziyet verdiğinden İslam dini tarafından yasaklamıştır.  İslam dini, zevk uğruna hayvanlara eziyet vereni kınamış ve günahkâr olarak telakki etmiştir.

Melekler her şeyi bilebilirler mi?

Gayb bilgisi yalnız Allah’a mahsus olduğundan, melekler gaybı bilemezler. Ancak Allah onlara bazı konuları bildirebilir. Nitekim Kur’an’da Allah’ın Hz. Âdem’e varlıkların isimlerini öğrettiği, sonra da bunları meleklere göstererek isimlerini söylemelerini istediği, meleklerin de, “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur…” (Bakara, 2/32.) dedikleri bildirilmektedir.

Bu


Kurban kesmenin hikmeti nedir?

 Kur’an-ı Kerim’de mealen: “Kurbanlarınızın etleri ya da kanları Allah’a ulaşmaz, ama sizin takvanız Allah’a ulaşır.” (Hac, 22/37.) buyrulmaktadır. Bu ayete baktığımızda, ferdin kurban kesmesinden amaç Allah’ın emrini yerine getirmesi ve takvalı olduğunu göstermesinin bir ifadesidir. Bunun anlamı, Allah isterse en değerli malımızı dahi O’nun yoluna feda edebiliriz, demektir. Tıpkı Hz. İbrahim’in İsmail’i kurban etmeye karar vermesi gibi, gerekirse bizim de canımızı dahi kurban edebileceğimizi göstermektir. Bir bakıma da kurban mala olan rağbet duygusunu kırmak, Allah’ın rızası karşısında her şeyimizden geçebileceğimizi göstermek anlamına gelir. Kısaca kurban kesmenin ilk amacı Allah’ın rızasına erişmektir.

Kısırlaştırılmış hayvanlar kurban edilebilir mi?

 Çeşitli amaçlarla kısırlaştırılmış veya burularak hadım hale getirilmiş hayvanlar kurban olarak kesilebilir. Kurban açısından bu herhangi bir eksiklik oluşturmamaktadır. Bulunduğu yerde kurbanını dağıtacak fakir bulamayan kimse vekalet yoluyla başka yerde kestire bilir mi? Dinimize göre kurban, zekat, fıtır sadakası, keffaret gibi malî ibadetlerin ifasında başkasına vekalet vermek caizdir. Bundan dolayı kendisine kurban vacip olan bir kimse, kurbanını bizzat kendisi kesebileceği gibi, vekalet yoluyla memleketinde veya başka bir yerde de kestirebilir.

Kurbanlık olarak niyetlenilen bir hayvanın sütünden ve yününden yararlanmak caiz midir?

 Kurban etmek üzere satın alınan veya kurban etmek niyeti ile belirlenin hayvanın kesim öncesinde sütünden ve yününden yararlanmak mekruhtur. Çünkü


Kurban ya da adak için kestiğimiz hayvanın cinsiyetinin bir önemi var mı?

Eti yenilmesi helal olan bütün büyük baş ve koyun keçi gibi küçük baş erkek ve dişi hayvanlardan hem adak hem de kurban olur. Kurban ya da adak hususunda caizlik anlamında erkek ile dişi hayvan arasında bir fark yoktur. Her iki hayvan cinsinden de kurban ve adak olur. 

Fakat Peygamberimizin mümkün mertebe koç kesmesini dikkate alan fakihler, koç kesmenin koyun kesmeye göre daha faziletli olduğunu söylemişlerdir. Bunun da sebebi hayvan neslinin devamı içindir. Dişi hayvanlar doğurduğu için kesilmesi ikinci planda bırakılmıştır.

Yapılan her vasiyet yerine getirilmeli mi?

Ölen kimsenin ölmeden önce yapacağı vasiyetin üç şartı vardır. Birincisi vasiyet, mal varlığının üçte birini (1/3) geçemez. İkincisi mirasçıya böyle bir vasiyet yapılamaz. Çünkü miras paylarını bizzat Allah belirlemiştir. Üçüncüsü de vasiyetten maksat bir insanın ihtiyacını gidermek, bu yolla Allah’ın rızasını kazanmak olmalıdır. Mirasçıların paylarını azaltmak niyetiyle yapılması yasaktır. Bu bir maddi vasiyettir.

Ancak maddi vasiyetten başka bir de mecazi ya da manevi diyeceğimiz vasiyet vardır. Örneğin: “Bir kimse anne-baba öldükten sonra çocuklarından bir şeyin yapılmasını ya da yapılmamasını talep ediyorsa sadece kendilerini ilgilendiren ve imkân dâhilinde olanlar yerine getirilir. 


İbadetin imana olumlu ya da olumsuz bir etkisi var mı?

İman, inanılması gereken hususlar açısından artmaz ve eksilmez. Bir kimse, iman esaslarının tümünü kabul edip de, bir ya da birkaçına inanmazsa, iman etmiş sayılmaz. Bu durumda, iman gerçekleşmediğinden, artması ve eksilmesi söz konusu değildir. Ancak güçlü ve zayıf olmak açısından farklılık gösterir; kiminin imanı kuvvetli, kiminin zayıftır. İmanda bu çeşit farklılığın bulunduğuna Kur’an-ı Kerim’de işaret edilmiştir: “Herhangi bir sure indirildiğinde, içlerinden (alaylı bir şekilde) ‘bu hanginizin imanını artırdı?’ diyenler olur. İman etmiş olanlara gelince, inen sure onların imanını artırmıştır.” (Tevbe 9/124); “O, inananların imanlarını kat kat artırmaları için kalplerine huzur ve güven indirendir.” (Fetih 48/4); “Allah’ın ayetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların (mü’minlerin) imanlarını artırır.” (Enfal 8/2) Buna göre kişi günah işleye işleye imanını zayıflatmaktadır. Aynı şekilde kişi hayır işleye işleye ibadet ede ede de imanı artar.

Ölen kişi için yas tutmanın dindeki yeri nedir?

 Ölen bir dost ya da akraba için yas tutmak, üzülmek, hüzünlenmek dinen caizdir. Hatta kişinin acısını açığa vurup ağlaması ve gözyaşı dökmesi de caizdir. Nitekim Hz. Peygamber de oğlu İbrahim ölünce ağlamış, yine can çekişmekte olan kızının oğlu kendisine arz edilince, gözlerinden yaşlar boşanmıştır. Sebebi sorulunca da “Bu Allah’ın rahmetidir, onu kullarının kalplerine koymuştur. Allah ancak merhametli olan kullarına merhamet eder” buyurmuştur. (Buhari,


Bir menfaat elde etmek için birisine borç vermek caiz mi?  

İmkânlar dâhilinde kişinin ihtiyacını görmek, yardımcı olmak, borç vermek dinen hoş ve güzel olan bir davranıştır. Ancak bu yardım veya borcu bir menfaat karşılığında yapmamak lazım. Hatta bir menfaat elde etmek karşılığında yapmak dinen caiz değildir.  

Fakat bir şart olmadan veya borç alırken bir fazlalık şartı koşulmadan ya da başka bir menfaat şart koşmadan ödemede verilen fazlalığın veya bir hediyenin bir sakıncası yoktur. Hatta Şafiî mezhebine göre böyle bir davranış sünnettir. Zira kişi bir iyilik yapmıştır siz de pazarlık ve şart olmadığı halde gönlünüzden gelmiş ve borç verene bir jest yapmış olduğunuzdan caizdir.  

Ancak borcu verirken başta böyle bir fazlalığı şart koşmak caiz değildir. Çünkü böyle bir fazlalık faiz olur. Faiz ise İslam’ın yasakladığı ve haram kabul ettiği büyük günahlardan biridir.  

Balık yumurtası yemek balık gibi caiz mi? 

Allah, suda yaşayan hayvanların helal olduğunu Kur’an-ı Kerim’de bildirmektedir.  “Deniz avı ve onun yiyeceği size de, yolculara da bir geçimlik olarak helal kılınmıştır…” (Maide, 5/96) 

Sevgili Peygamberimiz de bu hususta “Denizin suyu temiz; ölüsü de helâldir.” (Muvatta, Tahâret, 12) buyurmaktadır. 

Buna göre balık ve


Deodorant kullanmanın abdeste veya namaza zararı olur mu?

Alkolü içmek bütün mezheplerde haramdır. Ama onunla temizlik yapma veya koku olarak kullanma hususu ise mezhepler arasında tartışmalıdır. Kişinin bedenine sürdüğü veya elbisesine dökülen ya da yüze sürülen deodorant, kolonya konusu da bunlardan biridir. Hanefi mezhebine göre deodorant, kolonya ve benzeri temizlik maddelerini içmek, içki içmek gibi yasak ve haramdır. Çünkü içinde alkol vardır. Ama bunları süslenmek, güzel kokmak veya temizlikte kullanmak caizdir. (Tıraştan sonra yüze sürmek gibi). Aynı şekilde bedene, ele yüze sürülen veya elbiseye dökülen deodorant, kolonya veya sürülen parfümle namaz kılmak caizdir. Çünkü necis ve pis sayılmaz. Bununla namaz kılınması halinde de bu namaz geçerlidir. Şafii mezhebine göre ise deodorant, kolonya ve benzeri maddeler içinde alkol barındırdığından necistir. Yani pistir. Bu ve benzeri maddeler necis olduklarından onları içmek haram olduğu gibi onları temizlik ya da başka bir gaye için de olsa kullanmak caiz değildir. Dolayısıyla Şafii mezhebine göre bedene, ele yüze, ya da elbiseye dökülen deodorant, kolonya, parfüm ve benzeri maddeler ile namaz kılmak caiz değildir. Kılınması halinde namaz geçersizdir. Bu namazı yeniden kılmak gerekir.

Bir malı satarken malın kusurunu gizlemek caiz mi?

Ticarette malın kusurunu söylememek aldatmaktır. Aldatmak ise dinen uygun değildir. Nitekim sevgili Peygamberimiz bu hususta bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:” Bizi aldatan


İnsan ve Din

Boyunda üzerinde Allah’ın adı bulunan bir kolye ile lavaboya girmek caiz mi? 

Üzerinde Allah’ın isminin yazılı bulunduğu bir künye, kolye ya da yüzükle helaya girmek mekruhtur. Çünkü Allah’ın yüce olan adının böyle bir mekanda bulunması o isme bir saygısızlıktır. Onun için helaya girileceği vakit elde, boyunda, bilekte… Allah’ın ismi yazılı bir cisim varsa çıkarmak gerekir. Ya da onu örtmek veya cebimize koymamız gerekir.

Küs olan insanların birbirinin selamını almaması caiz mi?

Dinimizce selam vermek sünnet onu cevaplandırmak ise farzdır. Bir topluma selam verildiği zaman o toplumdan bir kişi bu selama karşılık vermesi bu farzı yerine getirmek için yeterlidir. Şayet cevap verilmese o toplumda oturan her Müslüman günahkar olmuş olur. Selamı o toplumun içinde oturan bir kimsenin ismini zikrederek verme durumunda ise ismi geçen kimse bu selama karşılık verme zorunda diğerleri için bir şey söz konusu değildir. Selam, benden sana bir zarar gelmez, anlamına geldiğine göre her Müslüman İslam’ın bu güzel şiarını günlük hayatında yaşaması ve yaşatması lazım. Selam verdiği gibi verilen selama da karşılık vermesi gerekir. Çünkü Kur’an-ı Kerim de Allah’ü Teale mealen şöyle buyurmaktadır: Size bir selam verildiği zaman,


İslam inancında çocukların bir farkı veya üstünlüğü var mı?

İslam dininde çocuklar arasında kız ve erkek ayırımı yapmak, birini diğerinden üstün tutmak uygun değildir. Çünkü kız evlâdı da, erkek evlâdı da insana veren Allah’tır. Kulun burada hiçbir rolü ve iradesi yoktur.


Kocasından boşanan bir bayanın bir başkası ile evlenebilmesi için beklemesi gereken bir süre var mı?

Boşanma, evliliğin feshi ve ölüm gibi bir sebeple evliliğin sona ermesi durumunda kadının yeni bir evlilik yapmadan önce beklemesi gereken süreye dini anlamda iddet denir. Karı koca nikah kıyıldıktan sonra ister zifafa girsin ister girmesin bu süreyi beklemesi lazım. Çünkü bu iddet, kadının önceki kocasından hamile olup olmadığının anlaşılması içindir. Aynı zamanda ölüm iddetinde kadının ölen kocasına hürmet ve saygı babından belli bir zaman diliminde evlenmeden beklemesi gerekir. İddet bekleme esas olarak kadının hamile olup olmadığının ortaya çıkması amacına yönelik olmakla birlikte onun sadece bu amaçla sınırlandırılması doğru değildir. Ölüm iddetinde bunun yaratılış açısından erkeklere göre daha duyarlı ve yuvaya daha bağlı olan kadının ölmüş kocasının hatırasına saygı ve yuvaya bağlılık simgesi olarak, boşanma iddetinde ise toplumun kötü zanda bulunmasını engellemeye, dolayısıyla kadının saygınlığının devamını sağlamaya yönelik bir önlem olarak değerlendirmek gerekir. Ölüm iddeti, kocası ölen kadın hamile ise çocuğunu doğurana kadardır. Şayet hamile değilse beklemesi gereken süre dört ay on gündür.


Her hangi bir sınavdan önce Türbelere gidip dua etmede bir sakınca var mı?

Türbe ve ziyaretler neticede birer mezarlıktır. Mezarlıkları da ziyaret etmek dinen caiz olan ve Peygamberimizin tavsiye ettiği bir husustur. Türbeleri ziyaret etmek, orada dua etmek ya da Kur’an-ı Kerim okumak dinen caiz olan bir davranıştır. Ancak türbelerden şifa beklemek dinen uygun değildir. Çünkü şifayı Allah verir. Fakat efendimizin tavsiyesi bidatten hurafeden uzak bir ziyarettir.


Mesbuk kime denir?

Cemaatle kılınan namaza baştan yetişemeyip, ilk rekatin rükuundan sonra imama uyan kimse demektir.


Ticareti cazip hale getirmek için promosyon vermek caiz mi?

Öncelikle şunu bilmek gerekir ki alış verişi cazip hale getirmek için meşru olmak kaydı ile verilen her şey dinen caizdir. Bu anlamda promosyon sürümü artırmak için satılan malla beraber ilave olarak para, eşya ve benzeri bir şeyi bedava olarak müşteriye vermektir.


Bir kimse birinden borç para alsa, öderken bir miktar fazla ödese caiz olur mu?

Bir kimse birinden borç para alsa, öderken bir miktar fazla ödese caiz olur mu?


Tıbben iyileşme ümidi olmayan kimsenin tıbbi olarak hayatını sonlandırması dinen caiz mi?

İyileşme ümidi büsbütün kaybolduğu doktorlar heyetinin kararı ile belirlenmiş olan hastanın daha fazla acı çekmesin diye kendisinin ya da akrabalarının isteği ile hayatına son verilmesi dinen uygun değildir.


İslam’da boşanma nafakasının süresi ne kadardır?

İslam, evlilik hayatında kocaya vermiş olduğu hak ve yetkilerin yanında, bir takım görev ve sorumluluklar da yüklemiştir. Bunlardan birisi de, kocanın eşinin temel ihtiyaçlarını makul ve normal ölçülerde karşılama ve giderme görevidir. Bu, evlilik akdinden doğan bir sorumluluktur. Kadının zengin veya fakir, müslim veya gayrimüslim olması bu görev ve sorumluluğu değiştirmez. Kur’an-ı Kerim’de boşanmış ama iddet bekleyen kadına kocasının evinde ikamet etme hak veya yükümlülüğü getiren ve iddet süresince kadına zarar verilmemesini emreden ayetler vardır. Bu ayetler aynı zaman da kocaya eski eşine nafaka vermesini emretmektedir. Söz konusu bu ayette yüce Mevla mealen şöyle buyurmaktadır: “Onları (iddetleri süresince) gücünüz nispetinde, oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun. Onları sıkıntıya sokmak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Eğer hamile iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. Sizin için (çocuğu) emzirirlerse (emzirme) ücretlerini de verin ve aranızda uygun bir şekilde anlaşın.” (Talak, 65/6). Bu ayetten anlamından hareketle, İslam hukukçularına göre kadının kocası üzerindeki nafaka hakkı evlilik süresi ile evlilik sona erdiğinde ise iddet süresi ile kayıtlıdır. İddet dediğimiz üç ay hali bittiğinde ise nafaka sorumluluğu da bitmiş olur.


Ticarette vade farkı koymak faize girer mi?

Bir malı peşin fiyatına satmak nasıl caiz ve makul ise veresiye fiyatına zamlı satmak da öyle câiz ve makuldür. Zira veresiye satışta malın karşılığı olan bedel bir kaç ay geciktirilmektedir. Diğer bir ifade ile uzatılmaktadır. Dolayısıyla vade uzayınca malı satanın bir zararı söz konusu olmaktadır. Bu zararını telafi etmek için malın fiyatını bir miktar yükseltmesinde dinen bir sakınca yoktur. Ama bunu yaparken iki tarafta peşin fiyata mı yoksa vadeli fiyata mı anlaştıklarını alış veriş esnasında söylemeleri ve bunun üzerinde anlaşmaları gerekir. Şayet böyle olmazsa o zaman bu alış- veriş geçersiz olur.


Elfaz-ı küfür nedir?

İnsanı küfre götüren dine muhalif sözler demektir. Helalı haram, haramı helal saymak, kutsal değerlerimiz olan Allah’a, Peygambere, Kitaba, namaza, oruca, ya da bir başka kutsala sövmek veya hakaret etmek gibi.

Bu sözler imana zarar verdiği için bu sözleri söyleyen kimse imana dönmek için kelime-i şahadeti söyleyip tövbe etmesi gerekir.

Bedene dövme yaptırmak niçin haramdır?

Allah, insanı çevreleyen varlıkları hayranlıkla seyredilmeye değer bir ahenk ve güzellik içinde yaratmış, insanı da estetik duygusuyla donatarak onu güzel görünmeye, güzele ve güzelliğe meftun kılmıştır.

Allah, insanları en güzel şekilde yaratmış, yaratmakla kalmamış, insanlara makul ve mutedil ölçüler içerisinde süslenmelerine, güzelliklerini korumalarına güzel görünmelerine de izin vermiş, hatta bunu teşvik etmiştir.

Buna karşılık insanın yaratılışından gelen özellik ve şeklini değiştirmeyi, fıtrat bozmayı hedef alan tasarruf ve müdahaleleri yasaklamış, yaratılışı değiştirmenin şeytanın emrine uyma olacağı bildirilmiştir.

Dövme de bu yanlış müdahalelerden bir tanesidir. Dövme yaptırma Hz. Peygamberin hadislerinde şiddetle lanetlenerek yasaklanmıştır.

İslam fıkıhçıları dövme yaptırmayı Allah’ın yarattığı şekil ve surette kalıcı değişiklik meydana getirdiği için caiz görmemişlerdir. Aynı zamanda dövme yaptırma insanın vücuduna da eziyet verdiğinden İslam fıkıhçıları dövmeyi caiz görmemişlerdir.