Doç. Dr. Zeki Uyanık
İlkses Gazetesi Yazarımız

Doç. Dr. Zeki Uyanık

Yazarın Köşe Yazıları

Mezara bir dilek için bez bağlamak caiz mi?

Türbelerin ve mezarlıkların ziyaret edilmesi, bu vesileyle ölünün ve ölümün hatırlanması ve orada yatanlardan ibret alınması dinimizin tavsiye ettiği hususlardandır. Ancak, kabir ve türbe ziyaretlerinde İslâm’ın özüne ve tevhid anlayışına ters düşen itikâdî bakımdan da zararlı olan tutum ve davranışlardan uzak durmak gerekir. Mezar veya türbelerde yatan kişilerin duaları kabul ettiğine, ilâhi kudretlerinin olduğuna inanmak, mezar ve türbelere bez bağlamak, mum yakmak, tevhid dini olan İslâm ile bağdaşmaz. Kabir ziyaretinde bulunan kişi, ahireti hatırlamalı, dünyanın geçici olduğunu ve bir gün kendisinin de öleceğini düşünmelidir. Kabrin yanına gelince de Hz. Peygamberin tavsiye ettiği gibi; “Mü’minler yurdunun sakinleri sizlere selam olsun. İnşallah biz de size katılacağız. Bizler ve sizler için Allah’tan afiyet dilerim” (Müslim, Cenâiz, 102) demelidir. Aynı zaman da kabir ziyaretinde bulunan kişinin ölü için dua etmesi ve Kur’an okuyarak sevabını orada bulunanların ruhlarına bağışlaması uygun olur. Ancak kabrin başında yüksek sesle ağlayıp ağıt yakması veya bir dilek için bezi, çaput bağlaması ise uygun bir davranış değildir.

Ölen kişinin elbisesini giymek caiz mi?

Ölen kimsenin eşyalarını kullanmada bir sakınca yoktur. Kişi hayattayken elbise ve eşyalarını nasıl kullanabiliyorsa aynı şekilde öldükten sonra da onun bu geride bıraktıklarını bir başkasının kullanmasında da bir sakınca yoktur. Ancak ölen kişinin şahsi eşyaları, diğer malları


Kişi hayattayken kendine hatim indirebilir mi?

Mümin, hayattayken yapmış olduğu bütün ibadetlerden sevap alır. Kur’an-ı Kerim okumak da bir ibadettir. Buna göre kişi Kur’an okuyarak bir hatim indirebilir. İndirdiği hatmin sevabını başkasına da bağışlayabilir kendisine de bırakabilir. Dolayısıyla kişi hatim indirdiği zaman onun sevabına nail olur, amel defterine de yazılır.

Eşlerin farklı mezheplerden olmasında dinen bir sakınca var mı?

Mezhepler, denize ulaşan suyollarına benzerler. İslam denizse, mezhepleri de bu suyollarıdır. Onun için Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbelî mezhepleri İslam dininin ameldeki hak olan dört mezhebidir. Bu dört mezhep de hak olduğundan Müslüman kimse hangi mezhebe intisap ederse etsin caizdir.

Eşlerin farklı mezheplerden olması da dinen sakıncalı değildir. Bilakis caizdir. Eşlerin farklı mezheplerden olmasında bir sakınca olmadığından tarafların mezhep değiştirmeleri gerekmez. Ancak mezhep değiştirmek isterlerse de dinen bunda da bir sakınca yoktur.

Fidye namaz borcunu düşürür mü?

Herhangi bir sebeple vaktinde kılınmayan ve böylece yükümlünün zimmetine borç olarak geçmiş bulunan namazların bir tek ödeme yolu vardır, o da kılamadığımız namazları kılmaktır. Yani kaza etmektir. Bundan başka namazın zimmetten düşürülmesi için bir yol yoktur. Dolayısıyla hangi sebeple kazaya kalmış olursa olsun vaktinde kılınmamış bir namazın borcundan kurtulmak için illaki onu kaza etmek gerekir. Fidye veya para vermek ya da başkasına kıldırmak şekli ile bu namaz borcu ödenmez.

Canına


Çocuklar anne babanın adağından yiyebilirler mi?

Adak kurbanının etinden, adağı yapan kişinin yemesi caiz olmadığı gibi; bu kişinin usûl ve fürûu yani annesi, babası, nineleri, dedeleri, çocukları, torunları sayılan kimseler yiyemezler.

Adak kurbanının etini bu sayılanlar dışında kalan ve dinen fakir olan kimseler yiyebilirler. Şayet adak kurbanını kesen kişi bu adaktan yemiş ise fıkıhçılara göre yediği miktarın fiyatını fakirlere para olarak verecektir.

Kan kardeşliği evliliğe engel mi?

İslam dininde kan kardeşliği diye bir şey yoktur. Karı kocanın birbirine verdiği kan aralarında evliliğe dair herhangi bir engel ya da kardeşlik oluşturmaz. Evliliğe engel olan kardeşlik kan kardeşliği değil doğumla gelen gerçek kardeşlik ile süt kardeşliğidir.

Dolayısıyla karı kocanın ya da bir başkasının birbirine verdiği kan aralarında kardeşlik oluşturmaz. Evliliğe de engel teşkil etmez.

Bir mezara iki cenaze koymak caiz mi?

Normal şartlarda bir kabre, yalnız bir cenaze defnedilir. Önce defnedilmiş olan cenaze, tamamen çürüyüp toprak haline gelmedikçe, bir zaruret olmaksızın kabrin açılması ve bu kabre ikinci bir cenazenin defni caiz değildir. Cenaze çürüyüp toprak haline geldikten sonra ise, aynı kabre başka bir cenaze defnedilebilir. Bu cenazelerin karı-koca veya akraba olup olmaması şart değildir. Daha önce konulan cesedin çürüdüğü zannıyla açılan kabirde eğer çürümemiş bazı kemikler vb. şeyler bulunuyorsa bu takdirde bunlar bir kenara


Kur’an-ı Kerim’de istiğfar duası diye bir dua var mı?

İstiğfar, işlenilen günahlardan ve hatalardan dolayı Allah’tan af ve mağfiret niyaz etmek demektir.


Hz. Peygamber döneminde mezhep yokken neden sonra mezhepler olmuştur?

Mezheplerin ortaya çıkışı, dini sebeplere dayanmaktadır. Peygamber döneminde dini konularda bir ihtilaf söz konusu değildi. Çünkü bir problem olduğunda Hz. Peygamber'e sorularak çözümleniyordu. Hz. Peygamberden sonra, sahabe ve tabiun döneminden itibaren görüş ayrılığı başlamış asr-ı Saadetten uzaklaştıkça da bu ihtilaflar çoğalmıştır. Bu görüş ayrılıklarının belli bir nedenleri vardı.


Yemin bozulduğunda herkes aynı kefareti mi öder?

Yemin eden kişinin genç-yaşlı, fakir-zengin olması neticeyi değiştirmez. Bir yemin edilmiş ise ve bu yemin bozulmuşsa onun kefaretini yerine getirmek gerekir. Bu kefareti yerine getirecek kişinin de genç-yaşlı, kadın-erkek, fakir ya da zengin olması bir şey değiştirmez. Ancak bu kefaretin bir sıralaması vardır. Kişi gücüne göre o sıralamayı yerine getirecektir. Yemin kefaretindeki sıralama da şöyledir: “köle azad etme, güç yoksa 10 fakiri yedirme yoksa giydirme bu güç de yoksa 3 gün oruç tutmak. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bu hususta şöyle buyurulmaktadır: “Allah sizi kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerden ötürü sorumlu tutmaz, fakat bilerek ettiğiniz yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da kefâreti, ailenize yedirdiğinizin ortalama seviyesinden on fakire yedirmek yahut onları giydirmek ya da bir köle âzat etmektir. Buna imkânı olmayan ise üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğinizde (bozarsanız) yeminlerinizin kefâreti işte budur. Yeminlerinize bağlı kalın. Allah âyetlerini sizin için bu şekilde açıklıyor ki şükredesiniz.” (Maide, 5/89)


Namazda düşünceye dalmak namaza zarar verir mi?

Namazdaki düşünce namazı bozmaz. Fakat elden geldiği kadar düşünmemeye gayret etmelidir! Namazda manasını bilenin, okuduğunu düşünmesi iyi olur. Namaz kılan kimsenin kendinin son namazı olduğunu huşu içerisinde namazını kılmalıdır. Düşünmek bir fiil olmadığından namazı bozmaz. Ancak namazı bozmamakla beraber namazın vakarına ve ruhuna aykırıdır sakınmak gerekir.


İslam inancında çocukların bir farkı veya üstünlüğü var mı?

İslam dininde çocuklar arasında kız ve erkek ayırımı yapmak, birini diğerinden üstün tutmak uygun değildir. Çünkü kız evlâdı da, erkek evlâdı da insana veren Allah’tır. Kulun burada hiçbir rolü ve iradesi yoktur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “Göklerin ve yerin mülk ve tasarrufu Allah’ındır. O, dilediğini yaratır. Kimi dilerse, ona kızlar bağışlar, kimi dilerse ona erkekler lütfeder. Yahut (çocukları) erkekler-dişiler olmak üzere çift verir. Kimi de dilerse, onu kısır bırakır. Muhakkak ki, O âlimdir, her şeyi bilir. Kadirdir, her şeye gücü yeter.” (Şûrâ, 42/49.) buyurulmaktadır. Dolayısıyla hiç bir müslüman, çocuğunun erkek olmasıyla övülemeyeceği gibi, kız olmasıyla da yerinemez. Çünkü önemli olan, çocuğun “kız veya erkek” olması değil, “hayırlı bir evlat” olmasıdır. İslamiyet’ten önce Arabistan’da yaygın olan kız çocuklarını diri diri gömme âdeti, İslamiyet’le tamamen ortadan kaldırılmıştır. Allah Kur’an-ı Kerim’de buna dikkat çekmiş kız evlâdının öldürülmesini şiddetle yasaklamıştır.


Cenaze kefenlendikten sonra yüzünü ailesine göstermek caiz mi?

Cenaze yıkanıp kefenlendikten sonra yüzünün açılarak yakınlarına veya dostlarına son kez göstermede, dokunmada ya da onu öpmelerinde bir sakınca yoktur. Nitekim Hz. Peygamber’in oğlu İbrahim vefat ettiğinde böyle yaptığı bilinmektedir. Aynı şekilde Hz. Peygamber Efendimiz vefat ettiğinde Hz. Ebû Bekir’in de onun yüzünden örtüyü kaldırdığı, sonra da üzerine kapanıp, iki kaşının arasını hürmetle öptüğü ve ağlamağa başladığı hadis kaynaklarında nakledilmektedir (Ebû Dâvud, “Cenaiz”, 3163).


Mazereti bulunmadan namazı terk edenin imanı zarar görür mü?

Namaz ibadeti inançtan sonra sorumlu olduğumuz ilk ibadettir. Ahiret gününde de hesabını vereceğimiz ilk ibadettir. Dolayısıyla hiçbir mazereti olmadığı halde namazı terk eden kimse büyük bir günah işlemiş olur. Ama büyük günah işledi diye kafir olmaz ve İslam’dan çıkmaz.


Mazereti bulunmadan namazı terk edenin imanı zarar görür mü?

Namaz ibadeti inançtan sonra sorumlu olduğumuz ilk ibadettir. Ahiret gününde de hesabını vereceğimiz ilk ibadettir. Dolayısıyla hiçbir mazereti olmadığı halde namazı terk eden kimse büyük bir günah işlemiş olur. Ama büyük günah işledi diye kafir olmaz ve İslam’dan çıkmaz.

Çünkü ehl-i sünnet inancına göre iman, kalben onaylama ve kabullenmedir, bu ortadan kalkmadıkça insan kâfir olmaz; yani dinden çıkmaz. Namaz kılmada inanç meselesi olmadığından ibadet olduğundan onu kılmamak Müslüman’ı kafir yapmaz. Ama Müslüman bir kimse her zaman ve her şartta namazını kılmalıdır. Asla ama asla ihmal etmemelidir.

Kalbe doğan kötü düşüncelerden dolayı insan günahkâr olur mu?

Vesvese: şeytanın, kötü bir işin yapılmasını veya iyi bir işin terk edilmesini ya da eksik yapılması için kişiyi kışkırtıp aklını çelmesi ve nefsin kötü arzularına uymasını teşvik etmesidir.

Vesvese kelimesi Kuran-ı Kerim’de dört yerde geçmektedir. Kur’an-ı Kerim’de Vesvese verenin şerrinden Allah’a sığınılması emredilmiştir.

Kur’an, aynı zamanda Şeytanın Hz. Adem ile eşini vesvese yoluyla cennetten indirilmelerine neden olduğunu bildirerek müminlerin bu konuda duyarlı olmalarını istemiştir.

Hz. Peygamber de müminlere vesvese ile hareket etmemelerini tavsiye etmiş, vesvesenin dini ve hukuki bir hüküm doğurmayacağını bildirmiştir.

Dolayısıyla kişi kalbine doğan düşüncelerinden, eyleme dönüştürmedikçe sorumlu değildir. Buna göre kalbe doğan vesvese sebebiyle kişinin


Evvabin namazı nedir?  

Evvâb “tövbe eden”, anlamına gelir. Evvabin namazı da tövbe eden ve Allah’a sığınanların namazı demektir. Hz. Peygamber hadis-i şeriflerinde: “Her kim aksam namazından sonra altı rekat namaz kılarsa denizin köpükleri kadar da olsa Allah Teâlâ onun günahlarını affeder.” (Tirmizi, “Salat”, 43.) buyurmuştur. Bu namaz da evvabin namazıdır.

Çocuğum sağ-salim doğarsa bir kurban keseceğim diyen kimse bu adaktan yiyebilir mi?

Bu bir adaktır şart yerine gelirse kesilmesi vacip hale gelir. Yani çocuk doğarsa bu adak kesilmek zorundadır. Ancak adak yapan kimse, adadığı hayvanın etinden yiyemez. Etin tamamını dağıtması gerekir. Şayet bir miktar yemiş olursa, yediği etin kıymetini fakirlere para olarak vermesi gerekir

Adak yapan, adadığı hayvanın etini, fakir olsalar bile, usul ve füruna ve geçimi üzerine bağlanmış bulunanlara yediremez. Usul, ana ve baba tarafından yükselen soya denir. Füru, evlatlardan aşağı inen soylara denir.

Bir malın fiyatını belirlemeden vadeli satmak caiz mi?

İslam Hukukuna göre alış-veriş akdi esnasında mal ya da paranın meçhul veya olmaması, alış-verişi fasit kılar. Böyle bir alışverişte yani faraza 5 ay sonra parası ödenecek bir malın fiyatını ödeme gününde belirlemek caiz değildir. Çünkü bu alış-verişte, fiyat meçhuldür. Bu ise alıcı ve satıcının tartışmasına yol açabilir. Bundan dolayı malı peşin verip parasını belirlemeden birkaç


Zaruri durumlarda estetik yapmak caiz mi? 

İslam dini, insanın yaratılıştan var olan güzelliklerini daha belirli hale getiren, takı takma, saçları tarama, meşru ölçüde süslenme, güzel giyinme... gibi davranışları mubah kılmıştır. Ancak, fıtraten yani yaratılıştan verilmiş özellik ve şekillerin değiştirilmesini yasaklamıştır. Buna göre, Allah'ın yarattığı şekli beğenmeyerek, ameliyatla bazı uzuvların şekillerini değiştirmek, tabiî güzelliğin fevkinde güzellik aramak dinen caiz değildir. Çünkü bu yaratılışı beğenmemektir. İslam dini de bundan dolayı estetik ameliyatı caiz görmemektedir. Kur'an-ı Kerim, şeytanın "Şüphesiz onlara emredeceğim de Allah'ın yaratılışını değiştirecekler" (Nisa, 4/ 119) dediğini naklederek, bu tür davranışları şeytanî işler olarak nitelemektedir. Ancak zaruri bir durum varsa trafik kazasında yüzün parçalanması misali estetik olmada bir sakınca yoktur.

Adağın kesilme yerini değiştirmek caiz mi?

Adak, kişinin bir ibadeti yapacağına dair Allah'a söz vererek üzerine borç kılması anlamına geldiğinden, bu borçtan kurtulması için adağını yerine getirmesi gerekir. Bundan dolayı kurban keseceğine dair adakta bulunan kişi, ancak kurban kesmek suretiyle adağını yerine getirmiş olur. Ancak adağı adadığı yerde kesmek zorunda değildir. Yani adakta yer bağlayıcı değildir. İster bu adağını söylediği yerde keser, isterse evinde, dilerse başka bir yerde keser hepsi de caiz ve geçerlidir. Ancak illaki mutmain olmak istiyorsa adadığı yerde keser.

Kişi hangi durumlarda teyemmüm alabilir?


Kur’an-ı Kerim’de kurban ibadeti var mıdır?

Kurbanın meşru kılınmış bir ibadet olduğuna dair Kur’an-ı Kerim’de deliller vardır. Nitekim bu hususta Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurulmaktadır: Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i) kurtardık. (Sâffât, 37/107.) Bu ayetten de anlaşıldığı gibi Allah, Hz. İsmail’in yerine bir kurbanı fidye olarak vermiştir. Aynı şekilde Kur’an’da kurban ibadeti ile ilgili başka nasslar da mevcuttur: “... kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belirli günlerde Allâh’ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin” (Hacc 22/28)

“Her ümmet için, Allâh’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık…” (Hacc 22/34) “Kurbanlık büyükbaş hayvanları da sizin için Allâh’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken kurban edeceğinizde üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yeyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.” “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir.” (Hacc 22/36;37) ayetleri buna işaret etmektedir. Bu ayetlerde zikredilen hayvan kesiminin, et ihtiyacı temini için kesilen hayvanlar olmadığı, bilakis bunların ibadet amaçlı kesilen hayvanlar oldukları gayet açıktır. Ayrıca et ve


Kesilirken şoklanan hayvanın etini yemek caiz mi?

Aslolan hayvanın normal yollarla kesilmesidir. Ama elektroşok yöntemi ile de kesmek caizdir. Tabii bu kesimin caiz olması için şoklanan hayvanın kesilmeden önce ölmemiş olması gerekir. Yani şoklama hayvanı bayıltmalı fakat öldürmemelidir. Eğer hayvan henüz kesilmeden elektrik yüzünden ölürse murdar/leş hükmüne girer ve yenilmesi haram olur.

Salâtu selam’ın anlamı ve önemi nedir?

Salât ve selam kelimelerinden oluşan “salât-u selam” terkibi, Hz. Peygamber için okunan ve Allah’ın rahmet ve selamının onun üzerine olması dileğini ifade eden dualara denir. Kur’an-ı Kerim’de, “Allah ve melekleri şüphesiz Peygambere salât ediyorlar. (O hâlde) ey iman etmiş olanlar, siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle selam verin.” (Ahzab, 33/56) buyurulmaktadır. Hz. Peygambere, Allah’ın salât etmesi rahmet, meleklerin salât etmesi şanının yüceltilmesini dilemeleri; müminlerin salât etmesi ise dua etmeleri anlamına gelmektedir. Hz. Peygambere en kısa şekilde, “Allahümme salli alâ Muhammed” veya “Sallallahü aleyhi ve sellem” ya da “Allahumme salli alâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve bârik ve sellim” diye salât-u selam getirilir. Sahabeler sana nasıl salat getirelim diye sorduğunda Sevgili Peygamberimiz onlara cevaben şöyle demiştir: “Allah’ım! Muhammed’e ve Muhammed’in ailesine, İbrahim ve onun ailesi üzerine salât ettiğin gibi salât et! Şüphe yok ki, sen çokça hamdedilen ve şanı yüce olansın. Allah’ım!


Kurban kesmenin hikmeti nedir?

Kur’an-ı Kerim’de mealen: “Kurbanlarınızın etleri ya da kanları Allah’a ulaşmaz, ama sizin takvanız Allah’a ulaşır.” (Hac, 22/37.) buyrulmaktadır. Bu ayete baktığımızda, ferdin kurban kesmesinden amaç Allah’ın emrini yerine getirmesi ve takvalı olduğunu göstermesinin bir ifadesidir. Bunun anlamı, Allah isterse en değerli malımızı dahi O’nun yoluna feda edebiliriz, demektir. Tıpkı Hz. İbrahim’in İsmail’i kurban etmeye karar vermesi gibi, gerekirse bizim de canımızı dahi kurban edebileceğimizi göstermektir. Bir bakıma da kurban mala olan rağbet duygusunu kırmak, Allah’ın rızası karşısında her şeyimizden geçebileceğimizi göstermek anlamına gelir. Kısaca kurban kesmenin ilk amacı Allah’ın rızasına erişmektir.

Aynı evde oturan ve Maddi imkanı olan herkesin kurban kesmesi gerekir mi?

Hanefi Mezhebine göre, şahsi malı bulunan herkesi başlı başına bir mükelleftir ve böyle bir kimse ister kadın ister erkek olsun kurban kesmesi vaciptir. Şafiî mezhebine göre ise, kurban kesmek sünnet olduğundan bir evde bir kurbanın kurban niyeti ile kesilmesi yeterlidir. Ancak dileyen herkes de kurban kesebilir.

Kredi kartıyla kurban satın almak caiz midir?

Kurban kesmekle mükellef olan şahıs, kurbanlık hayvanı peşin olarak satın alabileceği gibi, kredi kartıyla vadeli olarak da alabilir. Bu bağlamda bedelin kredi kartıyla ödenmesi kurbanın sıhhatine engel teşkil etmez. Ancak kredi kartı borcunu ödenmesi gereken günlerde ödeyip faize düşürmemek gerekir.


Çalışan bayanın maaşında eşinin bir hakkı var mı?  

İslam’da mal hürriyeti vardır. Yani erkeğin kazandığı malı kendisine, kadının kazandığı mal kendinedir. İslam’a göre herkes kendi malının sahibi ve tasarruf yetkilisi olduğundan ne kocanın ne de bir başkasının kadının malını nereye, nasıl ve ne kadar harcaması gerektiği gibi konularda karışma hakkı yoktur. Kadın dilerse malı yiyer, dilerse dağıtır, dilerse kocasına veya bir başkasına verir. Kimse bu konuda onu zorlayamaz. Kocanın o mal üzerinde bir yetkisi yoktur. Nitekim Allah’u Teâlâ bu hususta mealen şöyle buyurmaktadır:

“Müminler! Kendilerinden hoşlanmadığınız halde kadınlara mirasçı olmaya kalkmanız size helal değildir. Onlara verdiğinizden geri almak için baskı da yapmayın; ispatlanabilir bir fuhuş yapmış olurlarsa o başka. Onlarla marufa uygun geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız bakarsınız ki, siz bir şeyden hoşlanmıyorsunuz ama Allah onda bir çok hayırlar yaratacak olabilir.” (Nisa 4/19)

Dolayısıyla çalışan kadının maaşında kocanın bir hakkı yoktur. Kocanın böyle bir hakkı olmadığından hanımının kazancına el koyamaz. Ama kadın kazandığını hayat müşterektir deyip çocuklarının eğitimi, evin geçimi ya da bir başka iş için dilerse kazancını kocasına verebilir.

Dişi hayvandan adak kurbanı olur mu?

Eti yenilmesi helal olan bütün büyük baş ve koyun keçi gibi küçük baş erkek ve dişi hayvanlardan hem adak hem de kurban olur. Kurban ya da adak hususunda caizlik anlamında erkek ile


Bazı durumlarda başka bir mezhebi taklit etmek caiz mi?

Hanefi, Şafii, Maliki... farkı olmaksızın bütün ehli sünnet mezhepleri haktır ve kendilerine uyulabilir. Mezheplerin varlığı biz Müslümanlar için bir rahmet ve çıkış yoludur. Hangisine uyarsak uyalım doğru yolu bulmuş oluruz. Bu mezheplerin oluşmasında ve mezhebe bağlanmada daha çok mezhep kurucularının yaşadığı bölgenin etkisi söz konusudur. Ebu Hanife'nin Orta Asya ve Anadolu topraklarında yaşaması imam Şafii’nin Mısır'da, Irak'ta- Suriye'de yaşaması... Neticesinde mezhepleri bu bölgelerde yayılmış insanlar da bu mezheplere rağbet göstermiştir. Fakat bu mezheplerden birine tabi olurken diğerlerini kabul etmemek doğru değildir. Çünkü bütün ehl-i sünnet mezheplerinin çıkış noktası Kur'an ve sünnettir. Dolayısıyla Şafii’ye tabi olmakla beraber bazen şartlara, mazerete binaen faraza Hanefi mezhebini taklit edebiliriz. Mesela: Şafii mezhebinde bir bayanın tenine dokunmak abdesti bozar, ama aynı durum Hanefi mezhebinde bozmaz. Doktor olan bir kimse her zaman muayene ediyorsa abdestinin bozulmaması mümkün değil, her zaman da abdest almak kolay değil, hele kışın ağır şartlarında hiç kolay değil. Binaanleyh böyle bir mazereti olan kimse Hanefi mezhebini taklit ederek abdestini bozmayabilir. Yani namazını kılabilir. Nitekim dinimiz kolaylık dinidir.


Dua ederken kabul olunması için nelere dikkat etmek gerekir?

Dua, dini literatürde, insanın bütün benliğiyle Allah’a yönelerek maddi ve manevi isteklerini O’na arz etmesi demektir. Duanın ana gayesi, insanın halini Allah’a arz etmesi ve O’na niyazda bulunması olduğuna göre dua, manevi bir bağ anlamı taşır. Bir başka deyişle dua sınırlı, sonlu ve gücü sınırlı olan varlığın sınırsız ve sonsuz kudret sahibi ile kurduğu manevi bir köprüdür. Özet olarak duanın yöntemi şöyledir: Dua gönülden, gizlice ve alçak sesle yapılmalı, mübarek vakit ve yerler tercih edilmeli, kıbleye yönelerek ve Allah’ın adıyla başlanarak, günahlara pişmanlık duyularak yapılmalı, kabulü için acele edilmemeli, kabul edileceğine inanarak duaya ısrarla devam edilmeli zira peygamber efendimiz dua da ısrar etmeyi tavsiye ediyor. Onun için kişi sebepler dünyasında yaşadığının bilincine ererek talep ettiği şey birtakım sebeplere bağlıysa önce bu sebepleri yerine getirmeli, yani fiili duasını yapmalıdır. Ayrıca kişi isteğini Allah’a arz etmeden önce Allah’a hamdü sena Peygamber’e salat ve selam getirmelidir.

Bir maaş almak için resmiyette boşanan kişilerin boşanması dinen de geçerli sayılır mı?

Evlilik gibi, yuva kurmanın ve neslin devamını sağlayan kutsal bir akdin basit çıkarlara alet edilmesi dinen doğru olmayan bir davranıştır. Maddî bir menfaat elde etmek için veya işçi olabilmek için anlaşmalı olarak mahkemeye başvurup formaliteden hanımı boşamak dinen geçerli olan


Ahirette insanlar bu dünyadaki isimleri ile mi çağırılacaklar?

Yeni doğan çocuğa güzel bir isim koymak anne ve babaların en önemli görevlerindendir. Çocuğa konulan isim hem bu dünyada hem de ahirette geçerlidir. Hz. Peygamber sadece çocukların değil, büyük insanların ismiyle dahi ilgilenmiştir. Kötü bulduğu bazı isimleri değiştirme yoluna gitmiştir. Yine konulması gereken güzel isimler hakkında bilgiler vermiş, zaman zaman bizzat kendileri çocuklara isimler vermiştir. Hz. Peygamber güzel isim koymanın önemini bir sözünde şöyle ifade etmektedir: “Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız. Öyleyse isimlerinizi güzel koyun.” (Ebu Davud, “Edeb”, 69.)

Bu çağırma işlemini Allah’ın görevlendirdiği bir melek Allah’ın izniyle yapacaktır. Hiç kimse kıyamet günü Allah’ın hoşlanmayacağı isimle ahirete gitmek istemez. Öyleyse kötü olan isimlerin çocuklara verilmemesi gerekir.

Vaktinde kılınmamış namazlar cemaatle kılınabilir mi?

Namaz belli vakitlerde yerine getirilmesi gereken bir farz olduğu için, bir mazeret olmaksızın tembellik ve ihmal yüzünden namazı vaktinde kılmayan kimse günahkar olur. Hz. Peygamber, uyuyakalma ve unutmayı bir mazeret kabul etmiş ve bu iki sebepten biriyle bir namazın vaktinde kılınamaması durumunda, hatırlanıldığı vakit kılınmasını söylemiştir. Nitekim sevgili peygamberimiz bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Biriniz uyuyakalır veya unutur da bir namazı vaktinde kılamaz ise, hatırladığı vakit o namazı kılsın; o vakit, kaçırdığı namazın vaktidir” (Buhari, Mevakit, 37.)

Buna göre kazaya kalmış namazı


Hacca giderken helallik almanın dini hükmü nedir?

Dinimiz, kul haklarına çok önem vermiş ve inananların bu haklara karşı duyarlı ve saygılı olmalarını emretmiştir. Ayrıca kul hakkı ihlalinde, hakkı ihlal edilen affetmedikçe, kimse tarafından affedilemeyeceği de belirtilmiştir. Veda hutbesinde Hz. Peygamber; “Ey insanlar, sizin kanlarınız, mallarınız, (ırzlarınız) kişilikleriniz rabbinize kavuşuncaya kadar birbirinize haramdır (dokunulmazdır)” (Buhârî, “Hac”, 132) buyurmuştur. Bir hadisi şerifinde de Rasûlüllah şöyle buyurmuştur: “Kimin yanında kardeşine ait haksız alınmış bir hak varsa, o haksızlıktan dolayı hak sahibiyle helâlleşsin. Gerçek şu ki, kıyamette hiçbir altın ve hiçbir gümüş yoktur. Kardeşinin hakkı için kendi sevaplarından alınmadan evvel, dünyada onunla helalleşsin. Ahirette zalimin o hakkı karşılayacak sevapları bulunmazsa, kardeşinin günahlarından alınır da o zalimin üzerine atılır.” (Buhari, “Rikâk”, 48) Buna göre hacca giden kişinin yolculuğa başlamazdan önce çevresindekilerle helalleşmesi, haccın adabındandır. Helalleşmeden hacca gitse; helalleşme haccın sıhhatinin şartlarından olmadığı için haccın geçerliliğine zararı olmaz. Ancak hac Allah’ın haklarını affettirir, lakin varsa ve helalleşememiş ise o kulun hakkı kalır. Onun için kişi hacca gideceği vakit dost, akraba ve arkadaşlarla helalleşmelidir.

Yazının devamı İLKSES Gazetesi'nde...


Bayramdan önce düğün yapmanın bir sakıncası var mı?

İslam dini, Müslümanların evlenip, yuva kurmalarına büyük önem verir. Kur’an-ı Kerim’de evliliği teşvik eden birçok ayet olduğu gibi Hazret-i Peygamber de evlilik iççin birçok söz sarf etmiştir. Ama ne Kur’an-ı Kerim’de ne de peygamberlerin sünnetinde iki bayram arasında evlenmeyi yasaklayan bir nass (delil) yoktur. Bu yöndeki inanış ve söylentiler İslam dininin nikah bağı ile bağdaşmaz. Bağdaşmadığı gibi hurafeden öte gitmez. Kaldı ki, iki bayram arası olmayan bir zaman da söz konusu değildir. Ramazan Bayramı ile Kurban Bayramı arası olduğu gibi, Kurban Bayramı ile Ramazan Bayramı arası da bir zaman dilimidir. Buna göre her zaman nikah akdini şartlar oluştuğu vakit yapmak caizdir.

Yazının devamı İLKSES Gazetesi'nde...


Ölü Kurbanı diye bir kurban çeşidi var mıdır?

İslam dininde ölü kurbanı diye bir kurban çeşidi bulunmamaktadır. Fakat vefat etmiş kişi adına ya da sevabını vefat etmiş kişiye bağışlanmak üzere kurban kesilebilir. Vefat etmiş kişinin bir vasiyeti yoksa mirasçılarının kurban kesmeleri gerekmez.

Ancak bir kişi anne babasının ya da akrabalarının ruhu için ya da sevabını kendilerine bağışlamak için bir hayvan kesip dağıtabilir.

Yazının devamı İLKSES Gazetesi'nde...


Kişi abdestsizken Kur’an-ı Kerime dokunmadan Kur’an okuya bilir mi?

Abdest, ibadetleri yerine getirmeyi mubah kılan, kulun bu ibadetlere manen ve ruhen hazırlanmasına ve bu ibadetlerden azami verim elde etmesine yardımcı olan vasıta bir ibadettir. Abdestsiz olan kimsenin Kabeyi tavaf etmesi, Kur’an’a dokunması, onu elle tutması caiz görülmez.

Abdestsiz kimsenin Kur’ana bakarak ya da ezberden Kur’an okuması caiz görülmüştür. Ancak mümin’in Kur’an okurken abdestli olması, hatta hayatının her safhasında abdestli gezmesi hem Kur’an’ın bereketinden istifade etmesi, hem de maddeten ve ruhen kötülüklerden arınıp, yapmış olduğu güzel amellerden azami ölçüde verim elde etmesi açısından önemlidir. 

Aynı şekilde televizyonda ya da bilgisayarda Kur’an okuyan programları takip eden kimse, takip ettiği yerleri sessizce tekrarlıyorsa, Kur’an okumuş gibi olur bunun için de abdestli olması gerekmez. Çünkü Kur’an-ı Kerime dokunmamış olmaktadır.

Yazının devamı İlkses Gazetesi’nde…