Sayfa Yükleniyor...
Mezheplerin arasındaki fark, esasta değil, fer’i hükümlerdedir. Namaz, her mezhepte farzdır. Fakat namazın farz ve vaciplerinin sayısında mezhepler arasında fark bulunabilir. Hanefi, Maliki, Hanbelî ve Şafii gibi mezhebin müntesipleri diğer bir mezhepteki imama uyabilirler. Yeter ki imam olan şahıs imam ehliyet ve kabiliyetine haiz olsun. Kılınan namaz ister günlük farz bir namaz olsun, isterse Cuma, teravih veya bayram namazı olsun fark etmeksizin farklı bir mezhepteki imamın arkasında kılabiliriz.
Oje boy abdestine engel midir?
Yapıştırıcı, boya, oje ve benzeri gibi suyun vücudun tabii derisine ulaşımını engelleyici maddeler boy abdestine manidir. Bu gibi maddeler abdest ve gusül alınmadan önce çıkarılmalıdır.
Yemin-i lağv Nedir?
Allah adını zikrederek yapılan yeminler üçe ayrılır: a-Yemin-i lağv: Yanlışlıkla veya doğru zannıyla yalan yere yapılan yemindir. Bu çeşit yeminden dolayı kefaret gerekmez. b-Yemin-i gamus: Bile bile yalan yere yapılan yemindir. Yalan yere yapılan yemin günahtır. c-Yemin-i mün’akide: Mümkün olan ve geleceğe ait bulunan bir şey hususunda yapılan yemindir. Böyle bir yemine riayet gerekir. Bu bağlamda yemin-i lağv yanlışlıkla yapılan yemindir. Dolayısıyla yanlışlıkla yapılan (öyle olduğu zannedilen) yemin-i Lağv, yemin sayılmaz bu yemin çeşidi geçersizdir. Günahı ve kefareti de yoktur. Tabi insan elinden geldiğince yeminden kaçınmaya çalışmalıdır.
Dalgınlıkla kılmadığımız namazları ne yapmamız gerekir?
Unutularak kılınmayan namazların kılınmadığından dolayı bir günahı yoktur. Ancak bu nazmın en yakın zamanda kaza edilmesi gerekir. Zira herhangi bir sebeple vaktinde kılınmayan ve böylece yükümlünün zimmetine borç olarak geçmiş bulunan namazların bir tek ödeme yolu vardır, o da kılamadığımız namazları kılmaktır. Yani kaza etmektir. Bundan başka namazın zimmetten düşürülmesi için bir yol yoktur. Dolayısıyla hangi sebeple kazaya kalmış olursa olsun vaktinde kılınmamış bir namazın borcundan kurtulmak için illaki onu kaza etmek gerekir. Fidye veya para vermek ya da başkasına kıldırmak şekli ile bu namaz borcu ödenmez.
Günün Ayeti
“Allah iyilikte bulunanları sever.”
(Âl-i İmran, 3/148)
Günün Hadisi
“Yalandan sakının, çünkü yalanla günah yan yanadır ve ikisi de insanı cehenneme götürür”
Müslim, “Birr”, 103.
Günün Sözü
Küçük adamlarla büyük işler yapılamaz.
Stuart Mill
Günün Duası
Allah’ım imanımızı ibadet yaparak güçlendirmeyi güzel ahlak ile de süslemeyi nasip eyle.
Bunları biliyor muyuz?
Kasem nedir?
Bir şeyi yapmak veya yapmamak üzere Allah’ın ismini vererek söz vermek anlamına gelir.
Günün Nüktesi
Müslüman…Ebû Hüreyreden rivayet edildiğine göre, Resûlullah şöyle buyurdu:
“Birbirinizle hasetleşmeyiniz. Almayacağınız bir malın fiyatını müşteri kızıştırmak için artırmayınız. Birbirinize kin ve nefret beslemeyiniz. Birbirinize darılıp yüz çevirmeyiniz. Birinizin satışı üzerine başka biriniz satış yapmasın. Ey Allah’ın kulları, böylelikle kardeş olunuz. Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulüm ve haksızlık yapmaz, yardımı kesmez ve onu hakir görmez. Peygamberimiz üç defa göğsüne işaret ederek buyurdular ki, Takvâ buradadır. Müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi, bir kimseye şer olarak yeter. Her Müslüman’ın kanı, malı ve ırzı, başka Müslüman’a haramdır.
Müslim, “Birr”, 32.
Allah’ın bize verdiği güzelliklerimizi daha cazip hale getirmek için, taranmak, süslenmek, takı takmak, güzel giyinmek dinen caizdir hatta teşvik edilmiştir. Ancak Allah’ın yarattığı şekli beğenmemek, ameliyatla değiştirmek, estetik olmak bir nevi modaya uyarak bıçak altına yatmak doğru değildir ve yaradılışı değiştirme anlamı taşır ki bu da dinen uygun değildir. Ancak sonradan oluşan lekeleri temizlemek için tedavi olmak, merhem kullanmak, makyaj yapmak caizdir. Çünkü bu bir şekil değiştirmek veya estetik olmak değildir.
Adakta bulunan kişinin, anne ve babası, dede ve nineleri, evlat ve torunları ile eşi o adaktan yiyemezler. Kadınla erkek arasında adak hususunda herhangi bir fark yoktur. Adak konusunda erkek için geçerli veya geçersiz olan aynı şekilde kadın için de geçerlidir.
Hanefi mezhebine göre vücuttan çıkan kan abdesti bozar. Dolayısıyla ister dişleri fırçalarken ister burundan aksın, isterse el yaralanmış ya da sivilce patlamış olsun vücuttan çıkan kan fark etmeksizin ki abdesti bozar. Ancak Şafii mezhebine göre vücuttan çıkan kan abdesti bozmadığından diş kanaması abdesti bozmaz.
Adak kurbanının etinden, adağı yapan kişinin yemesi caiz olmadığı gibi; bu kişinin usûl ve fürûu yani annesi, babası, nineleri, dedeleri, çocukları, torunları sayılan kimseler yiyemezler. Adak kurbanının etini bu sayılanlar dışında kalan ve dinen fakir olan kimseler yiyebilirler. Şayet adak kurbanını kesen kişi bu adaktan yemiş ise fıkıhçılara göre yediği miktarın fiyatını fakirlere para olarak verecektir.
Aslolan hayvanın normal yollarla kesilmesidir. Ama hayvanı elektroşok yöntemi ile de kesmek caizdir. Tabii bu kesimin caiz olması için şoklanan hayvanın kesilmeden önce ölmemiş olması gerekir. Yani şoklama hayvanı bayıltmalı fakat öldürmemelidir. Eğer hayvan henüz kesilmeden elektrik yüzünden ölürse murdar/leş hükmüne girer ve yenilmesi haram olur. Böyle bir durum yoksa Şoklanarak kesilen hayvanın etini yeme de bir problem yoktur.
Bütün günahlardan tövbe etmek ve tövbeyi geciktirmemek gerekir. Fakat tövbe kapısı, can boğaza gelinceye kadar açıktır. Bu konuda Hz. Peygamber Efendimiz: “Bir kul can çekişmeye başlamadıkça Allah’u Teala onun tövbesini kabul eder” buyurmuşlardır. Bu hadis-i şerif, ruhu boğazına gelmeden, can çekişmeye başlamadan kulun tövbesinin kabul olunacağını bildirmektedir. Aksi takdirde can boğaza gelip, hayattan ümit kesilip ahiret ahvalinin görülmeğe başlandığı zaman, yapılan tövbe ise geçerli değildir.
Müşrikler ve inanmayanlar Peygamberimizi öldürmek için çok sayıda komplolar ve tuzaklar kurmuştur. Ama hiçbirinde muvaffak olamamışlardır. Allah Teâlâ her defasında efendimizi bu komplolardan ve tuzaklardan kurtarmıştır. Bunlar yine Hz. Peygamberi Hayber’de zehirlemek istemişlerdir ama Allah’ın izni ile buna muvaffak olamamışlardır. Hayber günü efendimize yapılan sihir de bu komplolardan birisidir. Her türlü sihir, komplo ve tuzaktan Allah’ın izni ve yardımı ile kurtulan efendimiz bu sihir tuzağından da kurtulmuştur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de yer alan ve koruyanlar anlamına gelen muavvizeteyn dediğimiz Nâs ve Felak sureleri bu tuzak üzerine indirilmiş ve Hz. Peygambere sihiri bozmak için bu sureleri okunması emredilmiştir. Böyle bir olayla karşılaşan kişi bu illetten kurtulmak için bu sureleri okumalı ve Allah’tan yardım ve şifa dilemelidir.
Nezri yapan kişinin, anne ve babası, dede ve nineleri, evlat ve torunları ile eşi o adaktan yiyemezler. Kadınla erkek arasında adak hususunda herhangi bir fark yoktur. Nezir konusunda erkek için geçerli veya geçersiz olan aynı şekilde kadın için de geçerlidir.
İslam dini, insanın yaratılıştan var olan güzelliklerini daha belirli hale getiren, takı takma, saçları tarama, meşru ölçüde süslenme, güzel giyinme... gibi davranışları mubah kılmıştır. Ancak, fıtraten yani yaratılıştan verilmiş özellik ve şekillerin değiştirilmesini yasaklamıştır. Buna göre, Allah’ın yarattığı şekli beğenmeyerek, ameliyatla bazı uzuvların şekillerini değiştirmek, tabiî yaratılışın üstünde bir güzellik aramak dinen caiz değildir. Çünkü bu yaratılışı beğenmemektir. Bundan dolayı da İslam dini estetik ameliyatı caiz görmemektedir. Kur’an-ı Kerim, şeytanın “Şüphesiz onlara emredeceğim de Allah’ın yaratılışını değiştirecekler” (Nisa, 4/ 119) dediğini naklederek, bu tür davranışları şeytanî işler olarak nitelemektedir. Ancak zaruri bir durum varsa örneğin trafik kazasında kişinin yüzü parçalanmışsa estetik yapmasında bir sakınca yoktur.
Domuz, dinimizin pis saydığı ve etinin yenilmesini haram kıldığı bir hayvandır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, “Allah, size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı…” (Bakara, 2/173) buyurulmaktadır. Her ne kadar bu ayet-i kerimede, domuzun etinin haram kılındığından söz edilmiş ise de En’am Suresinin 145. ayetinde geçen “rics” kelimesi ile, A’raf Suresinin 157. ayetinde yer alan “(Allah) onlara pis ve murdar olan şeyleri haram kılar” ifadelerini birlikte değerlendiren İslam alimleri, domuzun her şeyinin haram olduğu sorucunu çıkarmışlardır. Buna göre, domuzun kendisi, eti, yağı, derisi ve diğer tüm organları pistir, Müslüman için mal değildir. Bir Müslümanın mal olmayan bir şeyi alıp satması caiz değildir. Nitekim Hz. Peygamber içki, leş, put ve domuzun satımının Allah ve Rasulü tarafından kesinlikle yasaklandığını bildirmiştir (Buhari, Büyu 111). Dolayısıyla domuzdan elde edilen her türlü ürünün zaruret bulunmadıkça yenilmesi, içilmesi, giyilmesi ve kullanılması haram olduğu gibi, Müslümanlara da gayrimüslimlere de satışı caiz değildir. Bunların satışından elde edilen kazanç da haramdır. Dolayısıyla gayrimüslimlere yönelik de olsa, sosis imalatında kullanılmak üzere domuz bağırsağının alım satımını yapmak caiz değildir.
Cennete girenler ölümsüz hayatın zevkini ve sevincini yaşarlar. Orada hastalık, ihtiyarlık, keder, sıkıntı ve buna benzer şeyler yoktur. Sayısız nimetler ve gençlik vardır. Yaşlanmak, ölmek, kederlenmek ise yoktur. Nitekim sevgili Peygamberimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Cennetlikler cennete girince bir kimse şöyle seslenir: Siz cennette ebediyen kalacak hiç ölmeyeceksiniz; hep sağlıklı olacak hiç hastalanmayacaksınız, hep genç kalacak, hiç yaşlanmayacaksınız; hep nimet ve mutluluk içinde yaşayacak hiç keder ve sıkıntı çekmeyeceksiniz”. (Müslim, “Cennet”, 22.)
İslam dini, insanın yaratılıştan var olan güzelliklerini daha belirli hale getiren, takı takma, saçları tarama, meşru ölçüde süslenme, güzel giyinme... gibi davranışları mubah kılmıştır. Ancak, fıtraten yani yaratılıştan verilmiş özellik ve şekillerin değiştirilmesini yasaklamıştır. Buna göre, Allah'ın yarattığı şekli beğenmeyerek, ameliyatla bazı uzuvların şekillerini değiştirmek, tabiî yaratılışın üstünde bir güzellik aramak dinen caiz değildir. Çünkü bu yaratılışı beğenmemektir. Bundan dolayı da İslam dini estetik ameliyatı caiz görmemektedir. Kur'an-ı Kerim, şeytanın "Şüphesiz onlara emredeceğim de Allah'ın yaratılışını değiştirecekler" (Nisa, 4/ 119) dediğini naklederek, bu tür davranışları şeytanî işler olarak nitelemektedir. Ancak zaruri bir durum varsa örneğin trafik kazasında kişinin yüzü parçalanmışsa estetik yapmasında bir sakınca yoktur.
İmkânlar dâhilinde kişinin ihtiyacını görmek, yardımcı olmak, borç vermek dinen hoş ve güzel olan bir davranıştır. Ancak bu yardım veya borcu bir menfaat karşılığında yapmamak lazım. Hatta bir menfaat elde etmek karşılığında yapmak dinen caiz değildir. Fakat bir şart olmadan veya borç alırken bir fazlalık şartı koşulmadan ya da başka bir menfaat şart koşmadan ödemede verilen fazlalığın veya bir hediyenin bir sakıncası yoktur. Hatta Şafiî mezhebine göre böyle bir davranış sünnettir. Zira kişi bir iyilik yapmıştır siz de pazarlık ve şart olmadığı halde gönlünüzden gelmiş ve borç verene bir jest yapmış olduğunuzdan caizdir. Ancak borcu verirken başta böyle bir fazlalığı şart koşmak caiz değildir. Çünkü böyle bir fazlalık faiz olur. Faiz ise İslam’ın yasakladığı ve haram kabul ettiği büyük günahlardan biridir.
Kan, süt gibi akrabalık meydana getirmez. Çünkü Kur’an-ı Kerim de nesep akrabalığından başka sadece iki akrabalık kabul edilmektedir. Birincisi, süt akrabalığı, ikincisi evlilikten meydana gelen akrabalıktır. Buna göre hangi yaşta olunursa olsun kan alıp vermek süt akrabalığında olduğu gibi akrabalık meydana gelmez. Bunların evlenmesinde de dinen sakınca yoktur.
Erkeğin veya her iki tarafın beraberce açtığı dava sonucu, mahkemece boşanmış olan eşler, dinen de boşanmış olurlar. Daha önce eşler arasında başka boşanmalar olmamış ise, mahkemenin boşaması, bir boşama sayılır. Bu bir boşama ile üç olan haklarından birini kullanmış olurlar. Tarafların istemeleri halinde tekrar evlenmelerinde dinen bir sakınca yoktur. Fakat iki talak hakları kalarak evlenebilirler.
Namazın şartlarından birisi de necasetten temizlenmektir. Yani namaz kılacak kişinin elbisesinde, bedeninde ve namaz kılacağı yerde, kan, idrar, şarap, dışkı... gibi namaza engel necasetlerin bulunmaması gerekir. Bu anlamda tesettüre uymak ve temiz olmak şartı ile kişi istediği kıyafetle namazını kılabilir. Bunda da dinen hiçbir sakınca yoktur. Bu kıyafet ister tişört veya atlet, ister eşofman veya ceket, isterse gömlek olsun fark etmez namaz geçerlidir. Ancak örf ve adet gereği gerek evde, gerekse diğer mekanlarda kişi tek başına da olsa namazları temiz ve güzel bir kıyafetle kılması, şüphesiz daha iyidir. Ancak tişört ile kılınan namaz geçerlidir.
Hayatta olan inanmayanların doğru yolu bulmaları, hidayete ermeleri, İslam ile müşerref olmaları için dua etmede bir sakınca yoktur. Çünkü Rasulüllah Efendimiz Uhud Savaşı’nda mübarek dişleri kırılıp, yüzü yaralandığında, müşrikler için: “Allah’ım kavmimi bağışla, çünkü onlar bilmiyorlar” diye dua etmişlerdi. Ancak Müslüman olmadan ölen bir kimsenin bağışlanması için dua etmek dinen uygun değildir. Çünkü Allah kâfirleri Cehennem’e koyacağını ve onların orada ebedî kalacağını birçok ayeti kerimesinde, Hz. Peygamber de hadisi şeriflerinde bildirmiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de geçen bu ayetler buna işaret etmektedir. “Cehennemlik oldukları anlaşıldıktan sonra akraba dahi olsalar, müşrikler için mağfiret dilemek Peygambere ve mü’minlere yaraşmaz” (Tevbe (9) 113). “Onlardan ölen kimsenin namazını sakın kılma! Mezarı başında da durma. Çünkü onlar Allah’ı ve Resulünü inkar ettiler.”
Dua, dini literatürde, insanın bütün benliğiyle Allah’a yönelerek maddi ve manevi isteklerini O’na arz etmesi demektir. Duanın ana gayesi, insanın halini Allah’a arz etmesi ve O’na niyazda bulunması olduğuna göre dua, manevi bir bağ anlamı taşır. Bir başka deyişle dua sınırlı, sonlu ve gücü sınırlı olan varlığın sınırsız ve sonsuz kudret sahibi ile kurduğu manevi bir köprüdür. Özet olarak duanın yöntemi şöyledir: Dua gönülden, gizlice ve alçak sesle yapılmalı, mübarek vakit ve yerler tercih edilmeli, kıbleye yönelerek ve Allah’ın adıyla başlanarak, günahlara pişmanlık duyularak yapılmalı, kabulü için acele edilmemeli, kabul edileceğine inanarak duaya ısrarla devam edilmeli zira peygamber efendimiz dua da ısrar etmeyi tavsiye ediyor. Onun için kişi sebepler dünyasında yaşadığının bilincine ererek talep ettiği şey birtakım sebeplere bağlıysa önce bu sebepleri yerine getirmeli, yani fiili duasını yapmalıdır. Ayrıca kişi isteğini Allah’a arz etmeden önce Allah’a hamdü sena Peygamber’e salat ve selam getirmelidir.
Evlilik gibi, yuva kurmanın ve neslin devamını sağlayan kutsal bir akdin basit çıkarlara alet edilmesi dinen doğru olmayan bir davranıştır. Maddî bir menfaat elde etmek için veya işçi olabilmek için anlaşmalı olarak mahkemeye başvurup formaliteden hanımı boşamak dinen geçerli olan bir boşamadır.
Cuma günü, yüce yaratanın Kur’an-ı Kerimde andığı ve bu günde namaz kılınmasına davet ettiği bir gündür. Nitekim Allah’u Teala Kur’an-ı Kerim’de mealen şöyle buyrulmaktadır: “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır.” (Cuma, 9/11.) Âyette bildirilen “çağrı” ile ezan, “Allah’ın zikri” ile de Cuma namazı kastedilmektedir. Cuma gününde böyle bir çağrının yapılması bugünü diğer günlerden daha önemli kılmaktadır. Bu da Allah’ın bugüne verdiği önemi göstermektedir. Aynı şekilde Sevgili Peygamberimiz de birçok hadislerinde Cuma gününün önemine işaret etmektedir. “Üzerine güneş doğan en hayırlı gün cuma günüdür. Âdem o gün yaratıldı, o gün cennete konuldu ve yine o gün cennetten çıkarıldı.” (Müslim, “Cum`a”, 17.) “Günlerinizin en faziletlisi cuma günüdür.” (Ebû Dâvûd, “Salât”, 201.) gibi hadisler bunun örnekleridir. Bu ayet ve hadislerden şunu anlıyoruz ki, cuma günü Allah indinde en fazileti ve hayırlı gündür.
İslam dini, insanın yaratılıştan var olan güzelliklerini daha belirli hale getiren, takı takma, saçları tarama, meşru ölçüde süslenme, güzel giyinme... gibi davranışları mubah kılmıştır. Ancak, fıtraten yani yaratılıştan verilmiş özellik ve şekillerin değiştirilmesini yasaklamıştır. Nitekim Rasulüllah Efendimiz, süslenmek maksadıyla vücutlarına dövme yapan veya yaptıranlara, dişlerini yontarak seyrekleştiren ve şeklini değiştirenlere lanet etmiştir.
Evlenmeden önce nişanlanmak İslam dininde illaki zorunlu değildir. Nişanlılık dini bir uygulamadan çok örfi bir sözdür. Dolayısıyla evlenecek kişilerin nişanlanması dini bir emir değildir. Ancak dine de muhalif de değildir. Bu nişanlanmanın uzun ya da kıssa bir zaman sınırlaması yoktur. Bu nişan süresi bir ay da olur bir yılda olur. Bunun ne alt ne de üst bir sınırı yoktur. Bunu daha çok örf belirler. Ancak fazla da uzatmamak daha evladır.
Allah’tan başkası adına yemin edilmesi doğru değildir. Yemin ancak vallahi, billahi, tallahi, lafızları ile olur. Evime varmak nasip olmasın ya da çocuklarımın ölüsünü öpeyim gibi cümleler yemin lafızları ile söylenmediği için yemin yerine geçmez. Bu tarz cümleler yemin sayılmadığı gibi aynı zamanda doğru ve güzel bir söz de değildir. Böyle cümleler Allah Resulü tarafından yasaklanmıştır. Nitekim buna benzer bir yemin etme olayında peygamberimiz sahabeleri uyarmış ve şöyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ, babanızı zikrederek yemin etmenizi yasaklamıştır. Öyleyse kim yemin edecekse ya Allah’a yemin etsin ya da sussun.” (Buhârî, “Eymân”, 4.) Bu sözler yemin sayılmadığı için herhangi bir keffaret vermek de gerekmez.
Namazın şartlarından birisi de necasetten temizlenmektir. Yani namaz kılacak kişinin elbisesinde, bedeninde ve namaz kılacağı yerde, kan, idrar, şarap, dışkı... gibi namaza engel necasetlerin bulunmaması gerekir. Bu anlamda tesettüre uymak ve temiz olmak şartı ile kişi istediği kıyafetle namazını kılabilir. Bunda da dinen hiçbir sakınca yoktur. Bu kıyafet ister tişört veya atlet ister eşofman veya ceket, isterse gömlek olsun fark etmez namaz geçerlidir. Ancak örf ve adet gereği gerek evde, gerekse diğer mekanlarda kişi tek başına da olsa namazları temiz ve güzel bir kıyafetle kılması, şüphesiz daha iyidir. Ancak tişört ile kılınan namaz geçerlidir.
Hamileliği engelleyecek tedbirleri almak dinen sakıncalı değildir. Bu nedenle de hamile kalmamak için doğum kontrol hapı kullanma da bir sakınca yoktur.
Dua, dini literatürde, insanın bütün benliğiyle Allah’a yönelerek maddi ve manevi isteklerini O’na arz etmesi demektir. Duanın ana gayesi, insanın halini Allah’a arz etmesi ve O’na niyazda bulunması olduğuna göre dua, manevi bir bağ anlamı taşır. Bir başka deyişle dua sınırlı, sonlu ve gücü sınırlı olan varlığın sınırsız ve sonsuz kudret sahibi ile kurduğu manevi bir köprüdür. Özet olarak duanın yöntemi şöyledir: Dua gönülden, gizlice ve alçak sesle yapılmalı, mübarek vakit ve yerler tercih edilmeli, kıbleye yönelerek ve Allah’ın adıyla başlanarak, günahlara pişmanlık duyularak yapılmalı, kabulü için acele edilmemeli, kabul edileceğine inanarak duaya ısrarla devam edilmeli zira peygamber efendimiz dua da ısrar etmeyi tavsiye ediyor. Onun için kişi sebepler dünyasında yaşadığının bilincine ererek talep ettiği şey birtakım sebeplere bağlıysa önce bu sebepleri yerine getirmeli, yani fiili duasını yapmalıdır. Ayrıca kişi isteğini Allah’a arz etmeden önce Allah’a hamdü sena Peygamber’e salat ve selam getirmelidir.