Doç. Dr. Zeki Uyanık
İlkses Gazetesi Yazarımız

Doç. Dr. Zeki Uyanık

Yazarın Köşe Yazıları

Karı koca boşandığında koca ne zamana kadar eski eşine nafaka vermesi gerekir?

İslam, evlilik hayatında kocaya vermiş olduğu hak ve yetkilerin yanında, bir takım görev ve sorumluluklar da yüklemiştir. Bunlardan birisi de, kocanın eşinin temel ihtiyaçlarını makul ve normal ölçülerde karşılama ve giderme görevidir. Bu, evlilik akdinden doğan bir sorumluluktur. Kadının zengin veya fakir, müslim veya gayrimüslim olması bu görev ve sorumluluğu değiştirmez.
Kur’an-ı Kerim’de boşanmış ama iddet bekleyen kadına kocasının evinde ikamet etme hak veya yükümlülüğü getiren ve iddet süresince kadına zarar verilmemesini emreden ayetler vardır. Bu ayetler aynı zaman da kocaya eski eşine nafaka vermesini emretmektedir.
Söz konusu bu ayette yüce Mevla mealen şöyle buyurmaktadır: ” Onları (iddetleri süresince) gücünüz nispetinde, oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun. Onları sıkıntıya sokmak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Eğer hamile iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. Sizin için (çocuğu) emzirirlerse (emzirme) ücretlerini de verin ve aranızda uygun bir şekilde anlaşın.” (Talak, 65/6).  Bu ayetten anlamından hareketle,  İslam hukukçularına göre kadının kocası üzerindeki nafaka hakkı evlilik süresi ile evlilik sona erdiğinde ise iddet süresi ile kayıtlıdır. İddet dediğimiz üç ay hali bittiğinde ise nafaka sorumluluğu da bitmiş olur.
Belli


Cenazelerde tabutun üzerindeki örtüde bulunan Arapça yazının anlamı nedir? 

 Tabutun üzerindeki Arapça yazıda Kur’an’dan ayeti kerime vardır. Bu ayet insana ölümü hatırlatmaktadır. Ayetin anlamı ise, “Muhakkak ki her canlı ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz” (Ankebut 29/57).
İbadet ya da günah imanı güçlendirir veya zayıflatır mı? 
İman inanılması gereken hususlar açısından artmaz ve eksilmez. Bir kimse, iman esaslarının tümünü kabul edip de, bir ya da birkaçına inanmazsa, iman etmiş sayılmaz. Bu durumda, iman gerçekleşmediğinden, artması ve eksilmesi söz konusu değildir. Ancak güçlü ve zayıf olmak açısından farklılık gösterir; kiminin imanı kuvvetli, kiminin zayıftır.
 İmanda bu çeşit farklılığın bulunduğuna Kur’an-ı Kerim’de işaret edilmiştir: “Herhangi bir sure indirildiğinde, içlerinden (alaylı bir şekilde) ‘bu hanginizin imanını artırdı?’ diyenler olur. İman etmiş olanlara gelince, inen sure onların imanını artırmıştır.” (Tevbe 9/124); “O, inananların imanlarını kat kat artırmaları için kalplerine huzur ve güven indirendir.” (Fetih 48/4); “Allah’ın ayetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların (mü’minlerin) imanlarını artırır.” (Enfal 8/2)
 Buna göre kişi günah işleye işleye imanını zayıflatmaktadır. Aynı şekilde


Kadınların cenaze namazı kılmasında bir sakınca var mı? 

 Kadın, günün beş vaktini, Cuma ve bayram namazlarını camide ve cemaatle kılabileceği gibi aynı şekilde cenaze namazını da camide ve cemaatle kılabilir. Ama bu namazı kılarken bir takım kurallara da riayet etmesi gerekir. O da öncelikle her namazda ve günlük hayatta dinen kapatmak zorunda olduğu saçını kollarını ayaklarını kısaca bedenini dinin istediği ölçüde örtmesi gerekir.
 Aynı zamanda erkeğin önünde değil arkasında durması gerekir.
Bayılma abdesti bozar mı?
 Abdesti bozan hususlardan birisi de kişinin bayılmasıdır. Çünkü kişinin aklı bayılma ile birlikte izale olmaktadır. Akıl izale olunca hali ile abdestte bozulmuş olmaktadır. Buna göre az ya da çok süre bayılmak, sara nöbeti tutmak gibi aklın algılama gücünü gideren şeylerle abdest bozulur.
Kaza namazlarında ezan ve kamet gerekir mi? 
 Ezan ve kamet vaktin değil, namazın sünneti olduğu için kaza namazı kılarken de ezan ve kamet getirmek sünnettir. Kamet getirilmeden kılınan namaz geçerli olmakla birlikte, terk etmek hoş görülmemiş.


Çocukları olan bayanı kısırlaştırmak caiz mi? 

 Evlilikte asıl olan insan neslinin devam etmesidir. Bu yüzden evlenecek kişilerin çocuk yapabilecek kadınları nikahlamaları müstehabdır. Çünkü evliliğin en önemli hedeflerinden birisi çocuk sahibi olmaktır.
 Evliliğin bu yönüne dikkat çeken fakihler, kadının tıbbi bir rahatsızlığı yoksa veya doğum yapması halinde fiziki bir rahatsızlık geçirmeyecekse ister çocuğu olsun ister çocuğu olmasın fark etmeksizin o kadını temelli olarak çocuktan kesmeyi caiz görmemişlerdir. Yani sebepsiz bir şekilde ve tıbbi bir gerekçe yoksa kadının rahmini aldırmak, onu kısırlaştırmak caiz değildir 
 Ancak kadının hamile kalması halinde tıbbi bir tehlike veya ölüm, sakat kalma… gibi bir hadise ortaya çıkacaksa rahmini aldırabilir. Çocuktan temelli kesile bilir. 
Birinin malına zarar veren kimse malın sahibini bulamıyorsa nasıl tazmin eder?
 İsteyerek veya istemeyerek olsun bir kişinin malına zarar veren bir insan, şayet o kişiyi tanıyor veya bulma imkânı varsa bulmalı ve ona hakkını helal ettirerek zararını tazmin etmeli. Kişi ölmüşse mirasçılarına hakkı tazmin etmeli ya da onlardan halellik istemeli.
 Şayet


Müslüman ile Müslüman olmayan kişi aynı mezarlığa defnedilebilir mi?

Dini örfte ve uygulamada, bir kimse vefat ettiğinde, kendi dinine mensup olan daha önce vefat etmiş kişilerin defnedildiği kabristana defnedilir.
Tarih boyu Müslüman mezarlıkları, büyük bir itina ile Hıristiyan ve Yahudi mezarlıklarından ayrı mekanlarda oluşturulmuştur. İslam Dininin, ölülerin techiz, tekfin ve defin işlemlerinde, kabir ziyareti, okuma ve dua usullerinde kendine has uygulamaları vardır. Bunlar aynı zamanda Müslümanların öz kültürü olmuştur. 
Bu bakımdan Müslüman olmayan kimselerin Müslümanlarla aynı mekanda karışık olarak defnedilmesi dinimizce uygun değildir. 
Hıristiyan bir kişinin, Müslümanlar arasında vefat etmesi halinde, o yerde Hıristiyan mezarlığı varsa, cenaze bu mezarlığa gömülür. O yerde Hıristiyanlara ait mezarlık yoksa ve bu kişinin başka yerdeki bir Hıristiyan mezarlığına nakli de yapılamazsa, Müslümanların mezarlığının dışında bir yerde defnedilir.
Müslüman bir erkeğin inanmayan bir kadınla evlenmesi caiz mi?
Müslüman erkeğin Müslüman, Yahudi veya Hıristiyan bir kadın dışında bir bayanla evlenmesi dinen caiz değildir. Bu ister putperest, isterse ateist olsun fark etmeksizin caiz değildir.
Avda yakalanan hayvanları yemenin bir


Resimli elbiseyi giymek caiz mi?

 Resimli elbise giymek mekruhtur. Aynı şekilde resimli elbise ile namaz kılmak da mekruhtur. Ama bu elbise ile kılınan namaz geçerlidir. İnsan veya hayvan resmi bulunan yaygının üzerinde namaz kılmakta da bir sakınca yoktur. Çünkü resimli yaygının ayaklar altında olması resimlere değer vermeme anlamına geldiğinden caiz görülmüştür.
 Yine bu resimler baş hizasından daha yukarıda kişinin hizasında ve önünde asılı olarak bulunduğu bir yerde namaz kılmakta mekruh kabul edilmiştir. Çünkü bu resimler hem kişinin huşusunu götürür hem de dikkatini dağıttığından iyi görülmemiştir
 Buna göre resimli elbise giymek mekruh olmakla birlikte caizdir. Onunla kılınan namaz da mekruh olmakla geçerlidir.
Babanın evladına karşı sorumluluğu ölüme kadar devam eder mi?
 Baba, çocuklarına rüşte erinceye kadar bakmakla mükelleftirler. Çocukları reşit, akil-baliğ olduktan sonra anne ve babanın onlara bakma zorunluluğu yoktur. Ama anne ve baba ihsanından, çocuklarına rüştten sonrada bakmakta ve yardımcı olmaktadır. Hatta iş ve yuva sahibi yapmaktadır.
 Bu dini bir görev olmasa da Müslüman anne ve babalar kendilerine


İnsanları güldürmek için yalan söylemek caiz mi?

 Yalan, İslam’ın yasakladığı büyük günahlardan birisidir. Yalanın şakası da ciddisi de yasak ve haramdır.
 Sevgili peygamberimiz bu hususta şöyle buyurmaktadır: “insanları güldürmek için yalan söyleyen kişiye yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun” (Ebu Davud, “Edeb”, 40.)
 Bu hadislerden hareketle şaka ile de olsa yalan söylemek caiz değildir. Yalan ancak şu üç yerde söylenebilir.
1-Karı kocanın arasını düzeltmek,
2-Arası bozulan iki kişinin arasını düzeltmek,
3- Savaşta düşmanı mağlup edebilmek için.
Falcılık yaparak para kazanmak caiz mi?
 İslam dini asla ama asla fala bakmayı veya baktırmayı caiz görmez. Fala bakma ve baktırmayı dinimiz şiddetle reddetmekte, fala bakmayı haram kabul edip yasaklamaktadır. Zira İslam dininde gayp ilmini yani gizli olan ilmi ve bilgiyi ancak ve ancak Allah’u Teala bilmektedir. Allah’ın dışında hiç kimse bu ilmi bilemez. Peygamberler bile ancak Allah’ın bildirdiği kadar bir bilgiye sahiptiler.


Baldız, yenge veya enişte ile tokalaşmak dinen caiz mi? 

 Baldız, yenge, enişte gibi yakınlar her ne kadar birbirine akrabalık anlamında yakınsa da dinen birbirlerine ebediyen haram değildir. Bunların birbirlerine haramlıkları geçicidir. Yani bunlarla evlenmek hala, teyze, dayı ile evlenmek gibi kesin ve ebedi değildir.
 Durum böyle olunca bu kişilerle tokalaşmak dinen caiz değildir. Bu kişilerle tokalaşmak dinen hiç tanımadığımız bir bayanla tokalaşmak gibi yasak ve haramdır. 
Cuma saatinde alışveriş yapmak kimler için yasaktır?
 Cuma namazı için iç ezan okunduktan sonra, namaz bitinceye kadar alışveriş ve benzeri işlerle uğraşma yasağı kendisine cuma namazı farz olan kimseler için geçerlidir. Yani Cuma namazı kılması farz olan kimseler için bu vakitte alış veriş yapmak caiz değildir. Nitekim Allah’u Teala Kur’an-ı Keriminde bu konuda mealen şöyle buyurmaktadır: “Ey İnananlar! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman Allah’ı anmaya koşun; alım satımı bırakın; bilseniz bu sizin için daha iyidir.”(Cuma, 62/9) 
 Cuma namazı ile mükellef olanlara bu saatte alış veriş yapmak yasakken, bunların dışında kalanlara ise bu saatte alış veriş yapmak caizdir. 
Kan


Mahkemenin boşadığı çiftler dinen de boşanmış olur mu?

 Erkeğin veya her iki tarafın beraberce açtığı dava sonucu, mahkemece boşanmış olan eşler, dinen de boşanmış olurlar. Ancak, daha önce eşler arasında başka boşanmalar olmamış ise, mahkemenin boşaması, bir boşama sayılır.
 Bu bir boşama ile üç olan haklarından birini kullanmış olurlar. Taraflar istemeleri halinde tekrar evlenmelerinde dinen bir sakınca yoktur. Ancak üç talak hakları eksilmiş iki kalmış olur. 
İnsanların yaratmak sözünü kullanmaları caiz mi?
 İnsanların kullandığı yaratma sözü Allah’ın yaratmasından farklı anlamda kullanılmaktadır. Futbolda pozisyon yarattı, sanatta güzel bir eser yarattı… gibi sözler buna örnektir.
 İnsanlar burada ki yaratma kelimesini yoktan var etme anlamında değil de var olana yeniden şekil verme anlamında kullanmaktadır. Bu anlamda kullanıldığı için ve Allah’ın yoktan var etme anlamında ki yaratması şeklinde kullanılmadığından yarattı sözünü kullanmada bir sakınca yoktur. Ama kullanılmasa daha iyi olur. 
 Zira Allah’tan başka hiçbir kimse yoktan var edemez. Her şeyin yaratıcısı o’dur. İnsanlar sadece var olanı keşfeder, icat eder ve yeni bir şekil verir. Nitekim olana şekil verme


Hacı olmuş kimsenin esnaflık yapmasında dinen bir sakınca var mı? 

Hac, İslam’ın temel ibadetlerinden birisi ve mükellef olan her Müslüman’a da farzdır. Şartları taşıyan her Müslüman namaz, oruç gibi bu ibadeti de yerine getirmek zorundadır. 
 Hac ibadetini yerine getiren bir kimsenin helal- haram, günah-sevap anlamında diğer Müslümanlardan bir farkı yoktur. Yani içki hacı olan Müslüman’a da hacı olmayan Müslüman’a da haramdır. Helal lokma kazanmak hacı olan kimsenin de görevi hacı olmayan Müslüman’ın da görevidir. Aynı şekilde yalan, hırsızlık, aldatmak vb. gibi durumlar da hacı olan olmayan için de yasak ve haramdır.
 Buna göre hacı olmuş kimsenin çalışmasında ya da ticaret yapmasında dinen bir sakınca yoktur. Bilakis helale harama dikkat edildiğinde çalışmak ibadet hükmünde olduğundan çalışması, ticaret yapması, ailesinin nafakasını kazanması tavsiye edilir. Ancak hacı olmak bir bilinç bir şuur halidir. Onun için hacı olan bir Müslüman’ın daha şuurlu daha bilinçli olması gerekir. Bu anlamda gerek sosyal hayatında gerekse iş veya ticari hayatında hacı olmuş kimsenin daha dikkatli olması gerekir.
 İnsanlar ona bakarak İslam’ı ve haccı eleştirmemelidir. Bilakis onun samimiyetine ve dürüstlüğüne binaen İslam’a ve hacca yaklaşabilmedir. 


Muska kullanmak dinen caiz midir? 

 Muska; hastalık, göz değmesi, afetten korunmak veya kurtulmak için yazılan ve insanların üzerlerine astıkları bir materyaldir. 
 Korkudan, nazardan korunmak, bazı hastalıklardan şifa bulmak için dua etmek Kur’an-ı Kerim’den ayetler okumak, caizdir. Ayet ve dua gibi metinlerin bir şeye yazılıp, insanların bedenlerine asılması veya iliştirilmesinde de dinen bir sakınca yoktur. 
 Muska taşımak ya da evde, arabada, iş yerinde bulundurmak caiz olmakla beraber bunu bir rant ya da istismar haline getirmek dinen doğru değildir.
Allah’ın 99 isminden birisini çocuklara koymak caiz mi?
 Bir anne-babanın çocuğuna karşı görevlerinden birisi de ona güzel isim vermektir. Nitekim Hz. Peygamber, bir hadisinde insanların kıyamet gününde isimleri ile çağırılacağını belirterek “çocuklarınıza güzel isim koyunuz.” (Ebu Davud, Edeb, 69) buyurmuştur.
 Çocuklara Allah’ın isimlerini vermeye gelince, hemen belirtmek gerekir ki Allah’a has isimler çocuklara verilmemelidir. Şayet çocuklara Allah’ın isimlerinden verilecekse başına “kul” anlamına gelen “abd” kelimesi eklenmelidir. Abdullah, Abdurrahman, Abdurrahim, Abdulkadir, Abdüllatif gibi. 
 Nebi kime denir? 


Eşlerin ibadetler açısından birbirine karşı bir sorumluluğu var mıdır? 

 İslam’a göre herkes yaptıklarından sorumludur. Kimse kimsenin yaptığından sorumlu değildir. Nitekim bu hususta Kur’an-ı Kerim’de mealen şöyle buyurulmaktadır: “Hiç bir günahkar, başkasının günahını çekmez. Eğer yükü ağır gelen kimse onu taşımak için (başkalarını çağırsa) onun yükünden hiç bir şey (alınıp) taşınmaz. Akrabası dahi olsa (kimse onun yükünü taşımaz)” buyrulur (Fatır, 35/18). 
 Aynı şekilde İslam, her insanın bir iradesi ve seçme hürriyeti bulunduğunu ve bunun sonucu olarak yaptıklarından sorumlu olacağını bildirmiştir. “Her kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür, kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür” (Zilzal, 99/7-8) mealindeki ayet buna delildir. 
 Buna göre kişi ibadetlerini yerine getirmezse bunun hesabını Allah’a verecektir. Diğer Müslümanlara düşen ise ona nasihat etmek ve telkinlerde (emr-i bi’l- ma’ruf) bulunmaktır. İnsanın emr-i bi’l-ma’rufa en yakınlarından, ailesinden başlaması esastır. Nitekim Hz. Peygamber’e de böyle emredilmiştir. Rabbimiz ona tebliği emrederken, “ (Önce) en yakın akrabanı uyar” buyurmuştur (Şuara, 26/214). 
 Hadis-i Şerifte de efendimiz: “Hepiniz çobansınız ve hepiniz sorumlu olduğunuz kişilerden mesulsünüz buyurmaktadır.” 
 Buna göre karı koca birbirinin ibadetinden sorumlu değildir. Taraflardan birisi bu


Hz. Peygamber döneminde Mevlid-i Şerif var mıydı? 

 Mevlid, Hz. Peygamber ve sahibiler döneminde yoktu. Mevlid okuma alışkanlığı Fatımiler döneminde Peygamberden 600 sene sonra Müslümanlar arasında yayılmaya başlamış, günümüze kadar da İslam dünyasında yaygınlık kazanarak gelmiştir. 
 Peygamberimizin doğumunu anlatan mevlit, önceleri Hz. peygamberin doğum yıldönümünü kutlamak maksadıyla okunurdu. Daha sonra kadir, miraç, regaip gecelerinde veya sünnet ve evlenme... gibi merasimler vesilesiyle okunmaya başlanmış ve günümüze kadar da gelmiştir.
Para peşin, mal veresiye şeklinde yapılan alış veriş caiz midir? 
 Alım satım akitlerinde malın peşin olması asıldır. Bedeli ise tarafların anlaşmasına göre peşin de vadeli de olabilir. Ancak örfe ve ihtiyaca binaen, Hz. Peygamber bazı durumlarda paranın peşin malın vadeli olarak satılmasına izin vermiştir. Bu şekilde yapılan alım satım akdine de Fıkıhta selem veya selef akdi denilir.
 Hz. Peygamber bir hadisinde; “Hurmada selem yapan kişi, belirli ölçekle, belirli tartı ile ve belirli süreye kadar selem yapsın. “ buyurmuştur (Müslim, Müsakat, 25; Buhari, Selem, 2). 
 Ancak selem akdi yani para peşin mal vadeli akdi ancak misli mallarda yapılabilir.


Kar payı karşılığında para çalıştırmak caiz mi?

Borç verip bu borçtan dolayı bir gelir elde etmek faizdir. Çünkü verilen para borç verilmiştir. Borç da bir menfaat celbetmemelidir. Şayet borçtan bir menfaat sağlansa dinen bu uygun değildir. Nitekim sevgili Peygamberimiz bu hususta bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: “Menfaat celbeden her borç faizdir.”
 Ancak verilen para borç değil de kar zarar karşılığında çalıştırılmak üzere verilmişse ve bu paradan bir kar elde edilmişse bu paradan gelen geliri almada bir sakınca yoktur. Tabi aynı şekilde bu para çalıştırılırken zarar olmuşsa onu da paylaşmak gerekir.
Köşe Yazısının Devamını Okuyun.


Müslüman olmadan vefat etmiş akrabaya yasin okumak caiz mi? 

Hayatta olan inanmayanların doğru yolu bulmaları, hidayete ermeleri, İslam ile müşerref olmaları için dua etmede bir sakınca yoktur. Çünkü Rasulüllah Efendimiz Uhud savaşında mübarek dişleri kırılıp, yüzü yaralandığında, müşrikler için: “Allah’ım kavmimi bağışla, çünkü onlar bilmiyorlar” diye dua etmişlerdi. 
 Ancak Müslüman olmadan ölen bir kimsenin bağışlanması için dua etmek dinen uygun değildir. Çünkü Allah kâfirleri Cehennem’e koyacağını ve onların orada ebedî kalacağını bir çok ayeti kerimesinde, Hz. Peygamber de hadisi şeriflerinde bildirmiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de geçen bu ayetler buna işaret etmektedir. 
 ”Cehennemlik oldukları anlaşıldıktan sonra akraba dahi olsalar, müşrikler için mağfiret dilemek Peygambere ve mü’minlere yaraşmaz” (Tevbe (9) 113). 
 “Onlardan ölen kimsenin namazını sakın kılma! Mezarı başında da durma. Çünkü onlar Allah’ı ve Resulünü inkâr ettiler....” 
 “Onlara ister bağışlanma dile, ister dileme, fark etmez. Onlara yetmiş defa bağışlanma dilesen de Allah onları asla bağışlamayacaktır. Bu, onların Allah’ı ve Resulünü inkâr etmesinden ötürüdür. (Tevbe (9) 80) 
 Bunun aksini istemek Allah’ı isabetsizlikle suçlamak emirlerini red


Mezarın üzerine yazı yazmak caiz mi? 

İslam dini, hayatında olduğu gibi ölümünde de insana gereken değeri vermiş, saygıyı göstermiş ve öldüğü andan itibaren ona yapılacak muameleyi de belirlemiştir. Bu anlamda İslam dini, kabir ve kabristanın düzenli ve tertipli yapılmasını, temiz tutulmasını ve yeşillendirilmesini, hayatta bulunan insanların ölülere karşı bir vefa borcu olarak görür. 
 Ancak kabirlerin yükseltilmesi, üzerine kubbeli binalar yapılması, taşına övücü veya kaderden şikayet edici sözler yazılması yasaklanmıştır. Fakat vefat edenini adını soyadını yazmakta dini bir sakınca yoktur.
Anız yakmak dinen caiz mi? 
 Yeryüzü ve içerisindeki bütün varlıklar insan için var edilmiş ve kendisine emanet edilmiştir. Bu bağlamda bütün canlılar biz insanlara emanet edilmiştir. Aynı şekilde bu varlıkların her birisinin doğal dengenin korunması ve devamı için bir görevi vardır. Buna göre insanlara zararı olmayan, insanın ölümüne sebebiyet vermeyen tabiattaki canlıları herhangi bir şekilde öldürmek veya telef etmek ya da ölümlerine sebebiyet vermek dinen caiz değildir. 
 Bundan dolayı anız yakmak dinen uygun değildir. Çünkü anız yakınca o anızın içerisinde karınca, böcek, haşarat gibi nice canlılar vardır. Bilerek veya bilmeyerek o canlıları


Nazar duası diye bir dua var mı? 

Nazarın mahiyeti ve nasıl olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber, bazı kimselerin bakışlarıyla olumsuz etkiler meydana getirebildikleri dinen de kabul edilmektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, “İnkâr edenler Kur’an’ı dinlediklerinde, neredeyse seni gözleriyle yıkıp devireceklerdi.” (Kalem, 68/51-52) buyurulmaktadır. 
 Hz. Peygamber, nazar değmesine karşı Muavvizeteyn yani Felâk ve Nâs sûrelerini okumuş sahabelere de bunları okumalarını tavsiye etmiştir. 
 Ayrıca Hz. Peygamber torunları Hasan ve Hüseyin’i nazar ve benzeri olumsuzluklardan korumak için onlara şu duayı okurdu: “Sizi her türlü şeytan ve zehirli hayvanlardan ve bütün kem gözlerden Allah’ın eksiksiz kelimelerine ısmarlarım”(İbn Mâce, Tıb, 36). 
 Yine Hz. Peygamberin, “Kim hoşuna giden bir şey görür de; ‘Mâşâallah lâ kuvvete illâ billâh’ (Allah’ın dilediği olur. Ondan başka kuvvet ve kudret sahibi yoktur) derse, ona hiçbir şey zarar vermez.” (Beyhakî, Şu’abü’l-îmân, VI, 213) buyurmuştur. 
 Bunun dışında kişi nazara veya büyüye karşı farklı dualar da okuyabilir. 
Kişi ölmeden malını vasiyet edebilir mi?


Kaza sonucu ölen bir kimse eceliyle mi ölmüştür? 

 İslam inancına göre herkesin bir eceli vardır. Bu ecel ne geri alınır, ne de ileri alınabilir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyrulmaktadır: “Her ümmet için takdir edilen bir ecel vardır. Ecelleri geldiği zaman ne bir an ileri ne de geri alınamaz.” (Araf, 7/34) 
 Bu bağlamda trafik kazasında ölen kimse eceliyle ölmüştür. O kimse için bundan başka bir ecel yoktur. Trafik kazası, ölen kimsenin hayatını kısa kesmiyor, onu eceli gelmeden öldürmüş olmuyor. Bilakis ölen kişinin ölüm sebebi böyleydi ve vadesi dolduğundan bu kaza olmuş oluyor.
 Buna göre Trafik kazası, cinayet ya da bir başka ölüm şekli kişinin ecelini değiştirmez. Çünkü insanın eceli veya ömrü değişmez. O kişinin o şekilde o zaman öleceği takdir edilmiş demektir. 
Sebepsiz olarak bir mezarı başka bir yere nakletmek caiz mi? 
 Kabrin olduğu yerden yol geçmesi, su altında kalması veya bulunduğu yerin başkasına ait olup sahibinin orada cenaze defnine izninin bulunmaması gibi zorunlu bir durum bulunmadıkça,


Bebeğe isim koyarken illaki Arapça ya da Kur'an'da olan bir ismi mi koymak gerekir?

Çocuklara isim koyarken koyulan ismin illaki Arapça bir isim veya Kur’an da geçmiş olması gerekmez. Bir ismin manası güzel olduktan sonra Arapça, Türkçe, Farsça, Kürtçe,… Olmasında dini bir sakınca yoktur. Ama isim koyarken Kur’an-ı Kerim’de geçen bir ismi veya peygamberlerin ve sahabelerin ve evliyaların ismini tercih etmek daha doğru ve güzeldir. Yani önemli olan hangi dilde olması değil, koyulan ismin mana olarak güzel olması ve çocuğu toplum içinde rencide etmemesi ve aynı zamanda dine muhalif bir ismin olmamasıdır.        
  Mesela: Kur’anda Ebu Leheb’in ismi de geçmektedir ve Kur’an Ebu leheb hakkında hiç de iyi bahsetmemektedir. Kur’anda geçiyor diye çocuğumuza Ebu Leheb ismini veremeyiz.  
   Unutmayalım ki kıyamet gününde herkes ismiyle çağrılacaktır. O halde isim koyarken bu hakikati göz önünde bulundurmak gerekir. 
Evvabin namazı nedir?  
   Evvâb " tövbe eden”, anlamına gelir. Evvabin namazı da tövbe eden ve Allah'a sığınanların namazı demektir. 
   Hz. Peygamber hadis-i şeriflerinde: " Her kim aksam namazından sonra altı rekat namaz kılarsa denizin köpükleri kadar da olsa Allah Teâlâ


Sıkıntılara sabredildiğinde Allah kulun günahlarını affeder mi?

 İnsanın başına gelen sıkıntı ve hastalıklar onun günahlarına kefaret olur. Yani başa gelen ölümlere, sıkıntılara, acılara, elemlere, hastalıklara sabredip Allahtan gelenin baş üstünde yeri var deyip metaneti ve vakarı korumak kişinin günahlarına kefferattir. Yani kişinin günahlarını affettirme vesilesidir.
 Nitekim sevgili peygamberimiz bir hadisi şerifinde bu hususta mealen şöyle buyurmaktadır: “Mü’mine musibet nevinden her ne ulaşır ise günahlarına bir kefaret olur. Musibet, beklenmedik bir hâdise olmuş, ayağına batan bir diken olmuş fark etmez.” (Müslim, “Birr,” 49)
 Yine sevgili Peygamberimiz bir başka hadisinde bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Allah hayrını dilediği kimseyi günahlarını bağışlamak ve derecesini yükseltmek için sıkıntıya sokar.” Ancak kefferatın olabilmesi için başa gelen bu musibet ve hastalıklara sabretmek gerekir
Kadın kocasının adak kurbanının etinden yiyebilir mi?
 Adak’ın kelime manası, herhangi bir şeyi yapmaya söz vermektir. Dinî kavram olarak adak; Allah’ın rızasını kazanmak ve O’na tazimde bulunmak için, yapılması mecbur olmayan namaz, oruç ve kurban gibi


Küs olan insanların birbirinin selamını almaması caiz mi? 

Dinimizce selam vermek sünnet onu cevaplandırmak ise farzdır. Bir topluma selam verildiği zaman o toplumdan bir kişi bu selama karşılık vermesi bu farzı yerine getirmek için yeterlidir. Şayet cevap verilmese o toplumda oturan her Müslüman günahkâr olmuş olur. 
  Selamı o toplumun içinde oturan bir kimsenin ismini zikrederek verme durumunda ise ismi geçen kimse bu selama karşılık verme zorunda diğerleri için bir şey söz konusu değildir. 
  Selam, benden sana bir zarar gelmez, anlamına geldiğine göre her Müslüman İslam’ın bu güzel şiarını günlük hayatında yaşaması ve yaşatması lazım. Selam verdiği gibi verilen selama da karşılık vermesi gerekir. Çünkü Kur'an-ı Kerim de Allah'ü Teale mealen şöyle buyurmaktadır: 'Size bir selam verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selamla karşılık verin.' (Nisa, 4/86) 
   Dolayısıyla bize selam verildikten sonra selamı veren dost, akraba, tanıdık, tanımadık, küs ya da barışık kim olursa olsun selamına karşılık vermek üzerimize farzdır. Selama karşılık vermemek ise dinen uygun değildir. 
Kişinin boşanmayı düşünmesi ile dinen boşanma meydana gelir mi?   


Burçlarla ilgili yapılan yorumların dini bir değeri var mı?

İnsanın geleceği ile ilgili yapılan burç yorumlarının dini bir dayanağı ve değeri yoktur. Psikolojik açıdan belki kişiyi etkiler. Ancak doğruluk payı olmadığı gibi, eğer gelecek hakkında bilgi vermeye yönelik olursa bu burçları yorumlayan kişinin dini sorumluluğu da olur.
 Bu sorumluluk duruma göre bazen büyük günah bazen de insanın imanına zarar verecek türden olur. 
Kişi yanılarak adağının etinden yemişse ne yapması gerekir?
 Adak kurbanının etinden, adağı yapan kişinin yemesi caiz olmadığı gibi; bu kişinin usûl ve fürûu yani annesi, babası, nineleri, dedeleri, çocukları, torunları sayılan kimseler yiyemezler.
 Adak kurbanının etini bu sayılanlar dışında kalan ve dinen fakir olan kimseler yiyebilirler. Şayet adak kurbanını kesen kişi bu adaktan yemiş ise fıkıhçılara göre yediği miktarın fiyatını fakirlere para olarak verecektir. 
Abdestsiz Ayetül Kürsi ve İhlas suresini okumak caiz mi? 
 Kur’an-ı Kerimi abdestsiz


Ticarette fiyatlara bir sınırlama koymak caiz mi? 

 İslam’ın ekonomik anlayışında serbest piyasa anlayışı vardır. Bu anlayışta isteyen istediği oranda mal alır ve satar. Bu malı da istediği fiyata alır ve satar. Tabi olağan durumlar için geçerlidir. Ancak olağan üstü dönemlerde deprem, afet, kıtlık… Dönemlerinde devlet gerektiğinde malın hem stoğunu, karaborsasını, önlemek hem de kıtlıktan dolayı insanların mağdur duruma düşmemeleri için fiyatlara fıkhi bir tanımla narh koyabilir. Yani fiyatlara sınırlama getirebilir. 
 Lakin bugünkü piyasa koşulları gibi zamanlarda fiyatlara sınırlama getirilmez. Fiyatlara sınırlandırma getirilmediği gibi aynı zamanda kar oranlarına da bir sınırlandırma getirilmez. Çünkü istenilen bütün temel ihtiyaçlar her yer de var. Günümüzde de serbest rekabet piyasası var. Bir markette ya da iş yerinde satılan malının fiyatını beğenmeyen vatandaş diğer marketten ya da iş yerinden ihtiyacını alabiliyor.  
 Kıtlık ve karaborsa olmadığından fiyatlara ve kar oranlarına bir oran koyulmaz. Tabi her ne kadar dinen fiyatlara bir oran koyulmasa da Müslüman yakışan başta ticaretinde olmak üzere hayatın her alanında ehli vicdan olmasıdır. 
Makamı Mahmud nedir? 
 Övülen makam, ahirette Hz. Peygamber'e verilecek olan makamdır. Bu makam onun önce bütün insanlara umumî; sonra da kendi ümmetine hususi surette şefaat


İşyerinin işlerini yapmak için tahsis edilen arabanın özel işlerde kullanması caiz mi? 

Çalışılan kurumun ya da işyerinin malı işçide emanettir. Çalışılan kurumun işlerini görmek için tahsis edilen araba da kişi de emanettir. Bu emaneti de mal sahibinin istediği şekilde ve oranda kullanmak da dini bir görevdir.
 Buna göre, araba iş için kullanılmak üzere tahsis edilmişse onu özel işlerde kullanmak caiz değildir.
 Fakat işyeri sahibi çalışanına arabayı özel işlerinde de kullanması hususunda izin veriyorsa, kişinin bu arabayı özel işlerinde de kullanması caizdir.
Vakit girmeden kılınan namaz tekrar kılınmalı mıdır?
 Namaz kılmada esas olan ezanın okunması değil namaz vaktinin girmiş olmasıdır. Yani bir namaz vakti girmişse ezan okunmamış olsa dahi o namaz kılınabilir.
 Aynı şekilde bir namaz vakti girmemişse ezan okunsa dahi kılınmaz. Mesela hoca yanlışlıkla sabah namazı vakti girdi diye ezan okursa ve vakit girmemişse velev ki ezan okunmuş olsa dahi namaz kılınmaz kılınsa da geçersizdir. Çünkü vakit girmemiştir.
 Aynı şekilde namaz vakti