2

Ahiretteki Müflis?


  • Oluşturulma Tarihi : 22.06.2016 08:26
  • Güncelleme Tarihi :

İslâm dinî, insana büyük değer vermiş ona mal, can, namus…  gibi vazgeçilmez haklar tanımış ve bu hakları da dokunulmaz kabul etmiştir.

21. Asırda temel insan hakları olarak nitelendirilen bu haklar insanın emniyetini, huzur ve mutluluğunu hedeflemektedir.

Fakat insan aradığı huzur ve mutluluğu ancak İslam’ın evrensel değerlerine gönlünü açarak kavuşabilir.  Kur’an-ı Kerim’de; “Ey iman edenler! Allah ve Resûlü, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman, o çağrıya uyun” buyurularak, ilahi mesajların insanlara “hayat” verdiği dile getirilmiştir.

Gerçekten cehalet ve zulüm gibi hayatı adeta yaşanmaz hale getiren nice olumsuzluklar içinde yüzen insanlık, İslâm’ın gelişiyle adeta yeniden hayat bulmuştur. Zira bu rahmet yüklü ifadelerin merkezinde hep insan, insana saygı ve insanın dünya-ahiret mutluluğu yer almıştır. Yadsınamaz bir hakikatı mübindir ki huzur ve mutluluk filizleri, sadece hakların gözetildiği bir ortamda yeşerebilir.

Adaletin, hak ve hukukun gözetilmediği yerlerde ise zulüm vardır. Şüphesiz insan onur ve şerefiyle bağdaşmayan, temel hak ve hürriyetlere aykırı her türlü tutum ve davranış zulümdür.

Bir insanın asla vazgeçemeyeceği hayat hakkından tutun da, emeğinin gaspına, fitne, fesat, iftira ve gıybetle huzur ve mutluluğunun elinden alınmasına varıncaya kadar sözlü ve fiili her türlü tutum zulümdür.

Hiçbir sebep zulmü, meşru kılamaz. Dinimiz sadece insana değil bilakis gerek insana gerekse diğer canlılara karşı da zulmü kesin olarak yasaklamıştır. Öyle ki dinimiz ibadet maksadıyla yapılan Kurban kesiminde bile hayvana acı çektirmemek için bıçağın keskin olmasını istemiştir.

Kur’an-ı Kerim’de “Allah zulmedenleri sevmez” buyurularak, zulüm ile Allah’ın rıza ve sevgisinin bir arada bulunamayacağına vurgu yapılmıştır. Sevgili Peygamberimiz de yemin ederek insanlara haksızlık ve zulmeden kişinin, cehenneme gireceğini ifade etmiştir.

Çünkü zulüm, bireysel ve toplumsal huzurun bozulmasında, insanların haysiyet ve onurlarının zedelenmesinde baş etkendir. Zulüm, bir toplumda birlik ve beraberliğin, sevgi, saygı ve sadakatin, barış ve hoşgörünün önündeki en büyük engeldir. Zulüm, fıtratı bozulmuş, gönlü kirlenmiş, vicdanı kararmış insanların bir niteliğidir. Bu konumdaki insanlar belki dünyada nefislerini tatmin edebilir, emellerine ulaşabilirler ama her şeyin ayan beyan ortaya döküleceği ahirette kendilerini kötü bir sonun beklediğini asla unutmamalıdırlar.

Kur’an’ın ifadesiyle kıyamet günü “Zulmedenlere, ‘Ebedî azabı tadın! Siz ancak vaktiyle yaptıklarınızın cezasına çarptırılıyorsunuz’ denilecektir”. Unutulmamalıdır ki haksızlık ve zulüm ahiret gününde zulmeden kişiyi iflasa götürür. Nitekim sevgili Peygamberimiz bir defasında: “Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sorduğunda, Ashap: “Bize göre müflis, parası ve malı olmayan kimsedir” dediler. Peygamberimiz onlara cevaben şunu buyurmuştur: “Şüphesiz ki ümmetimin müflisi; kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelip; şuna sövdüğü, buna iftira ettiği, şunun malını yediği, bunun kanını döktüğü, şunu dövdüğü için iyiliklerinin sevabı başkalarına verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları bittiği için hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir”

Onun için her Müslüman gerek kul haklarına gerekse diğer varlıkların haklarına kılı kırk yararcasına dikkat etmesi gerekir. Bunu da yaparken de önce evinden işinden arkadaşlarından çevresinden başlatmalıdır. Buralarda başlayan hassasiyet ve hak gözetme hayatın her alanına sirayet eder. Zira bunlara karşı adil ve doğru olmayan birisi başka kullara ya da varlıklara asla adil ve dürüst olamaz.

Sevgili Peygamberimizin bu konudaki bir uyarısıyla bitirelim: “Mazlumun bedduasından sakınınız. Çünkü onunla Allah arasında manevi bir perde yoktur” 

Soru ve cevaplar

Alacağı olan kimse bu alacağının zekatını vermek zorunda mı?

Geri ödeneceği kesin olan alacakların, her yıl alacaklı tarafından zekatlarının ödenmesi gerekir. Alacak tahsil edilmeden önce zekatı verilmemişse, tahsil edildikten sonra, geçmiş yıllara ait zekatlar da ödenmelidir. İnkar edilen veya geri alınma ihtimali olmayan alacakların her yıl zekatının verilmesi gerekmez. Şayet böyle bir alacak daha sonra ödenirse zekatını öder.

Kişinin kullandığı arabasına zekat düşer mi?

İnsanın zaruri ihtiyaçları arasında ev, ev eşyası, giyeceği, yiyecek ve içeceği yanında binek vasıtası da sayılmaktadır. Meseleye zaruri ihtiyaç maddeleri açısından bakıldığında, arabaya zekat düşmeyeceği anlaşılmaktadır. Ev ve işyerinin işleri için kullanılan arabanın zekatı yoktur. Ama bir araba ticaret için alınmış ise ona zekat düşer. Aynı şekilde ticari taksinin gelirine de   zekat düşer.

Üvey anne, üvey baba ve üvey çocuklara zekat verilebilir mi?

Babası ölmüş ise üvey anneye, buluğ çağına erişip evden ayrılmış ise üvey çocuklara ve üvey babaya, fakir olmaları halinde zekat verilebilir.

Çünkü bunlarla zekatı veren kişi aslında usul ve füru ilişkisi olmadığı gibi, zekat veren şahıs bunlara bakmakla yükümlü de değildir.

Bir tüccarın satmak gayesiyle aldığı gayr-ı menkule zekat düşer mi?

Bir tüccar alış veriş yaparak kazanç elde edip dükkan ve bina gibi şeyler satın alırsa, şayet satmak üzere satın almışsa tabiatıyla ticaret eşyası olduğundan yıl sonunda yanında mevcut bulunan bütün ticaret malıyla birlikte hesaplayarak zekatını verecektir.

Yoksa ticaret için değil, satın aldığı şeylerde oturmak veya kiraya vermek üzere satın almış ise artık ticaret malı sayılmadığından zekata tabi değildir. Ancak onlardan elde edilen kazanç nisaba bağlı olursa ve yanında bir yıl kalırsa zekatını verecektir.

Evi olmayan kişi ev yapmak için biriktirdiği paradan zekat vermek zorunda mıdır?

Ev edinmek için biriktirilen paralarla tabii olarak çoğalma ve artırma özelliği vardır. Binaenaleyh bu maksatla biriktirilen paralar borçtan ve temel ihtiyaçtan sonra nisap miktarına ulaşmış ise o paradan zekat vermek gerekir. Ancak evi almışsa ama daha ödemesini yapmamış ise bunun zekatını vermez.

Kişi işçisine zekat verebilir mi?

Zekat, fakir akrabadan başlamak kaydı ile fakirlere verilir. Zekat verilecek kimse fakir olduktan sonra zekat verenin ister işçisi olsun ister yabancı birisi olsun fark etmeksizin zekat geçerlidir. Tabii verilecek zekatı işçinin yevmiyesinden saymamak gerekir.

Kaynanaya ve kayınbabaya zekat verilir mi?

Şayet fakirlerse kaynanaya ve kayınbabaya zekat verme de bir beis yoktur. Ancak imkanları varsa zekat kendilerine düşmüyorsa kaynanaya ve kayınbabaya zekat vermek caiz değildir. Fakat kişi bunlara zekat verme hakkı olduğu halde, zekat vermeyip onlara sadaka verip yardımcı olsa bu da caizdir. 

Günün Ayeti

Altını ve gümüşü biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanlar için acıklı bir azabı müjdele.

Günün Hadisi

Sadaka vermeye bakmakla sorumlu olduklarından başla.

(Nesei, Zekat 60)

Günün Sözü

Gıybet ederek insanların etini yemeyi sürdürenler gerçek anlamda oruç tutmuş olamazlar.

Hz. Muhammed

Günün Duası

Allah’ım bugünün hürmetine İslam coğrafyasında ağlayan bir göz, üzülen bir kalp, hüzünlü bir mümin bırakma.

Ramazan Kavramları

Diğergamlık Nedir?

Kendisinin ihtiyacı olduğu halde başkasını kendi nefsine tercih etme duygusudur. Yani bir kimsenin, kendisinin muhtaç olduğu bir şeyi başka bir muhtaca vermesi, onu kendine tercih etmesi, başkasını kendinden daha çok düşünmesi demektir.

Günün Nüktesi

Allah üç şeyi üç şeyde gizledi

Muhammed Bâkır bir gün oğlu Câfer-i Sâdıka şöyle demiştir: Yavrum Allah üç şeyi üç şeyde gizledi:

1. Rızâsını ibâdetlerde gizledi.

     Bu sebeple hiçbir ibâdeti küçümseme; belki Hakkın rızâsı, o küçümsediğin ibâdette olabilir.

2. Gazabını, günahlarda gizledi.

    O bakımdan, hiçbir günahı küçük görme; belki Hakk’ın gazabı onda gizlidir... Onu yaparsan gazabına uğrarsın!

3. Velî kullarını diğer insanlar içinde gizledi.

     Sakın, Allâh’ın kullarından kimseyi hor görme! Belki hor gördüğün o kul, Allâhın velîsi olabilir.

Kısa Surelerin Mealleri

ASR SURESİ:

1 - Asra yemin olsun ki,

2 - İnsan mutlaka ziyandadır.

3-Ancak iman edenler, salih amel (iyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır

Kutsal Mekânlar:

Safa ve Merve

Safa ve Merve, Kâbe’nin 200 m doğusunda Mescidi Haram içerisinde yer alan iki küçük tepenin adlarıdır. Bu tepeler birbirlerine 350 m uzaklıktadır. Yüce Allah şöyle buyurur: “Safa ile Merve Allah’ın nişanlarındandır.” (2/Bakara suresi,158) 

Hz. İbrahim, eşi Hacer ile henüz anne sütüyle beslenen oğlu Hz. İsmail’i Kâbe yakınında bir ağacın altında bırakıp bazı işleri için oradan ayrılır. Bir süre sonra suyu tükenen Hacer su aramaya başlar. Oğlu İsmail’e bir şeyin olup olmadığını gözetlemek için de bir Safa bir Merve tepelerine koşarak çıkar. Bugün hac ibadetini yerine getirenler Safa ve Merve tepeleri arasında hızlı bir yürüyüşle yedi kez gider gelirler. Bu iki tepenin ortasında biraz daha hızlı yürürler.

Ahiretteki Müflis?
Doç. Dr. Zeki Uyanık
Yazarımız Kim ?

Doç. Dr. Zeki Uyanık