Sayfa Yükleniyor...
Allah, insanoğluna sayısız nimetler vermiştir. Kuranın ifadesi ile saymaya kalksak Allah, sayamayacağımız kadar nimetleri bizim için bahşetmiştir. Bu nimetlerin başında da sağlık nimeti gelmektedir.Kanuni Sultan Süleyman bunu şöyle ifade eder: Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.
Yeryüzünde sayamayacağımız kadar nimet emrimize verildiği halde bizler bunun idrakinde değiliz. Öyle ki Hz. Peygamber, İnsan iki şeyin kıymetini elinden uçup gitmedikçe bilmez. Onlarda sağlık ve zamandır. Sözü ile bu hususta bizi uyarmaktadır.
Bu hafta engelliler haftası. Acaba biz hiç elimizin tutmadığını gözümüzün görmediğini, kulağımızın işitmediğini düşündük mü?
Ya da bir servet verseler görme, işitme, duyumuzu kaybetmeyi kabul eder miyiz?Sanırım hiçbirimiz kabul etmeyiz. İşte sahip olduğumuz bu servet her maldan daha kıymetlidir. Rahmetli Sakıp Sabancı bir söyleşisinde demişti ki: Keşke evlatlarım sıhhatli olsaydı da bu kadar servetim olmasaydı. Bu kadar malım mülküm var araba fabrikam var ama evladım bu arabaları kullanamıyor.
Evet demek ki her şey para pul değilmiş. Paradan daha kıymetli şeylerde var. Tabi bunun idrakinde olabilmek için bu nimetlerin kıymetini bilmek gerekir.
Bu anlam da içimizde yaşayan milyonlarca engelli kardeşlerimizin durumunu düşünüp ibret almamız ve onlara hayatın her alanın da yardımcı olmamız gerekir.
Bu hususta Sevgili Peygamberimizi Bakıma muhtaç kimselerin sorumluluğu bize aittir buyurarak ihtiyaç sahibi ve engelli kimselere toplum olarak sahip çıkılmasını istemiştir.
Diğer bir hadislerinde ise, Kim mümin kardeşinin bir ihtiyacını karşılarsa Allah da onun bir ihtiyacını karşılar. Kim Müslümanın bir sıkıntısını giderirse Allah da kıyamet gününde onun bir sıkıntısını giderir buyurmuşlardır.
Kurân-ı Kerîmde hastalara, çaresizlere ve engellilere özel kolaylıklar tanınmasını emreden çok sayıda âyet var. Ayrıca Resûl-i Ekrem de bizzat, hasta, engelli, özürlü ve muhtaç kimselere sahip çıkmış, onlara şefkat ve merhamet göstermiştir. Peygamberimiz engelli kimselere yol göstermenin, onlara rehberlik etmenin ve ihtiyaçlarını karşılamanın Allah katında sadaka olduğunu bildirmiştir.
Birçok insan, doğuştan yahut sonradan elîm bir kaza veya hastalık sonucu felçli, ortopedik engelli, işitme ya da görme özürlü olabilmektedir. Kim bilir belki de hiç beklenmedik bir anda bizler de engelli ya da özürlü olabiliriz; -Allah korusun- gören gözümüz görmez, işiten kulağımız işitmez, tutan elimiz tutmaz, yürüyen ayağımız yürüyemez olabilir. Bu nedenle, bir yandan sağlığımızı korumak için gerekli tedbirleri alırken; diğer yandan da fert, aile, sivil toplum örgütleri ve kamu kuruluşları olarak engelli ve özürlü kardeşlerimize karşı maddî ve manevî sorumluluklarımızın olduğunu unutmamalıyız.
Özürlü ve engelli kimselere değer vermeli, söz ve davranışlarımızla onların gönüllerini almalı, huzur ve mutluluklarına vesile olmalıyız. Hayatlarını kolaylaştırıcı mahiyette her türlü maddî ve manevî tedbiri almalı, gerekli altyapı hizmetlerini sunmalıyız.
Engelli ve özürlü çocukları olan ailelere yardım yapmalı, eğitim ve öğretim desteğinde bulunmalıyız. Müslüman bireye, Müslüman topluma yakışan budur. Bu konuda bizim başka toplumlardan geri olmamız Müslümanlığımıza yakışmaz.
Diğer yandan, hiçbir engelli ve özürlü kimseyi, kör, sağır, dilsiz ve topal gibi sıfatlarla nitelememeli, her türlü aşağılayıcı söz, fiil ve davranışlardan sakınmalı, şakayla da olsa onlarla alay etmemeliyiz. Kurân-ı Kerîm bunu kesin ifadelerle yasaklamıştır.
Sevgili Peygamberimiz bu konuda şu uyarıyı yapmaktadır: Kardeşinin derdine sevinip gülme, sonra Allah ona merhamet eder de, seni onun sahip olduğu dertle müptela kılar.
Madalyonun diğer tarafına baktığımızda engelli ve özürlü kardeşlerimiz de bilmelidirler ki, misafirhane olan bu dünya, imtihan yeridir. İnsanlar, imtihan dünyasında iyi-kötü, acı-tatlı olaylarla karşılaşabilirler; sevindikleri anlar olduğu gibi üzüldükleri anlar da olur; bazen nimetlerle bazen de çeşitli sıkıntılarla denenirler. Bu sıkıntılar, kimi zaman insanların kendi ihmal veya kusurlarından, kimi zaman da hiçbir kusur ve ihmalleri olmadığı halde, sorumsuz ve kural tanımaz insanlardan kaynaklanabilir.
Bu bakımdan,-hangi sebeple olursa olsun- engelli ve özürlü durumda olan kardeşlerimiz, maruz kaldıkları hastalık ve kayıplara sabretmeli; hiçbir zaman engelliliğin, kendileri için bir noksanlık veya kusur olduğu psikolojisine kapılıp isyan etmemelidirler. Çünkü Allah katında hiçbir insanın diğerinden iman, salih amel ve takva dışında bir üstünlüğü yoktur. Yüce Allah insanları dış görünüşlerine, mal, mülk, makam ve servetlerine göre değil; kalplerine, gönüllerine ve amellerine göre değerlendirir.
Soru ve cevaplar
Elde olmayan ve ele geçeceği umulmayan mala zekat çıkar mı?
Elde olmayan ve ele geçeceği umulmayan malda Hanefi mezhebine göre zekat yoktur. Kimi Hanefilere göre ise faydalanılmayan malda da zekat yoktur. Bu ikinci görüşe göre inkar edilen, gasp edilen, düşman tarafından alınan, kaybolan, denize düşen, bir yere gömülüp yeri unutulan mallar tekrar sahipleri tarafından ele geçirilmedikçe zekata tabi değildir. Çünkü bu mallarda elde bulundurma ve tasarruf imkanı yoktur.
Şafii fıkıhçılarına göre ise malın bulunmayışı zekat ödeme yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Buna göre gasp edilen, kaybolan, çalınan, denize düşen mallar sahibinin eline geçince tahakkuk eden bütün zekatları verilmelidir.
Amca, hala, teyze gibi akrabalara zekat vermek caiz mi?
Zekatı verecek kimse, kendi akrabaları olan anası, babası, dedesi, ninesi, çocukları ve torunlarına veremez. Aynı şekilde hanımına da zekat veremez. Çünkü akrabalarına bakma yükümlülüğü söz konusudur.
Fakat bunların dışında kalan amca, hala, teyze, dayı gibi akrabalara ve bunların çocuklarına zekat vermesinde bir sakınca yoktur.
Her Müslüman fıtır sadakasını vermek zorunda mı?
Hanefi mezhebine göre fıtır sadakası yükümlüsü sayılmak için kişinin varlıklı olması gerekir. Varlıklı olma ölçüsü Hanefilere göre meskeni, ev eşyası, elbisesi, ailesinin bir yıllık geçim masrafları ile borçları dışında artıcı nitelikte olsun olmasın 85 gr altın değerinde malı olan kimse bu mala sahip olduktan sonra bir yıl geçmiş olma şartı da aranmaksızın fıtır sadakası ile yükümlüdür.
Şafii mezhebi fıkıhçılarına göre ise, fıtır sadakasının farz olması için zenginlik ölçüsü olan nisaba malik olmak şart değildir. Şafiilere göre zengin, fakir her Müslüman fıtır sadakası ile yükümlüdür. Ancak Şafiilere göre fıtır sadakası için kişinin temel ihtiyaçlarının yanı sıra bayram günü ve gecesini yetecek kadar azığa sahip olması gerekir.
Fıtır sadakası para olarak mı yoksa gıda olarak mı verilmeli?
Fıtır sadakası ile ilgili hadislerde Hz. Peygamber zamanında bu mali mükellefiyetin hurma, buğday, arpa gibi o dönemin yaygın gıda maddelerinden çıkarıldığı görülmektedir. Bu hadisleri dikkate alan fıkıhçılar arasında fıtır sadakasında verilecek mal konusunda görüş ayrılığı meydana gelmiş.
Hanefilere göre fıtır sadakası buğday, arpa, hurma gibi gıda maddelerinden verilir. Bu maddelerden verilebileceği gibi fitre para olarak da verilebilir. Hatta para fakire acil ihtiyacını giderme imkanı vereceğinden daha uygun bulunmuştur.
Şafii mezhebine göre fıtır sadakası her çeşit hububattan, hurma ve kuru üzümden verilir. Ancak fitre ülkede veya mükellefiyetin bulunduğu bölgede en çok tüketilen gıda maddelerinden biri olarak ödenmelidir. Yani Şafiilere göre her halükarda fıtır sadakası gıda maddelerinden verilmelidir. Para olarak verilmesi söz konusu değildir.
Fakat Şafii mezhebinin bu fetvası günümüz yaşam dünyasında uygulama olarak zor kendine bir yol bulabilir. Çünkü metropol bir şehirde yaşayan şafinin buğdayı alıp vermesi zor olduğu gibi verdiği kişinin de bir ihtiyacını görmeyeceğinden, Hanefi mezhebini taklit edip para olarak fıtır sadakasını vermesi daha uygun olur. Bunun dini anlamda bir sakıncası yoktur.
Çiftçiler toprak ürünlerinden ne kadar zekat vermelidir?
Toprak ürünlerinin zekatı toprağın sulama tekniğine göre belirlenmektedir. Hz. Peygamberin: Yağmur ve nehir sularıyla sulanan toprak mahsullerinde 1/10, kova (el emeği) ile sulananlarda 1/20 vardır. anlamındaki hadis, toprak ürünlerinde ne nispette zekat alınacağını göstermektedir. Buna göre toprak ürünlerinin zekatı toprağın sulamasına göre değişmektedir.
Toprak emek harcamadan yağmur, nehir ve bunların kanalları ile sulanıyorsa zekat olarak mahsulün 1/10u, kova, dolap, motor veya ücretle alınan su ile sulanıyorsa 1/20si verilecektir.
Eğer arazi hem yağmur veya nehir sularıyla hem de dolap vb. gibi emekle elde edilen su ile sulanıyorsa, hangisi ile daha çok sulanmış ise ona itibar edilir.
Günün Ayeti
Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kuranın indirildiği aydır.
(Bakara, 2/185)
Günün Hadisi
Üç kişinin duası geri çevrilmez. İftar edinceye kadar oruçlunun, adaletle hükmeden devlet başkanının, zulme uğrayanın duası.
(Müsned, II, 445)
Günün Sözü
Oruç, bedenin hem fiziksel, hem ruhsal dinlenişidir.
Pier Mulen
Günün Duası
Ya rabbi bizi orucun ve namazın şefaatine nail olan kullarından eyle.
Ramazan Kavramları
İtikâf Nedir?
Bir mescitte belirli kurallara uyarak ibadet niyetiyle kalmak demektir.
Günün Nüktesi
Acaba sebebi nedir?
İbrahim bin Edheme dua ediyoruz ama kabul olunmuyor. Acaba sebebi nedir? Diye sormuşlar.
İbrahim bin Edhem şöyle cevap vermiş:
-Allahı tanıyor fakat itaat etmiyorsunuz.
-Resûlünü biliyor fakat sünnetine tabi olmuyorsunuz.
-Kurân okuyor fakat onunla amel etmiyorsunuz.
-Nimeti yiyor fakat şükretmiyorsunuz.
-Cennetin itaatkârlar için donatıldığını biliyor fakat ona gönülden talip olmuyorsunuz.
-Cehennemin asiler için kurulduğunu biliyor fakat ondan kaçıp korunmuyorsunuz.
-Şeytanın size düşman olduğunu biliyorsunuz, fakat onun dostluğundan çıkamıyorsunuz.
-Ölümü biliyor fakat hayırlar yapmıyorsunuz.
-Ölüleri toprağa gömüyor fakat ibret almıyorsunuz.
-Kendi kusurlarınızı bırakıp başkalarının kusurları ile uğraşıyorsunuz.
Bu halinizle duanız nasıl kabul edilsin?
Kısa Surelerin Mealleri
İnşirah Suresi:
1 - Biz senin için (mutluluğun) göğsünü açmadık mı?
2 - Senden yükünü indirmedik mi?
3 - O senin sırtını ezen yükü.
4 - Senin şanını yüceltmedik mi?
5 - Demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık vardır.
6 - Evet, zorlukla beraber bir kolaylık vardır.
7 - O halde boş kaldın mı, yine kalk (başka bir iş ve ibadetle) yorul.
8 - Ancak Rabbine yönel.
Kutsal Mekanlar:
Cebel-i Rahme:
Rahmet dağı anlamına gelmektedir.
Hz. Peygamber, Vedâ haccında Vedâ hutbesini burada okuyup, Eshâb-ı kirâmıyla vedâlaşmıştır.
Aynı şekilde Cebel-i Rahme, Hz. Âdem ile Havvâ vâlidemiz, dünyaya indirildiğinde Cebrâilin yol göstermesiyle Arafat ovasında buluşmuştur. Âdem aleyhisselâm Cebel-i rahmet tepesi üzerinde iken, Allahü teâlâdan rahmet ve mağfiret (bağışlanmasını) dileyip duâsı kabûl oldu. Onun için bu tepe Cebel-i rahmet diye anılmaktadır.