Namazı ayakta kılmak esastır. Farz namazları gücü yeten kimsenin namazını ayakta kılması farzdır. Ancak namazda ayakta durmaya gücü yetmeyen veya ayakta durması hastalığının artmasına veya uzamasına sebep olacak bir rahatsızlığı bulunan kişi oturduğu yerde namazını kılmasında dinen bir sakınca yoktur. Oturarak namaz kılan kişi biraz eğilmek suretiyle rükûunu yaptıktan sonra, alnını yere koymak suretiyle secdelerini yapar. Fakat ayakta az da olsa kılma imkânı olan kimse kılabildiği kadar ayakta, sonra da oturarak namazını kılar. Buna göre ayakta kılınamıyorsa namaz oturarak kılınmalıdır. Bu imkan da yoksa o zaman sandalyede kılınmalıdır. Bu şekilde sandalyede kılınan namaz da geçerlidir.
Anne karnında ölen çocuğun cenaze işlemleri nasıl yapılır?
Çocuk doğarken canlı doğmuşsa, yani bağırmış yahut hareket etmiş, canlı doğduğuna kanaat getirilmişse, bu çocuk cenaze işlemleri açısından tıpkı büyük insan gibi muamele görür. Canlı olarak doğduktan hemen sonra da vefat etse, ismi konulur, cenazesi yıkanır, bir beze sarılır, namazı kılınır ve sonra defnedilir. Yeter ki canlı doğduğuna kanaat getirilsin. Lakin doğan çocuk canlılık işareti göstermemişse, ağlamamış, aksırmamış, esnememiş, ölü olarak doğduğuna kanaat getirilmişse; yine bir isim verilir, yıkanır, beze sarılır, ama namazı kılınmadan defnedilir. Ölü olarak doğması, sadece namazdan mahrum bırakır, diğer hususlar aynen icra edilir. Bu durumdaki çocuklara böyle bir işlemin yapılması insanlığa gösterilen saygının bir ifadesidir. Öyle ki ölenin insan oluşu, onu böyle bir hizmete lâyık kılar. Çünkü insan küçük de olsa mükerrem, hürmete lâyık bir varlıktır.
Mezarlıktaki ağaçtaki meyveleri koparmak caiz mi?
Mezarlıkta bulunan yaş ot ve ağaçları, bakım amaçlı olmadıkça yolmak ve kesmek mekruhtur. Zira buradaki yaş bitkiler kendilerine has bir şekilde Allah’ı zikretmektedirler. Bu zikir sebebiyle orada yatan müminlere, Allah Teâlâ’nın rahmet edip azaplarını hafifletmesi umulur. Nitekim Hz. Peygamber bir kabristanda bulunan iki kabir sahibinin azap içinde olduğunu anlamış, yanında bulunanlardan taze bir hurma dalı isteyerek, ikiye bölmüş ve her birini bir kabrin başına dikmiştir? “Ey Allah’ın Rasûlü, niçin böyle yaptın” diye sorulunca, “Umulur ki bunlar yaş kaldıkları sürece (azapları) hafifler. Mezarlıktaki kuru ot ve ağaçlar kesilmediğinde veya toplanmadığında telef olacaksa koparmakta bir sakınca yoktur. Çünkü Allah, yeryüzündeki nimetlerini insanlar yararlansınlar diye yaratmıştır. Bu itibarla mezarlıktaki ağaçtaki meyveler koparılabilir. Meyveler telef olacağına kişi koparıp yiyebilir. Ancak bu meyveyi evine götürmesi ya da satıp parasını kendine alması uygun değildir.
Annenin çocuğunu emzirmesi abdestine zarar verir mi?
Çocuk emzirme abdeste zarar vermez. Çünkü süt emzirme abdesti bozan necaset ya da kan irin çeşitlerinden değildir. Dolayısıyla süt emzirmekle abdest bozulmaz.
Günün Ayeti
Hiç bir günahkar, başkasının günahını çekmez. Eğer yükü ağır gelen kimse onu taşımak için (başkalarını çağırsa) onun yükünden hiç bir şey (alınıp) taşınmaz. Akrabası dahi olsa (kimse onun yükünü taşımaz. (Fatır, 35/18).
Günün Hadisi
Gerçek şu ki, her insanın vücudunda 360 eklem (ve kemik) bulunmaktadır. Kim bu eklem sayısı kadar Allahü Ekber, elhamdülillah, lâ ilâhe illallah der, Allah’tan bağışlanma diler, insanların yolu üzerinden taş, diken veya kemik gibi şeyleri kaldırır, iyiliği emreder veya kötülükten nehyeder ise, o günü kendisini cehennemden uzaklaştırmış olarak geçirir. Müslim, “Zekât”, 54.
Günün Sözü
Bir insanın bu dünyadaki zenginliği bu dünyada yaptığı iyilikleridir.
Günün Duası
Allah’ım, bizi bugün yeryüzüne indirdiğin rızkından ve merhametinden mahrum bırakma.
Bunları Biliyor Muyuz?
F’âl-i Mükellefin Nedir?
İslâm dinînde mükelleflerin (dînî vazîfeleri yerine getirmekle yükümlü, sorumlu kimselerin) yapmaları ve sakınmaları lâzım olan emirler ve yasaklar demektir.
Günün Nüktesi
Helal Rızık ve Önemi...
Bir gün Efendimizin yanına, Medineli Müslümanlardan fakir bir adam geldi ve yiyecek bir şeyler istedi. Allah Resûlü ona: “-Senin evinde hiç eşya yok mu?” diye sordu. Adam: “-Var” dedi. “Bir kısmıyla örtündüğümüz, bir kısmını yere serdiğimiz bir çul ve bir de su kabımız var.” Resûl-i Ekrem:
“-Onları bana getir!” buyurdu. Adam çul ile su kabını getirdi. Peygamber Efendimiz onları eline aldı ve etrafındakilere: “Bunları kim satın almak ister?” diye seslendi. Ashaptan biri, bir dirheme alabileceğini söyledi. Hazret-i Peygamber: “Artıran yok mu?” diye birkaç defa seslendi ve iki dirhem veren bir sahabeye onları sattı. Parayı fakir sahabeye uzatarak: “Bunun bir dirhemiyle ailene yiyecek al. Kalan parayla da bir balta satın alıp bana gel!” buyurdu. Adamın getirdiği baltaya, Efendimiz kendi elleriyle bir sap taktı ve ona şunları söyledi: “Haydi şimdi git; bununla odun kes ve sat! On beş gün çalış; ondan sonra yanıma gel!” Fakir adam on beş gün sonra Efendimizin yanına geldi. On dirhem kazanmış, bu parayla kendine ve ailesine elbise ve yiyecek almıştı. Peygamber Efendimiz buna çok sevindi ve şunları söyledi: “Dilenciliğin, kıyamet günü yüzünde bir leke gibi görünmesindense, böylesi senin için daha hayırlıdır…”