Bir ismin manası güzel olduktan sonra Arapça, Türkçe, Farsça, Kürtçe… Olmasında dini bir sakınca yoktur. Ama isim koyarken Kur’an-ı Kerim’de geçen bir ismi veya peygamberlerin ve sahabelerin ve evliyaların ismini tercih etmek daha doğru ve güzeldir. Yani önemli olan hangi dilde olması değil, koyulan ismin mana olarak güzel olması ve çocuğu toplum içinde rencide etmemesi ve aynı zamanda dine muhalif bir ismin olmamasıdır. Mesela: Kur’an’da Ebu Leheb’in ismi de geçmektedir ancak Kur’an Ebu Lehebten iyi bahsetmemektedir. Kur’an’da geçiyor diye çocuğumuza Ebu Leheb ismini veremeyiz. Unutmayalım ki kıyamet gününde herkes ismiyle çağrılacaktır. O halde isim koyarken bu hakikati göz önünde bulundurmak gerekir.
Cennet ve cehennem ebediyen yani sonsuz olarak kalacaktır. Hiçbir zaman cennet ve cehennem yok olmayacaktır. Çünkü ahret hayatı sonsuzdur. Ahret hayatı sonsuz olunca ahret hayatının yaşandığı yer olan cennet ve cehennem de sonsuzdur. Allah’u Teala, cennet hakkında mealen şöyle buyurmaktadır: “Bunlar için orada ebediyyen kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler hazırlanmıştır. İşte bu en büyük başarıdır.” (et-Tevbe, 9/100) Cehennem ateşi hakkında da aynı şey söz konusudur. Allah cehennem hakkında şöyle buyurmaktadır: “Muhakkak Allah kâfirlere lanet etmiş ve onlar için alevli bir ateş hazırlamıştır. Onlar orada ebediyen kalıcıdırlar. Hiçbir veli (dost) ve yardımcı da bulamayacaklar.” (el-Ahzab, 33/64-65) “Kim Allah’a ve Rasûlüne isyan ederse hiç şüphesiz onun için cehennem ateşi vardır. Onlar orada ebediyyen kalacaklardır.” (el-Cin, 72/23) Yüce Allah bu ayet-i kerimelerde ve benzerlerinde cehennemin, cehennem ehli olan kimseler için yaratıldığını, kendilerinin de onun için yaratıldıklarını, onların orada ebediyyen kalacaklarını bildirmektedir. Allah’u Teala: “Onlar oradan çıkacak değillerdir.” buyruğu ile oradan çıkmayacaklarını belirtirken, “azab onlara hafifletilmez” buyruğu ile de cehennem azabının kesilmeyeceğini “sonra orada hem ölmeyecek hem de hayat bulmayacaktır.” (el-A’la, 87/13) buyruğu ile cehennemliklerin orada yok olmayacaklarını haber vermektedir. Hz. Peygamber de bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Cehennem ehli olan cehennemliklere gelince; onlar orada ne ölürler, ne de hayat bulurlar.” “Cennetlikler cennete, cehennemlikler cehenneme girdikten sonra ölüm bir koç suretinde alınarak cennet ile cehennem arasında bir yere getirilip sonra boğazlanır. Daha sonra bir münadi şöyle seslenir: Ey cennet ahalisi, artık ölüm olmayacaktır ve ey cehennem halkı, artık ölüm yoktur. Bu sebeple cennetlik sevinçlerine sevinç katar, cehennem ehlinin kederlerine keder katılır.”
Allah’tan başkası adına yemin edilmesi dinen doğru değildir. Yemin ancak vallahi, billahi, tallahi, lafızları ile olur. “Falan kişi şu işi becersin dişimi kıracağım.” Ya da “şu iş bir gün de şöyle olsa dişimi kıracağım” gibi lafızlar yemin lafızları ile söylenmediği için yemin yerine geçmez. Böyle bir söz yemin sayılmadı gibi aynı zamanda doğru ve güzel bir söz de değildir. Bu sözler yemin sayılmadığı için herhangi bir kefaret vermek de gerekmez. Çünkü Allah’ın adını zikrederek yemin edilmemiştir. Bundan dolayı bu sözler yemin hükmünde değildir. Buna göre bu tarz cümleler her ne kadar hoş olmayan cümleler olmakla beraber yemin sayılmaz. Yemin sayılmadığından yemin kefareti de gerekmez. Bu dediği yerine bile gelse dişini kırması gerekmez.
Günün Ayeti
Onlar dünya hayatıyla sevinip mutlu oluyorlar, oysa ahiretin yanında dünya hayatı, geçici bir faydadan başka bir şey değildir. Ra’d, 13/26.
Günün Hadisi
Söz taşıyanlar (cezalarını çekmeden ya da affedilmedikçe) cennete giremezler. Müslim, “Îmân”, 168.
Günün Sözü
Bir insanın sana neler verebileceği değil, senin için nelerden vazgeçeceği önemlidir. Hegel
Günün Duası
Allah’ım ülkemizin ve milletimizin her türlü afet, musibet ve belalardan muhafaza eyle.
Bunları biliyor muyuz?
Narh nedir?
Çarşıda, pazarda satılan her türlü mal için, resmî makamlarca fiyat belirlenmesi koyulması demektir.
Günün Nüktesi
Kendimi Sana Feda Ederim...
Ebu Talip Mekki anlatıyor: “Allah’a aşık bir veli vardı, bütün malını mülkünü ve canını Allah yoluna adamıştı. Her nesi varsa Allah için harcıyor, geride hiçbir şey bırakmıyordu.”
Kendisine: “Senin bu muhabbetinin sebebi nedir?” diye sorulduğunda;
“İki insan gördüm aralarında konuşuyorlardı. Onlardan işittiğim sözler, beni bu hale sevk etti” dedi.
Tanıdıkları:
“Ne işittin?” diye sordular.
Aşık şunları anlattı: “Sevdiğiyle baş başa kalan birisi sevgilisine: “Allah’a yemin ederim ki, ben seni bütün kalbimle seviyorum, sen ise benden yüz çeviriyorsun.” dedi.
Bunun üzerine sevgilisi: “Beni gerçekten seviyorsan, benim için ne vereceksin?” diye sordu.
O da: “Sahip olduğum bütün malımı mülkümü sana veririm. Ayrıca son nefesime kadar da hizmetinde bulunur, kendimi sana feda ederim” dedi.
İşte o zaman ben: “Bir insan kendisi gibi bir insanı bu kadar sever ve her şeyini onun hizmetine feda ederse, ya bir kulun yüce yaratıcısına ve Mabuduna karşı sevgisi nasıl olmalı?” diye düşündüm. Ve ben de her şeyimi yüce Allah’a feda ettim.