Allah, insanı çevreleyen varlıkları hayranlıkla seyredilmeye değer bir ahenk ve güzellik içinde yaratmış, insanı da estetik duygusuyla donatarak onu güzel görünmeye, güzele ve güzelliğe meftun kılmıştır. Allah, insanları en güzel şekilde yaratmış, yaratmakla kalmamış, insanlara makul ve mutedil ölçüler içerisinde süslenmelerine, güzelliklerini korumalarına güzel görünmelerine de izin vermiş, hatta bunu teşvik etmiştir. Buna karşılık insanın yaratılışından gelen özellik ve şeklini değiştirmeyi, fıtrat bozmayı hedef alan tasarruf ve müdahaleleri yasaklamış, yaratılışı değiştirmenin şeytanın emrine uyma olacağı bildirilmiştir. Dövme de bu yanlış müdahalelerden bir tanesidir. Dövme yaptırma Hz. Peygamberin hadislerinde şiddetle lanetlenerek yasaklanmıştır. İslam fıkıhçıları dövme yaptırmayı Allah’ın yarattığı şekil ve surette kalıcı değişiklik meydana getirdiği için caiz görmemişlerdir. Aynı zamanda dövme yaptırma insanın vücuduna da eziyet verdiğinden İslam fıkıhçıları dövmeyi caiz görmemişlerdir.
İmanın bazı şartlarına inanmamak caiz mi?
“İman tecezzi kabul etmez”. Yani, iman hakikatleri bir bütündür. İmanın altı esasından birine iman etmemek insanı dinden çıkarmaya yeter. Allah’a inanan bir mümin O’nun kitabı olan Kur’an’a da iman edecektir ki Rabbini hak bir itikat üzere bilebilsin. İnsan aklı ancak kendisini ve bu alemi bir yaratanın olduğunu bilebilir, ama onun sıfatlarını, fiillerini, isimlerini, emir ve yasaklarını, ebed yurdunu, cennetin yollarını, Allah bildirmedikçe bilemez. O halde Allah’a ve Kur’an’a imanın birbirinden ayrı düşünülmesi kabil değil. Kur’an’a inanan insan, Peygamberimizin risaletine ve vahiy meleği Cebrail’e de inanma durumundadır. Bu ise peygamberlere ve meleklere imanın ilk ve en büyük adımıdır. Kur’an’a ve peygambere inanan bir insan ise Kur’an’ın bildirdiği ve Allah Resulünün öğrettiği bütün hakikatlere inanır ve bütün ibadetlere sarılır. Onun için İman bir bütün olduğu için inanmış sayılmak için imanın bütün esaslarını kabul etmek ve iman etmek gerekir.
Kazaya kalan namazlar cemaatle kılınabilir mi?
Namaz belli vakitlerde yerine getirilmesi gereken bir farz olduğu için, bir mazeret olmaksızın tembellik ve ihmal yüzünden namazı vaktinde kılmayan kimse günahkar olur. Hz. Peygamber, uyuyakalma ve unutmayı bir mazeret kabul etmiş ve bu iki sebepten biriyle bir namazın vaktinde kılınamaması durumunda, hatırlanıldığı vakit kılınmasını söylemiştir. Nitekim sevgili peygamberimiz bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Biriniz uyuyakalır veya unutur da bir namazı vaktinde kılamaz ise, hatırladığı vakit o namazı kılsın; o vakit, kaçırdığı namazın vaktidir” (Buhari, Mevakit, 37.) Buna göre kazaya kalmış namazı kaza etmek dini bir görevdir. Bu kazayı da kişi tek başına kılabileceği gibi aynı şekilde cemaatle de kılarak kaza edebilir.
Günün Ayeti
“İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuk yapmayı istemeyenlere nasip ederiz. Sonunda kazançlı çıkanlar, fenalıktan sakınanlardır.”
Kasas, 28/8.
Günün Hadisi
“Bir şey içeceğiniz zaman besmele çekin; içtikten sonra da «elhamdülillah» deyin.” (Tirmizî, “Eşribe”, 13)
Günün Sözü
Verilen söz, vaktinde verilmesi gereken bir borçtur. Hz. Ali
Günün Duası
Allah’ım günü ve haftayı hayırla ve bereketle bitirmemi nasip eyle.
Bunları biliyor muyuz?
Marifetullah Nedir?
Allah’ı Kur’anın bildirdiği gibi tanıma, sıfatlarını, isimlerini ve bunların sonsuz kemalde olduğunu bilme, İlâhî hakikatlere vakıf olma, şeklinde özetlenebilir.
Günün Nüktesi
Hangi mü’min?
Abdullah İbni Ömer diyor ki: Bir gün Resûl-i Ekrem’in yanında bulunuyordum. Ensardan bir adam gelip selâm verdikten sonra:
-Yâ Resûlallah! Hangi mü’min daha faziletlidir? diye sordu.
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem de:
-“Ahlâkı en iyi olan mü’min”, diye cevap verdi.
O zât yine:
-Yâ Resûlallah! Hangi mü’min daha zekidir? diye sorunca:
-“Ölümü en çok hatırlayıp ölümden sonrası için en iyi hazırlık yapanlar zeki adamlardır” buyurdu.
(İbni Mâce, Zühd 31).