Sayfa Yükleniyor...
Gıybet, Müslüman veya kafir olsun fark etmeksizin ki bir kimsenin ayıbını ve kusurunu, onu kötülemek için arkasından söylemek ve başkalarına anlatmaktır.
Gıybet, İslamın yasakladığı büyük günahlardan birisidir. Gıybeti yapmak günah olduğu gibi hoşlanarak da dinlemek aynı şekilde günah ve haramdır.
Nitekim ayeti Kerimde bu hususta şöyle buyrulmaktadır: Birbirinizin gıybetini yapmayınız. [Hucurat 12]
Hz. Peygamber de bu hususta şöyle buyurur: Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz? sahabeler, Allah ve Resulü daha iyi bilir! dediler. Bunun üzerine: Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır! açıklamasını yaptı. Orada bulunan bir adam: Ya benim söylediğim anda varsa, (Bu da mı gıybettir?) dedi. Hz. Peygamber, Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun demektir.
Dolayısıyla bir kişide olan kusuru söylemek gıybet, olmayanı söylemek ise iftiradır. Her iki durumda da kul hakkı işlenmiş ve büyük günaha girilmiş olunur.
Ancak bazı durumlarda kişinin gıybetini yapmak caizdir. Mesela: Kişi, insanları dini ve dünyevi hususlarda kandırıyorsa ya da zarar veriyorsa, o zaman insanları uyarmak ve uyandırmak adına, o kimsenin bu günahlarını ya da kötü ahlakını söyleyebiliriz. Çünkü kusur ya da yanlışlarını söylemediğimizde bu kimse başkasına zarar verecektir.
Dolayısıyla zarara engel olma adına, o kişinin bu huy ve durumunu izhar edip insanlara söyleyebiliriz. Bunda da bir günahımız olmaz, bilakis sevabımız olur.
Dinen yasak olan bir hususta adakta bulunmak caiz mi?
Adak, bir kimsenin dinen yükümlü olmadığı ibadet cinsinden bir şeyi kendisine vacip kılmasını ifade eder. Kur'an-ı Kerim'in değişik yerlerinde verilen sözün tutulması emredilir. Ayrıca kişinin yaptığı adağa uygun davranması iyi kulların vasıfları arasında sayılmaktadır.
Hz. Peygamber de hadislerinde Allah'a itaat kabilinden adakların yerine getirilmesini emretmiş Allah'a isyan veya masiyet kabilinden olan konularda adakta bulunulmamasını, şayet yapılmışsa buna uyulmamasını istemiştir.
Buna göre İslam fıkhında bir ilke olarak haram olan bir adak yerine getirilemez. İçki içme, zina yapma, hırsızlık yapma adağı gibi. Ama Allah'a isyan ve masiyet olmadığı sürece yapılan adak yerine getirilmelidir.
Ölülerimizin arkasından yaptığımız hayırlar onların amel defterlerine yazılır mı?
Yapılan ibadetlerin ve hayırların sevaplarını başkasına bağışlamak dinen caizdir. Kişi okuduğu Kur'an'ın, yaptığı hatmin, kıldığı namazın ve istediği bir hayrın sevabını başkasına bağışlayabilir.
İster sağ, ister ölmüş olsun, kendisine sevap bağışlanan kimsenin, bundan yararlanacağı umulur. Başkası tarafından bağışlanan sevapla, bir kimsenin bizzat yapması gereken ibadet borçları ödenmiş olmaz ise de bunlar iyilik ve sevaplarının çoğalmasına ve derecesinin yükselmesine vesile olabilir. Annesi babası öldükten sonra onlara bir iyilik yapıp yapamayacağını soran kimseye peygamber:
Evet onlara rahmet dilemek, onlar için istiğfar etmek, vasiyetlerini yerine getirmek, dostlarına hürmet edip ikramda bulunmak, akrabaları ile ilgilenip onlara karşı üzerine düşeni yapmaktır buyurmuştur.
Annesinin aniden öldüğünü, şayet konuşabilseydi sadaka verilmesini vasiyet edeceğini zannettiğini, onun adına sadaka verirse sevabının kendisine ulaşıp ulaşmayacağını soran Sahabeye de: Evet ulaşır. Onun namına sadaka ver buyurmuşlardır.
Buna göre, sevabı ölen kimsenin ruhuna bağışlanmak üzere ibadet yapılabileceği gibi, çeşitli vesilelerle dua da edilebilir. Ancak 7, 40 ve 52. gün duası gibi uygulamaların hiçbir dini dayanağı yoktur.
Ayrıca kişi sevabı bağışlarken kendi sevabından bir şey kaybetmez. Her iki kişiye de aynı şekilde yazılır.
Günün Ayeti
Allah iyilik edenleri sever.
Günün Hadisi
Kabul edileceğine kesin bir şekilde inanarak Allah'a dua edin.
Günün Sözü
Yeni arkadaşlar edin ama eskilerin de kıymetini bil
Günün Duası
Allahım beni elden ayaktan düşürme senden başka kimseye de muhtaç etme.
Bunları Biliyor Muyuz?
Zahid kime denir?
Dünyaya rağbet etmeyen, dünyadan etek çekerek kendini bütünüyle âhirete ve Hakk'a veren, mala, mülke, makama ve şöhrete değer vermeyen, dünyayı âhirete tercih eden kimse demektir.
Günün Nüktesi
Bulamaç Aşı
Ebû Muhammed Cerîrî hazretlerine bir gün talebeleri;
- Efendim, sizi üzen, unutamadığınız bir hâdise var mıdır? Diye sordular. Cevabında buyurdu ki: Bir gün ikindi namazında mescidimize, hâlinden garip olduğu anlaşılan bir kimse geldi. Abdest alıp namaz kıldı ve namazdan sonra başını önüne eğip tefekküre başladı. O gün akşam yemeğinde, halife bizleri davet etmişti. Gideceğimiz zaman o kimsenin yanına yaklaşıp;
- Biz davete gidiyoruz siz de bulunmak ister misiniz?" dedim.
Başını kaldırdı.
- Davete gitmeyeyim. Bir bulamaç aşı getirebilirseniz yerim. Yoksa siz bilirsiniz, dedi.
Ben de, her halde bizim arkadaşlarla beraber olmak istemiyor diye düşünüp, kendisine fazla iltifat etmedim. O gece rüyamda Peygamber efendimizi gördüm. Yanlarında yaşlıca iki zat ve arkalarında kendilerini takip eden birçok kimseyle geliyorlardı. Yanımdakilere, Peygamber efendimizin yanındaki iki zatın kim olduklarını sordum. Birisi İbrahim Halîlullah, diğeri Musa Kelîmullah ve arkalarındakiler de binlerce nebidir, dediler. İleri atılıp kendileri ile konuşmak istedim. Fakat Peygamber efendimiz bana iltifat etmediler.
- Ya Resûlallah! Ne kabahatim var ki, mübarek yüzünüzü benden çeviriyorsunuz? Dedim.
- Dostlarımızdan biri senden bulamaç aşı istedi. Sen ise vermekten çekindin." buyurdular.
Ağlayarak uyandım. Hemen mescide koştum. O zat hâlâ başı önüne eğik olarak tefekkür ediyordu.
Kendisine;
- Ey efendim! Arzunuzu yerine getirebilmem için bir miktar bekleyiniz, dedim.
Tebessüm edip;
- Bir kimse bir ihtiyacını size söylüyor. Siz de, yüz yirmi bin nebi şefaat etmedikçe onu yerine getirmiyorsunuz değil mi? dedi ve çıkıp gitti. Bundan sonra ne kadar aradım ve sordum ise kendisini bulamadım. İşte kırk yıldır bu hâdisenin üzüntüsü bende devam ediyor, buyurdu.