Bu fırtınalı ve dalgalı hayat denizinin sakın limanına varmak için Aşık Veysel’in dediği gibi, “Uzun ince bir yolda, gidiyoruz gündüz gece.”
Geride bıraktığımız her yıl hayat denizinin limanına biraz daha yaklaşmış oluyoruz.
Maziye bırakmaya hazırlandığımızı bu yıl da asıl menzile varırken bizim için yaşam menkıbemizin duraklarından bir durak vazifesi görmektedir.
Yıllar bu vazifeyi görürken biz insanlar da bir şekilde kah düşerek, kah kalkarak bazen ağlayarak bazen de gülerek acısı ve tatlısı ile hayat gemimizi limana yanaştıracağız.
Ama üzerinde durulup açıklanması gereken önemli bir şey vardır ki o da geminin limana yanaştırış şeklidir.
Gemiyi kırık dökük, su içinde yanaştırmak vardır. Bir de usta bir kaptan edası ile fırtına ve dalgaları geride bırakıp gemiyi sapa sağlam limana yanaştırmak vardır. Bu hayat gemisini limana yanaştırırken duraklar yani geride kalan yıllar ahret hesabı için çok büyük bir önem arz etmektedir.
İşte yine geride bir durak yani bir yıl daha bıraktık ve yine ömür sayfamızdan bir yıllık yaprak daha düştü. Bütün bunlar hayat içinde olacak şeylerdir, olmalıdır da çünkü fıtrat bunu gerektirir. Asıl olan bu değil, asıl olan bu yolculukta ne yaptığımızdır.
Hz. Ömer’in dediği gibi “Hesaba çekilmeden önce nefsimizi hesaba çekmek mi”, yoksa gaflet ve delalet içinde dünyada olup bitenlere sırt çevirip tepinmek mi?
Esasen sorulması gereken soru budur.
Bu sorunun cevabı verirken de Kur’an’ın şu buyruğu unutmamalıyız; “Her kim zerre nispetinde iyilik ve güzel işi yaparsa mükâfatını ve her kim zerre nispetinde kötülük ve çirkin iş yaparsa cezasını görecektir.” (Zilzâl, 99/7-8.)
Ve yine yüce Mevla’nın “Ey iman edenler Allah’tan korkun ve ahiret yurduna önünüzden ne göndereceğinize bakın…” (Haşr, 59/18.) ayetini hatırlamak lazım.
Şayet cevabımızı verirken vicdanımız rahat ise, geride bıraktığımız bu yılın muhasebesini yaptığımızda iyi, güzel ve hayırlı işler, kötü ve şer işlerimizden fazla ise ve başımızı yastığa koyduğumuz zaman rahat uyuyabiliyorsak demek ki kendi adımıza iyi bir yıl geçirmişiz demektir.
Ama bu sorulara rahat yanıt veremeyip aksi bir cevap alıyorsak o zaman kaygılanıp endişelenmemiz lazım. Çünkü unutmayalım ki Hz. Ali’nin dediği gibi “Bugün amel yarın hesap günüdür.” yani avami lisan ile bu dünyada ne ekersek ahrette de onu biçeceğiz.
Bundan hareketle dünyada vicdanımız iyi şeyler adına bize tatminkâr bir cevap vermiyorsa ahiret hayatımız için endişelenmemiz gerekir. Zira verilen cevap bu dünyada iyi tohumlar ekmemişiz anlamını taşımaktadır.
Muhasebesini yapmamız gereken yılın sonu veya yeni bir umut ile gireceğimiz yeni yılın başını kutlama mevzusuna dini açıdan bir parantez açmak gerekirse şunu diyebiliriz:
Şayet bu kutlanan yılbaşı Hz. İsa’nın doğum günü olduğu için kutlanıyorsa zevk-u safa içinde, içkili, kumarlı, müzikli kutlama biçimi dini anlamda yanlış bir doğum günü kutlamasıdır. Ayrıca başka kültürleri taklit olduğu için de kültürel anlamda da yozlaşmadır. Yok, amaç bir peygamberin doğumunu kutlamak değil de eğlenmek ise bu da yanlış bir yoldur. Bir o kadar da üzüntü vericidir. Çünkü Filistin’deki ve de dünyanın farklı coğrafyalarında Müslümanların yürek sızlatan durumu ortadayken, İslam coğrafyası kan ve barut kokusundan geçilmiyorken, kafamızı kuma gömüp tepiniyorsak, kalbimiz kararmış, imanımız zayıflamış demektir.
Onun için öncelikle geride bıraktığımız bu yılın daha sonra da hayatın sonuna son noktayı iyi koymalıyız.
Geride kalan yıl ve ömürde yaptığımız hayırlı amellerin kabul, işlediğimiz günahların affedilmesi dileği ile yeni yılımız barışa, hayırlara ve de huzura vesile olması dileği ile… Allah’a emanet olun.