2

Bir yıl ve bir ömür geride kalırken…


  • Oluşturulma Tarihi : 01.01.2025 12:29
  • Güncelleme Tarihi : 01.01.2025 12:30

İnsanoğlu, dünyayı sevmeye, dünya hayatına ve içindekilere aldanmaya meyilli bir fıtratta yaratılmıştır. Yani beşer fıtrat olarak dünyaya yönelmeye müsait bir varlık olarak yaratılmıştır.

Bu hakikat Kuran-ı Kerim’de: “Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah indindedir” (Âli İmrân, 3/14) şeklinde ifade edilmektedir.

Fıtratlarında var olan bu meyilden dolayı bazı insanlar tarih boyunca dünyanın cazibesine kapılmış, ömür sermayelerini tüketmiş, ahiretlerini ise unutmuşlardır.

Oysaki İslam, madde ile manayı, ruh ile bedeni, dünya ile ahireti dengelemiş, bütün inananlardan da bu eşsiz dengenin korunmasını talep etmiştir.

Bu hususta Yüce Rabbimiz: “Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu gözet; ama dünyadan da nasibini unutma! Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sen de (insanlara) iyilik yap…” (Kasas, 28/77) buyurmaktadır.

Yani ataların ifadesi ile: “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya yarın ölecekmiş gibi ahirete yönelik çalış.”

Durum bu olmakla beraber günümüzde ne yazık ki bu denge, dünya tarafına hızlıca kaymaktadır. Yani toplum her geçen gün biraz daha dünyaya meyletmekte ebedi yurdu ise unutmaktadır.

“Dünyevileşmek” dediğimiz bu hastalık, maalesef İslam toplumlarında da hızla artış göstermektedir. Sırf dünya için çalışan ve durmadan dünyalığa yatırım yapan bir toplum haline geldi.

Tamamen dünya hayatına yönelik böyle bir anlayış asla İslam’ın kabul edebileceği bir hayat tarzı değildir. Bilakis İslam inancında hiçbir amel ya da dünyalık kişiyi Allah’ı anmaktan ahirete hazırlanmaktan alıkoyamaz.

Nitekim bu hususta Kuran-ı Kerim’de: “Birtakım insanlar vardır ki ne ticaret ne de alışveriş onları, Allah’ı anmaktan, namazı kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoymaz. Onlar kalplerin ve gözlerin allak bullak olacağı bir günden (ahiretten) korkarlar.” (Nur, 24/37) buyrulmaktadır.

Yüce Dinimiz İslam bizden, iman ve ibadet etmeyi, güzel bir ahlaka sahip olmayı ve varlıkların hakkına riayet etmeyi dahası helale harama dikkat etmeyi istemektedir. Ayrıca itidal ölçülerine uyarak üretmeyi, ihtiyaç duyulan kadar tüketmeyi, bundan arta kalanı imkanlar dahilinde öksüzü, yetimi, muhtacı, yolda kalmışı… Unutmadan var olanı gerektiğinde onlarla paylaşarak ahiret yurduna iyi bir hazırlık yapmayı istemektedir.

Dolayısıyla geride kalan bir yıl ve ömrün muhasebesini bu bakış açısıyla yapmamız gerekir. Dünya sermayesini tüketmemek için verdiğimiz bin bir çaba ve uğraşın aynısını ömür sermayesi için de göstermemiz gerekir. Sanırım meramımızı en güzel şu kıssa ifade etmektedir:

“Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri yoldan geçerken bir buz satıcısına rastlar. Satıcı: “Sermayesi erimekte olan insana yardım edin!” diye bağırmaktadır. Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri bu sözü duyunca düşüp bayılır. Etrafına toplananlar onu ayıltırlar. Neden bayıldığını sorarlar?

Cüneyd-i Bağdadi hazretleri şu cevabı verir. Satıcı buzunun erimesine üzülüyor da acaba benim ömür sermayem erirken ben ne yapmaktayım?”

Evet, hepimizin ömür sermayesi her gün ve her yıl hızlı bir şekilde erimektedir. Önemli olan ömür sermayemizin erimesi değil, nasıl eridiğidir.

Allah’ın istediği ve razı olduğu şekilde mi?

Yoksa nefsin ve şeytanın istediği şekilde mi eridi?

Her insanın, yılın son demlerinde bu soruyu kendine sorması gerekir. Çünkü ahiretteki akıbet bu sorunun cevabındadır.

Geride kalan ömrün, geçmiş ömürden daha hayırlı ve bereketli olması dileği ile… Yeni yılın size, ailenize ve ümmeti İslam’a hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Bir yıl ve bir ömür geride kalırken…
Doç. Dr. Zeki Uyanık
Yazarımız Kim ?

Doç. Dr. Zeki Uyanık