Sayfa Yükleniyor...
Yüce Mevla kitabında, Müslümanların kardeş olduğunu (el-Hucurat 49/10), ilan eder.
Sevgili peygamberimiz de, müminlerin, birbirlerine zulmetmediklerini ve yardımsız bırakmadıklarını (Müslim, "Birr", 32) dahası tek bir beden gibi olduklarını, bedenin bir organı acı çektiği zaman, bedenin diğer organları da rahatsız olduğunu(Buhârî, "Edeb", 27) hatırlatır.
Naslardaki hakikat bu olmakla beraber maalesef 21. Asırda ümmet-i İslam bunun çok uzağında
Naslar bizi kardeş kılmış ama İslam coğrafyasında kardeşlik hukuku yok denilecek kadar zayıf.
Ümmet-i İslam arasında kardeşlik hukuku yok denilecek kadar zayıfladığından İslam coğrafyası kan ve barut kokusundan, kargaşa ve savaştan geçilmiyor.
Dahası ortak şuur ve güç olmadığından ümmet-i İslam darmadağın,
Birbirini koruması gerekenler Allah, din, cihad adına birbirlerini vurmakta,
Zulmü bitirmek için mücadele etmesi gereken ümmet birbirine zulmetmekte,
Müslümanlar birbiri ile didişirken İslamın ilk kıblesi Mescid-i Aksa Yahudi askerlerin postalları ile çiğnenmekte, Müslüman kadınların başörtüsüne el uzatılmakta,
Müslüman, mazlumu bağrına basıp himaye etmesi gerekirken, Müslümanın Hıristiyan batıya göç etmesine, denizlerde boğulmasına, günahsız çocuklarının cesetlerinin sahile vurmasına, Müslümanların haçlı zihniyetine terk edilmesine göz yummaktadır.
Dahası Müslümanlar, mülteci kabul edilmek için batının merhametine sığınmakta, imanını inkar etmekte ve Hıristiyan olmaktadır.
Acı ama gerçek İslam medeniyeti bu fotoğrafla Batı karşısında İflasını ve yenilmişliğini ortaya koymaktadır.
Ümmetin bu halde olmasında şüphesiz her Müslümanın özellikle ülke liderlerinin bir katkısı vardır. (Tabi bir iki ülke ve millet müstesna Türkiye, Ürdün gibi zira bu devletler özellikle Türkiye maddi ve manevi anlamda kardeşlik hukukunun gereğini yaptılar hala da yapmaya devam etmektedirler.)
Nice İslam ülkeleri bu zor dönemde muhacir kardeşlerine kapılarını sımsıkı kapatmış. Batının insaf ve merhametine terk etmektedir. Suriye'den kaçanlar, İslam Ülkelerinin kapısında değil de Almanyanın, Danimarkanın Fransanın, İtalyan'ın, kapısında. Hem de acınacak bir durumda.
Bu ayıp ve vebal ümmet-i İslama yeter.
Evet, hepimize Mescid-ı Aksanın, Suriyelilerin nice Müslüman ülke ve Müslümanların bu utancı yeter.
Zira bir zamanlar Hıristiyanlar, Latin serpuşu görmektense Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederiz derken, şimdi müstazaf Müslümanlar, rejimlerden veya örgütlerden kaçarak Batının merhametine sığınıp medet umuyorlar. Hem de mülteci Kabul edilmek için inaçlarını inkar ederek.
Bu vebale de her mümin özellikle krallar, devlet başkanları ve yardım etme gücü olup da etmeyen İslam ülkeleri ortaktır.
Ne güzel demiş Hz. Ömer, Kenar-ı Diclede bir kurt kapsa koyunu, Gelir de adl-i ilâhi Ömerden sorar onu.
Bir koyunun akıbetini Hz. Ömerden soracak olan Allah, milyonlarca Müslümanın zulme maruz kalmasını, batının merhametine terk edilmesini ve inaçlarını kaybetmesini de soracaktır.
Bu hesap bu fanide olmasa da baki diyarda mahkeme-i kübrada illaki olacaktır.
O gün gelmeden ve pişman olmadan muhacir kardeşlerimize yaptığımız desteği sürdürmeliyiz. Her ferd maddi ve manevi anlamda üzerine düşen görevini yerine getirmelidir ki bu ilahi hesaptan kurtulabilsin.
Son bir cümle milli birlik ve beraberliğimiz ile ilgili,
Yüce Mevla Kuranda, "Hep birlikte Allah'ın ipine (dinine) sımsıkı sarılın; parçalanmayın."(Âl-i İmran, 3/103) buyurur.
Dolayısıyla Müslüman Anadolu evladına düşen inancına ve kardeşine sarılmaktır. Bölen değil birleştiren olmaktır. Kardeşlik ve inanç hukukunu zedeleyen kin ve nefret duygularının yerine sevgi ve ülfeti kalbe yerleştirmektir.
Zira unutmayalım ki Anadolu, ümmet-i İslamın bin yıldır bayraktarlığını yapıyor. Bugün yaşadığımız bunca sıkıntının ana sebeplerinden birisi Anadolu gemisine su aldırıp batırmak ve bayrağı düşürmektir.
Ancak unutulmamalıdır ki gemi batarsa hepimiz batarız. Biz batarsak İslam coğrafyası boğulur. Bunun da vebali ahiret anlamında ağır olur.
Ülkemizi ve İslam coğrafyasını kaplayan bu karanlık gecenin aydınlık bir gündüze tebdil edilmesi duası ve temennisi ile