Kuran-ı Kerim, Allah kelamı olduğu için kelamın en yücesi ve en güzelidir. Dünya ve ahirette mutluluğa götüren yol, hiç şüphe yok ki Kuran-ı Kerimin gösterdiği yoldur. Bu kutsal yolun pusulası da şüphesiz onu öğrenmekle olur.
Nitekim Hz. Peygamber Kuran-ı öğrenenleri överek Sizin en hayırlınız, Kuranı öğrenen ve onu öğretendir. (Buhari, Fezailül Kuran, 21)hadisi ilebu kutsal kitabı öğreneniinsanların en hayırlısı olarak nitelendirmiştir.
Ancak Kuranı öğrenen, okuyan ve onunla amel eden mümin en hayırlı kul olmakla birlikte bu ilahi kelamı öğrenmeyen, kalbinde bir ayetine yer vermeyen kimse de sevgili Peygamberimizin ifadesi ile yıkılmış harabeye dönüşmüş bir ev gibidir. (Tirmizî, Fazâilül-Kurân, 18.)
Söz konusu bu hadislerden de anlaşıldığı gibi insanlığa kıyamete kadar yol gösterecek olan Kuranı öğrenmek ve öğretmek hem hayırlı bir iş hem de Allah indinde değer kazanmaya bir vesiledir.
Kuran-ı öğrenmek önemli ve güzel olduğu gibi ilahi mesajı anlamamız da önemlidir. Gazali İhyasında bunu şöyle ifade etmektedir: Kuranı okumaktan maksat, manasını kavramak verilmek istenilen mana ve maksadını düşünüp ona göre yaşamaktır.
Ancak üzülerek ifade edelim ki toplum olarak ya da ümmeti İslam olarak Kuranı hayatımızdan uzaklaştırdık. Toplumumuz içinde Kuranı öğrenen ve öğreten az olduğu gibi bu ilahi mesajın anlam derinliğini kavrayıp anlayan müminler de azalmış durumda.
Dünyada huzur ve saadete ahirette de ebedi mutluluğa erişmenin yolu Kuranı anlamadan geçer. Bu sebeple biz Müslümanlara bu yolu gösteren ve bu yolda nasıl yürümemiz gerektiğini, nasıl hedefe varacağımızı gösteren yüce kitabımızı anlamaya çalışmak başta gelen görevimiz olmalıdır.
Öyle ki şu ayeti kerimede bu konuya dikkat çekilmektedir: Ey Muhammed! sana mübarek kitabı, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye indirdik. (Sâd, 38/29)
Demek ki Kuran, sadece okunmak için değil, okuduğumuzu düşünmek ve ne dediğini anlayıp bundan gerekli öğütleri almak için de gönderilmiştir.
Kuran-ı bize tebliğ eden Peygamber efendimiz Kuran-ı Kerimin yolunda yürümenin akıbetini şu hadisi ile ortaya koymaktadır: Şüphesiz Allah, bu kitapla amel eden toplumları yükseltir, onula amel etmeyenleri de alçaltır. (Müslim, Müsâfirîn, 269.)
Tarihe baktığımızda Kuranı ve onu tebliğ eden Hz. Peygamberi kendine örnek ve rehber edinen Müslümanlar cihanüşşumül bir medeniyet kurmuşlardır.
Ecdad Kurandan aldıkları ilham ve güçle küçük kabilelerden dünyanın en büyük imparatorluklarını çıkarmış, gittikleri yerlere ilim, medeniyet, ahlak ve fazilet götürmüş, idare ettikleri ülkeleri emsalsiz bir adaletle yönetmişlerdir.
Tarihi bir gerçektir, Kurana sarılanlar mutlak kurtulmuşlar ve Kuranın hakkını gözetip onu yüce tutup yolunda yürüyen milletler yükselmiş ve aziz olmuşlardır. Tıpkı misafir kaldığı odada, Kuran-ı Kerim bulunduğu için hürmet gösterip ayaklarını uzatıp yatmayan Osman Gazinin soyu gibi. Ama Allahın bu çağlar üstü kitabının yolunda yürümeyen, hürmet etmeyen milletler de zelil duruma düşmektedirler. Tıpkı günümüz İslam ülkeleri gibi.
Sonsuz mucize Kuran, nazil olduğu dönemden beri kendisine sarılan ve yolunda yürüyen Müslümanları hep yüceltmiş ve üstün kılmıştır. Müslüman olduğu halde kendisine sırt çeviren, önem vermeyen ve kendisini ihmal edenler ise hep kaybetmişlerdir.
İslamın temeli Kuran olduğuna göre her Müslümanın vazifesi bu Kuranı öğrenip, anlamak sonra da bunu yaşamında pratiğe döküp yolunda yürümesi lazım. Aksi bir durum Müslüman için hüsran ve ziyandır ki İslam Düşünürü Muhammed İkbal bunu şöyle ifade eder:
Eğer Müslümanca yaşamak istersen: Kuran-a sarıl. Çünkü Kuran-sız İslami hayat mümkün değildir.
SORU VE CEVAPLAR
Kadının altın, ziynet gibi eşyasına zekat gerekir mi?
Altın ve gümüşten yapılan kadın ziynet eşyasının zekata tabi olup olmayacağı fıkıhçılar arasında tartışma konusu olmuştur. Hanefi mezhebine göre altın ve gümüşten yapılmış bilezik, kolye, gerdanlık gibi kadın süs eşyası nisaba ulaşır ve üzerinden bir sene geçerse, o günkü altın fiyatları ile değeri bulunur ve 1/40 zekâtı verilir.
İmam Şafii ve diğer mezheplere göre ise kadın süs eşyası zekata tabi değildir. Ancak Şafiilerde kadın süs eşyalarında israfa kaçarsa bunların zekatını verecek diyen fakihler de çıkmıştır.
Toprak ürünlerinden ne kadar zekat alınır?
Toprak ürünlerinin zekatı toprağın sulama tekniğine göre belirlenmektedir. Hz. Peygamberin: Yağmur ve nehir sularıyla sulanan toprak mahsullerinde 1/10, kova (el emeği) ile sulananlarda 1/20 vardır. anlamındaki hadis, toprak ürünlerinde ne nispette zekat alınacağını göstermektedir. Buna göre toprak ürünlerinin zekatı toprağın sulamasına göre değişmektedir.
Toprak emek harcamadan yağmur, nehir ve bunların kanalları ile sulanıyorsa zekat olarak mahsulün 1/10u, kova, dolap, motor veya ücretle alınan su ile sulanıyorsa 1/20si verilecektir.
Eğer arazi hem yağmur veya nehir sularıyla hem de dolap vb. gibi emekle elde edilen su ile sulanıyorsa, hangisi ile daha çok sulanmış ise ona itibar edilir.
Fıtır sadakasının İslam dinindeki yeri nedir?
Fıtır sadakası, Ramazan Bayramına kavuşan ve temel ihtiyaçlarının dışında belli bir miktar mala sahip olan Müslümanların kendileri ve velayetleri altındaki kişiler için yerine getirmekle mükellef oldukları mali bir ibadettir.
Fıtır sadakasının dini bir yükümlülük oluşunun dayanağı Hz. Peygamberin hadisleridir. Söz konusu bu hadisler Peygamber devrindeki fıtır sadakası uygulamasını da göstermektedir. Abdullah Bin Ömerin rivayet ettiğine göre: Peygamber fıtır sadakasını bir ölçek kurma ve bir ölçek arpa olmak üzere köle erkek, kadın, küçük ve büyüklere farz kılmış ve insanlar bayram namazına çıkmadan önce verilmesini emretmiştir.
Bu hadislerden hareketle Şafii ve diğer mezhepler fıtır sadakasını farz saymış. Hanefi mezhebi ise usul farkının anlayışına dayanan terimden dolayı fıtır sadakasını vacip kılmıştır.
Fıtır sadakası kimlere verilir?
Fıtır sadakasının sarf yerleri ile zekatın sarf yerlerinin aynı olduğu hususunda fakirler görüş birliği içindedir. Buna zekat verilmeyen kimselere fıtır sadakası da verilmez. Anne, baba, dede, nine, çocuk, torun gibi akrabalara normal zekat verilemediği için fıtır sadakası da verilemez. Her ne kadar İslam fıkhındaki durum ve fetva bu ise de maalesef halk pek buna uymamaktadır.
Fıtır sadakası, zengin olanlara verilemeyeceği halde fetva olmasına rağmen günümüzde sırf borcundan kurtulmak için zengin arkadaşına, komşusuna, akrabasına fıtır sadakasını vermektedir. Bu davranış dinen yanlış ve sakıncalıdır. Böyle bir ödeme fıtır sadakası borcunu düşürmez bilakis normal zekat gibi kişinin boynunda ve vebalinde kalır.
Bunun için her Müslüman ister normal zekat ister fıtır sadakası, zekatı olsun yerine getirirken hak eden dost, akraba ve komşularına vermesi gerekir, hak etmiyorsa vermemelidir.
Teravih namazı Hz. Peygamber döneminde cemaatle mi kılınıyordu?
Hz. Peygamber döneminde teravih namazı sadece bir kaç defa kılınmıştır. Kılınan teravih namazı bazen cemaatle bazen de münferit olarak kılınmıştır. Hz. Peygamberin vefatından sonra teravih münferit olarak kılınmıştır. Hz. Ömer, Halifeliği döneminde bir ramazan gecesi mescide çıktığında halkın dağınık bir şekilde teravih namazı kıldığını görmüş. Dağınık bir şekilde kılmak yerine insanları bir imamın arkasında toplayıp teravih namazının cemaatle daha derli, toplu ve düzenli bir şekilde kılınmasının uygun olacağını düşünmüş ve ertesi gün teravih namazının cemaatle kılınmasını emretmiş. Dolayısıyla teravih namazının cemaatle kılınması Hz. Ömer döneminden günümüze kadar böyle gelmiştir.
Günün Ayeti
Rahmetim her şeyi kuşatmıştır. Ben onu, (kötülükten) sakınan, zekat veren ve ayetlerime iman edenlere has olmak üzere tespit edeceğim. (Arâf 7/156)
Günün Hadisi
Cennette Reyyan denilen bir kapı vardır ki kıyamet gününde oradan sadece oruçlular girer. Onlardan başkaları girmez.
(Buhari, Savm, 4)
Günün Sözü
Edep, konuştuğun zaman dilini korumak, yalnız kaldığın zaman kalbini korumak, dışarıya çıktığın zaman gözünü korumaktır.
Sadi Şirazi
Günün Duası
Allahım bizi yoksullukla imtihan etme kullarına da muhtaç bırakma.
Ramazan kavramları
İtikâf nedir?
Bir mescitte belirli kurallara uyarak ibadet niyetiyle kalmak demektir. Buradaki kalma zaruri ihtiyaçlar olmadıkça dışarıya çıkılmayacak şekilde olmaktadır. Bir Müslümanın Ramazan ayının son gününde itikâfa girmesi, sünnet-i müekkede olarak kabul edilmiştir.
Günün Nüktesi
Efendimiz Sordu:
Hanginiz mirasçısının malını kendi malından çok sever?
Sahabeler: Ey Allahın Elçisi! Hepimiz kendi malımızı daha çok severiz dediler.
Resul-i Ekrem şöyle buyurdu: Hayır. Mirasçısının malını kendi malından daha çok sevmeyen kimse yoktur.
İnsanın kendi malı, ahirete gönderdiğidir; göndermedikleri ise mirasçıların malıdır.
Peygamberlerin Sıfatları
Fetânet: Peygamberlerin akıllı, zeki ve uyanık olmaları demektir. Bunun zıddı olan ahmaklık peygamberlikle bağdaşmaz. Peygamberler zeki ve akıllı olmasalardı hitap ettikleri kişileri ikna edemezlerdi.
Ramazan Manileri
Göz aydın hepimize
Mübarek günler bize
Onbir ayın sultanı
Hoş geldin evimize.
Onbir ayın sultanı
Kıymetlidir her anı
Süslersin şu cihanı
Hoşgeldin yâ Ramazan!
İzmirin Camileri
Hisar Camii:
İzmirdeki camiilerin en eskisi ve en büyüğü olarak atfedilir. Camii bugünkü adını, eskiden İç Limanın ağzında bulunan fakat günümüze ulaşmayan Hisar (Liman) Kalesinden almıştır.
Yakup Bey tarafından yaptırıldığı, camiinin ikinci adına istinaden öne sürülmektedir.
Kemeraltında, Kızlarağası Hanının hemen bitişiğinde bulunan Hisar Camii, 1592 yılında Aydınoğullarından Özdemiroğlu Yakup Bey tarafından yaptırılmıştır. Kesme taşlardan inşa edilen camiinin içi, Osmanlı süsleme sanatının en güzel örneklerini sergilemektedir.
1813, 1881, 1927 ve 1980 yıllarında onarım gören camii, güneyden ve batıdan payanda kemerleri ve duvarlarıyla desteklenmiştir. Dekorasyon 18 ve 19. yüzyılların etkisi ile zenginleştirilmiştir.
Minaresi tek şerefeli Hisar Camiinin ortasında büyük hacimli kubbesi vardır. Yanlarda üçer büyük, daha geride üç küçük ve son cemaat yerinde de 7 tane küçük kubbesi bulunmaktadır. Sütun başlıkları ve diğer süslemeleri günümüze kadar bozulmadan gelmiştir.
Hisar Camii, aynı zamanda İzmirin en büyük camiidir.