Sayfa Yükleniyor...
İslamda mal hürriyeti vardır. Yani erkeğin kazandığı malı kendisine, kadının kazandığı mal kendinedir. İslama göre herkes kendi malının sahibi ve tasarruf yetkilisi olduğundan ne kocanın ne de bir başkasının kadının malını nereye, nasıl ve ne kadar harcaması gerektiği gibi konularda karışma hakkı yoktur. Kadın dilerse malı yer, dilerse dağıtır, dilerse kocasına veya bir başkasına verir. Kimse bu konuda onu zorlayamaz. Kocanın o mal üzerinde bir yetkisi yoktur. Nitekim Allahu Teâlâ bu hususta mealen şöyle buyurmaktadır: Müminler! Kendilerinden hoşlanmadığınız halde kadınlara mirasçı olmaya kalkmanız size helal değildir. Onlara verdiğinizden geri almak için baskı da yapmayın; ispatlanabilir bir fuhuş yapmış olurlarsa o başka. Onlarla marufa uygun geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız bakarsınız ki, siz bir şeyden hoşlanmıyorsunuz ama Allah onda birçok hayırlar yaratacak olabilir. (Nisa 4/19)
Dolayısıyla anne evine gelirinden harcamak zorunda değildir. Aynı şekilde koca da hanımının kazancına el koyamaz. Ama kadın dilerse gelirinden hayat müşterektir deyip çocuklarının eğitimi, evin geçimi ya da bir başka iş için kocasına verebilir.
Her yerde namaz kılmak caiz mi?
İbadetler hususunda bizim diğer ümmetlerden bir farkımız da yeryüzünün bize mescit kılınmasıdır. Yani temiz olduktan sonra her yerde namaz kılmamız caizdir. Nitekim sevgili Peygamberimiz bir hadisi şeriflerinde Yeryüzü bana mescit kılında şeklinde buyurmaktadır.
Daha da ötesi kilisede dahi temiz olduktan sonra namaz kılmak caizdir. Ancak zaruret bulunmadıkça kilisede namaz kılmak mekruhtur. Fakat namaz kılacak başka bir yer bulunamadığı takdirde, temiz olmak kaydıyla kilisede namaz kılmada dini mani yoktur.
Aynı şekilde Kilise, Havra vb. gayri Müslimlere ait mekanlar satın alınarak veya başka yollarla camii haline getirilirse bu mekanlar mescit hükmünü alır. O yerde de namaz kılmakta hiçbir sakınca kalmaz.
Hastalıkta veya çaresizlikte ölmeyi dilemek isyan sayılır mı?
Hastalık, dert, keder, sıkıntı ve de mutluluklar hep biz insanlar için vardır. Ve bütün bunlar fani olan dünya hayatının bir gereği ve imtihanıdır. Başa gelen hayırlar ve mutluluklar bazen bizim için şer, başa gelen musibetler de bazen bizim için hayır olabilmektedir. Nitekim Allahu Teala Kuran-ı Kerimde mealen şöyle buyurmaktadır: Hayır bildiğinizde şer, şer bildiğinizde de hayır vardır.
Bundan hareketle kişinin başına ne kadar ağır ve büyük bir musibet gelirse gelsin ölümü direk istemesi, temini etmesi uygun değildir. Zira Hz. Peygamber kişinin ölümü temenni etmesini hoş görmemiş bilakis yasaklamıştır. Ancak karşılaşılan bu hadise esnasında Allahım ölüm benim için hayırlıysa beni öldür. Eğer hayat benim için hayırlıysa beni yaşat diye dua etmesinde bir sakınca yoktur. Sakınca olmadığı gibi aynı zamanda efendimizin de tavsiyesidir.
Nikahı kıyılan damat otuz iki farzı bilmese nikahı geçerli olur mu?
Bu söz, yetişen gençleri, dini bilgileri öğrenmeye zorlamak için ve onları dini meselelerde cahil kalmaktan korumak ve korkutmak için başvurulmuş bir yoldur.
Fakat otuz iki farzı sayamayan bir kimsenin Müslüman sayılmaması ve nikâhının kıyılmaması, ilmi ve fıkhi yönden doğru görülmemektedir. Nikâhının akdini isteyen bir kimsenin kelime-i şahadet getirmesi ve iman-ı icmali ile inanmış olması, kendisine karşı her türlü İslami muamelenin uygulanması için yeterlidir.
Buna göre kişi otuz iki farzı bilmese de nikahı kıyılır. Kıyılan nikahta geçerlidir. Ancak bir Müslüman da evlilik çağına gelmiş ise bu farzları bilmelidir.
Günün Ayeti
Nefis kötülüğü emreder.
Günün Hadisi
Dua ibadettir.
Ebu Dâvûd, "Vitir", 23
Günün Sözü
Yaşamak için bir nedeni olan herkes, her sıkıntının üstesinden gelebilir.
Friedrich Wilhelm Nietzsche
Günün Duası
Allahım bugün birbirimize karşı sabırlı ve anlayışlı olabilmeyi nasip eyle.
Bunları biliyor muyuz?
Mahkeme-i Kübra Nedir?
Ahirette bütün insanların amel defterlerinin tartıldığı ve dünyada yaptıklarının hesabını verecekleri yer demektir.
Günün Nüktesi
Nedir o dertler?
Hz. İsa bir gün bir hastaya rast geldi. Hasta adam hem felçli, hem cüzzamlı, hem de alaca hastalığından ıstırap çekiyordu ve üstelik gözleri de görmüyordu. Buna rağmen adam hiçbir şikâyet etmeden, Allaha hamd olsun. Rabbim birçok insanın uğradığı dertlerden beni kurtardı diye şükretmekteydi.
Hz. İsa sordu: Nedir o dertler?
Adam şu güzel cevabı verdi: Ya İsa, neler olacak, Allahı tanımamak, Ona inanmamak. Rabbime şükür olsun ki beni zatını tanımama bilgisizliğinden kurtarıp marifet kaftanıyla şereflendirdi.