İslam’ın ekonomik anlayışında serbest piyasa anlayışı vardır. Bu anlayışta isteyen istediği oranda mal alır ve satar. Bu malı da istediği fiyata alır ve satar. Tabi olağan durumlar için geçerlidir. Ancak olağan üstü dönemlerde deprem, afet, kıtlık… Dönemlerinde devlet gerektiğinde malın hem stokunu, karaborsasını, önlemek hem de kıtlıktan dolayı insanların mağdur duruma düşmemeleri için fiyatlara fıkhi bir tanımla narh koyabilir. Yani fiyatlara sınırlama getirebilir. Lakin bugünkü piyasa koşulları gibi zamanlarda fiyatlara sınırlama getirilmez. Fiyatlara sınırlandırma getirilmediği gibi aynı zamanda kar oranlarına da bir sınırlandırma getirilmez. Çünkü istenilen bütün temel ihtiyaçlar her yer de var. Günümüzde de serbest rekabet piyasası var. Bir markette ya da iş yerinde satılan malının fiyatını beğenmeyen vatandaş hemen diğer marketten ya da iş yerinden ihtiyacını alabiliyor. Kıtlık ve karaborsa olmadığından fiyatlara ve kar oranlarına bir oran koyulmaz. Tabi her ne kadar dinen fiyatlara bir oran koyulmasa da Müslüman yakışan başta ticaretinde olmak üzere hayatın her alanında ehli vicdan olmasıdır.
İnsanoğlu eşrefi mahlukattır. İnsan, yaratılmışların en şereflisi olunca onun bütün organları ve parçalı da mükerrem ve saygıya değerdir. Göbek bağı da her ne kadar atılması gereken ya da önemsiz gibi görünen bir insan parçası da olsa en nihayetinde yaratılmışların en üstünü olan insanın bir parçasıdır. Durum bu olunca göbek bağı kesildiğinde müsait bir yere gömülmelidir. Ancak halk arasında var olan göbek bağının gömüleceği yerin bebeğe etki edeceğine dair inancın İslam dininde yeri yoktur. Bu tarz düşünceler daha çok batıl ve hurafe olan inançlardır. Bebeğin ahlaki özellikleri ailesinden ve çevresinden edineceği eğitim ve izlenimlerle oluşur. Durum bu olunca ailelerin bebeğin göbek bağından önce çocuklarına nasıl bir eğitim vereceklerini düşünmeleri gerekmektedir.
Vefat edenin vasiyet ettiği para veya mal, bıraktığı terekenin, yani geride bıraktığı servetin üçte birini geçmiyorsa (çünkü vefat eden kimse ancak mirasının 1/3 ünü vasiyet etme hakkı vardır.) vasiyet ettiği malını mirasçılar vasiyet edilen yere vermek zorundadırlar. Ama üçte birini geçiyorsa üçte birinden fazla olan kısma engel olabilirler. Mesela vefat edenin bıraktığı miras 300 milyar olsun. Bundan 100 milyar hayır kurumuna verilmesi vasiyet edilmiş ise, bu 100 milyar üçte birini geçmediği için vasiyet edilen kişi veya kuruma verilmek zorundadır. Tabi bu vasiyet mirasçı olmayanlar için geçerlidir. Çünkü İslam fıkhına göre ölünün mirasından miras alacak kimseye aynı zamanda vasiyet etmek caiz değildir. Edilse bile vasiyet geçersizdir
Bir şarta bağlanan adak şart yerine gelmeden yapılabilir mi?
Falan işim olursa üç gün oruç tutacağım veya kurban keseceğim denilip bu şart meydana gelmeden bu adaklar yerine getirilemez. Şayet yerine getirilirse ve daha sonra da iş meydana gelse bu adakları yeniden yerine getirmek gerekir.
Bir zamanlar Rabb’in meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. (Melekler): “A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz” dediler. (Rabb’in): “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.” dedi.
Bakara, 2/30.
“Kabir, ahiret duraklarının ilkidir. Bir kimse o duraktan kurtulursa, sonraki durakları daha kolay geçer. Kurtulmazsa, sonrakileri geçmek daha zor olacaktır.”
Tirmizi, “Zühd”, 5.
Allah’ım kalbimizi iman güneşinden, malımızı bereketinden, evlatlarımızı İslam ahlakından mahrum bırakma
Nefhat-ül-Ba’s Nedir?
İsrafil’in, sûr denilen bir âlete ikinci defa üflemesiyle bütün canlıların dirilmesi demektir.
Kim bunlar?
Ebû Zer’den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
“Üç sınıf insan vardır ki, Allah kıyamet gününde onlarla konuşmaz, onların yüzüne bakmaz ve kendilerini temize de çıkarmaz. Onlar için can yakıcı bir azâb vardır.”
Hadisin râvisi diyor ki:
Resûlullah, bu sözünü üç defa tekrarladı. Bunun üzerine Ebû Zer:
– Ziyana uğradılar ve zarar ettiler; onlar kimlerdir yâ Resûlallah? dedi. Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu:
“Elbisesinin eteğini yerde sürüyen, yaptığı iyiliği başa kakan ve ticaret malını yalan yere yeminle satmaya çalışan kimsedir.”
Ebû Dâvûd, “Libâs,” 25.