Fıkıh kitapları, alış-veriş ve devir teslimlerde hava parası diye bir meşru kazanca yer vermemektedir. Kitaplarda bunun yeri olmamakla beraber günümüz ticaret hayatında hava parasından da kaçınmak mümkün değildir. Tabii daha önce yazılmış dini kitaplarda hava parasının olmaması bu işin caiz olduğunu yahut da caiz olmadığını göstermez. Bir konu yahut bir sorun Hazreti Peygamber döneminde olmaya bilir ama ondan sonraki bir dönemde var olmuşsa bunun dindeki yerini tespit etmek gerekir hava parası da bu yeni ortaya çıkan konulardan biridir. Onun için buna bir çare bulmak elzem gelir. Günümüz İslam fıkıhçıları hava parasını caiz görmemektedirler. Ama hava parası ticari hayatın bir vazgeçilmezi olduğundan buna bir çıkış yolu olarak İslam fıkıhçıları şunu söylemişlerdir. Hava parası caiz değildir ama işyerini de almak istiyorsa kişi hava parası değil de dükkândaki malların veya demirbaşların fiyatını yükseltilerek satın alsın. Yani bu işlemin caiz olması için satılacak olan veya satın alınacak olan malın veya demir başların fiyatını artırsın istenilen hava parası bu şekilde tahsil edilsin bu şekli ile yapılan alış veriş direk hava parası olmadığı için caiz olur.
Farklı yıllarda aynı kadından süt emen kişiler sütkardeşi olur mu?
Süt kardeşliği için aynı zamanda süt emmek gerekmez; ne zaman olursa olsun sütkardeşliği geçerli olur. Yani bir kişi şimdi süt emse diğer bir kişi de on sene sonra aynı anneden süt emse bunlar sütkardeş olurlar. Bu sütkardeşler kız ve erkek olacak olsalar kendileri ile evlenemeyecekleri gibi artık o kadının kocası ve çocuklarıyla da evlenemezler. Nitekim Sevgili Peygamberimiz bu konuda bir hadis-i şerifte şöyle buyurmaktadır: “ “Doğumdan (nesepten) haram olan her şey, süt emme yoluyla da haram olur.” (Müslim, “Redâ”, 1) Tabi sütkardeşi olmak için Hanefi Mezhebine göre süt emen çocuğun 2 yaşından küçük olması lazım. 2 yaşından sonra süt emmesi halinde sütkardeşliği ortaya çıkmaz.
Haram yoldan kazanılan para ne yapılmalıdır?
İslamiyet her zaman kişinin rızkını aramasını ve bu rızkı ararken de rızkı verenin rızasına uygun aramasını emretmektedir. Yani meşru çerçevede rızkını aramasını istemektedir. Durum bu olmakla beraber kul bazen çerçeveyi ihlal etmekte ve dinen hoş olmayan davranışların içine girmekte, haram bir işe girişebilmektedir. Dolayısıyla haram bir yolla rızkını temin etmektedir. Bu yolla kazanılan para haramdır. Böyle şeylerle uğraşmak da günahtır. Bununla beraber ortada böyle bir para varsa bu para hayır kurumlarına veya fakirlere, herhangi bir sevap beklemeden verilmelidir.
Günün Ayeti
“Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?”
Mü’minûn, 23/115.
Günün Hadisi
“Biriniz dua ettiği zaman, Allah’a hamd ve övgü ile başlasın, sonra Peygambere salât etsin, sonra dilediği duayı yapsın”
(Tirmizî, “De’avât”, 66.)
Günün Sözü
Dünyayı ahirete götüremeyeceğine göre öyle yaşa ki dünya seni ahirete götürsün
Sadi Şirazi
Günün Duası
Allah’ım bizi faydalı ve hayırlı insanlarla karşılaştır. Hayırsız ve faydasız kişilerden uzak eyle.
Bunları biliyor muyuz?
İstiaze nedir?
Şeytanın ve kötü insanların şerrinden, her türlü zarar, bela, afet ve musibetlerden Allah’a sığınmak demektir.
Günün Nüktesi
Sabır…
Mevlana Celaleddin-i Rumi Mesnevi’de anlatır:
“Lokman Hakîm, zengin bir adamın kölesiydi. Bir gün Lokman Hakîmin efendisine olarak bir meyve getirdiler. Efendisi, Lokman Hakîmi sevdiği için, onu çağırdı ve meyveyi kesip ona bir dilim verdi. Lokman, o dilimi bal gibi, şeker gibi yedi. Hem de öyle lezzetle yedi ki Lokman’ın efendisi, ikinci dilimi de kesip sundu. Böyle, böyle meyveyi tekmil yedi; yalnız bir dilim kaldı.
Efendisi “Bunu da ben yiyeyim; bir bakayım, nasıl şey, herhalde tatlı bir meyve” dedi. Çünkü Lokman, öyle lezzetle, öyle zevkle, öyle iştahlı yiyordu ki görenlerin de iştahı geliyordu. Efendisi o
dilimi yer yemez meyvenin acılığından ağzını bir ateştir sardı, dili uçukladı, boğazı yandı. Bir eyyam acılığından adeta kendisini kaybetti.
Sonra Efendisi:
“A benim canım, böyle bir zehri nasıl oldu da tatlı tatlı yedin, bu ne sabır? Niçin ben yiyemem demedin” dedi.
Lokman dedi ki:
“Ey marifet sahibi efendim! Elinle sunduğun bir şeye nasıl olur da “bu acıdır” diyebilirim! Senin verdiğin her şey bana şifadır. Senin mülkünden o kadar rızıklandım ki, utancımdan adeta iki kat olmuşumdur.