Sayfa Yükleniyor...
Adak, bir kimsenin dinen yükümlü olmadığı ibadet cinsinden bir şeyi kendisine vacip kılmasını ifade eder. Kur’an-ı Kerim’in değişik yerlerinde verilen sözün tutulması emredilir. Ayrıca kişinin yaptığı adağa uygun davranması iyi kulların vasıfları arasında sayılmaktadır. Hz. Peygamber de hadislerinde Allah’a itaat kabilinden adakların yerine getirilmesini emretmiş Allah’a isyan veya masiyet kabilinden olan konularda adakta bulunulmamasını, şayet yapılmışsa buna uyulmamasını istemiştir. Buna göre İslam fıkhında bir ilke olarak haram olan bir adak yerine getirilemez. İçki içme, zina yapma, hırsızlık yapma adağı gibi. Ama Allah’a isyan ve masiyet olmadığı sürece yapılan adak yerine getirilmelidir.
Fiili dua ne demektir?
Allah, dünyada meydana gelecek tüm olayları belli sebeplere bağlamıştır. Hem dünyada hem de içinde yaşanılan evrendeki her şey Allah’ın koyduğu sebep-sonuç (kanun ve kural) ilişkilerine göre şekillenir. Arzu ettiği bir şeyin olmasını isteyen kişi, onun sebeplerini de yerine getirmek zorundadır. Çocuk sahibi olmak isteyen kişinin evlenmesi, sınavda başarılı olmak isteyen öğrencinin derslerine çalışması fiili dua sayılır. Kişi, Allah’tan istediği şeyin gerçekleşmesi için Allah’ın kendisine öğrettiği sebepleri ve kanunları elinden geldiği kadar yerine getirip tamamlar, sonucunu da Allah’tan bekler. “İnsan için ancak çalışmasının karşılığı vardır.” (Necm, 53/39) mealindeki ayette insanların çalışmaları ile alacakları sonuç arasındaki ilişkiye dikkat çekilmiş ve bu çalışmanın fiili bir dua manasına geldiğine işaret edilmiştir. Dolayısıyla kişi bir işin olmasını istiyorsa öncelikle o işin alt yapısını hazırlama, elinden geldiğince tedbirini almalıdır. Neticeyi de bu çalışmalarından sonra Allah’a havale etmeli ve ondan beklemelidir. Tabi bu fiili duasını da kavli dediğimiz sözlü duası ile de desteklemelidir.
Cuma namazını kılamayan öğle namazını sünnetleriyle birlikte mi kılar?
Cuma namazı farz olan ve şer’i bir mazeret olmadıkça terk edilemeyen temel ibadetlerden birisidir. Kişi cuma namazını meşru bir sebepten dolayı kılamamışsa yolculuk, ağır hastalık gibi… o zaman Cuma namazının yerine öğle namazını kılar. Öğle namazını da her gün kıldığı öğle namazı gibi farz ve sünnetlerle beraber kılar.
Kadere inanmanın faydaları nelerdir?
İnsan kendi isteği ile yaptığı işlerden sorumlu tutulacağını bildiği için seçme hürriyetini iyi işlere kullanır. Cezayı gerektiren işlerden sakınır. Böylece kader inancı, kişiye sorumluluk duygusu kazandırır. Kadere inanan bir kimse çalışmalarında başarılı olamadığı veya bir felaketle karşılaştığı durumlarda karamsarlığa düşmez, morali bozulmaz. Çünkü Allah’ın her işinde bir gaye ve hikmet olduğunu, insanın sınırlı güce sahip bir varlık olarak yaratıldığını, gücünün yetmeyeceği işlerden sorumlu olmayacağını bilir ve Allah’ın takdirine boyun eğer, ona sığınır. Bu inanç, insana rahatlık verir, üzüntüsünü giderir. Kader inancı bize, kainatta her şeyin bir plan dahilinde ve bir gayeye yönelik olarak var edildiğini, her şeyin bir sebebi olduğunu öğretir. Bu inançla insan hayatta başarıya ulaşmanın yollarını ve sebeplerini araştırarak üzerine düşen görevleri yerine getirmeye çalışır.
Günün Ayeti
Size bunca deliller geldikten sonra yine kayarsanız, iyi bilin ki, Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. Bakara 2/209.
Günün Hadisi
Kişi evine girince şu duayı okusun: “Allah’ım! Senden hayırlı girişler, hayırlı çıkışlar istiyorum. Allah’ın adıyla girdik, Allah’ın adıyla çıktık, Allah’a tevekkül ettik.” Bu duayı okuduktan sonra ailesine selam versin. Ebu Davud, “Edeb”, 112.
Günün Sözü
Sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semada bulunanlar da size rahmet etsinler. Hadis-i Şerif
Günün Duası
Allah’ım bizi, ailemizi, ülkemizi, milletimizi ve bütün insanları afet, bela, musibet ve bulaşıcı hastalıklardan koru.
Bunları Biliyor Muyuz?
Narh Nedir?
Çarşıda, pazarda satılan her türlü mal için, resmi makamlarca fiyat belirlenmesi koyulması demektir.
Günün Nüktesi
Allah’ın Kaderinden Mi Kaçıyorsun?
Hz. Ömer) Şam’a doğru yola çıkmıştı. Serg denilen yere varınca, kendisini orduların başkumandanı Ebu Ubeyde b. Cerrah ile komuta kademesindeki arkadaşları karşıladı ve ona şam’da veba hastalığı baş gösterdiğini haber verdiler. Hz. Ömer, Abdullah b. Abbas’a: “Bana ilk Muhacirleri çağır” dedi. Hz. Ömer onlarla oturup konuştu ve Şam’da veba salgını bulunduğunu kendilerine bildirdi. Onlar nasıl hareket edilmesi gerektiğinde ihtilaf ettiler. Bazıları, “Sen belirli bir iş için yola çıktın, geri dönmeni uygun bulmuyoruz” dediler. Bazıları da, “Müslümanların kalanı ve Hz. Peygamberin ashabı senin yanındadır. Onları bu vebanın üstüne sevk etmenizi uygun görmüyoruz, orada salgın hastalık var” dediler. Bunun üzerine Hz. Ömer, “Gidebilirsiniz” dedi. Daha sonra Abdullah b. Abbas’a, “Bana Ensar’ı çağır” dedi. Onlar da Muhacirler gibi benzer sözler söylediler. Hz. Ömer, “Siz de gidebilirsiniz” dedi. Hz. Abdullah’a tekrar, “Bana Mekke’nin fethinden önce Medine’ye hicret etmiş olan Kureyş Muhacirlerinin yaşlılarını çağır” dedi. Onlardan iki kişi bile ihtilaf etmedi ve hepsi, İnsanları geri döndürmeni ve bu hastalığın olduğu yere gitmemeyi uygun görüyoruz” dediler. Bu defa Hz. Ömer herkese seslenerek, “Ben sabahleyin dönüş hazırlığına başlıyorum, siz de hayvanlarınıza binmiş olun” dedi. Ebu Ubeyde b. Cerrah, “Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” diye sordu. Hz. Ömer, “Keşke bunu senden başkası söyleseydi ey Ebu Ubeyde!” dedi. “Zira Ömer Ebu Ubeyde’ye muhalefet etmek istemezdi.” Ve sözüne şöyle devam etti: “Evet, Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz. Ne dersi senin develerin olsa da iki tarafı olan bir vadiye inseler, bir taraf verimli diğer taraf çorak lsa, verimli yerde otlatsan Allah’ın kaderiyle otlatmış, çorak yerde otlatsan yine Allah’ın kaderiyle otlatmış olmaz mıydın?” Tam o esnada bir takım ihtiyaçların karşılamaz için ortalarda görünmeyen Abdurrahman b. Avf çıkageldi ve, “Bu hususta bende bilgi var, Rasulullah Efendimizin, ‘Bir yerde veba olduğunu işittiğinizde oraya girmeyiniz. Bir yerde veba ortaya çıkar, siz de orada bulunursanız, hastalıktan kaçarak oradan dışarı çıkmayınız’ buyururken işittim” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer Allah’a hamd etti ve oradan ayrılıp yoluna devam etti. (Buhari, Tıb, 30; Müslim, Selam, 98)