Sayfa Yükleniyor...
Dua ederken Allahın rahmeti bizlerin üzerimize yağıyor. Bizlerde bu rahmetten nasiplenmek için dua ederken ellerimizi rahmetin geldiği göklere doğru kaldırıyor daha sonra da bu rahmeti yüzümüze ve bedenimize sürüyoruz.
Nitekim Hz. Peygamber efendimiz Fatihayı okuduktan sonra ellerini mübarek yüzüne sürerdi. Hatta yatıp uzanırken okuduğunda vücuduna sürerdi. Dolayısıyla duada ellerimizi yüzümüze sürmek hem rahmetten nasiplenmeye vesiledir hem de sünnettir.
Ama illaki dua da ellerimizi havaya kaldırmak ya da yüzümüze sürmek zorunda mıyız? Hayır kaldırmak ve sürmek zorunda değiliz. Ama o zamanda güzel olan bir sünnetin sevabından ve uygulamasından uzak kalmış oluyoruz.
Verilen yardımı harama harcayacağı kesin olan dilenciye para vermek caiz mi?
Bir günlük yiyeceği bulunan kimsenin dilenmesi dinen haramdır. Sıhhati yerinde olan, çalışacak ve ticaret edebilecek halde olan kimsenin de, yiyecek, içecek veya bunları almak için para istemesi, dilenmesi uygun değildir. Ancak aç veya hasta olanın yiyecek istemesinde bir sakınca yoktur. Fakat parasını harama sarf edene sadaka verilmez. Yani fakir diye dilenci, diye birisine para veriliyorsa o da gidip bu parayla içki içiyorsa, kumar oynuyorsa ona para verilemez.
Buna göre eli ayağı tutan, çalışabilecek sıhhatte olanın bir günlükte olsa iaşesi olanın dilenmesi dinen uygun değildir. Nitekim sevgili Peygamberimiz bu hususta bir hadis-i Şerifinde şöyle buyurmaktadır: Muhtaç olmadan dilenen, ateş koru yutan kimse gibidir.
Melekler günah işlerler mi?
Nurdan yaratılan ve insandan tamamen farklı olan melekler Allah'a isyan etmezler. Hangi iş için yaratılmış iseler o işi yaparlar. Daima Allah'a ibadet ve itaat ederler.
Nitekim Kur'ân'da bu hususa şöyle işaret edilmektedir: Üzerlerinde hâkim ve üstün olan Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyleri yaparlar., Şüphesiz Rabbin katındaki (Melek)ler O'na ibadet etmekten büyüklenmezler. O'nu tesbih ederler, yalnız O'na secde ederler
Dolayısıyla melekler Allaha isyan etmeyen her daim Allaha iman ve kulluk eden varlıklardır.
Dalgınlık namaza zarar verir mi?
Namazda düşünceye dalmak namaza zarar vermez. Ancak namazın manevi ortamından kopup düşünceye dalamak namazın ruhuna aykırıdır. Bu dalma da bazı durumlarda sehiv secdesi gerektirmektedir.
Hanefi mezhebine göre namazda ara verme sehiv secdesi gerektiren durumlardandır. Bu genelde namaz içinde uzunca bir süre tereddüt ve düşünme şeklinde olur. Uzunca bir müddet düşünme veya düşünmenin uzaması, ortalama olarak bir rükün eda edilecek kadar sürenin, bir rükün veya bir vâcibi eda etmeksizin, bir şey yapmaksızın geçirilmesi demektir.
Bu uzunca düşünme, namaz kılan kişiyi bir rüknü veya bir vâcibi yerinde edadan alıkoyduğu için sehiv secdesi gerekir. Bir rüknün eda edildiği sıradaki düşünme ise sehiv secdesini gerektirmez.
Tırnak kesmekle abdest bozulur mu?
Abdesti bozan birtakım durumlar vardır. Ancak abdesti bozanlar arasında tırnak kesmek yoktur. Tırnak kesmeden dolayı bir kanama olmamış ise tırnak kesmek abdesti bozmaz. Çünkü abdest, ancak tuvalete giden kişinin yaptığı şeylerle bozulur.
Fakat tırnak kesmeden dolayı kan çıkmış ise Hanefi mezhebine göre abdest bozulmuş olur.
Günün Ayeti
Birbirinizle çekişmeyin. Aksi halde başarısızlığa uğrarsınız ve kuvvetiniz yok olup gider.
Günün Hadisi
Siz, mallarınızla herkesi memnun edemezsiniz, onları güler yüz ve güzel ahlak ile memnun etmeye çalışın.
Günün Sözü
Ümidini kaybetmiş olanın başka kaybedecek bir şeyi yoktur.
Bois
Günün Duası
Allah'ım bugün rızkımızı bereketlendir ve rızkımızı azaltacak işlerden bizi uzak tut.
Bunları Biliyor muyuz?
Mesbuk kime denir?
Cemaatle kılınan namaza baştan yetişemeyip, ilk rekatin rükuundan sonra imama uyan kimse demektir.
Günün Nüktesi
Kısa ve özlü cümle
Hz. Ömer'in halifeliği döneminde Şam valisi olan ve Hz. Peygamber'in arkadaşlarından olan Sad b. Ebi Vakkas Şam'daki bir camiyi genişletmek ister.
Bu nedenle de caminin civarındaki arsaları kamulaştırır. Herkes arsasının bedelini alır ve isteyerek arsasını camiye devreder. Ancak Şam'da yaşayan bir Yahudi, camiye bitişik olan
arsasını satmak istemez.
Vali arsasının değerini fazlasıyla verse de Yahudi vatandaş arsasının kamulaştırılmasına rıza göstermez. Bunun üzerine vali arsaya el koyar ve bedelini adama gönderir.
Arsasını kaybeden Yahudi, komşusu olan bir Müslüman'a derdini anlatır. Sızlanır. Bana zulmedildi, der.
Müslüman vatandaş da kendisine, Medine'ye git. Orada halife Hz. Ömer vardır. Derdini anlat. Ömer, son derece adildir, elbette seni dinler, der.
Şamlı Yahudi Medine'nin yolunu tutar. Yorucu bir yolculuktan sonra Medine'ye ulaşır. Halifeyi sorar. Vatandaşlar bir hurma ağacının gölgesinde dinlenen halifeyi gösterirler. İşte halife bu zattır, derler. Adam Hz. Ömer'in yanına gider. Selam verip yanına oturur. Derdini anlatır.
Hz. Ömer adamı dinler. Sonra bulduğu bir deri veya kemik parçasının üzerine şu cümleyi yazar: Bilesin ki, ben Nuşirevan'dan daha az adil değilim. Kısa ve özlü bir cümle. Yahudi bu yazıyı alıp ayrılır. Ama yolda giderken de kendi kendine şöyle konuşur: Şam'daki idarecilerin giyim, kuşam ve oturdukları yerdeki ihtişam ve debdebe nerde, Medinedeki halifede bulunan tevazu nerde. Şam'dakiler şu mütevazı halifeyi ciddiye alırlar mı? Hiç sanmıyorum. Kendi kendine böyle konuşur.
Sonunda Şam'a varır. Doğrusu valiye gitmek de istemez. Çünkü sonuç alamayacağı kanaatindedir. Bununla beraber, mademki yorulup da oralara kadar gittim, bari halifenin şu yazdığı cümleyi valiye vereyim, der.
Valinin huzuruna çıkar ve deri parçasını uzatır. Medinedeki halifenin size mesajıdır, der. Vali bu cümleyi okuyunca, sapsarı kesilir. Uzun müddet başını yerden kaldıramaz. Sonra endişe içinde, başını kaldırıp şöyle der; arsanız size geri verilmiştir.