Sayfa Yükleniyor...
İnsan, Kuranın ifadesi ile en şerefli varlık ve yegane akıl sahibi mahluktur. İnsan aynı zamanda Allahın yeryüzündeki halifesi konumundadır.
Bütün bu sıfatları kendinde barındıran insan, dağların ve taşların taşıyamadığı emaneti kendisi üstlenmiştir.
Yüce Mevla insana bu meziyetleri vermekle beraber ona bir takım görevler de yüklemiştir. Bunların en önemlisi ve birincisi Kuran-i ifade ile: Allaha ibadettir.
Sayısız nimete karşı Allahın insana böyle bir görev yüklemesi kadar doğal bir şey olamaz. Bir imtihan sahası olan bu dünyada Allahu Teala insanları sınava tabi tutarak bu sınavdaki durumlarına göre ahirette bir yer vermektedir.
Bir imtihan sahası olması hasebiyle bu dünyada insan, bazen fakir bazen zengin, bazen mutlu bazen sıkıntılı, bazen hasta bazen de sıhhatli olabilmektedir. Bunun yanında, insanın yaşam koşullarına ve felsefesine göre bitmez istek ve ihtiyaçları olabilmektedir.
İşte bütün bu hallerde insan, yardım görecek, halini arz edecek birisini ister. Böyle bir atmosferde insana manevi anlamda en yakın kişi şüphesiz hallerin kendisine sunulduğu insana herkesten hatta insanın kendisinden de manen yakın olan Allahtır.
Nitekim bu Kuran-ı Kerimde: Allah, insana şah damarından daha yakındır şeklinde ifade edilmiştir.
İnsanın bütün hallerini gören ve bilen Allah, Kuran-ı Kerimde insanın çaresizlik içinde, zor şartlarda kendisinden yardım dilemeyi ve de bütün bunlar için dua etmeyi istemektedir. Öyle ki: Kullarım beni soracak olursa muhakkak ki ben onlara pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm mealindeki ayetinde dua edeceklerin duasına icabet edeceğini vaat etmektedir.
Yaratıcıdan bir hacet isteme vesilesi olan dua aynı zamanda insanın Allaha iman ettiğini gösteren önemli alametlerden biridir.
Nitekim Kuran-ı Kerimde dua müminlerin temel vasıflarından birisi olarak sayılmaktadır. Dua İslam inancında müminlerin bir vasfı olduğu gibi aynı zamanda bir ibadettir.
Dua bir ibadet olduğu için bütün Peygamberlerin hayatında ona rastlamaktayız.
-Hz. Ademin ağaçtan yemesinden sonra, cennetten yeryüzüne indirilişinde,
-Hz. Nuhun gemiyi yapmada ve insan neslini kurtarmada,
-Hz. Musanın kızıl denizi geçmesinde, Firavuna karşı tebliğinde,
-Hz. İsanın Peygamberliğini teyit etmek için mucize istemesinde,
- Ve son Peygamber Hz. Muhammedin hayatında da duayı görebilmekteyiz. Öyle ki son Peygamber Dua ibadetin özüdür-iliğidir sözü ile duanın ibadet yönünü özetlemektedir.
Bir ibadet şekli olan duanın sabit bir zamanı olmadığını bildiren efendimiz yine de Cuma günü, Kadir gecesi, iftar vakitleri, ezandan sonra, seher vakti, abdesten sonra gibi özel vakitlerde duanın daha çok ve çabuk kabul edildiğini ifade ederek bu vakitlerde çok dua edilmesini tavsiye etmiştir.
Tabiî dua etmek için bu vakitleri de beklememek lazım. Her zaman ve her şartta yüce Mevlaya ellerimizi açıp yalvarmamız dahası göz pınarlarımızı akıtmak, kalplerimizi yumuşatmamız gerekir.
Sevgili Peygamberimiz Dua edin ve dua etmede ısrarcı olun. Zira Allah edilen duayı boş çevirmekten haya eder buyurmaktadır. Dolayısıyla duamız kabul görmüyorsa bile duadan geri durmayalım zira yüce Mevla o duaya icabet edecektir.
Ancak yine de Hz. Mevlananın, Ettiğin dua kabul olmuyorsa ya olmaması gerektiği içindir ya da daha iyisinin olacağı içindir sözünü de unutmamamız gerekir.
Dua ederken insan, içinden geldiği ve ihtiyacı olan hususu istemesi gerektiği gibi sevgili Peygamberimizin dualarını da yapabilir.
Efendimiz birçok hususla ilgili olarak dua etmiştir. Aşağıdaki bu dualar da efendimizin dua örnekleridir.
"Rabbimiz, bize dünyada iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem azabından koru."
"Ey kalpleri evirip çeviren Allah'ım, kalbimi dininin üzerinde sabit kıl."
Allahım sen affedicisin affetmeyi seversin sen bizi affet.
Allahım, tembellikten, cimrilikten, korkaklıktan, düşkünlük ve ihtiyarlıktan sana sığınırız.
Allahım, ürpermeyen kalpten ve doymayan nefisten sana sığınırız.
"Allah'ım, zenginliğin ve fakirliğin şerrinden sana sığınırım."
Ya Rabbi, bildiğimiz-bilmediğimiz bütün iyilikleri bizlere ver, bildiğimiz-bilmediğimiz bütün kötülüklerden de bizleri koru.
Allahım, günahlarımızı affet ve rızkımıza bereket ver.
Allahım, zulmetmekten ve zulme uğramaktan sana sığınırız.
Allahım, kötü huy, kötü iş, kötü arzu ve kötü hastalıklardan sana sığınırım.
Allahım, bizleri ilimle zengin et, hilmle süsle, takva ile şereflendir.
Allahım, ölüm anındaki sıkıntılara karşı bizlere yardım et
Allahım, bizi çok zikreden ve emrine uyan kullarından eyle.
Allahım, ölümü bizlere kolaylaştır
Allahım, Cenneti elde edip Cehennemden kurtulmayı bizlere nasip et.
Dualarınızın tesir göstermesi duası ile
Soru ve Cevaplar
İstanbulda oruca başlayan bir kişi uçakla Mardine gitse iftarı hangi şehre göre açacaktır?
Bir yerde oruca başladıktan sonra, daha önce akşam olan doğudaki bir yere uçakla giden bir kimse gittiği yerdeki vakte göre orucunu açacaktır. Yani orucunu Mardine göre açacaktır.
Aynı şekilde eğer batıya doğru gidecek olursa batıda gittiği yere göre orucunu açacaktır.
Ramazanda dua ederken falan zatın hürmetine demek caiz mi?
Duada peygamberleri, büyük zatları, evliyaullahları Vesile kılmak dinen caizdir. Allahın sevdiği bu kulları vesilesi kılmak, duanın kabulüne de vesiledir.
Duada Peygamberler ve fazilet sahibi büyük kişiler, sahabeler ve veliler vesile yapılarak, Allahtan bunların hatırına bir şey istenebilir. Yalnız günümüzde yapıldığı gibi, türbelerin başına varıp, mum yakmak, tel, çaput, ip bağlamak caiz değildir.
Nitekim Hz. Ömerin kendi hilafeti sırasında, kuraklık olunca Hz. Abbası alıp yağmur duasına çıktığı ve onun ellerini ellerine alarak; Allahım! Bu senin Peygamberinin amcasının elidir. Bu el hürmetine bize yağmur ver diye dua ettiği nakledilmektedir. Büyüklerimiz de öteden beri, Allahım, Senin sevdiklerin ve seni sevenlerin yüzü suyu hürmetine (hatırına) bize merhamet eyle ve mağfiret eyle veya şu ihtiyacımı hâsıl eyle... diye dua etmişlerdir.
Tabi istenilecek şeyler vesile kılınan zattan değil bilakis onu vesile kılarak Allahtan istemek gerekir. Zira her şeyin yaratıcısı ve sahibi şüphesiz Allahtır O vermeden, O istemeden, bir şey almak mümkün değildir.
Ramazanda hatim okuyan kimse abdestsiz olarak Kuran-a dokunmadan Kuran okuya bilir mi?
Abdest başlı başına amaç olan bir ibadet değildir. Belli ibadetleri yerine getirmeyi mubah kılan, kulun bu ibadetlere manen ve ruhen hazırlanmasına ve bu ibadetlerden azami verim elde etmesine yardımcı olan vasıta bir ibadettir. Abdestsiz olan kimsenin Kabeyi tavaf etmesi, Kurana dokunması, onu elle tutması caiz görülmez.
Abdestsiz kimsenin Kurana bakarak ya da ezberden Kuran okuması caiz görülmüştür. Ancak müminin Kuran okurken abdestli olması, hatta hayatının her safhasında abdestli olması hem Kuranın bereketinden istifade etmesi, hem de maddeten ve ruhen kötülüklerden arınıp, yapmış olduğu güzel amellerden azami ölçüde verim elde etmesi açısından önemlidir.
Aynı şekilde televizyonda ya da bilgisayarda Kuran okuyan programları takip eden kimse, takip ettiği yerleri sessizce tekrarlıyorsa, Kuran okumuş gibi olur bunun için de abdestli olması gerekmez. Çünkü Kuran-ı Kerime dokunmamış olmaktadır. Vaktin ramazan ya da bir başka ay olması hükmü değiştirmez.
Ramazan ayında bayanın başı açık tesbih çekmesi caiz mi?
Kadınlar, ister ramazan da ister bir başka zamanda olsun fark etmeksizin ki dinen kendilerine yabancı olan erkeklerin yanında ve dışarıya çıktıklarında başlarını örtmek zorundadırlar.
Aynı şekilde namaz kılacakları vakit de namazda örtülmesi gereken organlardan birisi olan başlarını örtmek zorundadırlar. Ancak dua etmek, tesbih çekmek için başı örtmek gerekmez. Fakat örtülürse daha da güzel olur.
Günün Ayeti
Hoşunuza gitmeyen şeyde hayır olabilir. Allah bilir siz bilmezsiniz.
Günün Hadisi
Kul, bir günah için veya sılah-i rahmi terk için dua etmedikçe ve duanın kabulü için acele etmedikçe duası kabul olunur."
Günün Sözü
Gelecekte doktorların hastalarına yazacakları reçete, Müslümanların kıldığı namaz ve tuttuğu oruç olacaktır.
Bernard Shaw'd
Günün Duası
Allahım sen affedicisin affetmeyi seversin sen bizi bu Ramazan ayının hürmetine affet.
Ramazan Kavramları
Teberru Nedir?
Bir fıkıh kavramı olarak, iyilik ve ibadet maksadıyla kişinin karşılıksız olarak bir mal veya menfaati peşin veya ileriye dönük başkasına vermesini ifade eder.
Günün Nüktesi
Başka dua bilmez misin?
Bir şahıs, Harem-i Şerifin kapısında, Ey doğrulara yardım eden, haramlardan kaçınanları koruyan Allâhım!.. diyerek hep aynı duayı okuyordu. Ona, sen başka dua bilmez misin? dediler. O şöyle açıkladı, bu duayı tekrar etme sebebini: Ben Beyt-i Şerîfi tavâf ederken ayağıma takılan bir şeyi eğilip aldım. Bir de baktım ki, içinde bin altın bulunan bir kese. Şeytanımla mücadeleye tutuştum. Bin altın çok para, senin bütün ihtiyaçlarını karşılar dedi şeytan. İmanım ise, Bu senin değildir boşuna saklama; sahibini bul, teslim et! dedi. Ben böyle mücâdele içinde iken, birinin sesi duyuldu:
Burada, içinde bin altınım bulunan kesem kaybolmuştur. Kim buldu ise getirsin, ona otuz altın müjde vereyim!
Bin haramdan otuz helâl hayırlıdır, diyerek keseyi sahibine teslim ettim. O da bana otuz altın verdi. Bunu alıp bakırcılar çarşısında gezerken, bir Arap kölenin bu paraya satıldığını görünce, hemen satın aldım. Bir müddet sonra bu kölenin yanına bir kısım Araplar gelip gizlice konuşmaya başladılar. Köleden ne konuştuklarını sordum. Saklamayıp aynen anlattı:
Ben Mağrip sultânının oğluyum. Babam, Habeş melikiyle cenk edip savaşı kaybetti. Beni de esir alıp buralarda sattılar. Babam bunları göndermiş, elli bin altın da vermiş ki, beni satın alıp götürsünler. Sen bana çok iyilik ettin, kendi evlâdın gibi baktın. Bundan dolayı memnun kaldım. Bunlar beni satın alacaklar; sakın az altına râzı olma, elli bin altına sat beni.
Dediği gibi oldu. Elli bin altına sattım köleyi. Bu kadar büyük sermaye ile bir kısım mallar alıp Bağdata gittim. Orada açtığım dükkânda mallarımı satıyordum. Bir tanıdığım gelip, Meşhur bir tüccar dostum vefât etti, ay gibi güzel kızcağızı yalnız kaldı. Gel bunu sana alalım dedi. Ben de kabul ettim. Kızın, çeyiz olarak getirdiği birtakım tabakların üzerinde içi altın dolu keseler vardı. Hepsinin üzerinde de biner altın yazılı iken, birinde dokuz yüz yetmiş altın yazılı idi. Bunun sebebini sorduğumda kızcağız dedi ki:
Babam bu keseyi Harem-i Şerifte kaybetmiş. Bulan bir helâlzâde keseyi iâde edince, otuz altını ona müjde olarak vermiş, ondan geriye kalanlardır bu kesedeki altınlar.
Bunun üzerine ben Allâha hamd ve şükürlerde bulundum; bunlar hep doğruluğun, iyiliğin bereketi, diyerek hâdiseyi kızcağıza anlattım. Sürur ve saâdetimiz daha da perçinlenmiş oldu!.. (Nevâdir-i Süheylî, Sayfa: 280-81)
Esmaül Hüsna ve Anlamları
(Allahın İsimleri)
Şekur:
Yapılan görevlere karşı bol karşılık veren demektir.
Bize bunca nimeti veren Şekur olan Allaha şükretmemiz lazım. Her aza ve organın kendisine has bir şükrü vardır. Nasıl ki dil şükür sözcükleriyle Rabb'ine şükrediyorsa, diğer organlarda kendilerine göre Rablerine şükretmelidir. Her aza ve organın şükrü, yaratılış amacına göredir. Her organ, Allah'ın emrine uymada ve yasağından kaçınmakta kullanılmalıdır.
Buna göre:
Bedenin şükrü, organları Allah'a itaatin dışında kullanmamandır.
Kalbin şükrü, onu Allah'ı anma ve bilme dışında şeylerle meşgul etmemektir.
Dilin şükrü, onu Allah'tan başka kimseleri övme ve methetmede kullanmamandır.
Malın şükrü, Allah'ın sevdiği ve hoşnut olduğu yerlerin dışında harcamamandır.
Allah'a şükretme konusunda bunları bildikten sonra Müslüman, insanlar arasında kendisine iyilik yapanlara teşekkür etmeli ve şu hadis-i şerif-i unutmamalıdır.
Büyük Mutasavvuflar
İmam-ı Gazali:
İmam-ı Gazali 1058 yılında Tus şehrinde doğmuştur. İlk öğrenimini Tus şehrinde Ahmed b. Muhammed er-Razikâniden, daha sonra Cürcan şehrine giderek Ebû Nasr el-İsmailiden eğitim görmüş daha sonra 28 yaşına kadar Nişabur Nizamiye Medresesinde ilim öğrenimi görmüş, Hocası İmam-i Harameyn Abdülmelik el-Cüveyni 1028-1085 yılında ölünce Nişaburdan Büyük Selçuklu Devletinin ilk veziri Nizamül Mülkün yanına gider. Nizamül Mülk el-Gazali'yi 1091 yılında Bağdattaki Nizamiye Medresesi'nin Baş Müderrisliğine getirir. Bu arada Nizamül Mülk 1092 yılında Horasan'da öldürülür. 1095 Gazali, Nizamiye Medresesi'ni bırakır ve buradan 1096 yılında hac ibadeti için, önce Şam, Kudüs sonra Medine ve Mekke'yi ziyaret etmiştir.
1105 yılında tekrar Tus şehrine geri döner. Nizamül Mülkün oğlu Fahrül Mülk'ün ricası üzerine, 1106 yılında Nişabur Nizamiye Medresesinde eğitim verir daha sonra 1111 yılında doğum yeri olan Tus şehrine geri döner.
Gazali, 1111 yılında vefat etmiştir.