İnsanın dünya ve ahiret olmak üzere iki yurdu vardır. Dünya, insanoğlunun imtihan edilmek üzere gönderildiği geçici bir mekân; ahiret ise, bu dünya imtihanının sonunda, kulun ebediyyen kalacağı cennet veya cehennemle sonuçlanacak ölümsüz bir hayatın yaşanacağı bir yerdir.
Yüce dinimiz İslamın amacı dünya ve ahiret hayatında insanın huzur ve mutluluğunu sağlamaktır. Kişinin Dünyasını ve ahretini mamur etmek için de kula bir takım görev ve sorumluluklar yüklemiştir.
Bir denge ve itidal dini olan İslamın, bize yüklediği bu görev ve sorumluluklardan birisi de dünya ve ahiret dengesidir. Nitekim Kuranı Kerimde Allahın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma (Kasas, 28/77.) buyuran yüce Rabbimiz bizden dünyayı ve ahireti dengeleyerek bir yaşam sürmemizi istemektedir.
Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete çalış.buyuran Sevgili Peygamberimiz de bize dünyaahiret dengesini en güzel şekilde ifade etmiştir.
Bu anlamda Müslüman için dünya ve ahiret, bir kuşun iki kanadı, bir elmanın iki yarısı gibidir.
Hiç şüphesiz ki dünya hayatı, ahiretin tarlasıdır.Bu hayat dine uygun yaşanırsa, hem dünya lezzetine varmak hem de ahiret nimetlerine kavuşmak için bir vesiledir. Zira dünya ekme, ahiret ise biçme diyarıdır. Yani insan, ahiretini dünyada kazanacak veya kaybedecektir. Çünkü Hayır veya şer zerre nispetinde yapılan her amelin karşılığı (Zilzâl Süresi, 99/7-8)ahiret aleminde amel defterimizde olacaktır. O halde fani ve baki alemde mutlu olabilmek için dünya ve ahiret hayatını dengede tutmalıyız. Bu anlamda insanın dünya ve ahiret mutluluğunu kazanmasında inancın, ibadetin, ahlakın, helal yolla çalışmanın çok büyük bir önemi vardır. Çünkü bütün bunlar dünya ve ahiret imtihanımızın konu ve sorumluluklarıdır.
İslam dini, maddeci bir anlayışı ve dünyevileşmeyi, benimsemediği gibi aynı şekilde; bir lokma bir hırka yaşam biçimini de benimsememiştir. Çünkü dinimiz her iki âlemi de önemser ve iki diyara yönelik de çalışmayı emreder.
Nitekim Hz. Peygamberin ibadetini çok, kendi ibadetlerini az bulan üç sahabiden birisi nafile anlamında her gün gece namazı kılmaya, diğeri her gün oruç tutmaya, bir diğeri bir daha hanımı ile birlikte olmamaya yemin edince, Hz. Peygamber onları uyarmış ve şöyle buyurmuştur: Allaha yemin olsun ki Allahtan en çok korkanınız ve yasaklarından en ziyade kaçınanınız benim. Fakat buna rağmen, ben bazen oruç tutar, bazen tutmam; bazen gece namazı kılarım bazen de kılmam; hanımlarımla da beraber olurum. (Benim sünnetim de budur), kim benim sünnetimi beğenmezse benden değildir buyurmuştur.
O halde Müslüman kişi ahireti kazanmak için kulluğunu yapacak, ama dünyadan da el etek çekip dünyayı ihmal etmeyecektir. Aynı şekilde Müslüman kişi dünya nimetleri için çalışacak alın teri akıtacak ama kazandığı bu nimetlerin hesabını ve ahreti de unutmayacaktır.
Efendimizin çokça yaptığı dua olan ve dünya ile ahireti kapsayan şu ayet meali ile bitiriyorum:
...Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver... (Bakara, 2/201)
SORULAR VE CEVAPLAR
Kişi alacağına dair bir senedi fakire zekat olarak verebilir mi?
Zekat gıda ve giyim eşyaları gibi aynî olarak, para, döviz, altın gibi nakdî olarak da verilebilir. Senet ise; bir hakkın, bir malın, ödünç bir paranın kime ait olduğunu belirten, iki veya daha fazla kişi arasında tanzim edilmiş bir belgedir.
Dolayısıyla üzerinde yazılı miktardaki parayı temsil etmektedir. Bu nedenle, zekat mükellefi olan bir zengin, vadesinde ödeneceğini kesin olarak bildiği senedi, zekatına mahsuben fakire verebilir.
Çocuk namaz kılma, oruç tutma gibi ibadetleri yapmadığında babanın veya annenin bundan bir sorumluluğu olur mu?
Çocuklar reşit oluncaya kadar ana-baba kendilerine düşen görevleri yerine getirmekle sorumludur. Buluğ çağından sonra sorumluluk herkesin kendisine aittir.
Dolayısıyla baliğ olmuş bir çocuğun günahında Anne ve babanın bir vebalı yoktur. Aynı şekilde namaz, oruç gibi ibadetleri yapma hususunda vebal ve sorumluluk evlattadır. Çocuk, bu ibadetleri ihmal ederse sorumluluk ve ceza kendisine olur.
Ebeveynin bir günahı ve vebali olmamakla beraber onlara düşen görev güzel öğüt ve sözlerle daima çocuklarına rehberlik etmeleridir.
Bir tüccarın satmak gayesiyle aldığı gayr-ı menkule zekat düşer mi?
Bir tüccar alış veriş yaparak kazanç elde edip dükkan ve bina gibi şeyler satın alırsa, şayet satmak üzere satın almışsa tabiatıyla ticaret eşyası olduğundan yıl sonunda yanında mevcut bulunan bütün ticaret malıyla birlikte hesaplayarak zekatını verecektir.
Yoksa ticaret için değil, satın aldığı şeylerde oturmak veya kiraya vermek üzere satın almış ise artık ticaret malı sayılmadığından zekata tabi değildir. Ancak onlardan elde edilen kazanç nisaba bağlı olursa ve yanında bir yıl kalırsa zekatını verecektir.
Üvey çocuklara zekat verilebilir mi?
Babası ölmüş ise üvey anneye, buluğ çağına erişip evden ayrılmış ise üvey çocuklara ve üvey babaya, fakir olmaları halinde zekat verilebilir. Çünkü bunlarla zekatı veren kişi arsında usul ve füru ilişkisi olmadığı gibi, zekat veren şahıs bunlara bakmakla yükümlü de değildir.
Oruçlu iken harama bakmak oruca zarar verir mi?
Orucu bozan ve kaza veya keffaret gerektiren hususlar bellidir. Yeme içme cinsel ilişki gibi hususular orucu bozar. Bu bakımdan harama bakmak orucu bozmaz. Yani kaza veya keffaret gerekmez Ancak orucun kemali insanın her uzvuna oruç tutturmasıdır.
Yani onu haramlardan uzak tutmasıdır Harama bakmak orucu bozmaz ancak mükemmelliğini bozar sevabını eksiltir. Aynı zamanda kişi harama bakmakla da günaha düşmüş olur.
Fıtır sadakası vermek için zengin olmak şart mı?
Hanefi mezhebine göre fıtır sadakası yükümlüsü sayılmak için kişinin varlıklı olması gerekir. Varlıklı olma ölçüsü Hanefilere göre meskeni, ev eşyası, elbisesi, ailesinin bir yıllık geçim masrafları ile borçları dışında artıcı nitelikte olsun olmasın 85 gr altın değerinde malı olan kimse bu mala sahip olduktan sonra bir yıl geçmiş olma şartı da aranmaksızın fıtır sadakası ile yükümlüdür.
Şafii mezhebi fıkıkçılarına göre ise, fıtır sadakasının farz olması için zenginlik ölçüsü olan nisaba malik olmak şart değildir. Şafiilere göre zengin, fakir her Müslüman fıtır sadakası ile yükümlüdür. Ancak şafiilere göre fıtır sadakası için kişinin temel ihtiyaçlarının yanı sıra bayram günü ve gecesini yetecek kadar azığa sahip olması gerekir.
Oruçluyken denizde yüzmek orucu bozar mı?
Oruçluyken duş almak da denize girmek de orucu bozmaz. Fakat ağız ve burundan vücuda su girerse o zaman oruç bozulur. Duş alırken belki buna dikkat edebilirsiniz ama yüzerken ağız ve burna su kaçması sıkça rastlanılabilir bir durumdur. Bu yüzden oruçluyken denize girmek riskli ve doğru olmayan bir davranıştır.
Günün Ayeti
Gerçekten Allahın Kitabını okuyanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler; kesin olarak zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler.
(Fatır Suresi 29)
Günün Hadisi
Sadaka vermeye bakmakla sorumlu olduklarından başla.
(Nesei, Zekat 60)
Günün Sözü
İstediğin bir şey olmuyorsa ya daha iyisi olacağı için ya da gerçekten de olmaması gerektiği için olmuyordur.
Mevlana
Günün Duası
Allahım bugünün hürmetine İslam coğrafyasında ağlayan bir göz, üzülen bir kalp, hüzünlü bir mümin bırakma.
Ramazan Kavramları
Hacet Namazı nedir?
Herhangi bir ihtiyacı olan kişinin, bu ihtiyacının giderilmesini Allahtan dilemeden önce kıldığı namazdır.
Günün Nüktesi
Yazıklar Olsun
Ebû Hureyre diyor ki: Hz. Peygamberim:
- Yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun, buyurdu.
Kendisine:
- Kime yazıklar olsun, ey Allahın Resûlü, diye soruldu.
Peygamberimiz:
- Anne-babasından birinin veya her ikisinin ihtiyarlık zamanlarına yetişip de Cennete giremeyene (onları razı ederek cennete girmeyi hak edemeyene), buyurdu.
(Müslim, Birr, 3)
Ramazan Manileri
Günahın olsa yığın,
Yine de Ona sığın,
Gazabından fazladır,
Rahmeti Allahımın.
Bak bülbül sedasına
Şükreder Hüdasına
Aşıklar boyun eğmiş
Yalvarır Mevlasına
İzmirin Camileri
Doğan Bey Camii
İzmir İli Tire İlçesinin Kayalık mevkiindeki tepelerden biri üzerinde bulunan bu cami, Aydınoğulları döneminde 1384 yılında Doğan Bey tarafından yaptırılmıştır.
Cami duvarları iki sıra tuğla, iki sıra taştan örülmüştür. Ayrıca pencere üstleri ile son cemaat yerinin kemerleri tuğladandır. Kubbenin dış örtüsü ise büyük ölçüde taş levhalarla kaplanmıştır.
Caminin ibadet mekânı 5.90x6.15 m. ölçüsünde kareye yakın dikdörtgen planlıdır. İbadet mekânının üzerini örten kubbe trompludur. Trompların içleri dört sıra halinde konsollarla süslü olup, ince şeritlerle hareketli bir görünümdedir. İbadet mekânının doğu ve batı cephelerinde nişler ve bunlardan batıdakinin içerisinde de bir pencere bulunmaktadır. Mihrabı oldukça bezelidir.
Son cemaat yerine üç basamakla çıkılmaktadır. Son cemaat yeri iki bölüm halinde olup, bu bölümlerden birinin ortasında bir sütunun taşıdığı kemerlerle mihrap eksenine paralel olarak ikiye bölünmüştür. Buradan ibadet mekânına giriş kapısı sivri kemerli olup, her iki yanında küçük birer mihrapçık vardır.
Cami içerisinden girilen minare doğu cephesindedir. Gövdesi oldukça küçük olduğundan Güdük Minare olarak da tanınmaktadır. Minarenin kaidesi taş ve tuğladan örülmüş, üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli minare oturtulmuştur. Minare gövdesi tuğlalarla helezonik sıralar halinde hareketlendirilmiştir. Gövdenin üst kısmı sonraki dönemlerde yenilenmiştir.