2

En bereketli kazanç…


  • Oluşturulma Tarihi : 23.06.2016 07:23
  • Güncelleme Tarihi :

Allah-u Teala, bize armağan ettiği bu dünyanın üzerinde ve derinliklerinde her kese yetecek kadar nimetler ihsan etmiştir. Her ferdin ve canlının, nimetlerle donatılmış bu sofradan nasibini almaya ve aramaya hakkı vardır.

Bu nasibi arayan ve kovalayan herkes Allah’ın takdir ettiği oranda rızkına nail olur ki bu rızkı Allah-u Teala her canlıya vermeyi üstüne almıştır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “Yerde rızkı Allah’a ait olmayan hiçbir debelenen yoktur” (Hud, 11/6)

İnsanoğlu, bilgi, kültür, çalışma, emek… Eylemi sonucunda sözü edilen bu rızkı kaynaklardan çıkararak kazanma yoluna gitmelidir. Çünkü yüce dinimiz İslam, insanlara mutlu bir hayat yaşamaları için rızıklarının peşinden gitmeyi emretmiştir.

İslam’da emek sarf edilerek mal kazanma, kişinin kimseye muhtaç olmadan hayatını sürdürebilmesi, çoluk çocuğunun nafakasını temin etmesi maksadıyla meşru yoldan çalışıp kazanması ibadet ve kutsal bir davranış olarak nitelendirilmiştir.

İslam dininde, aslı ve tabii kazanç yolu emektir, alın teridir. Sevgili Peygamberimiz emeğin kutsallığına işaret eden veciz bir sözünde şöyle buyurmaktadır: “Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir şey yemiş değildir.” (Buhari, Bûyû, 15)

Emeğe ve alın terine büyük önem verip teşvik eden Resul-u Ekrem efendimiz bu emeği veren insanı da Allah’ın sevdiği kullar arasında göstermiştir.

Söz konusu bu hadis de buna işaret etmektedir: “Bir defasında Resulullah Tebük dönüşünde Sa’d b. Muaz ile karşılaşıp tokalaşmış, ellerinin nasırlanmış olduğunu görünce bunun sebebini sorumuş, o da “çoluk çocuğumun nafakasını temin için hurma bahçemde çalışıyorum” cevabını verince Hz. Peygamber Sa’d b. Muaz’ın elini öpmüş ve “İşte bu eller Allah’ın sevdiği ellerdir” buyurmuştur.

Bu hadislerde övgüyle sözü edilen çalışmayı, sadece tarlada, bağ ve bahçede bedenen çalışma şeklinde algılamamak lazım. Bu emeği gerek beden gerekse zihin gücüne dayalı olarak sarf edilen her türlü emek ve çalışma şeklinde anlamak gerekir.

 İslam helal lokma kazanma uğruna verilen emeği, akıtılan alın terini kutsal olarak kabul etmiştir. Kur’an-ı Kerim’de: “İnsan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.” (Necm, 53/39) buyrulmuştur.

Bu ayet esasen ahirette her kesin dünyada yaptığının karşılığını göreceğini ifade etmekte ise de aynı kuralın dünyevi çalışmalar hakkında da geçerli olduğu sonucu çıkarmak zor olmasa gerek.

Söz konusu bu ayetlerden ve hadislerden anlaşıldığı gibi kişinin yiyeceği ve dolayısıyla aile fertlerine yedireceği en hayırlı ve helal lokma emek ve alın teri ile kazandığı lokmadır.

Allah’ın bizden istediği ve rızasına uygun olan kazanç ta budur ki Peygamber efendimiz; “Muhakkak sizden birinizin sırtında odun toplaması, herhangi bir kimseden dilenmesinden hayırlıdır.” (Buhari, Bûyû, 15) demek suretiyle buna işaret etmektedir. Dinimiz emeği, çalışmayı, alın teri akıtmayı kutsal kabul ettiği gibi bunu aynı zamanda ibadet olarak kabul etmiştir.

Sevgili Peygamberimizden nakledilen bu hadis-i şerif İslam’ın ve de İslam peygamberinin emeğe, alın terine, helal lokma ve kazancına ne kadar önem verdiğini, tembelliği, gücü olduğu halde başkalarına muhtaç bir şekilde el açıp dilenmeyi, tasvip etmediğinin en çarpıcı örneklerinden bir tanesidir: “Ensardan biri Peygambere gelip kendisinden dilendi. Peygamber efendimiz o kişiye: “Evinde bir şey yok mudur? diye sordu. Adam: “Evet bir hasır ve bir de su kabımız vardır” dedi. Resulullah: “Git onları bana getir” Dedi. Onları getirince iki dirheme satmış. Dirhemleri de adama vererek dedi ki: “Bir dirhemle çocuklarına yiyecek al, diğer dirhemle de bir balta satın al ve bana getir.” Adam baltayı getirince peygamber baltaya bir sap taktıktan sonra adama: “Al götür onunla odun kes sat, geçimini sağla, seni on beş güne kadar görmeyeyim” buyurdu.

Adam da gidip odunculuk yapmaya başladı ve peygamberin yanına on dirhem kazanmış olarak döndü. Peygamber efendimiz adama “Bu senin için, yüzünde dilencilik lekesi olduğu halde yanımıza gelmekten daha iyidir.” (İbn Mace, Ticaret, 25) buyurdular.

        Buna göre her Müslümana yakışan ve kendisinden beklenen meşru yollardan emek sarf ederek, alın terini akıtarak mal mülk kazanarak geçimini sağlayarak kimseye muhtaç olmamasıdır. Bu durum hem bir ibadet hem de onurlu davranış ve yaşam şeklidir aynı zamanda.

Fakat İslam bu çalışmaya, emeğe, alın terine dayanan kazanıma bir çerçeve koymuş onu da Hz. Peygamber şu hadisinde ifade etmektedir. “Helalinden kazan kimse Allah’ın sevgili kuludur.” (Acluni, Keşfü’l-Hafa, I, 349)

İslam’da mal mülk sahibi olmanın tek yolu çalışmaksa aynı şekilde helal kazancın yegane yolu da yine helal yoldan çalışmaktır.

Gerek Kur’an ayetlerinde gerekse Sevgili Peygamberimizin hadislerinde, inanan insanlar, helal yoldan ve alın teri ile kazanmaları teşvik edilmiş, helal ve temiz olan şeylerden yiyip-içmeleri ilgili ayet ve hadislerde şöyle tavsiye edilmiştir: “Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yiyin, şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır.” (Bakara, 2/168)

“Ey inananlar, Allâh’ın size helâl kıldığı güzel ve temiz şeyleri harâm etmeyin, sınırı aşmayın. Çünkü Allâh, sınırı aşanları sevmez. Allah’ın size helâl ve temiz olarak verdiği rızıklardan yiyin ve kendisine iman etmiş olduğunuz Allah’tan korkun.” (Maide, 5/87-88)

Hz. Peygamber de Zekeriya’nın marangoz olduğuna, Davud’un da el emeğiyle geçindiğine değindikten sonra alın teri helal yoldan rızık temin etmenin kıymetine işaretle şöyle buyurmuştur: “Hiç kimse el emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir lokma yememiştir.” (Buhari, Bûyû, 15)

İslam dini meşru çerçevede kalmak koşulu ile rızkın peşine gitmeyi emrettiği gibi emelsiz kazanç demek olan faiz, haksız kazanç temin etmenin başlıca yolları olan hırsızlık, gasp, rüşvet, ölçü ve tartıda hile, kumar haram kılınmış, zina gibi doğrudan haram işleyerek veya içki satımı gibi haramın işlenmesine yardımcı olunarak gelir elde edilmesi yasaklanmış, bu yollardan elde edilen gelir de değersiz ve hukuken korumasız mal kabul edilmiştir.

İslam Peygamberi: “İki günü birbirine eşit olan hüsrandadır” diyerek İslam’ın çalışmaya, emeğe, kazanmaya verdiği değeri ortaya koymuştur.

Biz müminlere düşen Hz. Peygamberin yolundan giderek hem dünyamız hem de ahiretimiz için emek sarf ederek, alın teri akıtarak, kimseye muhtaç olmamak için rızkımızı aramamızdır.

Soru ve Cevaplar

Zekat illaki Ramazan ayında mı verilmelidir?

Zekat vermenin belli bir zamanı olmayıp, farz olduğu andan itibaren verilmesi gerekir. Bunun için belli bir ayı veya Ramazanı beklemeye gerek yoktur. Yani zekat vermekle yükümlü olanların, yükümlü oldukları andan itibaren en kısa zamanda zekatlarını vermeleri uygun olur.  Dinen bu böyle olmakla beraber Ramazan ayında hayırlı ibadetlerin sevabı daha fazla olduğu için Müslümanlar zekat ödemeyi bu aya denk getirmektedirler.

 Fıtır sadakası kimlere verilir?

Fıtır sadakasının sarf yerleri ile zekatın sarf yerlerinin aynı olduğu hususunda fakirler görüş birliği içindedir.

Buna zekat verilmeyen kimselere fıtır sadakası da verilmez. Anne, baba, dede, nine, çocuk, torun gibi akrabalara normal zekat verilemediği için fıtır sadakası da verilemez. Her ne kadar İslam fıkındaki durum ve fetva bu ise de maalesef halk pek buna uymamaktadır. Fıtır sadakası zengin olanlara verilemeyeceği halde fetva olmasına rağmen günümüzde sırf borcundan kurtulmak için zengin arkadaşına, komşusuna, akrabasına fıtır sadakasını vermektedir.

Bu davranış dinen yanlış ve sakıncalıdır. Böyle bir ödeme fıtır sadakası borcunu düşürmez bilakis normal zekat gibi kişinin boynunda ve vebalinde kalır. Bunun için her Müslüman ister normal zekat ister fıtır sadakası, zekatı olsun yerine getirirken hak eden dost, akraba ve komşularına vermesi gerekir, hak etmiyorsa vermemelidir.

 Zekat, kurban ve fıtır sadakası için belirlenen nisap miktarı aynı mıdır?

Zekat dinen zengin sayılan Müslümanlara farzdır, temel ihtiyaçlarından ve borcundan başka 85 gram altın veya bu altın değerinde temel ihtiyaçlardan fazla malı yahut parası olan kimseler dinen zengin sayılırlar. Bu miktara nisap denir. Zekatın farz olması için ölçü kabul edilen bu miktar, fıtır sadakası ve kurban için de aynıdır. Fakat Şafii de fıtır sadakası farz olduğundan zenginlik aranmadan herkese nisap olmadan farzdır. Aynı şekilde Şafii mezhebinde kurban kesmek sünnet olduğundan onlarda bir zenginlik aranmaz, isteyen keser, istemeyen kesmez.

 Teravihte kadın kadınlara imamlık yapabilir mi?

Kadınların namazda imamlık yapması bir kadının diğer kadınlara imamlığı ve kadın-erkek karışık cemaate veya sadece erkeklere imamlığı olarak ikiye ayrılır.

Kadının kadınlara imamlığı konusunda Hazret-i peygamberin hanımlarından Ümmü Seleme ve Aişe'nin kadınlara imam olarak namaz kıldırdıklarına, bu durumda öne geçmeyip ilk safın ortasında durduklarına dair ilk devir hadis kaynaklarında bilgiler vardır. Kadınların günlük beş vakit namazda olduğu gibi, teravih namazında da diğer kadınlara imamlık yapmaları İslam fakihleri tarafından caiz görülmüştür.

Bir kadının erkeklere veya kadın erkek karışık bir vaziyette bulunan cemaate imamlık yapması söz konusu değildir. Yani ehli sünnet mezhepleri kadının erkeklere imamlığını caiz görmemiştir. Ancak kadının kadınlara imamlığı caizdir.

Buna göre bayanın bayanlara teravih namazında imamlık yapıp namaz kıldırmasında dinen bir sakınca yoktur.

 Kiraya verilen eve zekat vermek gerekir mi?

Ticaret için olmayan ev, arsa, araba ve benzeri malların kıymetleri üzerinden zekat gerekmez. Eğer bu ev ve benzeri malların kazancı, getirisi varsa ve bu getiriler, sahibinin diğer zekata tabii malları ile birlikte nisap ölçüsüne ulaşırsa yıl sonunda getirilerinin zekatı verilir.

Fakat araba gibi mallar binmek için değil de ticaret için kullanılıyorsa her yıl kıymetleri üzerinden zekat vermek gerekir.

Günün Ayeti

Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz.

Günün Hadisi

“Her ümmet için bir fitne vardır, benim ümmetimin fitnesi de maldır.”

Günün Sözü

İstediğin bir şey olmuyorsa ya daha iyisi olacağı için ya da gerçekten de olmaması gerektiği için olmuyordur.

Mevlana

 

Günün Duası

Allah’ım kıldığımız namazları, tuttuğumuz oruçları, verdiğimiz sadakaları, yaptığımız dua ve tövbeleri kabul et ve bizlere ahirette şefaatçı kıl.

 

Ramazan Kavramları

Fitre Nedir?

 Ramazan Bayramına kavuşan ve dinen zengin sayılan Müslümanların, kendileri ve bakmakla yükümlü oldukları kişiler için fakirlere vermeleri gereken belli miktarda mal ya da paradır.

 

 Günün Nüktesi

Eğer Allah’a bir daha işiniz düşmeyecekse

Gazneli Mahmut, İslam’ı yaymak amacıyla Hindistan’a on sekiz sefer düzenlemişti. Bu seferlerin birinde oldukça şiddetli bir direnmeyle karşılaşmış, bu zor durumdan kurtulmak için Allah’a şöyle niyazda bulunmuştu: “Ey Rabbim! Sen yardım edensin. Bizlere yardım eyle. Şayet bu savaştan galip çıkarsam aldığım bütün ganimetleri yoksullara dağıtacağım.” Gazneli Mahmut, bu seferden zaferle çıkmıştı. Elde ettiği ganimetleri de yoksullara ve garibanlara dağıtmaya başlamıştı. Ancak sultanın yanındaki vezirler bu durumdan hoşnut olmamışlardı. Bu durumu sultana, “Aman sultanım! Ne yapıyorsunuz? Bunca değerli altınlar, inciler fakir fukaraya dağıtılır mı? Hem onlar, bunların kıymetini ne bilecek? Üstelik devletin bu ganimetlere ihtiyacı var” diyerek bildirmişlerdi. Gazneli Mahmut’un kafası bu sözler üzerine karışmış, kararsızlığa düşmüştü. Bu kararsızlıktan kurtulmak için devrin alimine bu durumu danışınca Alim, Gazneli Mahmut’a şu şekilde tavsiyede bulundu: “Sultanım! bunda kararsızlığa düşecek bir taraf yok! Çok basit bir tercih karşısındasınız. Eğer Allah’a bir daha işiniz düşmeyecekse hemen adamlarınızın dediğini yapın, ganimetleri hazineye koyun; ama Allah’a tekrar işiniz düşecekse verdiğiniz sözü tutun, adağınızı yerine getirin, ganimetleri yoksullara dağıtın.” Zor zamanlarda, sıkışık anlarda verilen sözler; durumlar iyileşince unutulmamalıdır. Aynı sıkışık durumlara düşmemeye garanti kimse edemez.

Kısa Surelerin Mealleri:

Kevser Suresi:

1 - Muhakkak biz sana Kevser’i verdik.

2 - Öyleyse Rabb’in için namaz kıl ve kurban kes.

3 - Muhakkak ki sonu kesik olan, sana buğzedendir

 

Kutsal Mekanlar:

Hz. Peygamberin doğduğu ev

Hz. Peygamber Efendimizin doğduğu evin yeri, bugün Mekke kütüphanesi olarak kullanılan binanın bulunduğu yerdir. Harem-i Şerif’in kuzeyinde, yaklaşık 300 metre uzaklıktadır. Burada Allah Resulü’nün dedesi Abdulmuttalib’in evi varmış. Sonra oğulları arasında paylaştırılmış ve bugünkü Mevlid-i Nebi’nin, yani kütüphanenin bulunduğu yer, Allah Resulü nün babasına verilmiş, ondan da Allah Resulü’ne intikal etmiş.

Buraya ‘Peygamberin doğduğu yer’ anlamında ‘Mevlid-i Nebi’ denmektedir. Tarih içerisinde Peygamber Efendimizin doğduğu ev birçok defa el değiştirmiş, sonunda Harun Reşid’in annesi Huzeyran Hanım burayı satın alıp mescide dönüştürmüştür. Tarih boyunca birçok defa tamir edilmiştir. Bugünkü yapının, Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapıldığı ifade edilmektedir.

Eski bina yıkılarak yeniden yapılmak suretiyle şimdiki hâline getirilmiştir. Daha sonraları kütüphane hâline getirilen bina Mekke Evkaf İdaresine devredilmiştir.

En bereketli kazanç…
Doç. Dr. Zeki Uyanık
Yazarımız Kim ?

Doç. Dr. Zeki Uyanık