2

En büyük nimet ve şeref…


  • Oluşturulma Tarihi : 12.07.2015 06:04
  • Güncelleme Tarihi :

 

     Hayat ve zaman o kadar hızlı akmaktadır ki bizler çoğu zaman bu akıntıya kendimizi kaptırır, sahip olduklarımızla doyuma ulaşmaz, olamadıklarımızla da hayıflanırız.

     Oysa doyumsuz olan insanoğlunun sahip olduğu nice güzellikler ve nimetler vardır. Mal, makam, sağlık, evlat… bunların sadece bir kaçıdır. 

     Çoğumuz bu güzelliklere sahip olmamıza rağmen yetinmez daha fazlasını ister bu uğurda mücadele ederiz.

     Bunlara sahip oldukça da daha fazlasına sahip olmak isteriz.  Uzun ve ince yol olan hayat bu şekilde nihayet bulur. Bu hayat gemisi limana yanaşırken bizlerin gözü yine de biten denizde. 

     Bunu sadece rahat bir yaşam için mi yaparız bilinmez ama çoğumuz izzeti, itibar ve şerefi bu nimetlerde ararız.

     Oysa inanan kullar olarak bunlardan daha değerli olan bir servete sahibiz. Ama biz bunun idrakinde değiliz.

     Bu idrakte olmadığımız gibi çoğu zaman şeref ve izzeti bu fanilerde ararız.     

     Oysa en büyük servet, makam, izzet ve şeref sahip olduğumuz imanımız ve İslam’ımızdır. 

       İdrakinde olmadığımız ama dünyanın en güzel cevherinden daha kıymetli olan bu İslam şerefini 1400 yıl önce Hz. Ömer bize şöyle haber vermektedir:  

     “Hz. Ömer Halifeyken bir gün Şam"a gitmek üzere ashabı kiramdan bir grup ile yola çıktı. Bir deveden başka bir şeyi yoktu. Kölesi Muğire ile nöbetleşe deveye biniyordu. Bir saat kadar kendisi biniyor, kölesi deveyi çekiyor, sonra bir saat kadar köle biniyor, Hz. Ömer deveyi çekiyordu.

      Allah"ın hikmeti, tam Şam"a yaklaştıklarında deveye binme sırası Muğire"ye gelmişti. Ashab-ı kiram, Hz. Ömer”e deveye kendisinin binmesinin uygun olacağını söylediler.

       Hz. Ömer de:

-Nöbet Muğire”n indir. Benim deveye binme nöbetim geçti, buyurdu.

      Ashab-ı kiram:

-Bugün Şam"a gireceğiz. Şehrin ileri gelenleri sizi atları üzerinde karşılayacaklar. Onların karşısında yaya olmanız münasip olmaz. Lütfedin de ricamızı kabul edin, dediler.

       Hz. Ömer; bu sözden huzursuz olup:

-Hala bu evhamdan kurtulamadınız mı?

 -İslam dininin yüceliğini böyle mi anladınız?

-Bize İslam’ın şerefi yetmez mi?

- İslam’dan daha üstün ve şerefli bir şey var mıdır?

      Allah bu izzeti ve devleti bize ihsan eylemiştir. İslam tacını başımıza, Resulullah’ın din hırkasını sırtımıza, kelime-i şahadeti dilimize, Kur’an-ı Kerim"i kalbimize koymuştur.

      Halka at ve elbise ile gösteriş yapmanın ne kıymeti var.

      En büyük şeref iman’a ve İslam’a sahip olmaktır.”

      Evet Hz. Ömer’e göre izzet, şeref, makam, mevki, zenginlik, kalbimizdeki iman ve İslam’dır.

      Onun için huzur ve mutluluğu, makam ve zenginliği çok uzak diyarlarda, Kaf dağının ardında aramamak lazım.

      Çünkü bunlar ve bunların da ötesinde olan kalbimizde mevcuttur. Bundan ilerisi ve değerlisi ise yoktur.

       O da İslam şeref ve izzetidir.

       Sahip olduğumuz bu şerefi muhafaza etme dua ve temennisi ile…

 

Sorular ve Cevaplar

Futbolcu veya basketbolcuların oruç tutmaması caiz mi?

        Ramazan ayının sıcak günlere rastlaması ya da bir kimsenin çalışmak mecburiyetinde olması veya futbolcu, basketbolcu… gibi yaptıkları iş fizik gücüne dayalı olan kimselerin oruç tutmaması caiz değildir. Yani bu kimselerin orucu tutmayıp kazaya bırakması dinen uygun değildir.

       Müslüman bir kimse her işini Allah'ın emrine göre ayarlamak mecburiyetindedir. Dinin hükümlerini kendi durumuna ve işine göre ayarlaması değil.

       Bu anlamda futbolcu, basketbolcu… Orucu tutmak zorundadır. Şayet maçım, antrenmanım var fiziken tutamıyorum derse ve orucunu tutmasa bu kimse bir farzı terk ettiği için günah işlemiş olur. İleriki bir zamanda imkan bulduğunda bu orucu kaza etmelidir. Kazasız fidye vermek kişiyi bu sorumluluktan kurtarmaz.

 

Herkese Fıtır Sadakası verilebilir mi?

     Fıtır sadakasının sarf yerleri ile zekatın sarf yerlerinin aynı olduğu hususunda fakirler görüş birliği içindedir.

     Buna zekat verilmeyen kimselere fıtır sadakası da verilmez. Anne, baba, dede, nine, çocuk, torun gibi akrabalara normal zekat verilemediği için fıtır sadakası da verilemez. Her ne kadar İslam fıkındaki durum ve fetva bu ise de maalesef halk pek buna uymamaktadır. Fıtır sadakası zengin olanlara verilemeyeceği halde fetva olmasına rağmen günümüzde sırf borcundan kurtulmak için zengin arkadaşına, komşusuna, akrabasına fıtır sadakasını vermektedir.

     Bu davranış dinen yanlış ve sakıncalıdır. Böyle bir ödeme fıtır sadakası borcunu düşürmez bilakis normal zekat gibi kişinin boynunda ve vebalinde kalır.

     Bunun için her müslüman ister normal zekat ister fıtır sadakası, zekatı olsun yerine getirirken hak eden dost, akraba ve komşularına vermesi gerekir, hak etmiyorsa vermemelidir.

 

Vaktinde ödenmeyen sadaka-ı fıtır borcu nasıl ödenir?

         Bütün ibadetlerde olduğu gibi sadaka-i fıtır yükümlülüğü de geciktirilmeyip zamanında yerine getirilmelidir. Bununla birlikte zamanında ödenmemişse, bu fitrelerin mümkün olan ilk fırsatta ödenmesi gerekir.  Yani fıtır sadakasının borcunu kaza etmek gerekir.

 

Taksi, Halk Otobüsü gibi ticari arabaların zekatı var mı?   

   Ticaret için olmayan araba, ev, arsa gibi mallara zekat vermek gerekmez. Fakat bunların kazancı varsa ve bu kazanç sahibinin diğer zekata tabi malları ile birlikte veya tek başına nisap ölçüsüne ulaşırsa, yıl sonunda getirilerinin zekatı verilir.

    Halk otobüsü, ticari taksi bu hükümdedir. Buna göre halk otobüsü ve  ticari taksinin kazancı yıl sonunda nisap miktarına ulaşırsa zekatı verilir.

 

Ticaret malının zekatı kendi cinsinden ödenebilir mi?

           Ticaret mallarının zekatı, malın değeri üzerinden hesaplanıp parayla verilebileceği gibi, malın kendi cinsinden de verilebilir.

 

Kayınvalide ve kayınpedere zekat verilebilir mi?

        Kayınvalide ve kayınpeder, kişinin bakmakla yükümlü olduğu kimselerden olmadığı için, fakir iseler kendilerine zekat verilebilir.  Aynı şekilde fakir ise damata da zekat verilebilir.

 

Sadaka-i fıtır cami inşaatı için verilebilir mi?

      Zekâtın ve fıtır sadakasının geçerlilik şartlarından biri de temliktir. Temlik, bir malı, mal edinmeye ehil bir kişinin mülküne geçirmektir.

       Cami, okul, köprü, yol vb. yerlere temlik söz konusu olmadığından, buralara zekât ve fıtır sadakası sarf edilemez.

 

Günün Ayeti

O, Kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi size verdi. Allah'ın nimetini saymak isterseniz sayamazsınız! Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür.

İbrahim Suresi 34.

 

Günün Hadisi

Kul, bir günah için veya sılah-i rahmi terk için dua etmedikçe ve duanın kabulü için acele etmedikçe duası kabul olunur."

 

Günün Sözü

Bütün beklentileriniz Allah‘tan olsun!”

Hz. Ali

 

Günün Duası

Allah’ım bugünün hürmetine İslam coğrafyasında ağlayan bir göz, üzülen bir kalp, hüzünlü bir mümin bırakma.

 

Ramazan kavramları

Fitre Nedir?

Ramazan Bayramına kavuşan ve dinen zengin sayılan Müslümanların, kendileri ve bakmakla yükümlü oldukları kişiler için fakirlere vermeleri gereken belli miktarda mal ya da paradır. Hanefilere göre fıtır sadakası vacip Şafii Maliki ve Hanbeli mezheplerine göre ise farzdır.

 

Günün Nüktesi

Cennete Zahmetsiz Girilmez

     Halife Ömer bin Abdülaziz’in oğlu, devletin hazinesinden sorumlu idi. Bayram arifesine rastlayan bir gün, Ömer bin Abdülaziz’in kızları yanına gelerek;

“Baba, yarın bayram! Halkımızın kızları ve kadınları bizleri ayıplıyorlar ve ‘sizler, müminlerin emir’inin kızlarısınız, buna rağmen giyecek güzel bir elbiseniz yok. Siz şu beyazdan başka elbise giymez misiniz?’ diyorlar” dediler ve ağlamaya başladılar. Ömer bin Abdülaziz’in bu durum karşısında göğsü daraldı, kalbi sıkıştı, hazineden sorumlu oğlunu çağırarak;

“Bana bir aylık maaş ver” dedi. Oğlu;

“Ey müminlerin emiri! Siz aylığınızı önceden aldınız, bir ay daha yaşayacağınızı mı düşünüyorsunuz ki bir aylık maaş alıyorsunuz?” dedi.

  Ömer, oğlunun sözünü hem şaşkınlıkla karşıladı hem de takdir etti. Ona;

“Oğlum, ne güzel söyledin. Allah, seni mübarek kılsın” dedi ve kızlarına dönerek;

“Arzularınızı içinizde tutun. Biraz sabırlı olun, çünkü Cennete hiç kimse zahmetsiz giremez” dedi.

 

Bir Konu Bir Yorum

Allah’a kendini affettirmek:

“…Ramazan-ı Şerife girip de bu ay çıkmadan kendini Allah’a bağışlatamayan kimsenin burnu yere sürtülsün.” (Tirmizi, Daavat, 101)

    Sayılı günler kaldı telafi ayından. Giderek dünyevileşen zihin ve gönül dünyamız kadar bireysel hayatlarımızda da eksik bıraktıklarımızın telafisi için önümüze bu yıl da bir bahar serinliği ve sevinciyle geldi, gidiyor Ramazan. Geniş bir lütufla karşılanmasını umduğumuz amellerimizi, Hz. Peygamber için Hz. Aişe’nin “Ramazan ayının son on günü gelince geceleri ibadetle ihya eder, ailesini uyandırır, kulluğa soyunup paçaları sıvardı” (Buhari-Müslim) ifadesinde vücut bulan seviyeye taşıma gayretine sahip olmak gerek. Mağfiretin sonsuz huzur kucağına ancak bağışlanacak bir kusuru olmadığına inananlar uzak kalabilir zira. Kibirlice, bilgisizce ve fütursuzca… Oysa o kadar kolaydır ki bu ayda kendini bağışlatabilmek… Cehennem kapıları kapanmış cennet kapıları açılmıştır mü’mine… En büyük düşman bağlanmıştır. Tek yapılacak şey Rabbin bu lütuflarına vefa ve saygıyla karşılık verebilmektir.

     Kulun yaratanı ile olan ilişkisini gözden geçirip gaflet/unutkanlık halinden zikir/hatırda tutma haline geçiş sürecini kolaylaştıran bu mevsimi gündelik hayatın telaşından koruyamamak, layık olduğu düzeye taşıyamamak gerçek bir nankörlükten kaynaklanmaz mı? Verilen onca müjdeli habere rağmen kulağını ve kalbini tüm hayırlara kapamak büyük bir gaflet değil de nedir? Onun için efendimiz bu hadisinde burnu sürtülsün diyor.

    Kulun yaratanı ile olan ilişkisini gözden geçirip gaflet/unutkanlık halinden zikir/hatırda tutma haline geçiş sürecini kolaylaştıran bu mevsimi gündelik hayatın telaşından koruyamamak, layık olduğu düzeye taşıyamamak gerçek bir nankörlükten kaynaklanmaz mı? Verilen onca müjdeli habere rağmen kulağını ve kalbini tüm hayırlara kapamak ukalalıktan kaynaklanmıyorsa eğer büyük bir gaflet değil de nedir?

     Bu açıdan değerlendirmeli Hz. Peygamberin bu hadisini. Hayatta kaçırılan fırsatlara yazıklanırken sadece sezon sonu indirimleri, kelepire düşen yatırımları değil sağlık ve güç yerinde iken yapılmayan hayır ve hasenatı da düşünmeli.

Ramazan rahmet ayı… Ramazan mağfiret ayı… Ramazan kurtuluş ayı… Rahmetin güvenli kanatları altına sığınabilmek, mağfiretle karanlık yüklerden kurtulup arınabilmek ve nihayet ebedi buhran ve bunalımlardan tamamen kurtulabilmek için Allahu Teala’nın müminlere ikramı… İnsanı tutsak eden nefsani arzulara karşı özgürlük savaşının verildiği kutsal ay… Gerçek insan, has kul olmaya yelken açılan mevsim… Ne mutlu sunulan fırsatları ganimet bilip ruhunu, benliğini dünya ve ahiret cehenneminden azat edebilenlere…

 

En büyük nimet ve şeref…
Doç. Dr. Zeki Uyanık
Yazarımız Kim ?

Doç. Dr. Zeki Uyanık