2

En büyük zenginlik nedir?


  • Oluşturulma Tarihi : 08.07.2014 07:00
  • Güncelleme Tarihi :
En büyük zenginlik nedir?

Allah'ın, bu âlemde bize bahşettiği en büyük nimet şüphesiz ki imandır. Zira iman, insanı hem fani hem de baki dünyada yani ahirette mutluluğa kavuşturacak olan yegâne zenginliktir.   

Beşerin gönlü ancak kalpte var olan bu iman ile huzur bulur. Çünkü iman, kalbin nuru, ruhun gıdasıdır. Bu anlamda insan için iman’ın önemi kelimelerle ifade edilemez çünkü iman bir hayattır. İmansızlık ise ölümdür. O halde diyebiliriz ki: “Bu dünyada iman eden zindanda da olsa bahtiyar, iman etmeyen saraylarda da yaşasa zindandadır.”

İnsan için hayat kabul edilen bu iman’ın bir takım esasları vardır. Kur’an-ı Kerime ve Hadislere göre îman esasları amentü duasında ifade ettiğimiz gibi altıdır. Biz bu duayı okurken şunu söylemiş oluyoruz.

"Ben Allah'a, O'nun meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Ahiret gününe, Kaderin (iyi ve kötü her şeyin yaratılışının) Allah’tan olduğuna inandım. Öldükten sonra dirilip mahşerde (hesap yerinde) toplanmak haktır ve gerçektir. Şahitlik ederim ki, Allah’tan başka ilâh yoktur ve yine şahitlik ederim ki, Hz. Muhammed O'nun kulu ve peygamberidir".

Bu esasları bilip kabullenmek imanın temel şartıdır. Bu esasların hepsine inanmadıkça kişi iman etmiş olmaz. Bunlardan herhangi birini inkâr etmek ise imanın nurundan ve güneşinden mahrum kalmaktır. Nitekim Kur’an-ı Kerimde bu hususta mealen şöyle buyrulmaktadır: “Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a ve daha önce indirdiği kitaba iman ediniz. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkar ederse tam manasıyla sapıtmıştır”( Nisa, 4/136).

İnsanın en büyük zenginliği olan imanın kabul ve muhafazası için kutsal değerlere sövülmemeli, aynı zamanda hafife de alınmamalıdır. Zira bunlar imana zarar vermekte, insanı da hak yoldan uzaklaştırmaktadır.

Yaratılışımızın gayesi, iman ve kulluktur.  İmanın şartlarına riayet eden ve gerektiği gibi yerine getiren bir insan, geçici dünya nimetleri karşısında imanından ve imanın prensiplerini yerine getirmekten kolayca vazgeçmez. Allah’a olan ahdini hatırlar. İnancının gereklerini yerine getirir. Bunu çevresine de yansıtır. Eşi, çocukları, komşuları, akraba ve yakın çevresiyle iyi ilişkiler kurar. İnsanlara ve etrafındaki her şeye karşı, Allah’ın ‘mümin’ kullarına yakışır bir davranışla muamele eder. Yaptığı her işin ardından, “bu iş bir mümine yakışır mı, yakışmaz mı?” diye kendine sorar ve imanın gereğini yapar.

Bu anlamda hakkıyla iman eden kişi aynı zaman da îmanın kendisine yüklediği görevleri ve salih amelleri yani hayırlı işleri de eksiksiz yapmaya çalışır.

Zira bir müslümanın inancıyla amelinin uyum içerisinde olması, kuvvetli bir imana sahip olduğunun alâmetidir. İman esasları bir ağacın kökü ve gövdesi, salih amel ise yaprakları ve meyvesi gibidir. Bir başka ifade ile cennetin anahtarı iman, bu anahtarın dişleri ise ameldir.

O halde kalpteki iman ışığının hiç sönmeden parlaması hatta giderek ışığının artması için sâlih amelleri ihmal etmeyelim geleceğimiz olan çocuklarımıza da bunu aşılayalım.

Ve unutmayalım ki güzel amel ve ibadetlerle beslenmeyen iman zayıflar, zamanla da kaybedilme tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir.

Soru ve Cevaplar

Şeker hastası olan kimseye oruç tutmak farz mı?

Akıllı, ergenlik çağına ulaşmış her Müslüman'ın Ramazan orucunu tutması farzdır. Bu şartlara haiz olmayanlara ramazan orucu farz değildir.

Zira islâm dini, kişileri güçleri nispetinde sorumlu tutmuş, güçlerini aşan veya sıkıntıya yol açan durumlarda kolaylaştırıcı hükümler getirmiştir. Buna göre oruç tuttuğu zaman, hastalığının artmasından veya uzamasından endişe edilen kimsenin Ramazan ayında oruç tutmayıp, iyileştikten sonra bunu kaza etmesine izin verilmiştir.

Fakat dinimiz, tıbbi rahatsızlığı olan kimselerin tutamadıkları her gün için bir yoksulu doyuracak kadar fidye vermelerini emretmiştir. İyileşme ümidi bulunmayan hastalar bu hükümdedir.

Ancak Ramazanda oruç tutma gücüne sahip olmayıp da daha sonra kaza edebilecek durumda olanlar fidye vermeyip tutamadıkları oruçları kaza ederler.

Buna göre şeker hastası olan kimseye doktor oruç tutamazsın ya da oruç tutman halinde sağlığın bozulacak diyorsa bu kimse orucunu tutmaz. İlerde iyileşme durumu varsa fidyesini vermez iyileştiğinde sadece kaza eder. Ancak iyileşme durumu yoksa yani rahatsızlığı kalıcı bir hastalıksa bunu kaza edemeyeceğinden bunun yerine fidye verir.

Bu fidyeyi günü gününe verebileceği gibi peyder pey ya da ayın sonunda hepsini birden de verebilir.

Fakirler ve hayır kuruluşları için vakfedilen malların zekatı olur mu?

Fakir, yetim ve kimsesizlerin doyurulması, okutulması, cami, mescid, yol, köprü yapımı gibi amaçlarla hayır kuruluşlarına vakfedilen mallar zekata tabi değildir. Ancak oğluna, ailesine veya falanın oğullarına gibi belirli bir kişi veya kişilere yapılan vakıflar böyle değildir.

Böyle vakfedilen mallar zekata tabidir. Çünkü bu durumda vakfedilen malların mülkiyeti vakfedenden vakfedilene geçmekte ve onda sürekli kalmaktadır.

Oruç ibadetinin sevabı belli mi?

Oruç ibadeti riyanın, gösterişin en az karışacağı bir ibadet olduğu için sevabı en fazla olan ibadetlerden sayılmıştır. Peygamberimizden nakledildiğine göre, orucun bu yönüne ilişkin olarak Allah, “Oruç benim içindir, onun karşılığını ben vereceğim” buyurmuştur.

Bu bakımdan oruç tutmanın sevap olarak karşılığı oldukça yüksektir. Söz konusu bu hadiste görüldüğü gibi Allah’u Teala bunu kendi üzerine almıştır. Fakat bu sevabın ne kadar olduğu belirtilmediğinden bilinmemektedir.

Fıtır sadakasında da zengin olmak şart mı?

Hanefi mezhebine göre fıtır sadakası yükümlüsü sayılmak için kişinin varlıklı olması gerekir. Varlıklı olma ölçüsü Hanefilere göre meskeni, ev eşyası, elbisesi, ailesinin bir yıllık geçim masrafları ile borçları dışında artıcı nitelikte olsun olmasın 85 gr altın değerinde malı olan kimse bu mala sahip olduktan sonra bir yıl geçmiş olma şartı da aranmaksızın fıtır sadakası ile yükümlüdür.

Şafii mezhebi fıkıkçılarına göre ise, fıtır sadakasının farz olması için zenginlik ölçüsü olan nisaba malik olmak şart değildir. Şafiilere göre zengin, fakir her müslüman fıtır sadakası ile yükümlüdür. Ancak şafiilere göre fıtır sadakası için kişinin temel ihtiyaçlarının yanı sıra bayram günü ve gecesini yetecek kadar azığa sahip olması gerekir.

Oruçlu iken ihtilam olan kişinin durumu nedir?

Oruçlu iken rüyada ihtilam olmak orucu bozmadığı gibi, gusletmeyi geciktirerek cünüp olarak sabahlamak da oruca bir zarar vermez. Ancak, sabah namazını kaçırmamak için güneş doğmadan önce yıkanmak lazım.

İki bayram arası düğün olmaz söylentisinin dini dayanağı var mı?

İslam dini, Müslümanların evlenip, yuva kurmalarına büyük önem verir. Kur'an-ı kerim'de evliliği teşvik eden bir çok ayet olduğu gibi Hazret-i Peygamber de evlilik iççin bir çok söz sarf etmiştir. Ama ne Kur'an-ı kerim'de ne de peygamberlerin sünnetinde iki bayram arasında evlenmeyi yasaklayan bir nass(delil) yoktur.

Bu yöndeki inanış ve söylentiler İslam dininin nikah bağı ile bağdaşmaz. Bağdaşmadığı gibi hurafeden öte gitmez. Kaldı ki, iki bayram arası olmayan bir zaman da söz konusu değildir. Ramazan bayramı ile kurban bayramı arası olduğu gibi, Kurban Bayramı ile Ramazan Bayramı arası da bir zaman dilimidir. Buna göre her zaman nikah akdini şartlar oluştuğu vakit yapmak caizdir

Satın alınıp da teslim alınmamış mallar zekata tabi olur mu?

Satın alınıp teslim alınmamış mallar zekata tabidir. Çünkü alıcı, satım akdi sonucu bu mala tam mülkiyetle sahibi olmuştur. Malın elinde olmaması zekatın alıcıya farz olmasına mani değildir.   

Günün Ayeti

Altını ve gümüşü biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanlar için acıklı bir azabı müjdele.

Günün Hadisi

Nice oruçlu kimseler vardır ki oruçtan nasibi, sadece açlık ve susuzluktur. Çünkü bu tür insanlar dedikodu eder, hak yer, zulüm ederler. Oruçtan nasip alamazlar.

Günün Sözü

Cennet cömertlerin, cehennem cahillerin yeridir.

Hz. Ali

Günün Duası

Allah’ım bugün yaptığımız bütün ibadet, hayır ve duaları kabul et.

Ramazan Kavramları

Hatim:

Kur'an-ı Kerim'in baştan sona kadar orijinalinden okunup bitirilmesidir.

Günün Nüktesi

Mütevvekil ve Müteekkil…

Her şeyin olduğu gibi tevekkül duygusunun da tarih boyunca istismarcıları ve yanlış yorumlayıcıları olmuştur. Nitekim Hz. Ömer tembel tembel oturan bir grup Yemenliye sormuştur:

-Sizler kimlersiniz?

Onlar da:

-Biz mütevekkil insanlarız, deyince, Hz. Ömer:

-Hayır yalan söylüyorsunuz. Sizler mütevekkil değil düpedüz müteekkil (hazır yiyici) kimselersiniz. Gerçek mütevekkil tohumunu tarlaya atan ve ondan sonra Allah'a dayanan kimsedir, buyurarak bir yanlış telakkiyi hemen düzeltmiştir. Onlar, "Biz, mütevekkil kimseleriz" diyerek tembelliklerini dinî bir kisveye bürüyüp kendilerini haklı göstermeye kalkışmışlar.

Ama Hz. Ömer "Siz, mütevekkil değil, "müteekkil" kimselersiniz. Zira mütevekkil, tarlasını imar edip tohumu saçan ve gerisini Allah'a havale eden kimsedir. Diyerek onları çalışmaya sevk etmiştir.

Bir Hadis Bir Yorum

“Sevdiğini ölçülü sev bir gün gelir sevmediğin biri olabilir. Sevmediğini de ölçülü olarak sevme bir gün gelir dostun olabilir.”

(Tirmizi, Birr, 60;

İslâm dini her şeyin vasatını bizlere tavsiye ediyor. Çünkü İslâm dini bir orta yol dinidir. İnsanın dünyevî ve uhrevî mutluluğu da bu itidalli, istikametli vasat yolu tercih etmesine bağlıdır.

Sevgi duygusu bütün insanlarda var olan fıtrî bir duygudur. Ve insanın etrafındaki herşeye ve herkese karşı bir alâkası ve derecesine göre bir sevgisi vardır. Sevgisini iyi dengeleyemeyen bir kimse sevgide ve nefrette ölçüyü kaçırabiliyor ve bu da onu mutsuz kılıyor.

Kur’ân bize hiçbir şeyi Allah’tan ve onun Peygamberinden daha fazla sevmemeyi emrediyor. Biz önce Allah’a iman eder, sonra onu tanır ve onu bütün kalbimizde seversek, onun yarattığı varlıkları da birer fani varlık olarak derecesine göre severiz ve bu sevgimiz hiçbir zaman ölçüsüz olmaz. Bu durumda da meselâ eşimize, arkadaşımıza, çocuğumuza bu itidalli sevgi normal bir şekilde beslenir. Ve bu, karşılıklı sevgi ve saygıya yol açar.

Sevgi potansiyelinin hepsinin vermeye kalkıştığımızda bu onlar tarafından tepkiyle karşılanır. Çünkü fıtrat fıtrî olmayanı reddeder.

Bu yüzden arkadaşlarımızla, eşimizle, dostumuzla, çocuğumuzla ilişkimizi mutlu bir şekilde sürdürmek istiyorsak, sevgimizde ölçülü olmalıyız.

Nefrette de aynı şey geçerlidir. Bir kişinin bir ya da birkaç hatasını görmüşüzdür. Eğer bu bir iki hatasından dolayı onun bütün iyiliklerini örter ve ondan tamamen nefret edersek bu yanlıştır. Bir gün o arkadaş, ya da insan hatalarını düzeltirse, bu toptancı yaklaşım bizim tekrar onunla dostluk kurmamızı zorlaştırır. Halbuki sadece kötü sıfatlarına karşı nefret duymuş olsak, o insanı yine severiz, ama kötü sıfatlarını lütufla ıslah etmek için uğraşırız.

En büyük zenginlik nedir?
Doç. Dr. Zeki Uyanık
Yazarımız Kim ?

Doç. Dr. Zeki Uyanık