2

Fakirin zengindeki hakkı: Zekat


  • Oluşturulma Tarihi : 02.07.2014 06:53
  • Güncelleme Tarihi :
Fakirin zengindeki hakkı: Zekat

İslam dini, fertlerin mutluluğu için bir takım prensipler getirdiği gibi, toplumun huzur ve saadetini temin için de uyulması gereken bir çok hükümler koymuştur.

Dinimiz çalışıp kazanmayı temel prensip olarak almış başkalarına yük olmayı hoş görmemiştir. Allah-u Teala Kur’an-ı Kerim’de mealen:

“İnsan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur” buyurarak çalışmanın hayati önemini bildirmiştir.Sevgili Peygamberimiz de: “Kişinin yediği en hayırlı yemek, elinin emeği ile kazandığı yemektir.” Mübarek sözleri ile çalışıp kazanmak hususunda el emeğinin değerini bildirmektedir.

Demek ki Müslüman sadece kendi ihtiyacını karşılayacak kadar değil, başkalarına da yardımda bulunacak derecede çok çalışacak ve veren el durumuna yükselecektir. Nitekim Hz. Peygamber bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Veren el, alan elden daha hayırlıdır.”

Veren el, başkalarına yardım eden eldir. Başkalarına yardım eden Müslüman ise hayırlı insandır. Bir hayat dini olan İslamiyet, toplum fertleri arasındaki yardımlaşmaya büyük önem vermiştir. Yüce Mevla Kur’an-ı Kerim’de yardım konusunda şöyle buyurmaktadır:   “İyilik ve sakınma üzerinde yardımlaşın…” Sevgili Peygamberimiz de, en hayırlı insanın başkalarına yararlı olan kişi olduğunu bildirmiştir.

Toplumun huzur ve saadetine büyük önem veren dinimiz, bunu gerçekleştirmek için bir takım tedbirler getirmiştir. Bu tedbirlerin başında da zekat müessessi gelmektedir. Dinimiz, zekatı farz kılarak zenginlerin mallarının ve paralarının belirli bir miktarını, her yıl muntazam bir şekilde fakirlere vermelerini istemiştir. Hatta zekatı fakirlerin zenginlerden alacağı bir hak olarak kabul etmektedir.  “Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır.”

Söz konusu bu ayetten de anlaşılacağı gibi zekat vermek, kişinin kendisine bırakılmış bir yardım değildir. Bilakis fakirin hakkı ve zenginin yerine getirmesi gereken mecburi bir görevdir.

Zekatın İslam’ın beş erkanı, temeli arasında yer alması ve Kur’an-ı Kerim’in bir çok yerinde “Hidayet ve müjde namaz kılan, zekat veren müminler içindir.”,  “Namazı kılınız, zekatı veriniz.” namaz ile birlikte zikredilmesi onun İslam’da ne kadar önemli bir ibadet olduğunu göstermektedir.

Sosyal bir yardımlaşma olan zekatın dinin beş temelinden biri olması İslam’da sosyal adalete verilen önemin de bir kanıtıdır.

Zenginlerin fakirleri gözetmesini tavsiye eden dinimiz, zenginlere zekat yükümlülüğünü getirmekle de bu yardımlaşmayı sistemleştirmiştir.

Kur’an-ı Kerim zekat vermeyi, müminlerin, iyi ve muttaki kulların vasıflarından saymıştır. Ayrıca Allah-u Teala kurtuluşa erecek müminlerin bir özelliğinin de zekatlarını vermelerini veya zengin olup da zekat verebilmek için çalışmaları olduğunu Kur’an-ı Kerim’de haber vermektir:

“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah'ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verenler…dir.”

Kur’an-ı Kerim müşrikleri kötülerken onların kötü vasıflarından birisinin de zekat vermemek olduğunu zikreder.

“Yazıklar olsun o müşriklere ki, onlar zekat vermezler ve ahireti de inkar ederler.”

Söz konusu bu ayetlerde, hem müşriklerin toplumdaki ihtiyaç sahibi kimseler için harcama yapmadığı; bencil davrandığı ifade edilmiş hem de zekatın ve ahirete imanın müminlerin iki temel özelliği olduğu vurgulamıştır.

Kur’an-ı Kerim’de zekat vermeyen bir zengin Allah’ın geniş rahmetine, Allah ve Resulünün dostluğuna da hak kazanamayacağını ifade edilmektedir.  “Rahmetim her şeyi kuşatmıştır. Ben onu, sakınan, zekat veren ve ayetlerine iman edenlere has olmak üzere tespit edeceğim.” Bütün bu ayetler zekatın ne büyük önem taşıdığının açık delilleridir.

-Zekat, Allah’ın verdiği servete bir teşekkürdür. Namaz, oruç gibi bedeni ibadetler, Allah’ın ihsan ettiği vücut sıhhat ve selametin şükrüdür. Zekat gibi gönüllü ödemeler de mal nimetinin şükrüdür.

İnsan, küçük bir ikramının gördüğü kesmeye karşılık vermek için vesile ararken, sayılamayacak kadar nimetlerine eriştiği yaratıcının şükretmeyecekte ne yapacak? Tabi ki şükredecek şükrettiği zamanda Allah onun malını da kat kat artırır.  “Eğer şükrederseniz elbette size nimetlerini artırırım.” ayeti de bunu vurgulamaktadır.

-Zekat malı temizler:

Zekat hem malı hem de mal sahibinin gönlünü temizler. Çünkü zekat, malı temizleme fonksiyonu görmektedir. “Ey Muhammed, servet sahiplerinin mallarından zekat al; Zekat; onların mallarını temizler, vicdanları arıtır.”

-Zekat malın bereketlenip çoğalmasını sağlar:

Malların zekatını seve seve verenlerin ve yoksullara yardım edenlerin mallarının arttığı bilinen bir gerçektir. Zekatı verilen mal da azalmaz bilakis azalır gibi görünse de gerçekte çoğalmakta ve artmaktadır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Siz Allah için verirseniz, Allah onun yerine daha iyisini verir.”

-Zekat vermek meleklerin duasına mahzar kılar:

İslam’ın beş temelinden biri olan zekat ibadetini yerine getirmek sevap olduğu gibi aynı zamanda meleklerin zekatı verene dua etmesine sebep olur.

-Zekat mala olan hırsı azaltır:

İnsanın gözünü ancak bir avuç toprak doldurur. İnsan ne kadar malı mülkü olsa da yine de daha fazlasını ister. Çünkü mal hırsı kolay kolay dinmez. İşte böyle bir hırs içerisinde olan kimse ile ilgili olarak Peygamber efendimiz şöyle buyurmaktadır:

“Ademoğlunun iki deve dolu altını olsa bir üçüncüsünü ister. Âdemoğlunun bu muhteris gönlünü topraktan başka hiçbir şey doldurmaz”

Dolayısıyla insan zekat ibadeti ile mala ve dünyaya olan hırsına ve tamahına bir dizgin vurmuş olur. Sevap defterine de kat kat sevaplar yazdırmaktadır.

Yüce Mevla, sizi malını zekat yolu ile temizleyen kullarından eylesin…

Soru ve cevaplar

Kişi işçisine zekat verebilir mi?

Zekat, fakir akrabadan başlamak kaydı ile fakirlere verilir. Zekat verilecek kimse fakir olduktan sonra zekat verenin ister işçisi olsun ister yabancı birisi olsun fark etmeksizin zekat geçerlidir. Tabii verilecek zekatı işçinin yevmiyesinden saymamak gerekir.

Kaynanaya ve kayınbabaya zekat verilir mi?

Şayet fakirlerse kaynanaya ve kayınbabaya zekat verme de bir beis yoktur. Ancak imkanları varsa zekat kendilerine düşmüyorsa kaynanaya ve kayınbabaya zekat vermek caiz değildir. Fakat kişi bunlara zekat verme hakkı olduğu halde, zekat vermeyip onlara sadaka verip yardımcı olsa bu da caizdir.

Fakir zannedilerek zengine zekat verilirse o zekatı yeniden ödemek lazım mı?

Zekat çıkaracak kimse, zekatı gerçekten onu hak edenleri araştırıp bularak vermelidir. Zekat çıkaran kimse bu konuda gereken titizliği göstermez ve zekatın ehil olmayana verirse borcundan kurtulmuş olmaz, zekatını yeniden vermesi gerekir, çünkü zekata ehil olan kimseyi araştırmada kusur etmiştir.

Fakat zekat çıkaran kimse gereken araştırmayı yapar fakat fakir zannederek zekat verdiği kişinin zengin veya gayr-i müslim olduğu ortaya çıkarsa İmam-ı Azam, Ebu Hanife'ye göre onun yeniden zekat vermesi gerekmez.

İmam Şafi'ye göre ise, insanın borcunu alacaklıya değil de başkasına ödediği zaman nasıl borcu düşmezse aynı şekilde zekat borcu da ehline ödenmediğinde mükellefin borcundan düşmüş olmaz.

Zekat vermek için zenginlik sınırı (nisab) yıl boyunca devam etmesi gerekir mi?

Hanefi fıkıhçılarına göre bir malda zekatın farz olabilmesi için o malın hem sene başında hem de sene sonunda nisaba ulaşmış olması şarttır.

Bir kimse sene başında nisab miktarına ulaşan bir mala sahip olsa, bu mal sene içinde nisabın altına düşse hatta tamamen tüketilirse, fakat sene sonunda yine nisab miktarına ulaşsa, sene sonu hesabıyla zekata tabi olur.

Mesela demir ticareti yapan bir tüccarın deposunda sene başında yüz ton demir varken sene içinde bunların bir kısmını satış yolu ile tüketse ve yerine elli ton demir alsa, sene sonundaki bu demir ile kasa mevcudunun zekatını vermekle sorumludur.

Şafii fıkıhçılarına göre ise: Nisabın bütün sene boyunca bulunması lazım. Bir mal sene içinde nisabın altına düşerse ona zekat vacip olmaz. Bir kimse sene başında nisab veya nisab miktarını aşan bir mala sahip olsa, sene içinde satış ve hibe gibi yollarla bu mal nisabın altına düşse, o kimse nisab miktarı mala sahip olana kadar zekatla mükellef değildir. Zekat miktarı mala sahip olduğu zaman sene geçme şartı yine başlar.

Zekat vermenin belirli bir zamanı var mıdır?

Zekat vermenin belli bir zamanı yoktur. Farz olduğu andan itibaren zekatın verilmesi gerekir. Bunun için belli bir ayı veya Ramazanı beklemeye gerek yoktur.

Yani zekat vermekle yükümlü olanların, yükümlü oldukları andan itibaren en kısa zamanda zekatlarını vermeleri uygun olur.  Dinen bu böyle olmakla beraber ramazan ayında hayırlı ibadetlerin sevabı daha fazla olduğu için Müslümanlar zekat ödemeyi bu aya denk getirmektedirler.

Amca, hala, teyze gibi akrabalara zekat vermek caiz mi?

Zekatı verecek kimse, kendi akrabaları olan anası, babası, dedesi, ninesi, çocukları ve torunlarına veremez. Aynı şekilde hanımına da zekat veremez. Çünkü akrabalarına bakma yükümlülüğü söz konusudur.

Fakat bunların dışında kalan amca, hala, teyze, dayı gibi akrabalara ve bunların çocuklarına zekat vermesinde bir sakınca yoktur.

Günün Ayeti

Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz.

Günün Hadisi

"Her ümmet için bir fitne vardır, benim ümmetimin fitnesi de maldır."

Günün Sözü

Parası olan pazardan imanı olan mezardan korkmaz.

Necip Fazıl Kısakürek

Günün Duası

Allah’ım bizi yoklukla, yoksullukla imtihan etme, çok verip azdırma, az verip namerde muhtaç etme.

Ramazan Kavramları

İtikat nedir?

İslam’ın kesin nasla sabit olan hükümlerine, şüphe götürmez bir şekilde inanmaya ve Allah’ın hükmüne ve iradesine teslimiyete ad verilir.

Günün Nüktesi

Ey İnsanlar…

Resul-i Ekrem  irat ettiği bir hutbesinde şöyle buyurmuştur:

“Ey insanlar, mübarek ve büyük bir ayın gölgesi üzerinize düşmüştür (çok yaklaşmıştır). O ay içinde öyle bir gece vardır ki, (o gecede ibadet) bin aydan hayırlıdır.

O ayda Allah’u Teala oruç tutmayı farz kılmıştır. Gece ibadeti (Teravih namazı) ise sünnettir. Bu ay içinde herhangi bir hayırlı işle Allahu Teala'ya yaklaşan kimse, diğer aylarda bir farz eda etmiş gibi sevap alır.

Bu ayda bir farzı eda eden, diğer aylardaki yetmiş farzın sevabını alır. Bu ay sabır ayıdır. Sabrın mükâfatı ise cennettir. Bu ay, yardımlaşma ve iyilik yapma ayıdır. Bu ay, müminin rızkınınçoğaldığı bir aydır.

Bu ayda bir oruçluyu iftarda doyuran kimsenin günahı bağışlanır, ateşten azad olur. Doyurduğu kimsenin sevabından bir şey eksilmeksizin, kendisine oruçlunun sevabı gibi sevab yazılır»buyurdu.

Sahabe-i Kirarn :

-Bizim hepimizde iftar verecek yemek bulunmaz, demeleri üzerine

Resul-i Ekrem:

“Yemek vererneyen de bir içim su veya süt veya bir hurma ile oruçluyu iftar ettirdiğinde aynı sevabı kazanır” ve (sözlerine) devamla:

“Bu ayın evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu ateşten kurtuluş ayıdır. Kim ki, bu ayda eli altında bulunanları esirgerse, Allah’u Teala da onu mağfiret eder ve Cehennemden azad eder.

Bu ayda dört hasleti çoğaltın. Bunların ikisi ile Rabbirüzin rızasını kazanmış olursunuz. Diğer ikisinden ise, bir vakit müstağni değilsiniz. Rabbinizin rızasını kazanacağınız iki haslet: Şehadet getirmek ve çokçok istiğfar etmektir. Hiç müstağni kalarnayacağınız hasletler de: AllahuTeala'dan Cennet'i isternek ve Cehennem'den O'na sığınmaktır.

Oruçluya su veren kimseyi Allahu Teala kendi havzından içirir de Cennet'egirinceye kadar daha susamaz». Et-Tae, c: II; s: 52.

Bir Ayet Bir Yorum

"Yer yüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın..." (Hûd, 11/6)

Yüce Mevla, rızkı kullarından kimine bol kimine de az olarak verir: "Allah rızkı dilediğine bol verir (dilediğine de) kısar" (Ra'd, 13/26).

Rızkın taksim ve takdiri tamamen Allah’a ait olan bir husustur. Kul dünyada çalışır, çabalar, sebeplere sarılır ve rızkını elde etmek için her meşru yola başvurur. Allah da kulunun gayret ve çabasına göre rızkını yaratır.

Allah'ın, kulun rızkını takdir etmesi tembellik yapmayı, çalışmamayı, miskinlik edip boş boş oturmayı, yanlış bir tevekkül anlayışına kapılarak "Nasıl olsa Allah benim rızkımı gönderiri" demeyi hiç bir şekilde gerektirmez. O halde çalışmak kuldan, rızkı yaratmak ise Allah'tandır.

Fakirin zengindeki hakkı: Zekat
Doç. Dr. Zeki Uyanık
Yazarımız Kim ?

Doç. Dr. Zeki Uyanık