Sayfa Yükleniyor...
İslâm dinî, insana büyük değer vermiş ona mal, can, namus gibi vazgeçilmez haklar tanımış ve bu hakları da dokunulmaz kabul etmiştir.
21. Asırda temel insan hakları olarak nitelendirilen bu haklar insanın emniyetini, huzur ve mutluluğunu hedeflemektedir.
Fakat insan aradığı huzur ve mutluluğu ancak İslamın evrensel değerlerine gönlünü açarak kavuşabilir. Kuran-ı Kerimde; Ey iman edenler! Allah ve Resûlü, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman, o çağrıya uyun buyurularak, ilahi mesajların insanlara hayat verdiği dile getirilmiştir.
Gerçekten cehalet ve zulüm gibi hayatı adeta yaşanmaz hale getiren nice olumsuzluklar içinde yüzen insanlık, İslâmın gelişiyle adeta yeniden hayat bulmuştur. Zira bu rahmet yüklü ifadelerin merkezinde hep insan, insana saygı ve insanın dünya-ahiret mutluluğu yer almıştır. Yadsınamaz bir hakikatı mübindir ki huzur ve mutluluk filizleri, sadece hakların gözetildiği bir ortamda yeşerebilir.
Adaletin, hak ve hukukun gözetilmediği yerlerde ise zulüm vardır. Şüphesiz insan onur ve şerefiyle bağdaşmayan, temel hak ve hürriyetlere aykırı her türlü tutum ve davranış zulümdür.
Bir insanın asla vazgeçemeyeceği hayat hakkından tutun da, emeğinin gaspına, fitne, fesat, iftira ve gıybetle huzur ve mutluluğunun elinden alınmasına varıncaya kadar sözlü ve fiili her türlü tutum zulümdür.
Hiçbir sebep zulmü, meşru kılamaz. Dinimiz sadece insana değil bilakis gerek insana gerekse diğer canlılara karşı da zulmü kesin olarak yasaklamıştır. Öyle ki dinimiz ibadet maksadıyla yapılan Kurban kesiminde bile hayvana acı çektirmemek için bıçağın keskin olmasını istemiştir.
Kuran-ı Kerimde Allah zulmedenleri sevmez. buyurularak, zulüm ile Allahın rıza ve sevgisinin bir arada bulunamayacağına vurgu yapılmıştır. Sevgili Peygamberimiz de yemin ederek insanlara haksızlık ve zulmeden kişinin, cehenneme gireceğini ifade etmiştir.
Çünkü zulüm, bireysel ve toplumsal huzurun bozulmasında, insanların haysiyet ve onurlarının zedelenmesinde baş etkendir.
Zulüm, bir toplumda birlik ve beraberliğin, sevgi, saygı ve sadakatin, barış ve hoşgörünün önündeki en büyük engeldir.
Zulüm, fıtratı bozulmuş, gönlü kirlenmiş, vicdanı kararmış insanların bir niteliğidir. Bu konumdaki insanlar belki dünyada nefislerini tatmin edebilir, emellerine ulaşabilirler ama her şeyin ayan beyan ortaya döküleceği ahirette kendilerini kötü bir sonun beklediğini asla unutmamalıdırlar.
Kuranın ifadesiyle kıyamet günü Zulmedenlere, Ebedî azabı tadın! Siz ancak vaktiyle yaptıklarınızın cezasına çarptırılıyorsunuz denilecektir.
Unutulmamalıdır ki haksızlık ve zulüm ahiret gününde zulmeden kişiyi iflasa götürür. Nitekim sevgili Peygamberimiz bir defasında: Müflis kimdir, biliyor musunuz? diye sorduğunda, Ashap: Bize göre müflis, parası ve malı olmayan kimsedir dediler. Peygamberimiz onlara cevaben şunu buyurmuştur: Şüphesiz ki ümmetimin müflisi; kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelip; şuna sövdüğü, buna iftira ettiği, şunun malını yediği, bunun kanını döktüğü, şunu dövdüğü için iyiliklerinin sevabı başkalarına verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları bittiği için hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir
Onun için her müslüman gerek kul haklarına gerekse diğer varlıkların haklarına kılı kırk yararcasına dikkat etmesi gerekir. Bunu da yaparken de önce evinden işinden arkadaşlarından çevresinden başlatmalıdır. Buralarda başlayan hassasiyet ve hak gözetme hayatın her alanına sirayet eder. Zira bunlara karşı adil ve doğru olmayan birisi başka kullara ya da varlıklara asla adil ve dürüst olamaz.
Sevgili Peygamberimizin bu konudaki bir uyarısıyla bitirelim:
Mazlumun bedduasından sakınınız. Çünkü onunla Allah arasında manevi bir perde yoktur"
Soru ve Cevaplar
Oruçluyken denizde yüzmek orucu bozar mı?
Oruçluyken duş almak da denize girmek de orucu bozmaz. Fakat ağız ve burundan vücuda su girerse o zaman oruç bozulur. Duş alırken belki buna dikkat edebilirsiniz ama yüzerken ağız ve burna su kaçması sıkça rastlanılabilir bir durumdur.
Bu yüzden oruçluyken denize girmek riskli ve doğru olmayan bir davranıştır.
Geceleyin oruca niyet eden kimse sabah seyahate çıksa orucunu bozabilir mi?
Yolculuk hali genellikle sıkıntı ve meşakkatli olduğu için yolcu olanlara birçok konuda kolaylıklar getirilmiştir.
Yolcu olanlar için namazın terkine değil kısaltılmasına veya ileri vakti bir arada kılma ruhsatı verildiği halde, namaza göre daha yorucu ve yıpratıcı olduğu için orucun terk edilmesine ruhsat verilmiştir.
Bunun için geceden niyetlendiği orucu tutarken gündüz yola çıkmak durumunda kalan kimse Hanefilere göre bu orucunu tamamlasa daha iyi olur, fakat bozması durumunda kefaret gerekmez.
Şafii mezhebine göre ise Ramazan ayında geceden niyet edilmiş orucun bile sefer durumunda bozulabileceğini söylemişlerdir. Tabi yolcu dilemesi halinde orucunu da tutabilir. Hatta tutması daha hayırlıdır.
Oruçlu olan kimsenin, abdest esnasında ağzına su verirken boğazına su kaçarsa orucu bozulur mu?
Oruçlu olan kimsenin, abdest esnasında ağzına su verirken boğazına su kaçsa; oruçlu olduğunu hatırlamadan ağzına su almışsa ittifakla orucu bozulmaz
Oruçlu olduğunu hatırladığı takdirde ağzına su verirse Hanefî mezhebine göre orucu bozulur Bilahare bir gün kaza etmek zorundadır
Şafiî mezhebine göre ise oruçlu olduğunu bildiği halde mübalağa yapmadan ağzına su almış ve boğazına kaçmışsa orucu bozulmaz Amma mübalağa etmiş ise orucu bozulur.
Her Müslümanın üzerine fıtır sadakasını vermek farz mı?
Hanefi mezhebine göre fıtır sadakası yükümlüsü sayılmak için kişinin varlıklı olması gerekir. Varlıklı olma ölçüsü Hanefilere göre meskeni, ev eşyası, elbisesi, ailesinin bir yıllık geçim masrafları ile borçları dışında artıcı nitelikte olsun olmasın 85 gr altın değerinde malı olan kimse bu mala sahip olduktan sonra bir yıl geçmiş olma şartı da aranmaksızın fıtır sadakası ile yükümlüdür.
Şafii mezhebi fıkıhçılarına göre ise, fıtır sadakasının farz olması için zenginlik ölçüsü olan nisaba malik olmak şart değildir. Şafiilere göre zengin, fakir her Müslüman fıtır sadakası ile yükümlüdür. Ancak Şafiilere göre fıtır sadakası için kişinin temel ihtiyaçlarının yanı sıra bayram günü ve gecesini yetecek kadar azığa sahip olması gerekir.
Yurtdışında çalışan kişi, sadaka-ı fıtırı bulunduğu ülke şartlarına göre mi yoksa Türkiye şartlarına göre mi verir?
Ülke ve bölgelere göre geçim standartları farklı olduğundan, sadaka-i fıtır mükellefi, kendi bulunduğu yere göre tespit edilen miktarda sadaka-i fıtrını vermesi gerekir
Günün Ayeti
Ey İnananlar! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır.
Günün Hadisi
Yoksula yapılan sadaka bir sadakadır. Bu sadaka akrabaya yapılmışsa iki sadaka demektir. Biri sadaka, diğeri sıla-i rahimdir ki bu da sadaka sayılır
Günün Dua
Ya rabbi bu mübarek ayın hürmetine bizi cehennemden koru ve cennetine al.
Günün Sözü
Mal, sadakalar vermekle hiç eksilmez. Hayırlarda bulunmak, malı yitmekten korur.
Hz. Mevlana
Ramazan Kavramları
Aleyhis- Selamın anlamı Nedir?
Selam üzerine olsun anlamına gelen bir dua ve dilek cümlesidir. Bu dua, peygamberlerin adı anılınca saygı ifadesi olarak kullanılır.
Günün Nüktesi
Cennet'e götüren amel
Muaz İbni Cebel anlatıyor: Bir seferinde, Peygamber Aleyhisselamla beraberdim. Bir gün yakınında sabah etmiştim. Yürüyorduk: "Ya Allah'ın Nebisi!
Bana bir amelden haber ver ki beni cennete koysun, cehennemden uzaklaştırsın" dedim. Buyurdular ki: "Büyük bir şey sordun. Ancak Allah-u Tealanın müesser kıldığı kimseye kolaydır. Allah'a ibadet edersin, O'na hiç bir ortak koşmazsın, namaz kılarsın, zekat verirsin, ramazan orucunu tutarsın, haccedersin.
Allah Rasulu şöyle devam ettiler: "Sana hayrın kapılarını göstereyim mi?
Oruç kalkandır, sadaka günahı söndürür.
Ve Rasulullah şu ayetleri okudular: "Görsen o vakit ki mücrimler, Rablerinin yanında başlarını eğmişler: Ey Rabbimiz! Gördük, dinledik. Şimdi bizi geri çevir, iyi bir amel işleyelim. Zira yakinen bildik derler. Eğer dilemiş olsaydık her nefse hidayet verirdik. Fakat Benden şu söz hak oldu: Elbet ve elbet cehennemi cinlerden ve insanlardan dolduracağım. O halde, tadın unuttuğunuz için bu gününüzün çatmasını. İşte biz de seni rahmetimizden uzak tuttuk. Yapıp durduğunuz işler yüzünden tadın ebediyet azabını. Bizim ayetlerimize öyle kimseler iman ederler ki, onlarla kendilerine nasihat verildiği vakit secdelere kapanırlar ve Rabb'lerine hamd ile tesbih ederler de kibirlenmezler." (secde 12-15)
Bir konu Bir Yorum
Meleklerin Duası:
"Bir topluluk Allah'ı zikretmek üzere bir araya gelirse melekler onların etrafını alır; Allah'ın rahmeti onları kaplar; üzerlerine sekinet iner ve Allah Teâlâ onları yanında bulunanlara över."
( Müslim, Zikr 39)
Dünyevi her türlü sıkıntıyı, daralmayı, çaresizliği ancak yüce Yaratanımızı hatırlayarak aşabiliriz. İnsanın kendi kendini yeterli görmesi, Allah'la irtibatını zedelediği gibi diğer varlıklara karşı da bakışını olumsuz yönde etkiler.
Kuran-ı Kerim'de bunun tesbiti : "Dikkat edin, insan kendi kendini yeterli görünce azar" ayetiyle yapılmıştır. Rabbini unutan insan hem kendi cinsine hem de diğer varlık kategorilerine zulüm ederken pervasızlaşır.
Zira çekineceği hiçbir otoritenin bulunmaması daha doğrusu bu su-i zan, gemi azıya almış bir nefs için bulunmaz fırsattır. Kendi doğrularını kendi belirler. Hatasını - sevabını ortaya koyacak hiçbir merciin bulunmadığına inanç, sonsuz arzuların baraj kapılarını açar. Ve tuğyan başladıktan sonra önünü almak zorlaşır. Tam da bu sebeble, geldiği kaynağı, bir su damlacığından yaratıldığını, en önemlisi Yaratan'ı unutmamalıdır.
Unutmamanın tek yolu ise "Hatırlatanın" kavlî ve kevnî işaretlerini okumaktan geçer: "Sabah akşam tevazu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gafillerden olma." ( Âraf, 205)