Bütün günahlardan tövbe etmek ve tövbeyi geciktirmemek gerekir. Fakat tövbe kapısı, can boğaza gelinceye kadar açıktır. Bu konuda Hz. Peygamber Efendimiz: “Bir kul can çekişmeye başlamadıkça Allah’u Teala onun tövbesini kabul eder” buyurmuşlardır. Bu hadis-i şerif, ruhu boğazına gelmeden, can çekişmeye başlamadan kulun tövbesinin kabul olunacağını bildirmektedir. Aksi takdirde can boğaza gelip, hayattan ümit kesilip ahiret ahvalinin görülmeğe başlandığı zaman, yapılan tövbe ise geçerli değildir. Bu hususta Allahu Teala Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Kötülükleri yapıp yapıp da nihayet ölüm gelip çatınca: “Ben şimdi tövbe ettim” diyenler ile kafir olarak ölünler için (kabul edilecek) tövbe yoktur. Onlar için acıklı bir azap hazırladık.” (Nisa,4/18)
Bedenle yapılan ibadetlerde vekâlet geçerli olmayıp, ibadetin bizzat mükellefin kendisi tarafından yerine getirilmesi gerekir. Mesela, mükellef ne kadar hasta olursa olsun, onun yerine başkası namaz kılamaz. Bizzat mükellef, kendisine tanınan ruhsatlar çerçevesinde namazını kılar. Oruç da böyledir.
Mal ile yapılan ibadetlerde ise vekâlet geçerlidir. Mesela bir kimse, zekât olarak hesaplayıp ayırdığı meblağı, ikinci bir kişi aracılığı ile fakirlere ulaştırabilir, malının zekâtını hesaplayıp fakirlere vermek üzere başkasını vekil tayin edebilir. Hem beden hem mal ile yapılan bir ibadet olan hacda ise, bizzat mükellef tarafından yapılmasına engel meşru bir mazeret bulunması halinde vekâlet geçerlidir. Mazeret bulunmadığı takdirde ise haccın vekâlet yolu ile yapılması geçerli olmaz. Vekâlet konusunda farz, vacip ve nafile hac arasında fark yoktur. Yani bir kimse şartlar oluştuğu takdirde farz olan hac için vekil tayin edebileceği gibi, vacip veya nafile hac için de vekil tayin edebilir.
Namaz günün belli vakitlerinde yerine getirilmesi gereken bir ibadettir. Bu farz ibadetin yerine getirilmesi için belli şartlar ve erkanlar söz konusudur. Bu şart ve erkanlar yerine getirilmeden kılınan namaz geçerli olmaz. Namaz vakti de bu şartlardan birdir. Dolayısıyla bir namaz vakti girmeden (öğlen namazı gibi) onu eda etmek geçerli değildir. Kılınansa dahi kulun üzerindeki farzıyeti düşürmez. Onun için vakti girmeden bir namazı yolculuğa çıkmak gibi bir sebep de olsa kılmak doğru ve geçerli değildir. Şayet vakit girmeden kılınmışsa vakit girdikten sonra yeniden kaza etmek gerekir.
İslam dini asla ama asla fala bakmayı veya baktırmayı caiz görmez. Fala bakma ve baktırmayı dinimiz şiddetle reddetmekte, fala bakmayı haram kabul edip yasaklamaktadır. Zira İslam dininde gayp ilmini yani gizli olan ilmi ve bilgiyi ancak ve ancak Allah bilmektedir. Allah’ın dışında hiç kimse bu ilmi bilemez. Peygamberler bile ancak Allah’ın bildirdiği kadar bir bilgiye sahiptiler.
Dolayısıyla peygamberlerin dahi bilmediği bir bilgiyi falcıların bilmesi düşünülemez. Bundan dolayı fala bakmak ve baktırmak İslam dininde haram kılınmıştır.
Günün Ayeti
Ahiret gününde size verilen nimetlerden muhakkak ki hesaba çekileceksiniz.
Tekâsur, 102/8.
Günün Hadisi
“Kim Allah için sever, Allah için buğzeder, Allah için verir, Allah için vermezse imanını kemâle erdirmiştir”
Ebu Davud, “Sünne”, 15.
Günün Sözü
Helalin hesabı, haramın azabı olduğunu unutma
Abdülkâdir-i Geylâni
Günün Duası
Allah’ım bugün yapacağım bütün hayır, ibadet ve duaları samimi ve ihlaslı yapabilmeyi bana nasip eyle.
Bunları biliyor muyuz?
Zahid kime denir?
Dünyaya rağbet etmeyen, dünyadan etek çekerek kendini bütünüyle âhirete ve Hakk’a veren, mala, mülke, makama ve şöhrete değer vermeyen, dünyayı âhirete tercih eden kimse demektir.
Günün Nüktesi
Ölüm ve Temenni…
Enes bin Mâlik radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Başına bir musibet geldi diye hiçbiriniz ölümü temenni etmesin. Mutlaka böyle bir şey temenni etmek zorunda kalırsa: ‘Allahım, benim için yaşamak hayırlı olduğu sürece beni yaşat, hakkımda ölüm hayırlı olduğu zaman da beni öldür’ desin.”
Buhârî, “Merdâ”, 19.