Hamile bayanın çocuğun cinsiyetini öğrenmesinde dini bir sakınca var mı?


  • Oluşturulma Tarihi : 14.02.2016 09:21
  • Güncelleme Tarihi :
Hamile bayanın çocuğun cinsiyetini öğrenmesinde dini bir sakınca var mı? yazının resmi

        Annenin ve çocuğun sağlığına bir zarar vermeyecekse çocuğun cinsiyetini öğrenmede bir sakınca yoktur. Kaldı ki bugün ki tıp dünyasında çocuğun cinsiyetini öğrenmek ne anneye ne de çocuğun sağlığına zarar vermemektedir.

        Cinsiyeti öğrenmek anne ve bebeğe zarar vermediğinden çocuğun cinsiyetini öğrenmede bir sakınca yoktur.

Üzerinde kul hakkı ile ölen kimse Cennete giremez mi?

      Kul hakkı kâfirlik değildir. Her Müslüman günahkar da olsa cehenneme girse bile cezasını çektikten sonra cennete girer. Cennete yalnız İslam’a inanmayanlar giremez. Ne kadar çok günahkâr olursa olsun, Müslüman, günahlarının cezasını çektikten sonra muhakkak Cennete girer. Kul bu dünyada da ahiret gününde de hakkını helal etmese Allah ahiret gününde kul hakkı suçunu işleyenin sevaplarından alır hakkı olana verir. Sevap yoksa hakkı olanın günahlarını alır hak gasbedene yazar.

       Nitekim bu hususta sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şerifte şöyle buyurmaktadır: Müflis, şu kimsedir ki, kıyamette, amel defterinde pek çok namaz, oruç ve zekat sevabı bulunur. Fakat, bazılarına çeşitli yönden zararı dokunmuştur. Sevapları, bu hak sahiplerine verilir. Hakları ödenmeden önce sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları, bunun üzerine yükletilip Cehenneme atılır.

       Kişi bir kul hakkı yemişse kul hakkını hemen ödemeli, hak sahibi ile helalleşmeli. Kul borcu ile ölürse ahiret gününde hak sahibi onu affetmese cezasını çeker. Daha sonra tekrar cennete girer.  Dolayısıyla kul hakkı ağır bir haktır. Kişi hakkını affetmese cehenneme gitmeye sebep olabilir. Ama cehenneme gidilse bile günahın cezası çekildikten sonra müslümansa cennete girecektir. Tabi cehennemin o şiddetli azabını da göz önünde bulundurmak lazım ve ona göre kul hakkına riayet etmemiz gerekir.

Hz. Peygambere cinlerden iman eden oldu mu?

     Hz. Peygamber, hâtemü'l - enbiya yani peygamberlerin sonuncusu ve en büyüğü olduğu için hem insanlara hem de cinlere peygamber olarak gönderilmiştir. Nasıl ki insanlardan bir kısım Hz. Peygambere iman etmişse aynı şekilde cinlerden de peygamberimize iman edenler olmuştur. Aynı şekilde nasıl ki insanlardan inkar eden ve iman etmeyenler olmuşsa aynı şekilde efendimizin peygamberliğini kabul etmeyen cinler olmuştur.

     Nitekim cinlerden bir gurubun efendimizi Kuran okurken dinlediğini ve bu dinlemenin neticesinde Müslüman olduğunu dahası diğer cinleri de imana davet ettiğini Kur’an-ı Kerim’den öğrenmekteyiz. Allah’u Teala bu hususta mealen şöyle buyurmaktadır:

“Ey Muhammed de ki: Cinlerden bir zümrenin Kur'an okurken dinlediği bana vahyolundu. Onlar Kur'an-ı dinlemişler de şöyle demişler: “Biz gerçekten hayranlık veren bir Kur'an dinledik ki O, hakka ve doğruya götürüyor, biz de O'na iman ettik. Rabbimize artık hiçbir şeyi ortak koşmayacağız (Cin, 38)

Günün Ayeti

Ey insanlar! Rabbinizden sakının ve bir günden korkun ki, baba çocuğuna hiçbir fayda veremez.

Günün Hadisi

Mümin kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır! Zira her işi onun için bir hayırdır. Bu durum, sadece mümine hastır, başkasına değil: Ona memnun olacağı bir şey gelse şükreder, bu ise hayırdır; bir zarar gelse sabreder, bu da hayırdır.

(Müslim, Zühd 64)

Günün Sözü

Nefis firavundur. Sakın doyurma. Başına kral kesilir.

(Hz. Mevlana)

Günün duası

Allah’ım hiçbir insanın ahını, hakkını ve bedduasını almadan ahirete intikal etmeyi nasip eyle.

Bunları biliyor muyuz?

Mecelle nedir?

    Osmanlı döneminde hazırlanan bir kanun mecmuasının özel ismi olarak kullanılmaktadır. Kanunun tam ismi, Mecelle-i Ahkâm-i Adliyye olup Tanzimatın ilanından sonra Ahmet Cevdet Paşa'nın başkanlığında bir komisyon tarafından hazırlanmış ve 57 yıl süreyle Osmanlı ülkesinde yürürlükte kalmıştır. Mecelle, söz konusu heyet tarafından bölümler halinde hazırlanmış ve tamamlanan bölümler, o devrin usulüne göre kanunlaştırılmıştır.

Günün Nüktesi

Kocasını Şikayet Eden Kadın…

Kadının biri, bir gün Halife Ömer’e gelerek dedi ki:

- Ey müminlerin emiri sana insanların en iyisini şikayete geldim. Öyle birisi ki, amelde onu geçen veya onun kadar amel eden kimse pek azdır. Geceleri sabaha kadar namaz kılar, gündüzleri de hep oruçla geçirir… Bu sözlerden sonra utancından asıl demek istediğini diyemedi ve:

- Ey müminlerin emiri, beni bağışla, diyerek çekildi.

Hz. Ömer:

- İyi iyi, Allah senden razı olsun. Sen adamını çok güzel halleriyle övdün; artık onun hakkında fazla bir şey söylemen de gerekmez, dedi.

Kadın çıkıp gittikten sonra, orada hazır bulunan sahibi Kaab b. Sûra dedi ki:

- Ey müminlerin emiri, kadın utanıp asıl şikayetini sana söyleyemedi.

- Kadının ne şikayeti varmış ki?

- Kadın kocasından, kocalık vazifelerini yerine getirmiyor diye şikayette bulunuyor, fakat bunu açıkça söyleyemiyor.

Hz. Ömer kadını geri çağırdı. Kocasına da haber gönderip yanına getirtti. Sonra Kaab b. Sûr'a:

- Bunlar arasında sen hakemlik et, diye teklif etti. Kaab:

- Sen buradayken ben nasıl hakemlik yapabilirim, dedi. Hz. Ömer:

- Benim anlayamadığım inceliği sen anladın. Bunun için onları dinleyip aralarında gereken hükmü vermek de senin hakkındır, dedi.

Bunun üzerine Kaab o adama dedi ki:

- Allah Tealâ erkeklere hitaben: “Sizin için helal ve hoş olan kadınlardan ikişer, üçer ve dörder olarak nikahlayın” (Nisâ, 3) diye buyurduğuna göre, en çok üç gün peş peşe oruç tutabilirsin; dördüncü günü tutmaman gerekir. En çok da üç sabaha kadar ibadet edebilirsin; dördüncü gece eşinle beraber olmalısın. Hz. Ömer r.a. Kaab'ın bu ince anlayışını beğendi ve:

- Senin bu buluşun öteki buluşundan da güzelmiş, dedi. Bu isabetli hükmü çok beğenen halife onu Basra kadısı yaptı.

    Kadıncağız şikayetinde: “Kocam geceleri hep ibadet eder, gündüzleri oruç tutar” deyince, maksadı fark etmeyen Hz. Ömer: “Kocanı bunlardan men mi edeyim?” demişti.

Kaynak: İbn Saad , et- Tabakâtü'l - Kebîr , 9/91.

Hamile bayanın çocuğun cinsiyetini öğrenmesinde dini bir sakınca var mı?
Doç. Dr. Zeki Uyanık
Yazarımız Kim ?

Doç. Dr. Zeki Uyanık