İslam dini kişilerin meşru işlerle uğraşmalarını ve geçimlerini helal yollardan elde etmelerini ister. Buna rağmen gayr-i meşru yolla bir kazanç elde edilmiş ve bu kazancın sahibi belli ise, bunun sahibine iade edilmesi; belli değil ise, karşılığında sevap beklenmeksizin yoksullara veya hayır kurumlarına verilerek elden çıkarılması gerekir.
Bu itibarla, gayr-i meşru yolla elde edilen para ile hac etmek uygun değildir. Aslolan, ibadetlerin helal parayla yapılmasıdır. Bununla birlikte haram parayla hacca giden kişinin haccı sahih olup, üzerinden hac yükümlülüğü kalkmış olur. Ancak, gayr-i meşru kazancın sorumluluğundan kurtulmak için, bu malı yoksullara veya hayır kurumlarına vererek elden çıkarması ve bir daha işlememek üzere tövbe etmesi gerekir.
İçki satılan bir mekanda kılınan namaz geçerli olur mu?
İbadetler hususunda bizim diğer ümmetlerden bir farkımız da yeryüzünün bize mescit kılınmasıdır. Yani temiz olduktan sonra her yerde namaz kılmamız caizdir. Nitekim sevgili Peygamberimiz bir hadisi şeriflerinde, Yeryüzü bana mescit kılındı şeklinde buyurmaktadır.
Daha da ötesi kilisede dahi temiz olduktan sonra namaz kılmak caizdir. Ancak zaruret bulunmadıkça kilisede namaz kılmak mekruhtur. Fakat namaz kılacak başka bir yer bulunamadığı takdirde, temiz olmak kaydıyla kilisede ya da içki satan bir mekanda namaz kılmada dini mani yoktur.
Ancak temiz başka bir mekan varsa namazımızı orada kılmamız gerekir.
Mirasçı olmayan bir kimseyi mirasa ortak yapmak caiz mi?
İslama göre mirasın nasıl paylaşılacağını İslam hukuku belirlemiştir bu da Kuran ve sünnetle de sabittir. İslama göre kimlerin miras alacağı ve ne kadar alacağı sabit olduğundan kimse mirasçı olmayana bir pay ayıramaz, ayırma hakkı da yoktur.
Miras, mal sahibi ölünce söz konusu olur ve kimlerin mirasçı olacaklarını hukuk belirlediğinden mal sahibi hayatta iken mal onundur, dilediğine dilediği kadar verir ama öldükten sonra bunu kimse yapamaz. Ancak miras alacak kişiler bu işe razı iseler yani hiç miras hakkı olmayan birisinin mesela dede yetimini miraslarına ortak ederlerse bunda bir sakınca yoktur. Zira artık mal mirasçılarındır. Mal sahibi de malında istediği gibi tasarrufta bulunabilir.
Hasta olan kimse oturarak namazını kılabilir mi?
İslam dini kolaylık dinidir. İslam dininde sorumluluklar ve görevler kulun gücüne göredir. Bu nedenle hastalık, kişinin ibadeti için hafifletme ve kolaylaştırma sebebi sayılmıştır.
Ayakta namaz kılmaya gücü yetmeyen veya ayakta durmakta zorlanan kimse oturarak namazını kılabilir. Rükû veya secde etmeye gücü yetmeyen kimse ima ile namazı kılabilir. Bu şekilde namaz kılan kişi rükû için başı biraz eğer, secde için ise rükûdan biraz daha fazla eğer. Oturarak namaz kılamayan, sırt üstü yattığı yerde ima eder. Bir kişi ayakta durmaya gücü yettiği halde, rüku ve secdeye gücü yetmiyorsa niyetini ve kıratını ayakta yapar, ayakta yapamadıklarını ise oturarak yapar.
Günün Ayeti
Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık. Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır. (Arâf Suresi 179. Ayet)
Günün Hadisi
Bir kimse Kâbeye gelirde de kötü söz söylemez, günah işlemezse anasından doğduğu gün gibi memleketine gider.
Günün Duası
Allahım kalbimde kine, nefrete, kıskançlığa ve cimriliğe yer verme.
Günün Sözü
Hiçbir zaman büyük konuşma, hayat seni öyle bir noktaya getiri ki, kendini sevdiklerinle savaşırken, nefret ettiklerinle selamlaşırken bulursun.
Bunları biliyor muyuz?
Ahdü Mîsâk Nedir?
Allahü Teala, Adem Aleyhisselamı yaratınca, kıyamete kadar bütün zürriyetini zerreler halinde onun belinden çıkarıp; Ben sizin Rabbiniz değil miyim? diye buyurup, onların da; Evet, sen Rabbimizsin diye verdikleri cevabı ifade eden söz demektir.
Günün Nüktesi
Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir?
Moğol İmparatorluğunun kurucusu Cengiz Hanın torunu Hülagü 1255 de ağabeyi Mengü Han tarafından Ortadoğuda henüz ele geçirilmemiş toprakların ele geçirilmesi için görevlendirilir.
Hülagu 1258 tarihinde Bağdata girerek Abbasi Halifesi Mutasımı keçeye sarıp Moğol atlarının ayakları altında ezdirerek öldürtür. Şehirde katliamlara başlar ve şehri yağmalar. Kadın, yaşlı, çocuk, hamile demeden bazı kaynaklara göre 200 bin, bazılarına göre de 400 bin kişiyi katleder. Cami, hastane, saray ve benzeri ne varsa hepsini yok eder. Kütüphaneleri ve tarihi eserleri yakar, yıkar. Milyonlarca dini ve ilmi eserin büyük bir kısmını Dicle Nehrine attırır.
Hülagunun zalimliğini anlatmak için Diclenin günlerce kan ve mürekkep aktığı söylenir.
Hülagu bir gün, şehrin dışına kurduğu karargahında, o beldenin en büyük alimi ile görüşmek istediğini bildirir. Bu haber, alimler arasında korku ve endişeye sebep olur. Kimse Hülagu tarafından öldürülmek korkusuyla bu davete icabet etmek istemez. Bu haber zamanın genç alimlerinden Kadıhana ulaşır. Kadıhan, ufak tefek tıfıl bir gençtir. Daha sakalı bile çıkmamıştır. Böylesi bir daveti kabul ettiğini söyleyerek Hülagu ile görüşmeye gidebileceğini, bunun için kendisine bir deve, bir keçi ve bir de horoz verilmesini ister.
Böyle bir fedainin ortaya çıkması ulema sınıfını rahatlatır. Çünkü bir kurban bulunmuştur. Hülagunun şerrinden korkan ulema sınıfı bu isteği hemen karşılar.
Kadıhan, hayvanlarla birlikte çadıra varır. Hayvanları çadırın dışında bırakarak içeriye girer ve kendisini tanıtır. Kendisiyle görüşmek üzere geldiğini söyler.
Hülagu, genci tepeden tırnağa süzer ve beklediği tipte birisi olmadığını görerek, Bana göndermek için bula bula seni mi buldular. Gönderecek başka birini bulamadılar mı? diye sorar.
Kadıhan gayet sakin bir şekilde; Görüşmek için iri yarı, boylu poslu birini istiyorsan, bir deve getirdim. Sakallı yaşlı birisi ile görüşmek istiyorsan, bir keçi getirdim. Eğer gür sesli birisiyle görüşmek istiyorsan horoz getirdim. Üçünü de çadırın önüne bıraktım. Onlarla görüşebilirsin! der.
Hülagu karşısındakinin sıradan birisi olmadığını anlar ve Şöyle otur bakalım diyerek ilk sorusunu yöneltir. Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir? diye sorar.
Kadıhan gayet sakin bir şekilde; Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Allahın bize verdiği nimetlerin kıymetin bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki mal mülk peşine düştük. Zevk ve sefaya daldık. Allah da bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi der.
Hülagu bu sefer ikinci sorusunu sorar. Peki, beni buradan kim gönderebilir? Cevap çok manidardır. O da bize bağlı. Benliğimize dönüp ne kadar kısa zamanda toparlanıp, bize verilen nimetin kıymetini bilir, zevk ve sefadan, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen buralarda duramazsın.