İslam inancına göre herkesin bir eceli vardır. Bu ecel ne geri ne de ileri alınabilir. Aynı zamanda her ölüm şeklide bir eceldir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyrulmaktadır: “Her ümmet için takdir edilen bir ecel vardır. Ecelleri geldiği zaman ne bir an ileri ne de geri alınamaz.” (Araf, 7/34) Bu bağlamda kişi hangi şekilde ölürse ölsün onun eceli öyle takdir edilmiştir. Örneğin trafik kazasında ölen kimse eceliyle ölmüştür. O kimse için bundan başka bir ecel yoktur. Trafik kazası, ölen kimsenin hayatını kısa kesmiyor, onu eceli gelmeden öldürmüş olmuyor. Bilakis ölen kişinin ölüm sebebi böyleydi ve vadesi dolduğundan bu kaza olmuş oluyor. Buna göre Trafik kazası, cinayet ya da bir başka ölüm şekli kişinin ecelini değiştirmez. Çünkü insanın eceli veya ömrü değişmez. O kişinin o şekilde o zaman öleceği takdir edilmiş demektir.
Ölen bir dost ya da akraba için yas tutmak, üzülmek, hüzünlenmek dinen caizdir. Hatta kişinin acısını açığa vurup ağlaması ve gözyaşı dökmesi de caizdir. Nitekim Hz. Peygamber de oğlu İbrahim ölünce ağlamış, yine can çekişmekte olan kızının oğlu kendisine arz edilince, gözlerinden yaşlar boşanmıştır. Sebebi sorulunca da “Bu Allah’ın rahmetidir, onu kullarının kalplerine koymuştur. Allah ancak merhametli olan kullarına merhamet eder.” Buyurmuştur. (Buhari, “Cenaiz” 43.) Ölünün arkasından ağlamak ve yas tutmak caiz olmakla beraber Allah’ın takdirine karşı çıkmak ve cahiliye döneminde olduğu gibi yaka-paça yırtarak ağlamak, isyan içeren sözler sarf etmek caiz değildir.
Mezheplerin ortaya çıkışı, dini sebeplere dayanmaktadır. Peygamber döneminde dini konularda bir ihtilaf söz konusu değildi. Çünkü bir problem olduğunda Hz. Peygamber’e sorularak çözümleniyordu. Hz. Peygamberden sonra, sahabe ve tabiun döneminden itibaren görüş ayrılığı başlamış asr-ı Saadetten uzaklaştıkça da bu ihtilaflar çoğalmıştır. Bu görüş ayrılıklarının belli bir nedenleri vardı.
-Kitap ve sünnette geçen bazı kelime ve cümlelerin farklı anlaşılması ve yorumlanması,
-Sözün hakikat veya mecaz anlamlarına çekilebilmesi,
-Hadislerin bilinmemesi, hadislerin sıhhat derecesi ve ölçüsü konusundaki farklı anlayışlar,
-İctihat usul ve gücünün farklılığı,
-Sosyal ve tabii çevrenin tesiri... gibi.
Bu sebeplerden kaynaklanan görüş ayrılıkları bulunmakla birlikte, müctehid imamlar devrine kadar mezheplerden söz edilmemektedir. Hemen hemen her yerleşim merkezinde birçok âlim ve müctehid bulunmakta, soruları cevaplandırmaktaydılar.
Fakat bunlara nisbet edilen bir mezhep yoktu. Bu devirde, fıkhın ve fıkıh usulünün tedrin edilmesi, nazari konularda ictihad edilmeye başlanması, fıkıh mekteplerinin teşekkül ederek münazara ve münakaşaların başlaması gibi sebeplerle mezhepler ortaya çıkmış, bir çok ameli mezhep ya da düşünce sistemi ortaya çıkmıştır. Bu mezheplerin büyük bir bölümü, taraftar bulamadığı için zamanla yok olmuştur. Ancak Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli... gibi büyük mezhepler varlığını günümüze kadar korumuştur. Bütün bu büyük mezheplerin çıkış noktası ve kaynağı aynı olduğundan hak olan bu mezheplerden herhangi birine uyabiliriz. Tabi o geri kalan hak mezheplere de sanki başka bir din ya da rakip bir mezhep veya düşmanmış nazarı ile bakmamak lazım.
Günün Ayeti
Yaradılışça siz mi daha çetinsiniz, yoksa gök mü?
Naziat, 79/27
Günün Hadisi
“Kim içinden bir iyilik yapmayı geçirir de onu yapmazsa, ona bir iyilik sevabı yazılır. Eğer onu yaparsa, on katından yedi yüz katına hatta kat kat fazlasına kadar iyilik sevabı yazılır. Kim de içinden bir kötülük yapmayı geçirir de onu yapmazsa, ona bir iyilik sevabı yazılır. Eğer onu yaparsa, bir kötülük günahı yazılır veya Allah onu siler.”
(Dârîmî, Rikâk, 70.)
Günün Sözü
Akıl fukara olunca, dil ukala olurmuş.
Namık Kemal
Günün Duası
Allah’ım bugün huzurlu ve bereketli bir gün geçirmemizi nasip eyle.
Bunları Biliyor muyuz?
Keffâret-i Yemîn:
Bir işi yapmak veya yapmamak hususunda Allah’ın ismini söyleyerek yemin eden kimsenin yeminini bozunca ceza olarak yapması gerekli olan şeydir.
Günün nüktesi
Huşû…
“Behlül Dane, huşu hakkında soru sorarlar. O da Padişah Harun Reşid’e:
“Getirin bu adama, ağzına kadar doldurulmuş bir tuluk zeytinyağı verin. Birkaç asker verip, şehrin sokaklarını dolaştırın. Eğer bir damla yağı yere dökerse, başını vurun” der. Hikmetini anlamazlar ama mutlaka bizim Behlüldane bir şeyler anlatacak diye, dediğini yapmağa koyulurlar.
Adamcağız denildiği şekilde gönderilir. Bir süre sonra adam salimen döner.
Behlüldane sorar:
Anlat bakalım şehrin sokaklarında neler gördün?
Adam cevap verir:
“Ben tuluktaki zeytinyağından başka hiçbir şey görmedim.”
Behlüldane tekrar sorar “Ama nasıl olur, falan yerde düğün dernek vardı; davullar zurnalar çalıyordu nasıl görmez, nasıl duymazsın”
Adam:
“Aman efendim bana öğle bir dert verdiniz ki başımın kesilme korkusundan başka bir şey ne duydum, ne de gördüm.”
Behlül Dane Hazretleri hikmetli sözünü kondurur:
“Namaz kılarken Azrail’in kılıcını başında bekler vaziyette; Bu namazdan sonra canını teslim alacağını hayal edersen, başka bir şey hatırına gelmez. Sende o zaman huşu içinde namazını kılarsın.”