2

İbadet ve Zaman…


  • Oluşturulma Tarihi : 04.07.2015 05:52
  • Güncelleme Tarihi :

       İnsanoğlunun yeryüzüne gönderilişinin amacı ve ilk görevi Allah’a iman ve ibadet etmektir. Nitekim Allah’u Teaşa Kur’an-ı Kerim’de bu hususta mealen şöyle buyurmaktadır: “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”

       Dünyaya geliş amacımız bu olmakla beraber insanoğlu işini, zenginliğini ya da fakirliğini öne sürerek çoğu zaman kulluğunu ve ibadetini ihmal etmektedir.

       Öyle ki bir kutsi hadiste Allah’u Teala mealen şöyle buyurmaktadır: "Ey kulum! Ben sana dünyayı verdiğim zaman, sen hep dünya ile meşgul olup beni terk ediyorsun. Dünyayı vermediğim zaman da, bir şeyler elde etmek için yine dünyaya talip oluyorsun. Peki, sen ne zaman benim ibadetim için vakit ayırıp bana ibadet yapacaksın?”

     Ne kadar da doğrudur. Hakikaten çoğumuz zengin olduğumuzda hep dünya ile meşgul olup zaman ve fırsat bulamadığımızı öne sürerek Allaha ibadet yapmayı terk ediyoruz. Fakir olduğumuz zaman da bir şeyimiz yoktur, çalışmamız lazımdır diyerek, yine Allah’a ibadet yapmayı terk ediyoruz.

       Ama insan ya fakir olur ya da zengin olur. Biz her iki durumda da çeşitli bahanelerle Allaha ibadet etmeyi terk ediyoruz.

       Peki biz ne zaman boş kalıp Allah’a ibadet yapacağız?

       Sorunun cevabını verirken şunu düşünmemiz ve idrak etmemiz gerekir ki: Yeryüzü bir imtihan sahasıdır ve bu imtihan sahasında herkes yaptıklarını görecek ektiklerini biçecek. Bu anlamda herkes ölmeden önce yaramaz olan nefsini hesaba çekmelidir. Hz. Ömer’in deyişi ile “Hesaba çekilmeden önce kişi kendini hesaba çekmelidir.”

         Tabi aslında yaramaz olan insan değil, onun nefsidir. Nefis, ne fakirken ne de zengin iken ibadet yapmaya yanaşmaz. Onun için insan devamlı olarak nefsine hitap edip onu ibadete zorlamalıdır. Çünkü eğer zengin olursa, Allah kıyamet günü; “Hz. Süleyman'dan daha mı zengindin?” Fakir olursa; “Hz. İsa’dan daha mı fakirdin?” Hasta olsa; “Hz. Eyüp'ten daha mı hastaydın?” diyecektir. Onun için hiçbir bahaneye sarılmadan Allaha karşı ibadetlerimizi yapmamız lazımdır.

     Hiçbir zaman; "Benim kalbim öldü. Ölü olan kalbim bundan sonra dirilmez" demememiz lazımdır. Allah’ı zikreden ve ibadet eden kalp paslanmış olsa da ihya olur. Çünkü zikir manevi insanın gıdasıdır. Nasıl ki yemek, su, uyku vücudun gıdası ise, zikir de insanın manevi gıdasıdır.

      Durum bu olmakla beraber vaktimizin çoğunu gaflet içerisinde geçirdiğimiz için maneviyatımız aynı duman gibi bulanık olur. Nasıl ki bir insan aç kaldığı zaman zayıflayıp güçten düşüyorsa; vakti gafletle geçirmek de insanı manevi olarak o şekilde tahrip etmektedir. Allah’ın zikrini, ibadetini yaptığı zaman aynı kuvvetli bir yemek yemiş insan gibi; insan manevi olarak güç kuvvet kazanır.

      Dolayısıyla kul imtihan dünyasında hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya yarın ölecekmiş gibi de ahirete yönelik çalışmalıdır. Yani hem dünyayı hem de ahiretini kazanmalıdır.

     Fakat dünyayı ve dünya işlerini bahane ederek ahireti ve Allah’a ibadeti ihmal etmek İslam’ın benimsediği bir davranış değildir.

      O halde zenginken de fakirken de halimize şükredip verdiğine de vermediğine Allah’a teşekkür ederek kulluğumuzu sürdürmeliyiz.

     Ve unutmayalım ki malın gerçek sahibi Allah’tır ve biz kullar sadece o malın bekçileriyiz.

Sorular ve Cevaplar

Dağıttığımız ramazan kolisini zekâttan sayabilir miyiz?

     Zekat, para olarak verilebileceği gibi aynı zamanda gıda veya benzeri bir madde olarak da vermek caizdir.  Dolayısıyla Ramazan kolisini zekat olarak vermek dinen caizdir. Verilen yardım kolilerini zekata saymada bir sakınca yoktur. Ancak zekat malı fakirlerin bir hakkı olduğundan onu fakirlere ulaştırmak zekat verene farzdır.

    Bu anlamda verilen zekatın asıl sahibine ulaşması için iyi bir araştırılması gerekir.

Oruç tutacak gücü olduğu halde tutmayan bir kimse, bu orucun fidyesini verse oruç borcundan kurtulmuş olur mu?

    Oruç için fidye verilmesi, oruç tutmaya gücü yetmeyen yaşlı kimseler ile iyileşme ümidi olmayan hastalar için geçerlidir. Hz. Peygamber ve sahabe’nin uygulaması, fidyeden bahseden ayetteki “oruç tutmakta zorluk çekenler.” (Bakara, 2/185) ifadenin yalnızca yukarıda sayılan kimseleri kapsadığını göstermektedir. Buna göre, oruç tutmaya gücü yettiği halde tutmayan veya geçici bir sebeple tutamayan kimseler hakkında fidye hükmü yoktur (Müslim, Sıyâm, 149-150).

     Ancak sağlığı yerinde ve oruç tutmaya gücü olduğu halde mazeretsiz olarak oruç tutmayanların, tutmadıkları oruçları kaza etmeleri ve mazeretsiz tutmadıkları oruçlar için tövbe istiğfar etmeleri gerekir.

Oruç tutan kimse nelere dikkat etmeli?

          Ramazan ayında oruçlu olan kimsenin, orucu bozacak maddi şeylerden kaçınması ne kadar önemli ise, orucun manasını bozan sevabını götüren, İslam ahlakına aykırı davranışlardan da sakınması o kadar önemlidir.

         Sevgili peygamberimiz bir sözünde buna işaret ederek şöyle buyurmuşlardır:  “Gıybet ederek insanların etini yemeyi sürdürenler gerçek anlamda oruç tutmuş olamazlar.”

Bir başka sözünde de şöyle buyurmuştur: “Kim ki yalan söylemeyi ve yalanla iş yapmayı bırakmaz ise Allah o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına değer vermez.”

         Dolayısıyla Oruç önemli bir ibadettir. Bu ibadet esnasında başkalarını çekiştirmek, tartışmak, gönül kırmak, yalan, iftira, gıybet, dedikodu… gibi dinimizin yasakladığı çirkin davranışlarda bulunmak, ibadet kavram ve şuuru ile bağdaşmaz.

         Nitekim Peygamber efendimiz bu konuda şöyle buyurmuştur: “Nice oruç tutanlar vardır ki tuttukları oruç karşılığı elde ettikleri şey, aç kalmış olmaktan ibarettir.”

        Ramazan ayı, insanların kendilerini hesaba çekmeleri, hatalarını fark etmeleri ve günahlarından tevbe edip Allah’a dönmeleri için bir fırsattır.

        Bu mübarek ayda Allah’ın ibadet olarak emrettiği oruç ise insana inandığını yapma ve yaşama iradesini kazandıran ruhi ve nefsi bir eğitimdir. Hakkıyla eda edildiğinde Allah’ın rızasına ve sevabına ulaştırır.

         Her Müslüman ramazan ayının kıymetini ve faziletini idrak ederek bu müstesna ayı dolu dolu değerlendirmeli, mükafatı Reyyan kapısından cennete girme olan oruç ibadetinin de önemini kavrayıp hakkıyla eda edip Allah’ın mükafatına nail olmalıdır.

Bu kadar feyizli ve bereketli bir ay ve ibadet yılda bir sefer geldiğine göre avucumuzun içinden kaçırmayalım hakkı ile eda edelim.

Oruca ne zaman ve nasıl niyet edilir?

    Orucun sahih olması için niyet etmek şarttır. Niyetsiz oruç makbul değildir. Hanefi mezhebine göre Ramazan orucuna, akşamdan itibaren kuşluk vaktine kadar niyet edilebilir. Şöyle ki:

    Normal olarak oruca, sahur yemeğini yedikten sonra niyet edilir. Ancak sahurda uyanamayıp yeme içme zamanının bittiği imsak vaktinden sonra kalkan bir kimse, güneş doğmuş olsa bile, kuşluk vaktine kadar o günün orucuna niyet edebilir. Yeter ki, imsak vaktinden sonra orucu bozacak bir şey yapmasın.

    Sahura kalkmak istemeyen bir kimse, akşamdan sonra yarının orucuna niyet edebilir, geceleyin kalkıp tekrar niyet etmesi gerekmez. Ramazan ayında tutulamayan orucu, başka günlerde kaza ederken niyetin geceleyin «tan yeri ağarmadan önce» yapılması gerekir. Keffaret oruçları da böyledir. Bu oruçlara imsaktan sonra niyet edilmez. Hanefi mezhebine göre niyet esasen kalp ile olur. Yani geceleyin, yarın oruç tutacağını kalbinden geçiren kimse niyet etmiş demektir. Oruç tutmak düşüncesi ile sahur yemeğine kalkan kimsenin bu düşüncesi de niyettir. Oruca kalp ile niyet etmek yeterlidir. Ancak kalp ile yapılan bu niyeti dil ile söylemek daha iyidir. Bu sebeple, oruç tutacak olan kimse, hem içinden niyet etmeli, hem de dili ile: "Niyet ettim Ramazan-ı şerifin yarınki orucuna" diye söylemelidir.

    Şafii mezhebine göre ise oruç niyeti iftar vaktinden seher vaktine kadar oruca niyet edebilir. Niyet de Hanefi mezhebindeki gibi yapılır.

Günün Ayeti

İnsanoğlu başıboş bırakılmamıştır. Her yaptığından hesaba çekilecektir

Günün Hadisi

İki haslet bir müminde bulunmaz. Cimrilik ve kötü ahlak.

(Tirmizî, "Birr", 41)

Günün Duası

Allah’ım bugün malıma, evime ve de ömrüme bereket ver.

Günün Sözü

İnsanın Hayatını Düzenleyen Akıl Değil, Zenginliktir.

CİCERO

Ramazan Kavramları

Kiramen Katibin Nedir?  

      Değerli, dürüst, görevini kusursuz yapan yazıcılar anlamına gelen kirâmen kâtibîn tabiri, insanların hayır ve şer, iyi ve kötü bütün yaptıklarını amel defterlerine kaydedip korumakla görevli meleklerin unvanıdır. Bunlara hafaza melekleri de denir.

Günün Nüktesi

Mal sevgisi kalbi kaplamamalı

      Büyük fıkıh bilgini, Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı Azam Ebû Hanîfe'nin (VIII. yüzyıl) ilmi faaliyetleri yanında ticaretle de meşgul zengin bir zat olduğu malumdur. Bu büyük insan, gündüz öğleye kadar mescitte talebelerine ders verir, öğleden sonra da ticari işleri ile uğraşırdı. Bir gün ders verdiği sırada bir adam mescidin kapısından seslendi:

- Ya imam, gemin battı!... (İmamın ticari mal taşıyan gemileri mevcut)

İmam-ı Azam bir anlık tereddütten sonra

- Elhamdülillah dedi.

- Bir müddet sonra aynı adam yeniden gelip haber verdi:

- Ya imam, bir yanlışlık oldu batan gemi senin değilmiş.

İmam bu yeni habere de:

- Elhamdülillah, diyerek mukabele etti. Haber getiren kişi hayrete düştü:

- Ya imam, gemin battı diye haber getirdik "Elhamdülillah" dedin. Batan geminin seninki olmadığını söyledim yine "Elhamdülillah" dedin. Bu nasıl hamdetme böyle?

İmam-ı Azam izah etti:

- Sen gemin battı diye haber getirdiğinde iç âlemimi, kalbimi şöyle bir yokladım. Dünya malının yok olmasından, elden çıkmasından dolayı en küçük bir üzüntü yoktu. Bu nedenle Allah'a hamdettim. Batan geminin benimki olmadığı haberini getirdiğinde de aynı şeyi yaptım. Dünya malına kavuşmaktan dolayı kalbimde bir sevinç yoktu. Dünya malına karşı bu ilgisizliği bağışladığı için de Allah'a şükrettim.

 

Bir Konu Bir Yorum

İmtihan:

 “O, amel bakımından hanginizin daha güzel işler yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. ” (Mülk Suresi, 2)

      Allah, kainatta var olan her şeyi belli bir amaç üzerine yaratmış ve bu ayetle de insanın yaratılışındaki gayeyi açıklamıştır. Dünya bir sınanma yeridir ve geçicidir. Hem tüm insanlar hem de dünya için, zamanı Allah indinde belirlenmiş olan bir son vardır. İnsanlar kendilerine verilen kısa ömrü, Allah’ın belirlediği ve Kuran’da kendilerine bildirilen sınırlara göre yaşamakla yükümlüdürler. Burada yaptıklarının karşılığını ise ahirette alacaklardır.

       Allah, insanları denemek için yaşamı yaratmış ve onları dünyaya geçici olarak yerleştirmiştir. Burada karşımıza çıkan olaylarla bizi sınamakta; iman edenlerle inkarcıların belli olması, inananların kötülüklerden arınması ve cennet ahlakına ulaşması için hayatı devam ettirmektedir.

     Yani dünya sadece Allah’ın hoşnutluğunu kazanabilmemiz için bir sınanma ve eğitim yeridir. Dünyada bulunma amacımızın özü, öncelikli olarak her şeyi yaratan Rabbimiz’i gereği gibi tanıyıp takdir etmemiz, O’nun emirlerini ve koymuş olduğu yasakları titizlikle korumamızdır.

     Bununla birlikte dünya hayatının geçici ve sahte bir süsten ibaret olduğunu fark etmemiz ve hayatımızı ahireti hedef alarak düzenlememizdir. Hayatını, ahireti esas alarak düzenleyen bir insan, aslında dünyada da olabilecek en güzel, rahat ve huzurlu yaşamı sürdürecektir.

İbadet ve Zaman…
Doç. Dr. Zeki Uyanık
Yazarımız Kim ?

Doç. Dr. Zeki Uyanık