Sayfa Yükleniyor...
İnsanoğlunun yeryüzüne gönderilişinin amacı ve ilk görevi Allaha iman ve ibadet etmektir. Nitekim Allahu Teala Kuran-ı Kerimde bu hususta mealen şöyle buyurmaktadır: Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.
Dünyaya geliş amacımız bu olmakla beraber insanoğlu işini, zenginliğini ya da fakirliğini öne sürerek çoğu zaman kulluğunu ve ibadetini ihmal etmektedir.
Öyle ki bir kutsi hadiste Allahu Teala mealen şöyle buyurmaktadır: Ey kulum! Ben sana dünyayı verdiğim zaman, sen hep dünya ile meşgul olup beni terk ediyorsun. Dünyayı vermediğim zaman da, bir şeyler elde etmek için yine dünyaya talip oluyorsun. Peki, sen ne zaman benim ibadetim için vakit ayırıp bana ibadet yapacaksın?
Ne kadar da doğrudur. Hakikaten çoğumuz zengin olduğumuzda hep dünya ile meşgul olup zaman ve fırsat bulamadığımızı öne sürerek Allaha ibadet yapmayı terk ediyoruz. Fakir olduğumuz zaman da bir şeyimiz yoktur, çalışmamız lazımdır diyerek, yine Allaha ibadet yapmayı terk ediyoruz.
Ama insan ya fakir olur ya da zengin olur. Biz her iki durumda da çeşitli bahanelerle Allaha ibadet etmeyi terk ediyoruz.
Peki biz ne zaman boş kalıp Allaha ibadet yapacağız?
Sorunun cevabını verirken şunu düşünmemiz ve idrak etmemiz gerekir ki: Yeryüzü bir imtihan sahasıdır ve bu imtihan sahasında herkes yaptıklarını görecek ektiklerini biçecek. Bu anlamda herkes ölmeden önce yaramaz olan nefsini hesaba çekmelidir. Hz. Ömerin deyişi ile Hesaba çekilmeden önce kişi kendini hesaba çekmelidir.
Tabi aslında yaramaz olan insan değil, onun nefsidir. Nefis, ne fakirken ne de zengin iken ibadet yapmaya yanaşmaz. Onun için insan devamlı olarak nefsine hitap edip onu ibadete zorlamalıdır. Çünkü eğer zengin olursa, Allah kıyamet günü; Hz. Süleymandan daha mı zengindin? Fakir olursa; Hz. İsadan daha mı fakirdin? Hasta olsa; Hz. Eyüpten daha mı hastaydın? diyecektir. Onun için hiçbir bahaneye sarılmadan Allaha karşı ibadetlerimizi yapmamız lazımdır.
Hiçbir zaman; Benim kalbim öldü. Ölü olan kalbim bundan sonra dirilmez demememiz lazımdır. Allahı zikreden ve ibadet eden kalp paslanmış olsa da ihya olur. Çünkü zikir manevi insanın gıdasıdır. Nasıl ki yemek, su, uyku vücudun gıdası ise, zikir de insanın manevi gıdasıdır.
Durum bu olmakla beraber vaktimizin çoğunu gaflet içerisinde geçirdiğimiz için maneviyatımız aynı duman gibi bulanık olur. Nasıl ki bir insan aç kaldığı zaman zayıflayıp güçten düşüyorsa; vakti gafletle geçirmek de insanı manevi olarak o şekilde tahrip etmektedir. Allahın zikrini, ibadetini yaptığı zaman aynı kuvvetli bir yemek yemiş insan gibi; insan manevi olarak güç kuvvet kazanır.
Dolayısıyla kul imtihan dünyasında hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya yarın ölecekmiş gibi de ahirete yönelik çalışmalıdır. Yani hem dünyayı hem de ahiretini kazanmalıdır.
Fakat dünyayı ve dünya işlerini bahane ederek ahireti ve Allaha ibadeti ihmal etmek İslamın benimsediği bir davranış değildir.
O halde zenginken de fakirken de halimize şükredip verdiğine de vermediğine Allaha teşekkür ederek kulluğumuzu sürdürmeliyiz.
Ve unutmayalım ki malın gerçek sahibi Allahtır ve biz kullar sadece o malın bekçileriyiz.
Soru ve Cevaplar
Oruçluyken denizde yüzmek orucu bozar mı?
Oruçluyken duş almak da denize girmek de orucu bozmaz. Fakat ağız ve burundan vücuda su girerse o zaman oruç bozulur. Duş alırken belki buna dikkat edebilirsiniz ama yüzerken ağız ve burna su kaçması sıkça rastlanılabilir bir durumdur. Bu yüzden oruçluyken denize girmek riskli ve doğru olmayan bir davranıştır.
Bir Müslüman Ramazan günü oruca niyet etmemiş olsa akşama kadar bir şeyler yiyip içebilir mi?
Hasta yolcu ve ileri yaşlılık durumunda olduğu için oruç tutamayacak durumda olanlar oruç tutamıyorlarsa oruca niyet etmezler. O gün onlar için oruçlulara yasak olan şeyler yasak değildir.
Ancak böyle bir özrü olmadığı halde oruca niyet etmemiş olanlar niyet vaktini geçirmişlerse artık o gün akşama kadar bir şey yiyip içemezler. Diğer oruçlular gibi bir şey yemeden beklemeleri uygun olur. Her ne kadar oruçlu değillerse de oruca hürmeten yemez ve içmezler.
Orucu mazeretsiz olarak kasten bozmanın kefareti nedir?
Hanefi mezhebine göre bir mazeret olmaksızın bilerek ve isteyerek yeme, içme veya cinsel birleşmeyle oruç bozmak dinen bir hata olup telâfisi için peş peşe iki ay +1 (2 Kameri ay+1 gün) gün oruç tutmak zorunluluğu vardır Yani bir sebep olmaksızın niyetlenilmiş farz bir orucu bozmanın cezası ara vermeden iki ay oruç tutmaktır. Ayrıca bozulan oruç için de kazası (bir gün) ilâve edilir, böylece kefaret iki ay +1 güne tamamlanır.
Şafiî mezhebine göre ise başlanmış orucu mazeretsiz olarak yeme ve içme ile bozmanın cezası sadece bir gün kaza etmektir. Ancak başlanmış orucu cinsel ilişki ile bozmanın cezası Hanefi mezhebinde olduğu gibi iki ay artı bir gündür.
Teravih namazı ismini nereden almaktadır?
Teravih namazında her selamdan sonra bir miktar oturup istirahat edildiği için bu dört rekata bir Teravih denilmiştir.
Bunun için teravih namazı ismini bu dinlenmeden almaktadır. Hz. Peygamber ve sonraki asırlarda teravih namazı kılındığında selamdan sonra biraz oturup dinlendikten sonra kalkıp namaza devam edilirdi.
Fakat günümüzde bu pek uygulanmaktadır.
Teravihte kadın kadınlara imamlık yapabilir mi?
Kadınların namazda imamlık yapması bir kadının diğer kadınlara imamlığı ve kadın-erkek karışık cemaate veya sadece erkeklere imamlığı olarak ikiye ayrılır. Kadının kadınlara imamlığı konusunda Hazret-i peygamberin hanımlarından Ümmü Seleme ve Aişe'nin kadınlara imam olarak namaz kıldırdıklarına, bu durumda öne geçmeyip ilk safın ortasında durduklarına dair ilk devir hadis kaynaklarında bilgiler vardır. Kadınların günlük beş vakit namazda olduğu gibi, teravih namazında da diğer kadınlara imamlık yapmaları İslam fakihleri tarafından caiz görülmüştür.
Bir kadının erkeklere veya kadın erkek karışık bir vaziyette bulunan cemaate imamlık yapması söz konusu değildir. Yani ehlisünnet mezhepleri kadının erkeklere imamlığını caiz görmemiştir. Ancak kadının kadınlara imamlığı caizdir.
Buna göre bayanın bayanlara teravih namazında imamlık yapıp namaz kıldırmasında dinen bir sakınca yoktur.
Günün Ayeti
Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir.
Bakara 184
Günün Hadisi
Oruç perdedir. Biriniz bir gün oruç tutacak olursa kötü söz sarf etmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa ben oruçluyum desin.
Günün Sözü
Gerçek oruç, sadece yiyip içmeyi değil, boş ve hayasızca sözleri de terk ederek tutulan oruçtur.
Hakim
Günün Duası
Allahım, Ramazan ayının hürmetine beni, ailemi, milletimi, devletimi ve de tüm inananları koru.
Ramazan kavramları
Tadîl-i Erkân nedir?
Namazın rükünlerinin düzgün ve kıvamında yerine getirilmesini ifade etmekte olup, namazın vaciplerindendir.
Günün Nüktesi
Allah üç şeyi üç şeyde gizledi
Muhammed Bâkır bir gün oğlu Câfer-İ Sâdıka şöyle demiştir: Yavrum Allah üç şeyi üç şeyde gizledi:
1. Rızâsını ibâdetlerde gizledi.
Bu sebeple hiçbir ibâdeti küçümseme; belki Hakkın rızâsı, o küçümsediğin ibâdette olabilir.
2. Gazabını, günahlarda gizledi.
O bakımdan, hiçbir günahı küçük görme; belki Hakkın gazabı onda gizlidir... Onu yaparsan gazabına uğrarsın!
3. Velî kullarını diğer insanlar içinde gizledi.
Sakın, Allâhın kullarından kimseyi hor görme! Belki hor gördüğün o kul,
Allâhın velîsi olabilir.
Esmaül Hüsna ve Anlamları
(Allahın İsimleri)
Cebbar:
Cebbar: Dilediğini cebir yoluyla yapan, kayıtsız şartsız herkese cebredecek güçte olan, hiç kimse tarafından kendisine cebir olunamayan demektir.
Büyük Tasavvufçular:
Hacı Bayram Veli:
İsmi Numan bin Ahmed, lakabı Hacı Bayramdır. 1352 tarihinde Ankaranın Çubuk Çayı üzerinde Zülfadl köyünde doğdu. Hacı Bayram-ı Veli, 14. ve 15. yüzyıllarda Anadoluda yetişti.
Sultan Murad Han verdiği ünlü bir fermanda, Hacı Bayram-ı Velinin talebelerinin, yalnız ilim ile meşgul olmaları için, onların vergi ve askerlikten muaf tutulduğu bildirmiştir.
Fatih Sultan Mehmedin İstanbulu feth edeceğini II. Mehmedin babası II. Murada bildirdiği rivayet olunur.
Bir gün medreseye birisi gelerek; İsmim Şüca-i Karamanidir. Hocam Hamideddin-i Velinin selamı var. Sizi Kayseriye davet ediyor. Bu vazife ile huzurunuza geldim dedi. O da, Hamidüddin ismini duyunca; Baş üstüne, bu davete icabet lazımdır. Hemen gidelim diyerek müderrisliği bıraktı. Birlikte Kayseriye yöneldiler ve Somuncu Baba diye bilinen Hamideddin-i Veli ile Kurban Bayramında buluştular. O zaman Hamideddin-i Veli; İki bayramı birden kutluyoruz! buyurdu ve ona Bayram lakabını verdi. Talebeliğe kabul etti. Din ve fen ilimlerinde yüksek derecelere kavuşturdu.
1412 yılında Hacı Bayram-ı Veli, hocası Hamidüddinin Aksarayda ölümünden sonra Ankaraya dönüp irşad faaliyetlerine başlar. Bu tarih, ilk Türk tarikatı olan Bayramiye tarikatının kuruluşu kabul edilir.
Hocasının vefatından sonra Ankaraya gelerek doğduğu köye yerleşti. Yeniden talebe yetiştirmekle meşgul oldu. Damadı Eşrefoğlu Rumi, Şeyh Akbıyık, Bıçakçı Ömer Sıkinî, Göynüklü Uzun Selahaddin, Edirne ve Bursa ziyaretlerinde talebeliğe kabul ettiği Yazıcızade Ahmed (Bican) ve Mehmed (Bican) kardeşler ile Fatih Sultan Mehmed Hanın hocası Akşemseddin bunların en meşhurlarıdır.
Sultan İkinci Murad Han kendisinden nasihat isteyince; İmam-ı Azamın, talebesi Ebu Yusufa yaptığı uzun nasihatı yaptı: Tebean içinde herkesin yerini tanıyıp bil; ileri gelenlere ikramda bulun. İlim sahiplerine hürmet et. Yaşlılara saygı, gençlere sevgi göster. Halka yaklaş, fasıklardan uzaklaş, iyilerle düşüp kalk. Kimseyi küçümseyip hafife alma. İnsanlığında kusur etme. Sırrını kimseye açma. İyice yakınlık peyda etmedikçe kimsenin arkadaşlığına güvenme. Cimri ve alçak kimselerle ahbablık kurma. Kötü olduğunu bildiğin hiçbir şeye ülfet etme. Bir şeye hemen muhalefet etme. Sana bir şey sorulursa ona herkesin bildiği şekilde cevap ver. Seni ziyarete gelenlere faydalanmaları için ilimden bir şey öğret ve herkes öğrettiğin şeyi belleyip tatbik etsin. Onlara umumi şeyleri öğret, ince meseleleri açma. Herkese itimad ver, ahbablık kur. Zira dostluk, ilme devamı sağlar. Bazan da onlara yemek ikram et. İhtiyaçlarını temin et. Onların değer ve itibarlarını iyi tanı ve kusurlarını görme. Halka yumuşak muamele et. Müsamaha göster. Hiçbir şeye karşı bıkkınlık gösterme, onlardan biri imişsin gibi davran.
Ölümünden sonra tarikat, müridleri Akşemsettin ve Bıçakçı Ömer Dede (Şeyh Emir Sikkinî) tarafından iki kol üzerinden devam etti.