Hastalıkta veya sıkıntılı durumda ölmeyi istemek caiz mi?
Hastalık, dert, keder, sıkıntı ve de mutluluklar hep biz insanlar için vardır. Ve bütün bunlar fani olan dünya hayatının bir gereği ve imtihanıdır. Başa gelen hayırlar ve mutluluklar bazen bizim için şer, başa gelen musibetler de bazen bizim için hayır olabilmektedir. Nitekim Allahu Teala Kuran-ı Kerimde mealen şöyle buyurmaktadır: Hayır bildiğinizde şer, şer bildiğinizde de hayır vardır.
Bundan hareketle kişinin başına ne kadar ağır ve büyük bir musibet gelirse gelsin ölümü direk istemesi, temini etmesi uygun değildir. Zira Hz. Peygamber kişinin ölümü temenni etmesini hoş görmemiş bilakis yasaklamıştır. Ancak karşılaşılan bu hadise esnasında "Allahım ölüm benim için hayırlıysa beni öldür. Eğer hayat benim için hayırlıysa beni yaşat" diye dua etmesinde bir sakınca yoktur. Sakınca olmadığı gibi aynı zamanda efendimizin de tavsiyesidir.
Anne baba çocuklarına haram bir işi yaptırabilir mi?
İslam, ana-baba hakkını çok önemser ve kutsal kabul eder. Öyle ki İslamda cennetin bir yolu da anne babanın rızasından geçtiği kabul edilmektedir.
İslam, evlada anne ve babasına karşı hürmetkâr ve aynı zamanda hizmetkâr olmasını emretmektedir. Nitekim yüce kitabımız Kuran-ı Kerimde Mealen bu konuda: Anne ve babana of bile demeyeceksin buyrulmaktadır. Onun için evlat daima anne ve babasının emrinde ve hizmetinde olması gerekir.
Şu kadar var ki, anne ve babasına yaptığı hürmet ve hizmet, İslami durumuna zarar vermeyecek şekilde olmalıdır. Yani ihtiyaçlarını dinî esasları ihlal etmeden karşılayacak.
Nitekim Hz. Peygamber döneminde birçok sahabenin ana-babaları ilk günlerde İslâmı kabul etmemiş, hatta İslâmın zıddı bir putperestlikte kalmışlardı. Bunlar da evlatlarına baskı yapıyor, İslâmı terk etmelerini istiyorlardı.
Gelen vahiyle, ana-babanın İslâma aykırı isteklerine uymamak gerektiği emredildi, ama anne ve babaları bütünüyle de terk etmemek gerektiği bildirildi. İslam dini, bizden mümkün olduğu kadarıyla anne babanın hizmetlerinde bulunmayı, dinî ölçülere zıt düşen isteklerine uymadan gönüllerini almaya gayret etmeyi istemektedir.
Buna göre her çocuk anne ve babasına bakmak, emir ve isteklerini yerine getirmek zorundadır. Ama istekleri İslam dininin esas ve emirleri ile çatıştığı anda onların bu isteğini yerine getirmeyecektir. Faraza anne ve baba İslamdan ayrıl veya namaz kılma diyorsa evlat bu isteklere boyun eğmeyecektir. Eğmek zorunda da değildir. Eğmesi durumunda ise günahkar olur.
Sadaka-i Câriye Nedir?
Sürekli sevap kazandıran sadaka anlamına gelir ve herkesin faydalanacağı süreklilik arz eden hayır demektir. Buna kurumlaşmış hayırlar da demek mümkündür. Cami ve mescidler, mektep ve medreseler, yollar ve köprüler, çeşmeler ve sebiller, hanlar ve hamamlar, her çeşit hayır vakıfları bunun örneğidir.
Bunları yapanların, yapımına vesile olanların, katkı sağlayanların amel defteri kapanmaz ve sevabı sürekli olur.
Tecdidi iman veya nikah ne zaman yapılması gerekir?
Dinden olduğu kesinlikle bilinen şeylerden birini inkar veya dini hükümleri alaya almak; dine, imana sövmek... gibi küfrü gerektiren söz ve davranışlarda bulunmadıkça "tecdid-i iman ve tecdid-i nikah" gerekmez.
Bir Müslüman, Allah korusun, küfrü gerektiren bir davranışta bulunursa, hemen kelime-i Şahadet getirerek imana dönmelidir.
Günün Ayeti
İnsanlara darlık geldikten sonra onlara bolluğu tattırdığımızda, hemen ayetlerimize dil uzatmağa kalkışırlar
Günün Hadisi
İnsanların en iyisi, geç kızıp öfkesi çabuk geçendir. En kötüsü de, çabuk kızıp öfkesini geç yenendir.
Günün Sözü
Her zaman kalbimizden gelen ve doğru bulduğumuz sese uymalıyız, çünkü o ses hiçbir zaman yalan söylemez.
Lev Tolstoy
Günün Duası
Ya rabbi bana zorluk ve sıkıntı verdiğinde sabrımı benden alma.
Bunları biliyor muyuz?
Karz nedir?
Birinin diğerine, kullanılmakla tükenen misli bir malı, daha sonra emsalini geri ödemek üzere vermesine karz denir. Buna göre karz, altın, gümüş, para veya buğday, arpa gibi misli bir malın, bir müddet sonra mislinin geri verilmesi üzere ödünç olarak verilmesidir.
Tam olarak karşılamamakla birlikte aynı manayı ifade etmek üzere Türkçe'de, ödünç ve borç kavramları da kullanılmaktadır.
Günün Nüktesi
Kelin de bir sahibi var
Vaktiyle bir derviş, nefisle mücadele makamının sonuna gelir. Meşrebin usulünce bundan sonra sadeliği seçecektir. Saç, sakal, kestirmek üzere berbere gider. Vur usturayı berber efendi, der.
Berber dervişin saçlarını kazımaya baslar. Derviş aynada kendini takip etmektedir. Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır. Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, bıçkın bir kabadayı girer içeri. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak:
Kalk bakalım kel, kalk da tıraşımızı olalım, diye kükrer. Dervişlik bu... Sövene dilsiz, vurana elsiz gerek. Kaideyi bozmaz derviş.
Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcup, fakat korkmuştur. Ses çıkaramaz.
Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar. Fakat kabadayı tıraş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder:
"Kel aşağı, kel yukarı."
Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir. Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına dalıverir. Kabadayı oracığa yığılır, kalır. Ölmüştür.
Görenler çığlığı basar. Berber ise şaşkın, bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyarî sorar: Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?
Derviş mahzun, düşünceli cevap verir:
- Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki kelin de bir sahibi var.