2

İnsan ve Din


  • Oluşturulma Tarihi : 30.03.2015 06:52
  • Güncelleme Tarihi :

Bir eşyanın kırılması hayra ya da uğursuzluğa işaret eder mi? 

    Bu deyim halk arasında dolaşan batıl ve hurafe olan inançlardan birisidir. Bardak, camın ya da bir başka eşyanın kırılması ne bir hayra ne de bir uğursuzluğa işaret etmez. Bu tarz inanışlar tamamen halk arasında dolaşan hurafelerdir inanmamak gerekir.

 

Mahkemede anlaşmalı olarak boşanma dinen de boşanma sayılır mı?

       Evlilik gibi, yuva kurmanın ve neslin devamını sağlayan kutsal bir akdin basit çıkarlara alet edilmesi dinen doğru olmayan bir davranıştır.

      Maddî bir menfaat elde etmek için veya işçi olabilmek için anlaşmalı olarak mahkemeye başvurup formaliteden hanımı boşamak dinen geçerli olan bir boşamadır. Zira Hz. Peygamber: “üç şeyin şakası da geçerlidir. Ciddisi de geçerlidir. Bunlar da nikah, boşama ve imandan çıkmadır.” Buyurmuştur.

      Dolayısıyla boşanmanın formalitesi, oyunu olmaz. Kişi kendi isteği ile mahkemeye başvurmakta ve hâkimden kendilerini boşamasını istemektedir. Durum bu olunca mahkeme bu eşleri boşadığında boşama meydana gelir.

     Buna göre evlilik ciddi bir müessesedir ve bu müesseseyi her daim muhafaza etmek gerekir. Bu tarz şeyler nikaha zarar verir, nikahın düşmesine sebep olur.

 

Adak kurbanı için kesilen hayvanın dişi ya da erkek olması arasında bir far var mı?

       Eti yenilmesi helal olan bütün büyük baş ve koyun keçi gibi küçük baş erkek ve dişi hayvanlardan hem adak hem de kurban olur. Kurban ya da adak hususunda caizlik anlamında erkek ile dişi hayvan arasında bir fark yoktur. Her iki hayvan cinsinden de kurban ve adak olur.

      Fakat Peygamberimizin mümkün mertebe koç kesmesini dikkate alan fakihler, koç kesmenin koyun kesmeye göre daha faziletli olduğunu söylemişlerdir. Bunun da sebebi hayvan neslinin devamı içindir. Dişi hayvanlar doğurduğu için kesilmesi ikinci planda bırakılmıştır.

 

Yemek yerken konuşmanın bir sakıncası var mı?

      Yemek yerken konuşmanın dinen bir sakıncası yoktur. Hatta yemek yerken konuşmak müstehaptır. Dinen yemek yerken konuşmanın bir sakıncası olmamakla birlikte toplum olarak yemek yerken konuşulmaz şeklinde bir örf oluşmuştur. Ancak bu örfün ve anlayışın İslam dininde yeri yoktur.

 

Ölen anne babamız için hacca birini göndere bilir miyiz?

  Üzerine hac farz olup da, bunu yerine getiremeden ölen kişi, vasiyet etmişse, vasiyetinin yerine getirilmesi gerekir. Vasiyet etmemişse, varisleri isterlerse onun adına hac yapabilirler.    

       Nitekim hacca gitmeyi adayan, fakat edâ edemeden ölen bir kadının kardeşi, ne yapması gerektiğini öğrenmek amacıyla Hz. Peygamber'e sorduğunda Hz. Peygamber, "ölen kardeşinin borcu olsaydı öder miydin?" diye sormuş, adam da, "evet ya Rasulallâh!" deyince, Allah Resulü: "O halde Allah'a karşı olan borcunu da öde! Çünkü o ödenmeye daha lâyıktır." buyurmuştur.

         Buna göre kendisine hac ibadeti farz olduğu halde eda etmeden ölen kişinin yerine hacca gidilebilir.

        Ancak ölünün yerine gidecek kimsenin Şafii Mezhebine göre daha önceden hacca gitmiş olması gerekir. Şayet daha önceden hacca gitmemiş ise başkasının yerine hacca gidemez. Fakat Hanefi mezhebine göre daha önce hacca gitmemiş kimse başkasının yerine hacca gidebilir.

Günün Ayeti

İnanmış olarak yararlı iş işleyenin emeği inkâr edilmeyecektir. Biz şüphesiz onu yazmaktayız.

Enbiya 94

Günün Hadisi

Nerede olursan ol Allah’a karşı gelmekten sakın

Tirmizî, Birr, 55.

 

Günün Sözü

Evdeki hesabımız bile çarşıya uymuyorken, ahiret hesabımızın vay haline.

Necip Fazıl Kısakürek

Günün Duası

Allah’ım bugün herkese hayal ettiği hayırlı nasipleri ve amelleri nasip et.

Bunları biliyor muyuz?

Kavli Sünnet nedir?

Hz. Peygamberin dinî konulardaki sözlerini ifade eden bir kavramdır.

 

Günün Nüktesi

Edep Ya Hû!

Osmanlı devrinde yaşamış arif ve meşhur şair Yusuf Nâbi 1678 yılında bir kafile ile hac yolculuğuna gider. Kafilede devletin ileri gelen paşaları da bulunur. Kafile hicaz bölgesine girince Hz. Peygamber’i ziyaret aşkı Nâbi’yi iyice sardı; öyle ki, vücudu bir hoş oldu, uykusu kaçtı, hiç uyumadı. Gece yarısı kafile Peygamber şehri Medine-i Münevvere’ye yaklaştı. Kafilede bulunan Râmi Mehmet Paşa o esnada kıble tarafına doğru ayaklarını uzatmış uyuyordu. Rasûl-i Kibriya’nın beldesine girerken arkadaşlarında gördüğü bu manzara Nâbi’ye hiç de hoş gelmedi. Paşayı uyandıracak bir şekilde şu meşhur beyitleri söylemeye başladı:

Sakın terk-i edebden…

Sakın terk-i edebden kûy-ı Mahbûb-i Hudâ’dır bu

Nazar gâh-i ilahîdir, Makam-ı Mustafa’dır bu

Felekde mâh-i nev, Bâbüsselâm’ın sîne-çâkıdır

Bunun kandili Cevzâ, matla’-i ziyâdır

Habib-i Kibriyâ’nın hâbgâhıdır fazilette

Tefevuuk-kerde-i Arş-ı Cenabı Kibriyadır bu

Bu hâkin pertevinden oldu deyeûr-i adem zail

Amâdan açdı mevcûdût düş çeşmin tûtiyâdır bu

Muraât-ı edeb şartıyla gir Nâbi bu dergaha

Metâf-ı kudsiyandır cilvegah-ı enbiyâdır bu Ey Nâbi

 

Açıklaması:

      Burası Allah’ın sevgilisinin beldesidir. Allah’ın nazar buyurduğu, Ravza-i Nebîdir.  Bu gökteki yeni ay, Bâbüsselâm kapısının yüreği yanık âşığıdır. Ayın kandili Cevza yıldızı bile ışığının nurunu ondan almaktadır. Burası, Allah’ın sevgilisinin ebedî istirahatgâhının, türbesinin bulunduğu yerdir ve fazilet bakımından Allah’ın arşının bile üstündedir. Bu toprağın ziyasından, yokluğun karanlıkları ortadan kalktı. Bütün yaratılmışların görmeyen gözleri açıldı, çünkü bu toprak, gözlere şifa veren sürmedir. Ey Nâbi, bu dergâha edebin şartlarına dikkat ederek gir; sakın basite alma. Burası, büyük meleklerin etrafında pervane gibi döndüğü, peygamberlerin eğilip eşiğin öptüğü bir yerdir.

      Bu beyitleri işiten paşa, gözünü açtı, hemen kendine geldi, ikazın sebebini anladı, ayaklarını topladı; doğruldu.

      Nâbiye dönerek: “Ne zaman yazdın bunları? Senden başka duyan oldu mu onları?” diye sordu. Yusuf Nâbi: “Bunları daha önce her hangi bir yerde söylemiş değilim. Şimdi, sizi bu halde görünce elimde olmadan yüksek sesle söylemeye başladım. İkimizden başka bilen yok!” dedi. Paşa: “Öyleyse bu aramızda kalsın” diye ikaz etti.

      Nâbi sustu yola devam ettiler. Kafile, sabah ezanına yakın Hz. Rasulullah’ın mescidine yaklaştı. Bir de baktılar ki, mescidin minarelerinden müezzinler, ezandan önce, Nâbi’nin “Sakın terk-i edebden” beytiyle başlayan nâtını okuyorlar. Nâbi ve paşa hayret ettiler. Mescide girdiler, namaz kılındıktan sonra, hemen müezzinin yanına koştular. Nâbi, heyecanla: “Allah adına, peygamber aşkına söyle, sen ezandan önce okuduğun o beyitleri kimden, nereden ve nasıl öğrendin?” diye sordu. Müezzin önce cevap vermek istemedi. Nâbi ısrar ve rica etti. Bunun üzerine müezzin: Rasûl-i Kibriyâ efendimiz, bu gece bütün müezzinlerin rüyasını şereflendirerek: “Ümmetimden Nâbi isimli birisi beni ziyarete geliyor. Bana olan aşkı her şeyin üzerindedir. Kalkın ezandan önce, onun benim için yazdığı beyitleri okuyarak kendisini karşılayın, mescidime girişini kutlayın.” buyurdu. Biz de Efendimizin emirlerini yerine getirdik, dedi.

        Nâbi hepten şaşırdı ve heyecanlandı, dayanamadı ağladı. Gözyaşları içinde müezzine tekrar: “O iki cihanın Efendisi, gerçekten Nâbi mi dedi, o benim ümmetimdendir mi” buyurdu. diye sordu. Müezzin: “Evet, Nâbi dedi, o benim ümmetimdendir buyurdu.” deyince Nâbi bu iltifata daha fazla dayanamadı, sevincinden düşüp bayıldı. Bir zaman sonra ayıldığında paşayı ve müezzini yanında ağlarken buldu.

 

İnsan ve Din
Doç. Dr. Zeki Uyanık
Yazarımız Kim ?

Doç. Dr. Zeki Uyanık