2

İnsan ve din


  • Oluşturulma Tarihi : 02.05.2016 07:09
  • Güncelleme Tarihi :

Manevi Aşkın Kadim Şehri… KUDÜS

 

Bu yazıyı, umre ziyaretimizin ilk durağı olan Enbiya-i izamın toplandığı, İslam’ın ilk Kıblesi, ikinci Mescid, üçüncü Harem olan Mescid-i Aksa’yı içinde barındıran 5 bin yıllık kadim şehir Kudüs’ten yazıyorum.

Bu tarihi ve manevi şehirde bulunmak inanılmaz bir duygu. Zira Kudüs neredeyse insanlık tarihi kadar kadim ve aynı zamanda Hz. İbrahim, İsmail, İshak, Yakup, Yusuf,  Davud, Süleyman, Musa, Harun, İsa, son peygamber Hz. Muhammed Mustafa’nın ve adını bildiğimiz, bilemediğimiz nice peygamberlerin gelip geçtiği, ruhaniyetinin ve kokusunun var olduğu mukaddes bir şehir.

 

Yabusiler, Babiller, Persler, Makedonya Büyük İskender, Romalılar, Bizanslılar, Hz. Ömer, Haçlılar, Selahaddin Eyyubi, Memluklar, Osmanlı, İngiliz, … Kimler geldi kimler geçti. Tarih boyunca nelere tanık oldu kadim şehir Kudüs…

Uzun tarihi boyunca Kudüs, 2 defa yok edildi, 23 defa işgal edildi, 52 defa saldırıya uğradı ve 44 defa ele geçirilip tekrar kurtarıldı. Ona sahip olanların kimi adildi hükmederken kimi zalimdi…

Manevi aşkın kalbi kadim şehir Kudüs, İslam’ın, Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın kutsal kabul ettiği şehir… Öyle ki bu güzel şehirde inançlar mekan anlamında iç içe girmiş durumda. Cami, Kilise, Sinagog aynı sokakta bulunmaktadır. Nitekim Hıristiyanlar için çok büyük bir önemi olan Kıyamet Kilisesi ve Filistin fethedildiğinde inşa edilen Hz. Ömer Camisi birbirinin yüzüne bakmaktadır.

Tarihi Şehir Kudüs’te bazı mekânlar, üç inanç açısından kutsal kabul edilmektedir. Örneğin Hz. Peygamberin miraca yükselirken bineği Burak’ı bağladığı “Burak Duvarı” aynı zaman da Yahudilerin “Ağlama Duvarı”.

Kur’an-ı Kerim’de “Tur Dağı” diye geçen “Zeytin Dağı”, Hıristiyan inancında Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği, Yahudilikte ise kıyamet günü sırat köprüsünün kurulacağına ve cennete ilk ve en erken girecek olanların bu tepeye defnedilmiş kişiler olduğuna inanılan yerdir.

İnançlar, bu şehirde öyle iç içe girmiş durumdalar ki “Zeytin Dağı” eteklerinde bulunan mezarlık, üç inanç mensuplarının ayrı bölümlerde de olsa defnedildiği ortak kabristan olmuş.

 

Sion tepesi, Hz. Davut’un mezarını, Hz. İsa’nın son akşam yemeğini yediği yeri ve Osmanlıdan kalan camiyi içinde barındırmakta...

Kadim Şehir Kudüs, aynı zamanda bizim Mardin, Gaziantep, Urfa misali adeta bir taş medeniyeti, her taşında insanlık tarihinden izler bulmak mümkündür. Kudüs, o kadar bizim şehirlerimize benziyor ki çarşısı İstanbul Mısır Çarşısı gibi…

Ecdat, başta Kudüs olmak üzere Filistin’in bütün şehirlerine hizmet götürmüş. Kanuni’nin Kudüs’ü korumak için yaptırdığı surlar, Bahr Camii, Mahmudiye Camii, eski ve yeni Saray binaları, Kaleler, Çarşılar, Kervansaraylar, Saat Kulesi (Adana, İzmir saat kulelerinin aynısı)… Bunların sadece birkaçıdır.

 

Kudüs’te hala ecdadın izlerini, hükmünü ve adaletini görmek mümkündür. Nitekim Kıyamet Kilisesi’nin üst penceresinde 164 yıldır duran merdiven bunun en güzel vesikasıdır. Zira bu merdiven 1852’den beri o pencerede duruyor. Sebebi ise bir Osmanlı Fermanıdır. Fermanın gerekçesi şu: Hıristiyanlar, Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği tepe olan “Golgotha” da inşa edilen bu kilisede Hz. İsa’nın yeniden dirileceğine inanır. Farklı mezheplere mensup Hıristiyanlar bu kutsal mekânın temizliğinde anlaşamayınca kanlı kavgaya tutuşurlar. Hal böyle olunca Osmanlı, 1852’de fermanını yayınlar. O ferman şöyle başlamaktadır:

 “Kutsal mekânlara ben geleceğim, milimi milimine kimim nereyi temizleyeceğini belirleyeceğim. Bundan sonra bir taşı yerinden oynatanın kafası yerinden oynamıştır biline...”

Bu ferman kilisesin önünde okunurken Ermeni bir papaz cama dayadığı merdivenin basamağında temizlikle uğraşıyordu. Papaz fermanla derhal aşağı indirildi ve merdiven orada kaldı. Günümüzde de hala orada durmaktadır.

 

Penceredeki merdiven, ecdadın hükmünü ve adaletini gösterdiği gibi rollerin nasıl değiştiğini de göstermektedir. Çünkü Müslümanlar iki asır evvel Hıristiyanlara, Yahudilere hükmedip adalet dağıtırken, günümüzde maalesef tefrika ve çekişmeden dolayı geçmişte adalet dağıttıklarından adalet bekler duruma gelmiş. Bu da bizi üzmektedir.

 

Bir Müslüman’ı üzen hususlardan birisi de Hz. Peygamberin hadisinde, “İbadet için sadece üç mescide yolculuk yapılır.” (Buharî, Enbiyâ, 8; Müslim, Mesâcid, 2) dediği ve üçüncü harem olarak bildirdiği, İslam’ın ilk kıblesi Mescid-i Aksa’ya ve diğer camilere giriş ve çıkışların İsrail polislerinin kontrolünde, hatta bazen rencide edici soruları nezaretinde yapılmasıdır.

 

Bizi üzen bir başka husus, başta Kudüs olmak üzere gördüğümüz bütün Filistin şehir ve mahallelerin giriş ve çıkışlarının yine aynı şekilde İsrail askerlerinin kontrolü ile sağlanmasıdır. Bu yönü ile Kudüs ve dolayısıyla Filistin Müslümanlar için açık bir cezaevi gibi…

Bunun yanında aynı şehirde yaşamalarına rağmen iki halk arasındaki ekonomik imkan ve fark Müslüman’ı üzen bir başka durum olmaktadır.

 

Bu kadar hüzün içinde tabiî ki bizi sevindiren hususlarda söz konusudur. Bu kadim şehirde tarihi ve manevi yönü olan mekanların yıkılmamış olması, yani manevi hafızayı hatırlatan ve canlı tutmaya yarayan yapıtların yıkılmaması bu kadar hüzün içinde bizi tebessüm ettiren en önemli ve en güzel olan husustur.

 

Bu anlamda, İslam açısından önemli kabul edilen Kubbetü’s- Sahra, Hacar-i Muallak, Hz. Peygamberin miraca yükseldiği yer ve ayak izi,  Hz. İbrahim’in, İshak’ın, Sare’nin, Yunus’un, Musa’nın, Selman-ı Farisi’nin, Rabiatü’l- Adeviyye’nin kabir ve makamları, Nurettin Zenginin minberi gibi değerlerin korunarak günümüze kadar gelmelerini sağlamak buna örnek verilebilir.

 

İslam için önemli olan bu mekanların inşasında şüphesiz Kudüs fatihi ve vizyon adamı Selahattin Eyyubi’nin büyük emeği vardır. Zira Selahattin Eyyubi Kudüs’ü haçlılardan kurtardığında diğer inançların Kudüs’te var olan mekânlarının yanında ya da karşısında İslam’ı sembolize eden, İslam için önemli kabul edilen mekanları inşa ettirmiştir. Ecdadımız da bu eserleri muhafaza ederek günümüze kadar gelmesini sağlamıştır.

Gezimizde şunu da müşahede ettik ki Filistin halkı bizi çok seviyor ve saygı duyuyor. Gezdiğimiz diğer İslam ülke ve şehirlerinden sonra şunun da farkına vardık ki Türkiye ayağa kalkmadıkça ümmet-i İslam ayağa kalkamaz.

Bundan olacaktır ki Türkiye’nin ayağına çelme takma ve içeriye hapsetme adına terör belasını başımıza musallat etmektedirler.

 

Bu duygu ve düşüncelerle barışı simgeleyen zeytin dallarının gölgesinde bir gün kadim şehre tekrar barışın gelmesi umudu ile İslam’ın ilk kıblesi Mescid-i Aksa’da namaz kılma şerefine nail olduk.

 

Kudüs’ü ve dolayısıyla Filistin’in bazı şehirlerini 4 gün gezdik ama bitiremedik. O kadar gezilecek tarihi ve manevi güzel yerleri var ki hakikaten her Müslüman’ın görmesi gerekir.

Bu anlamda Diyanet İşleri Başkanlığımıza Kudüs bağlantılı Umre programlarını başlattığı için tebrik ve teşekkür ediyor, bundan böyle bütün hac ve umre organizasyonlarının da Kudüs bağlantılı olmasını temenni ediyoruz.

 

Mahzun Kudüs’ün esaretten kurtulması duası ve temennisi ile…

İnsan ve din
Doç. Dr. Zeki Uyanık
Yazarımız Kim ?

Doç. Dr. Zeki Uyanık