2

İnsan ve din


  • Oluşturulma Tarihi : 27.05.2016 07:05
  • Güncelleme Tarihi :

Birçok mezhep olmasının nedeni nedir?

Mezheplerin ortaya çıkışı, dini sebeplere dayanmaktadır. Peygamber döneminde dini konularda bir ihtilaf söz konusu değildi. Çünkü bir problem olduğunda Hazreti Peygamber'e sorularak çözümleniyordu.

Peygamberden sonra, sahabe ve tabiun döneminden itibaren görüş ayrılığı başlamış asr-ı Saadetten uzaklaştıkça da bu ihtilaflar çoğalmıştır. Bu görüş ayrılıklarının belli bir nedenleri vardı.

-Kitap ve sünnette geçen bazı kelime ve cümlelerin farklı anlaşılması ve yorumlanması

-Sözün hakikat veya mecaz anlamlarına çekilebilmesi

-Hadislerin bilinmemesi, hadislerin sıhhat derecesi ve ölçüsü konusundaki farklı anlayışlar.

-İctihat usul ve gücünün farklılığı

-Sosyal ve tabii çevrenin tesiri gibi…

Bu sebeplerden kaynaklanan görüş ayrılıkları bulunmakla birlikte, müctehid imamlar devrine kadar mezheplerden söz edilmemektedir. Hemen hemen her yerleşim merkezinde birçok âlim ve müctehid bulunmakta, soruları cevaplandırmaktaydılar.

Fakat bunlara nisbet edilen bir mezhep yoktu. Bu devirde, fıkhın ve fıkıh usulünün tedrin edilmesi, nazari konularda ictihad edilmeye başlanması, fıkıh mekteplerinin teşekkül ederek münazara ve münakaşaların başlaması gibi sebeplerle mezhepler ortaya çıkmış, bir çok ameli mezhep ya da düşünce sistemi ortaya çıkmıştır. Bu mezheplerin büyük bir bölümü, taraftar bulamadığı için zamanla yok olmuştur. Ancak Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli gibi büyük mezhepler varlığını günümüze kadar korumuştur.

Bütün bu büyük mezheplerin çıkış noktası ve kaynağı aynı olduğundan hak olan bu mezheplerden herhangi birine uyabiliriz. Tabi o geri kalan hak mezheplere de sanki başka bir din, ya da rakip bir mezhep veya düşmanmış nazarı ile bakmamak lazım.

Kişi abdestsizken Kur’an-ı Kerim’e dokunmadan Kur’an okuya bilir mi?

Abdest, ibadetleri yerine getirmeyi mubah kılan, kulun bu ibadetlere manen ve ruhen hazırlanmasına ve bu ibadetlerden azami verim elde etmesine yardımcı olan vasıta bir ibadettir. Abdestsiz olan kimsenin Kabeyi tavaf etmesi, Kur’an’a dokunması, onu elle tutması caiz görülmez.

Abdestsiz kimsenin Kur’ana bakarak ya da ezberden Kur’an okuması caiz görülmüştür. Ancak mümin’in Kur’an okurken abdestli olması, hatta hayatının her safhasında abdestli gezmesi hem Kur’an’ın bereketinden istifade etmesi, hem de maddeten ve ruhen kötülüklerden arınıp, yapmış olduğu güzel amellerden azami ölçüde verim elde etmesi açısından önemlidir.  

Aynı şekilde televizyonda ya da bilgisayarda Kur’an okuyan programları takip eden kimse, takip ettiği yerleri sessizce tekrarlıyorsa, Kur’an okumuş gibi olur bunun için de abdestli olması gerekmez. Çünkü Kur’an-ı Kerime dokunmamış olmaktadır.

Ramazan sıcak bir aya denk geldiğinden onu kazaya bırakmak caiz mi?

Ramazan ayının sıcak günlere rastlaması ile bir kimsenin de çalışmak mecburiyetinde olması, orucu bırakıp ve sonra kaza etmesine cevaz vermez. Müslüman, her işini Allah'ın emrine göre ayarlamak mecburiyetindedir. Yoksa dinin hükümlerini kendi durumuna ve keyfine göre zorlaması, kendini aldatmak ve ahiret hayatını harap etmek olur.

Günün Ayeti

Nimetlerime şükrederseniz ben onları artırırım.

Günün Hadisi

Yemek yiyip veya su içtikten sonra, bunlara hamd eden kulundan Allah razı olur.

Günün Sözü

Gelecek, bugünden ona hazırlananlara aittir.

Malcolm X

Günün Duası

Ya rabbi bugün hakkımda hayırlı olmayan hiçbir işi bana nasip etme.

Bunları Biliyor muyuz?

Sahife Nedir?

Hz. Peygamberden önce gelen peygamberlere gönderilen küçük kitaplardan her birine verilen isimdir.

 

Günün Nüktesi

Sen doğru ol kem belasını bulur…

Dervişin biri eski İstanbul sokaklarında:

-Sen doğru ol kem belasını bulur. Sen doğru ol kem belasını bulur’ diye diye dolaşıyormuş. Padişahın biri tebdil-i kıyafet çarşıda gezerken dervişin sözlerini duymuş, ilgisini çekmiş ve dervişe:

-Her gün sarayıma gel seninle muhabbet ederiz’ demiş.

Dervişimiz ertesi gün sarayın kapısına gitmiş padişahın karşısına çıkarılmış sohbet muhabbet zaman geçmiş saraydan ayrılırken padişah dervişin cebine bir altın konulmasını emretmiş. Sarayın dışında dervişimizi takip eden sahte derviş kılıklı biri yanına yanaşmış,

-Ya arkadaş, Padişah seni neden saraya davet etti? Derdi neymiş?’ falan filan bir yığın sorgu suale tutmuş. Her gün bir altın aldığını da öğrenince ‘Onun yaptığı işi ben de yaparım’ diye düşünmüş. Sormuş,

-Ya kardeş, her gün ben de seninle gelsem rahatsız olmazsın değil mi?’ demiş belki Padişah bana da bir altın verir çoluk çocuğum nasiplenir.’

İyi dervişimiz:

-Padişahım kabul ederse neden olmasın sende gelirsin tabii demiş.

Gel zaman git zaman padişah her muhabbet sonrası bir ona bir öbürüne birer altın verdirir olmuş. Sahte derviş bir sabah gerçek dervişimizi çorba içmeye davet etmiş. Garsona da gizlice arkadaşının çorbasına bol sarımsak koymasını tembihlemiş. Gerçek dervişin

-Padişah’ımla muhabbet ederken kötü kokarım sözlerine sözüm ona çare de üretmiş

-Ağzına mendil tutarsın kardeşim demiş. O gün aynen böyle olmuş bizim derviş ağzını mendille örterek padişahla söyleşisini sürdürmüş. Bu arada sahte derviş fırsat bulduğunda Padişahın kulağına eğilip,

 -Efendim arkadaşım ağzını mendille neden kapatıyordu biliyor musunuz, ağzınız kokuyormuş o kokuyu duymamak için demiş.

-Padişah çok sinirlenmiş çağırın o dervişi demiş. Gerçek dervişimize sarayın fırıncısına verilmek üzere bir pusula vermiş ve

-Al bunu fırıncıya götür demiş. Okuma yazması yok tabii tam kapıdan çıkıp fırıncıya gidecekken sahte derviş:

-İstersen ver o pusulayı ben götüreyim fırıncıya, belki Padişah ekmek lütfetmiştir çocuklara götürürüm senin ekmeğe ihtiyacın mı olur? demiş.

-Onunda okuması yok, pusula böylece sahte dervişin elinden fırıncıya ulaşmış. Fırıncı kâğıtta yazılan ‘bunu sana getireni kızgın fırına at’ emrini hemen yerine getirip sahte dervişi küt, alev alev yanan kızgın fırına yollamış. Ertesi gün gerçek derviş yine saraya gelmiş. Padişah şaşırmış:

- Hayrola sen dün fırıncıya gitmedin mi ? diye sormuş. Derviş de olanları bir bir anlatmış. Padişah dervişin kulağına eğilmiş:

-Sen doğru ol, kem belasını bulur demiş.

İnsan ve din
Doç. Dr. Zeki Uyanık
Yazarımız Kim ?

Doç. Dr. Zeki Uyanık