Sayfa Yükleniyor...
Şükür secdesi niçin ve nasıl yapılır?
Şükür secdesi bir nimetin kazanılmasından veya bir felâket ve musibetin atlatılmasından dolayı kıbleye dönerek tekbir alıp secdeye varmak, secdede iken Allaha hamd ve şükür ettikten sonra yine tekbir alarak ayağa kalkmaktır.
Hz. Peygamberin ve ashabın ileri gelenlerinden birçoğunun çeşitli sebeplerle şükür secdesi yaptıklarına dair rivayetler bulunduğu için şükür secdesi bu gibi durumlarda müstehap kabul edilmiştir.
Şükür secdesi yapılış itibariyle tıpkı tilâvet secdesi gibidir. Abdestli iken şükür secdesine niyet edilir, eller kaldırılmadan Allahüekber diyerek tekbir alınır, secdeye varılır, mümkün olduğu kadar uzun secde edilir, sonra da selâm verilir.Ancak şükür secdesinin namazın peşine yapılması mekruhtur. İnsanlar yapılan bu secdeyi namazdan zannedebilirler.
Şükür secdesi için, taharetin yani abdestin şart olup olmadığı hususunda ulema ihtilaf etmiştir. Bazıları, namaza kıyas ederek şükür secdesi için de taharetin şart olduğunu söylerken, bazıları da şart olmadığını söylemişlerdir. Ancak abdestsiz yapılamaz görüşü daha kabul görmüştür. Yani şükür secdesi abdestsiz yapılmamalıdır.
Yolda bulduğumuz parayı harcayabilir miyiz?
Başkalarının rızası olmadan mallarını ellerinden almak caiz olmadığı gibi, kaybettikleri mal ya da eşyayı alıp sahiplenmek de caiz değildir.
Bir kimse bir yerde bir miktar para veya eşya bulsa onu sahibine vermek üzere alabilir. Ancak kendine mal edinmek üzere alması başkasının malını gasp etmek hükmündedir. Buna göre buluntu eşya veya para konusunda takip edilecek yöntem şöyledir:Bulunduğu yerde bırakıldığı takdirde telef olmasından korkulan bir şeyi sahibine vermek üzere almak vacip; telef olmayacak şeyleri almak ise mubahtır.
Bir kimse bulduğu bir şeyi alırken, onu sahibine teslim etmek üzere aldığına çevresindekileri şahit tutar. Bulunan eşyanın sahibi çıkar ve onun kendisine ait olduğunu ispat ederse eşyayı ona teslim eder.
Buluntu eşya, onu sahibine vermek üzere alanın yanında emanet durumundadır. Bir kusuru olmaksızın bu mal kaybolsa veya telef olsa, sahibi çıktığında bedelini ona ödemekle yükümlü olmaz.
Buluntu eşyayı elinde bulunduran kimse bunu malın değerine göre uygun görülen bir süre ilan eder ve bekler. Sahibi çıkmazsa o malı yoksul kimselere sahibi adına tasadduk eder.Aynı şekilde bulunan para ise ilan edilir. Belli bir zaman ilan edildiği halde sahibi çıkmazsa kaybedenin hayrına bir fakire veya hayır kuruluşuna bağışlanabilir. Ama kişinin kendine alıp harcaması doğru değildir.
Para peşin mal veresiye şeklinde yapılan alışveriş caiz mi?
Ticarette yani alım satım akitlerinde malın peşin olması asıldır. Bedeli ise tarafların anlaşmasına göre peşin de vadeli de olabilir. Ancak örfe ve ihtiyaca binaen, Hz. Peygamber bazı durumlarda paranın peşin malın vadeli olarak satılmasına izin vermiştir. Bu şekilde yapılan alım satım akdine selem veya selef denilir.
Nitekim Hz. Peygamber bir hadisinde; Hurmada selem yapan kişi, belirli ölçekle, belirli tartı ile ve belirli süreye kadar selem yapsın buyurmuştur (Buhari, Selem, 2).
Selem akdi yani para peşin mal veresiye şeklinde yapılan alış veriş ancak misli mallarda yapılabilir. Bu şekilde yapılan satış akdinin caiz olması için de paranın peşin, malın cinsinin, miktarının, niteliklerinin belli olması, malın teslim tarihinin ve teslimi masraf gerektiriyorsa teslim yerinin belirtilmesi gerekir.
Ancak hayvan, standart olmayan fabrikasyon eşya gibi kıyemi malların sonradan teslimi şartıyla (selem yoluyla) satılması caiz değildir.
Günün Ayeti
Herkesin yaptığı kötülüğün zararı yine kendisinedir.
Günün Hadisi
Bir müminin öldürülmesi, Allah indinde dünyanın yok olmasından daha büyüktür.
(Nesâî, Tahrîm, 2)
Günün Sözü
Mutluyken söz verme, üzgünken cevap verme, öfkeliyken karar verme.
Günün Duası
Allahım ülkemizi ve milletimizi her türlü fitne ve olumsuzluklardan koru.
Bunları biliyor muyuz?
Salâ nedir?
Cemâati bayram veya Cuma namazına çağırmak ya da bazı yerlerde kılınacak cenaze namazını haber vermek amacıyla camilerde okunan Hz. Peygambere selam ve övgüdür.
Günün Nüktesi
Niçin Ağlıyorsun?
Çölde yaşayan zengin ve muktedir bir kabile reisinin dillere destan, eşi-menendi az bulunur bir atı varmış. Günün birinde kabile reisi, bu pek sevgili atına atlayarak tek başına çöle gezmeye çıkmış. Hayli zaman at koşturduktan sonra dönmek üzere iken uzaklarda bir kımıltı dikkatini çekmiş. Bir insan, yerde yatıyor. Belli ki çok hasta veya ölmek üzere. Yardıma muhtaç.
Hemen oraya yaklaşıp atından inerek yerdeki adama yardıma gitmiş. Hâlâ nefes aldığını görünce sevinip atının terkisinden su kırbası almak üzere iken, yerdeki mecalsiz ve hasta adamı, o herkesten kıskandığı değerli atın üzerinde görünce şaşırıvermiş. Adam atı topuklayıp erişilemeyecek kadar uzaklaştıktan sonra dönüp, alay edercesine bakmış atın sahibine. Fakat bir gariplik var; atın sahibi ardından koşarak bağırıp çağırmıyor; sadece durduğu yerde ağlıyor.
-Ne oldu diye seslenmiş hırsız, Zoruna gitti de ondan ağlıyorsun değil mi? Sen ki bu atı kendi gözünden, evlâdından bile kıskanırdın ama bak, aklım ve çevikliğim sâyesinde şimdi benim oldu atın; ne kadar ağlasan yeridir!
Atın sahibi gözyaşlarını silmiş; demiş ki, Hayır ey hırsız, atımı çok severdim, doğrudur; senin onu benden çalman elbette gücüme gitti, fakat onun için ağlamıyorum.
-Yaa, niçin ağlıyorsun öyleyse, kadınlar gibi?
-Şunun için: Bu haber yarın etrafta duyulduğunda, senin nasıl bir hile ile atımı elimden kapıp çaldığın dilden dile gezdiğinde bundan sonra çölde hiç kimse, ölmek üzere olan gerçek bir ihtiyaç sahibine bir damla su vermeye çekinecektir. Üzüntüm ondan!