Sayfa Yükleniyor...
Kabirde yaşam var mıdır?
İnsanın kabirde birtakım sorulara muhatap olacağı ve dünyadaki ameline göre azap veya mükafat göreceği bir gerçektir.
Buna işaret eden birçok ayet-i kerime ve bunu anlatan birçok hadis-i şerif vardır. Bu konuda müstakil kitaplar da yazılmıştır. Sevgili peygamberimiz bir hadisi şerifinde kabir hayatını şöyle tasvir etmektedir, Kabir, ya cehennem çukurlarından bir çukurdur, ya da cennet bahçelerinden bir bahçedir.
Bundan anlaşıldığı ve başka hadis-i şeriflerde de dendiği gibi kabir, mümin için açılacak, genişletilecek ve gülistan olacaktır. Özellikle Allah yolunda şehit olanlara kabirde soru sorulmayacak ve kişinin yaptığı iyi ameller orada yardımına koşacaktır.
Kabirde azap görecek olan müminin gördüğü kabir azabı hatalarının kefareti olacak ve mahşere giderken yükü hafiflemiş olarak gidecektir.
Müminlerin bu konunun önemini kavramaları gerekir. Allah Resulü Efendimiz, Lezzetleri parça parça eden (ölümü ve kabri) çok anın, Kabirden daha korkunç bir manzara görmedim buyurur. Bu kişinin kendine gelmesinin ve kendini yenilemesinin yollarından biridir.
Sonuç olarak İslam inancında kabir inancı haktır. Kişiler de dünyadaki yaşantılarına göre mezarda bir mükafat veya azap görürler.
Neden tek bir mezhep yoktur?
Mezheplerin ortaya çıkışı, dini sebeplere dayanmaktadır. Peygamber döneminde dini konularda bir ihtilaf söz konusu değildi. Çünkü bir problem olduğunda Hazreti Peygambere sorularak çözümleniyordu.
Peygamberden sonra, sahabe ve tabiun döneminden itibaren görüş ayrılığı başlamış asr-ı saadetten uzaklaştıkça da bu ihtilaflar çoğalmıştır. Bu görüş ayrılıklarının belli bir nedenleri vardı.
-Kitap ve sünnette geçen bazı kelime ve cümlelerin farklı anlaşılması ve yorumlanması.
-Sözün hakikat veya mecaz anlamlarına çekilebilmesi.
-Hadislerin bilinmemesi, hadislerin sıhhat derecesi ve ölçüsü konusundaki farklı anlayışlar.
-İctihat usul ve gücünün farklılığı.
-Sosyal ve tabii çevrenin tesiri... gibi.
Bu sebeplerden kaynaklanan görüş ayrılıkları bulunmakla birlikte, müctehid imamlar devrine kadar mezheplerden söz edilmemektedir. Hemen hemen her yerleşim merkezinde birçok alim ve müctehid bulunmakta, soruları cevaplandırmaktaydılar.
Fakat bunlara nisbet edilen bir mezhep yoktu. Bu devirde, fıkhın ve fıkıh usulünün tedrin edilmesi, nazari konularda ictihad edilmeye başlanması, fıkıh mekteplerinin teşekkül ederek münazara ve münakaşaların başlaması gibi sebeplerle mezhepler ortaya çıkmış, birçok ameli mezhep ya da düşünce sistemi ortaya çıkmıştır.
Bu mezheplerin büyük bir bölümü, taraftar bulamadığı için zamanla yok olmuştur. Ancak Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli... gibi büyük mezhepler varlığını günümüze kadar korumuştur.
Bütün bu büyük mezheplerin çıkış noktası ve kaynağı aynı olduğundan hak olan bu mezheplerden herhangi birine uyabiliriz. Tabi o geri kalan hak mezheplere de sanki başka bir din, ya da rakip bir mezhep veya düşmanmış nazarı ile bakmamak lazım.
Dua bitiminde ellerimizi yüzümüze sürmezsek dini bir sakınca olur mu?
Dua ederken Allahın rahmeti bizlerin üzerimize yağıyor. Bizlerde bu rahmetten nasiplenmek için dua ederken ellerimizi rahmetin geldiği göklere doğru kaldırıyor daha sonra da bu rahmeti yüzümüze ve bedenimize sürüyoruz.
Nitekim Hz. Peygamber efendimiz Fatihayı okuduktan sonra ellerini mübarek yüzüne sürerdi. Hatta yatıp uzanırken okuduğunda vücuduna sürerdi. Dolayısıyla duada ellerimizi yüzümüze sürmek hem rahmetten nasiplenmeye vesiledir hem de sünnettir.
Ama illaki yüzümüze sürmek zorunda mıyız hayır sürmek zorunda değiliz. Ama o zamanda güzel olan bir sünnetin sevabından ve uygulamasından uzak kalmış oluyoruz.
Günün Ayeti
Şüphesiz insan, Rabbine karşı çok nankördür.
Günün Hadisi
İnsanların Allah'tan en uzak olanı, katı kalpli kimselerdir.
Tirmizi, Zühd 61
Günün Sözü
Ayağın taşa takıldığında, Allah kahretsin bile dememelisin, dua etmelisin ki taşa takılan bir ayağın var.
Necip Fazıl Kıssakürek
Günün Duası
Ya rabbi bugün beni günah işlemekten koru.
Bunları biliyor muyuz?
Masiyet nedir?
Günah ve isyan olan inanç, söz, fiil ve davranışlara denir.
Günün Nüktesi
Kurabiye
Büyük bir hava meydanının bekleme salonunda, genç bir bayan uçağına binmek üzere bekliyordu.
Uçağın hareketine saatler olduğu için zaman geçirmek için bir kitap ve bir paket küçük kurabiye satın aldı.
Dinlenmek ve kitabını okumak için VIP salonunda bir koltuğa yerleşti. Kurabiye paketinin durduğu sehpanın yanındaki koltuğa bir adam oturdu; dergisini açıp okumaya başladı.
Genç kadın ilk kurabiyesini aldı. Adam da bir tane aldı. Bayan çok rahatsız hissetti kendisini ve, Sinir bir şey! Havamda olsaydım bu cüretinden dolayı onu yumruklardım! diye düşündü.
Bayan bir kurabiye alıyor, adam da bir tane alıyordu. Çıldıracak gibiydi bayan; ama olay çıkarmak istemiyordu.
Nihayet son kurabiye kalınca kadın, Bu küstah adam şimdi ne yapacak? diye düşündü. Adam son kurabiyeyi aldı; onu ikiye böldü ve bir parçayı kadına verdi.
Aaaa! Bu kadarı da fazla! Çok öfkelenmişti şimdi! Kadın sinir içinde kitabını ve diğer şeylerini alıp bir fırtına gibi giriş salonuna, oradan da uçağın içine yöneldi.
Uçaktaki koltuğuna oturdu. Gözlüğünü almak için çantasını açtı. Ne görsün? Kurabiye paketi açılmamış olarak orada duruyordu.
Çok utandı. Çok büyük bir yanlış yaptığını anladı. Kurabiyelerinin paketini açmadan çantasına koyduğunu unutmuştu.
Adam kendi kurabiyelerini, hiç sinirlenmeden, yüksünmeden kadınla paylaşmıştı.
Kadın kurabiyelerinin paylaşıldığını düşünerek çok sinirlenmişti. Ve şimdi bu durumu açıklama şansı yoktu. Özür dileme imkanı da kalmamıştı.
Telafi edemeyeceğiniz dört durum vardır:
Taş... atıldıktan sonra!
Söz... ...ağızdan çıktıktan sonra!
Fırsat... .Kaçtıktan sonra!
Zaman... Geçtikten sonra!
paylaşılmayan hiçbir şeyin tadı yoktur!