Sayfa Yükleniyor...
Hz. Peygamberin hayatını konu edinen Mevlid-i Şerif ilk ne zaman yazılmış?
Mevlid, Hazret-i Peygamber ve sahibiler döneminde yoktu. Mevlid okuma alışkanlığı Fatımiler döneminde Peygamberden 600 sene sonra Müslümanlar arasında yayılmaya başlamış, günümüze kadar da İslam dünyasında yaygınlık kazanarak gelmiştir.
Peygamberimizin doğumunu anlatan mevlit, önceleri Hz. Peygamberin doğum yıldönümünü kutlamak maksadıyla okunurdu. Daha sonra kadir, miraç, regaip gecelerinde veya sünnet ve evlenme... gibi olaylar vesilesiyle yapılmaya başlanmış ve toplumumuzda önemli bir manevi kültür oluşturulmuş oldu.
Mevlid Peygamber döneminde yoktu, dolayısıyla mevlid okuma bidattır demek yanlış bir fikirdir. Çünkü bidat Hazret-i Peygamber döneminde olmayan din mahiyetli bir hususun sonradan dine sokulması olarak tarif edilmekte. Oysa mevlidi bidat saymak için bunu farz veya vacip görmedikçe, mevlidi hoş ve güzel bir gelenek olarak kabul ettiğimiz sürece bidat kabul etmek tamamen yanlıştır.
Aynı şekilde,mevlid okunacağına onun yerine Kuran okunsa daha iyidir demek de yersizdir. Çünkü Kuran-ı Kerim okumak her zaman faziletlidir ve sevabı vardır. Aynı zamanda hiç bir kitap onun yerini tutmaz.
Ama olay sadece sevap meselesi değildir. Mevlid Müslümanlar için toplumsal coşkunun, peygamber sevgisinin ve ona bağlılığının üst düzeyde edebi ve estetik olarak hissedilmesi, yaşanması ve dışa vurulması demektir. Kuran okumakla mevlid okumayı birbiriyle mukayese etmek veya birini diğerine alternatif göstermek yerine ikisini ayrı ayrı ve her birini kendi yeri ve amacı doğrultusunda değerlendirmek ve yaşatmak daha doğru olur
Hz. Peygamberin Livâ-i Hamd sancağı nedir?
Hz. Peygamberin bayrağı ve sancağı anlamına gelen bir kavramdır. Hadislerdeki açıklamalara bakılırsa Allaha manevi anlamda yakın olma mertebesini elde eden insanlar için, Livâül-hamd, şefaati kübra makamıdır.
Zira Hz. Peygambere inanan ve onun sünnetini eksiksiz yerine getirenler, kıyamet gününde bu bayrağın altında toplanacaklardır. Çünkü Allah kıyamet gününde Hz. Peygamberi şefaat edecek bir makama ulaştıracaktır.
Şefaat ya Rasulallah cümlesinin anlamı nedir?
Bu cümlenin anlamı bana da şefaat et ey Allahın Resulü demektir. Hz. Peygamberin, Allah indinde ahiret gününde şefaatçi kılınacağı kesindir. Aynı şekilde Müslümanların günahlarından bir kısmının da onun hatırına ve onun talebi üzerine Allah tarafından bağışlanacaktır. Tabi Allah kime şefaat etmesine izin verirse Hz. Peygamber ona şefaat edecektir. Buna göre bir müminin bunu arzulaması ve bunun için Ah! Keşke bana da şefaat etsen ya Rasulallah! anlamında şefaat ya Rasulallah! diye seslenmesi ve bu temennisini sesli olarak dile getirmesi caizdir.
Nitekim biz gündelik namazlarımızda Tahiyyatı okurken, Selam sana ey Nebi! diyoruz. Bununla temennimizi, arzumuzu ve tahassürümüzü dile getiriyoruz. Bu anlamda şefaat ya Rasulallah demekte de bir sakınca yoktur. Bilakis güzel bir söz ve temennidir.
Günün Ayeti
Biz seni ancak alemlere rahmet vesilesi olarak gönderdik.
Günün Hadisi
Ben ahlak güzelliklerini tamamlamak için gönderildim.
Günün Duası
Allahım bizi, ailemizi ve ümmeti İslamı Hz. Peygamberin şefaatine nail eyle.
Günün sözü
Büyük inkılap yaratan Hazreti Muhammede karşı beslenilen sevgi, ancak Onun koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli edebilir.
Atatürk
Bunları Biliyor muyuz?
Kaç kandil gecesi vardır?
İslamda beş kandil gecesi vardır.
Mevlid Kandili: Peygamberimizin dünyaya geldiği gecedir.
Regaib Kandili: Hz. Aminenin Peygamberimize hamile olduğunu anladığı gecedir.
Mirac Kandili: Peygamberimizin, Bir mucize olarak göklere ve daha nice âlemlere seyahat ettiği gecedir.
Berat Kandili: Kuran-ı Kerimin levh-i mahfuzdan sema-i dünyaya indirildiği, insanların bir senelik hayat ve rızıklarının gözden geçirildiği, Müslümanların af ve lütuflara nail olduğu gecedir.
Kadir Gecesi: Kuran-ı Kerimin dünya semasından Peygamberimize indirilmeye başladığı gecedir
Günün Nüktesi
Bu ne sabır
Mevlana Celaleddin-i Rumi Mesnevide anlatır:
Lokman Hakîm, zengin bir adamın kölesiydi. Bir gün Lokman Hakîmin efendisine olarak bir meyve getirdiler. Efendisi, Lokman Hakîmi sevdiği için, onu çağırdı ve meyveyi kesip ona bir dilim verdi. Lokman, o dilimi bal gibi, şeker gibi yedi. Hem de öyle lezzetle yedi ki Lokmanın efendisi, ikinci dilimi de kesip sundu. Böyle, böyle meyveyi tekmil yedi; yalnız bir dilim kaldı.
Efendisi Bunu da ben yiyeyim; bir bakayım, nasıl şey, herhalde tatlı bir meyve dedi. Çünkü Lokman, öyle lezzetle, öyle zevkle, öyle iştahlı yiyordu ki görenlerin de iştahı geliyordu. Efendisi o dilimi yer yemez meyvenin acılığından ağzını bir ateştir sardı, dili uçukladı, boğazı yandı. Bir eyyam acılığından adeta kendisini kaybetti.
Sonra Efendisi:
A benim canım, böyle bir zehri nasıl oldu da tatlı tatlı yedin, bu ne sabır? Niçin ben yiyemem demedin dedi.
Lokman dedi ki:
Ey marifet sahibi efendim! Elinle sunduğun bir şeye nasıl olur da bu acıdır diyebilirim! Senin verdiğin her şey bana şifadır. Senin mülkünden o kadar rızıklandım ki, utancımdan adeta iki kat olmuşumdur.