2

İnsan ve Din


  • Oluşturulma Tarihi : 06.06.2018 07:32
  • Güncelleme Tarihi :

Zekatı Ramazan ayından sonraya bırakmak caiz mi?

Zekat vermenin belli bir zamanı olmayıp, farz olduğu andan itibaren verilmesi gerekir. Bunun için belli bir ayı veya Ramazan’ı beklemeye gerek yoktur. Yani zekat vermekle yükümlü olanların, yükümlü oldukları andan itibaren en kısa zamanda zekatlarını vermeleri uygun olur. Dinen bu böyle olmakla beraber Ramazan ayında hayırlı ibadetlerin sevabı daha fazla olduğu için Müslümanlar zekat ödemeyi bu aya denk getirmektedirler.

Herkese fıtır sadakası vermek zorunda mı?

Fıtır sadakasının sarf yerleri ile zekatın sarf yerlerinin aynı olduğu hususunda fakirler görüş birliği içindedir. Buna zekat verilmeyen kimselere fıtır sadakası da verilmez. Anne, baba, dede, nine, çocuk, torun gibi akrabalara normal zekat verilemediği için fıtır sadakası da verilemez. Her ne kadar İslam fıkındaki durum ve fetva bu ise de maalesef halk pek buna uymamaktadır. Fıtır sadakası zengin olanlara verilemeyeceği halde fetva olmasına rağmen günümüzde sırf borcundan kurtulmak için zengin arkadaşına, komşusuna, akrabasına fıtır sadakasını vermektedir. Bu davranış dinen yanlış ve sakıncalıdır. Böyle bir ödeme fıtır sadakası borcunu düşürmez bilakis normal zekat gibi kişinin boynunda ve vebalinde kalır. Bunun için her Müslüman ister normal zekat ister fıtır sadakası, zekatı olsun yerine getirirken hak eden dost, akraba ve komşularına vermesi gerekir, hak etmiyorsa vermemelidir.

Bayanın altın takılarına zekat gerekir mi?

Altın ve gümüşten yapılan kadın ziynet eşyasının zekata tabi olup olmayacağı fıkıhçılar arasında tartışma konusu olmuştur. Hanefi mezhebine göre altın ve gümüşten yapılmış bilezik, kolye, gerdanlık gibi kadın süs eşyası nisaba ulaşır ve üzerinden bir sene geçerse, o günkü altın fiyatları ile değeri bulunur ve 1/40 zekâtı verilir. İmam Şafii ve diğer mezheplere göre ise kadın süs eşyası zekata tabi değildir. Ancak Şafiilerde kadın süs eşyalarında israfa kaçarsa bunların zekatını verecek diyen fakihler de çıkmıştır.

Aldığımız veya ortak olduğumuz hisse senetleri zekata tabi midir?

Alınıp satılan hisse senetlerine yatırım yapan kişinin, sahip olduğu hisse senetlerinin değeri, nisap miktarına ulaşmışsa ve üzerinden bir yıl geçmiş ise 1/40 oranında zekatını vermesi gerekir.

İstifra yapmak orucu bozar mı?

İstifranın orucu bozup bozmama meselesi fıkıhçılar arasında tartışma konusu olmuştur. Hanefi fıkıhçılara göre bilerek yapılan istifra ağız dolusu ise orucu bozar. Bu orucun kazası da gerekir. Fakat istifra bilerek kendiliğinden getirildiği halde ağız dolusu değilse oruç bozulmaz. Fakat hangi kısımdan olursa olsun istifradan bir şey yutulursa orucu bozar. Şafii fıkıhçılara göre bilerek yapılan istifra az olsun çok olsun orucu bozar, Ramazan’dan sonra da kaza etmek lazım. Bilmeyerek yapılan istifra boğaza girmese oruca zarar vermez.

Hz. Peygamber teravih namazını cemaatle mi kılmıştır?

Hz. Peygamber döneminde teravih namazı sadece bir kaç defa kılınmıştır. Kılınan teravih namazı bazen cemaatle bazen de münferit olarak kılınmıştır. Hz. Peygamberin vefatından sonra teravih münferit olarak kılınmıştır. Hz. Ömer, halifeliği döneminde bir Ramazan gecesi mescide çıktığında halkın dağınık bir şekilde teravih namazı kıldığını görmüş. Dağınık bir şekilde kılmak yerine insanları bir imamın arkasında toplayıp teravih namazının cemaatle daha derli, toplu ve düzenli bir şekilde kılınmasının uygun olacağını düşünmüş ve ertesi gün teravih namazının cemaatle kılınmasını emretmiş. Dolayısıyla teravih namazının cemaatle kılınması Hz. Ömer döneminden günümüze kadar böyle gelmiştir.

Günün Ayeti

“Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma.”

Kasas, 28/77.

Günün Hadisi

“Şüphesiz Allah, bu kitapla amel eden toplumları yükseltir, onula amel etmeyenleri de alçaltır.”

Müslim, “Müsâfirin”, 269.

Günün Sözü

Bugün amel yarın hesap günüdür.

Hz. Ali

Günün Duası

Allah’ım Ramazan ayının hürmetine dünyamızı da ahretimizi de mamur eyle.

Bunları biliyor muyuz?

Teberru Nedir?

Bir fıkıh kavramı olarak, iyilik ve ibadet maksadıyla kişinin karşılıksız olarak bir mal veya menfaati peşin veya ileriye dönük başkasına vermesini ifade eder.

Günün Nüktesi

Cimrilik ile Cömertlik…

Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:

Bir gün Peygamber Efendimiz bize şu kıssayı anlattı: Vaktiyle İsrailoğulları arasında biri ala tenli, biri kel, biri de kör üç kişi vardı. Allah Teâlâ bunların kendisine ne kadar bağlı olduğunu denemek istedi. Onların yanına insan kılığında bir melek gönderdi.

Melek önce ala tenliye gitti: “En çok neyi istersin?” diye sordu. Ala tenli adam: “Güzel bir renge, güzel bir tene sahip olmak, insanların iğrendiği şu halden kurtulmak isterim” dedi. Melek ona eliyle dokununca, adamın rengi güzelleşti, teni pırıl pırıl oldu. Melek bu defa: “En çok hangi hayvana sahip olmak istersin?” diye sordu. Deveye sahip olmak istediğini söyleyen adama on aylık gebe bir deve verildi. Melek: “Allah sana bu deveyi bereketli kılsın!” diye dua etti ve yanından ayrıldı.

Sonra kelin yanına gitti ve ona: “En çok neyi istersin?” diye sordu. O da: “Güzel bir saça sahip olmayı ve insanların benden tiksindiği şu halden kurtulmayı isterim” dedi. Melek ona dokununca kellikten kurtuldu; güzel bir saça sahip oldu. Bu defa melek: “En çok hangi malı seversin?” diye sordu. Adam ineğe sahip olmak istediğini söyleyince ona da gebe bir inek verildi. Melek, malının bereketli olması için dua ederek yanından ayrıldı. Sonra gözleri görmeyen adamın yanına gitti ve: “En çok istediğin şey nedir?” diye sordu. Adam: “Allah’ın gözlerimi geri vermesini ve insanları görmeyi çok isterim” dedi.

Melek adamın yüzüne dokununca gözleri açılıverdi. Bu defa: “En çok sevdiğin mal hangisidir?” diye sordu. Adam koyunu sevdiğini söyleyince, ona yeni doğurmuş bir koyun verildi. Derken her üçünün de hayvanları üreyip çoğaldı. Birinin bir vadi dolusu devesi, diğerinin bir vadi dolusu sığırı, ötekinin de bir vadi dolusu koyun sürüsü oldu. Bir gün melek, ala tenli bir adam kılığına girdi ve bir zamanlar ala tenli olan adamın yanına vardı: “Ben yoksul bir adamım,” dedi. “Yoluma devam edecek param kalmadı. Önce Allah’ın, sonra da senin yardımınla memleketime gidebileceğim. Sana şu güzel rengi, şu pırıl pırıl teni ve bu malları veren Allah aşkına, beni gideceğim yere götürecek bir deve ver.” Adam: “Sana gelinceye kadar verilmesi gereken çok yer var” dedi. O zaman melek adama şunları söyledi: “Ben seni bir yerden çıkaracak gibiyim. Sen insanların kendisinden iğrendiği, fakirken Allah’ın mal verip zenginleştirdiği ala tenli adam değil misin?” Adam: “Hayır, bu mal bana atalarımdan miras kaldı” dedi. Melek ona: “Eğer yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin!” diye beddua etti. Sonra da bir zamanlar kel olan adamın eski kılığına girerek yanına vardı. Ondan da bir inek istedi. Kel de tıpkı ala tenli gibi, ona vereceği bir şeyi olmadığını söyledi. Melek ona: “Yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin!” diye beddua etti. Daha sonra körün eski kıyafetine girip yanına gitti ve: “Ben fakir bir yolcuyum. Yoluma devam edecek param kalmadı. Önce Allah’ın sonra senin yardımınla yoluma devam edebileceğim. Sana gözlerini geri veren Allah aşkına senden bir koyun istiyorum” dedi.

Bir zamanlar kör olan adam şunları söyledi: “Doğru söylüyorsun. Ben eskiden kördüm, Allah bana gözlerimi geri verdi. Fakirdim, beni zengin yaptı. İstediğin kadar koyun al. Allah’a yemin ederim ki, bugün, Allah rızâsı için alacağın hiçbir şeyden dolayı sana zorluk çıkarmayacağım.”

Melek adama şunları söyledi: “Malın senindir. Siz bir imtihandan geçtiniz. Sen Allah’ın rızasını kazandın; diğerleri Onun gazabına uğradı.” (Buhari, Enbiyâ 51; Müslim, Zühd 10)

İnsan ve Din
Doç. Dr. Zeki Uyanık
Yazarımız Kim ?

Doç. Dr. Zeki Uyanık