Sayfa Yükleniyor...
Resimli elbiseyi giymek caiz mi?
Resimli elbise giymek mekruhtur. Aynı şekilde resimli elbise ile namaz kılmak da mekruhtur. Ama bu elbise ile kılınan namaz geçerlidir. İnsan veya hayvan resmi bulunan yaygının üzerinde namaz kılmakta da bir sakınca yoktur. Çünkü resimli yaygının ayaklar altında olması resimlere değer vermeme anlamına geldiğinden caiz görülmüştür. Yine bu resimler baş hizasından daha yukarıda kişinin hizasında ve önünde asılı olarak bulunduğu bir yerde namaz kılmakta mekruh kabul edilmiştir. Çünkü bu resimler hem kişinin huşuunu götürür hem de dikkatini dağıttığından iyi görülmemiştir Buna göre resimli elbise giymek mekruh olmakla birlikte caizdir. Onunla kılınan namaz da mekruh olmakla geçerlidir.
Fakire verilen para adanan adağın yerine geçer mi?
Adak, kişinin bir ibadeti yapacağına dair Allah’a söz vererek üzerine borç kılması anlamına geldiğinden, bu borçtan kurtulması için adağını yerine getirmesi gerekir. Bundan dolayı kurban keseceğine dair adakta bulanan kişi, ancak kurban kesmek suretiyle adağını yerine getirmiş olur. Bu itibarla, adak kurbanını kesmek yerine, parasını fakirlere vermek ya da ayni yardımda bulunmakla bu adak yerine getirilmiş olamaz. Adak kurbanı yerine para veren kişi adağı yerini bulmadığı için yeniden bir adak kurbanı kesmesi gerekir.
Karı koca boşandığında koca ne zamana kadar eski eşine nafaka vermesi gerekir?
İslam, evlilik hayatında kocaya vermiş olduğu hak ve yetkilerin yanında, bir takım görev ve sorumluluklar da yüklemiştir. Bunlardan birisi de, kocanın eşinin temel ihtiyaçlarını makul ve normal ölçülerde karşılama ve giderme görevidir. Bu, evlilik akdinden doğan bir sorumluluktur. Kadının zengin veya fakir, müslim veya gayrimüslim olması bu görev ve sorumluluğu değiştirmez. Kur’an-ı Kerim’de boşanmış ama iddet bekleyen kadına kocasının evinde ikamet etme hak veya yükümlülüğü getiren ve iddet süresince kadına zarar verilmemesini emreden ayetler vardır. Bu ayetler aynı zaman da kocaya eski eşine nafaka vermesini emretmektedir. Söz konusu bu ayette yüce Mevla mealen şöyle buyurmaktadır: “Onları (iddetleri süresince) gücünüz nispetinde, oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun. Onları sıkıntıya sokmak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Eğer hamile iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. Sizin için (çocuğu) emzirirlerse (emzirme) ücretlerini de verin ve aranızda uygun bir şekilde anlaşın.” (Talak, 65/6). Bu ayetten anlamından hareketle, İslam hukukçularına göre kadının kocası üzerindeki nafaka hakkı evlilik süresi ile evlilik sona erdiğinde ise iddet süresi ile kayıtlıdır. İddet dediğimiz üç ay hali bittiğinde ise nafaka sorumluluğu da bitmiş olur.
Günün Ayeti
“Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” Mü’minûn, 23/115.
Günün Hadisi
Kabul edileceğine kesin bir şekilde inanarak Allah’a dua edin. Tirmizî, “De’avât”, 66.
Günün Sözü
Kötü kazanabilir, ama üstün gelemez. Joseph Roux
Günün Duası
Allah’ım günümüzü hayırlı, kazancımızı bereketli eyle.
Bunları biliyor muyuz?
Ebrar kime denir?
İmanlarında sadık (doğru), Allah’ın yasak kıldığı şeylerden sakınıp, emirlerine uyan, bozuk inanışlardan, kötü ahlâktan ve çirkin işlerden uzak duranlar demektir.
Günün Nüktesi
“Altından Çapanoğlu çıkar.”
Çapanoğlu Süleyman Bey’in sarayına, ağzı kalabalık, ukala bir adam konuk olur. Kendi söylediklerine bakılırsa bu adam Allah’ın en yakın dostu, aynı zamanda büyük bir alimdir. Ama Süleyman Bey de az değildir. Bu tür insanların, Allah adına halkı nasıl soyduklarını bilmektedir. Bir gün bahçede gezerlerken, adam ayaklarını ağaca dayar ve direnmeye başlar. Çapanoğlu, “Hayırdır Hocam, bu davranışınızın sebebi hikmeti nedir” diye sorar. Adam, “Sormayın Beyim, der. İçi Müslümanlarla dolu bir gemi Karadeniz’de batıyordu. O gemiyi doğrulttum” der. Adamda palavra bol. Aynı gün, ellerini uzatarak koşar. Güya Hindistan’da ağaçtan düşen bir çocuğu da kurtarmıştır. Çapanoğlu bıyık altından güler. Hizmetkarlarından birinin kulağına eğilir. Öğle için özel yemek hazırlanması emrini verir. Vakit gelir ve adamla birlikte sofraya otururlar. Çapanoğlunun emri gereği, yemekte sadece bulgur pilavı vardır. Yanında yufka ekmek, iki baş kuru soğan. Bizim zatın suratı asılır. “Aman Beyim, Çapanoğlunun kapısında kuzu mu bitti? Ben kuru pilava kaşık çalamam” der. Fakat Çapanoğlunun sesi tehditkardır; “Uzatma, misafir umduğunu değil bulduğunu yer, hadi buyur.” Kaşıklar mecburen pilava dalıp çıkmaya başlar. Adamın kaşığı biraz sonra ağır bir şeye takılır. Kaşığı zorlayınca ortaya kocaman, kızarmış bir hindi çıkıverir. Adam kıpkırmızı olurken, Çapanoğlu gürler: “Ulan sahtekar, Karadeniz’deki gemiyi doğrultursun, Hindistan’daki çocuğu da kurtarırsın, ama pilavın altındaki eti bilemezsin, bu nasıl iştir.” Adamda tık yoktur. Çapanoğlu adamlarına döner. “Yıkın şu sahtekarı” der. Adamı falakaya yatırır, iyi bir sopa çekerek bırakırlar. Can havliyle kaçıp bir köye gelen adama yine pilav ikram ederler. Pilavı gören adam korkuyla irkilir. “Sakın altından Çapanoğlu çıkmasın!”