2

İnsanın Dünyadaki Görevi…


  • Oluşturulma Tarihi : 23.06.2015 06:27
  • Güncelleme Tarihi :

Mükemmel bir plana göre yaratılan bu kainatta gayesiz ve görevsiz yaratılmış hiçbir varlık yoktur. Eşref-i mahlûkat olan insanın yaratılışı da şüphesiz gayesiz değildir.

Nitekim sadra şifa olan son kitap Kur’an-ı Kerimde  rabbimiz Allah’u Teale insanın görevi ile ilgili olarak mealen şöyle buyurmaktadır:  “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” bu ayetin ifade ettiğine göre yaratılışımızdaki  temel amaç ve  hikmetin Allah’a ibadet ve kulluk olduğudur.

İbadet ve kulluk  “Allah’a gönülden yönelmek, iyi ve güzel bir niyetle, Onun rızası için Salih, güzel, hayırlı amel işlemek; emir ve yasaklarını tutarak itaat etmek; imanı, güzel söz ve davranışlara dönüştürmektir.” Yani  imanı ibadetlerle kuvvetlendirmek ve süslemektir.

Diğer bir ifadeyle ibadet; hayatın bütününü kuşatan bir kulluk göstergesidir. Bu itibarla Allah’a ibadet ve kulluk; namaz, oruç, hac ve zekât gibi dinen belirli şartlara ve vakitlere bağlı olan bazı özel ibadetleri kapsadığı gibi; kişiye Allah indinde değer ve sevap kazandırıcı her türlü güzel söz ve salih amelleri de kapsamaktadır.

 Binaenaleyh ibadeti sadece namaz kılmaktan oruç tutmaktan…  ibaret bilmememiz gerekir. Bilakis  namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek mutlaka edâ edilmesi gerekli birer ibadet olduğu gibi; başta ana-baba ve aile fertleri olmak üzere; eş-dost, komşu ve akrabalara karşı görev ve sorumlulukları yerine getirmek; hasta, yaşlı, ihtiyaç sahibi ve engelli kimselere maddeten ve manen yardımcı olmak; ruh, beden ve çevre temizliğine riâyet etmek, zararlı maddeleri yollardan kaldırmak da birer ibadettir.

     Aynı şekilde; insanlara güzel söz söylemek, güler yüz göstermek, selâm vermek, kardeşlik hukukunun gereğini yerine getirmek, insanlar arasında adâletle hüküm vermek, kazancı helâl yollardan temin etmek ve kazandığını helal yollarla harcamak, İslâmî prensiplere uygun olarak ticarî ve iktisadî faaliyetlerde bulunmak; hatta her çeşit haram ve günahtan uzak durmak yine başlı başına birer ibadettir.

      Nitekim sevgili peygamberimiz bir hadisi şerifinde “kişi beş şeyin hesabını vermeden hesap sahasından ayrılamaz bunlardan ikisi de malını nerden, nasıl kazandığı ve bu kazandığı malını nasıl harcadığıdır”. Yani Müslüman kişi helal yollarla kazanmak zorunda olduğu malını yine helal yollarla harcamak zorundadır. Sevgili peygamberimiz bir başka hadisinde ise “kardeşine tebessüm etmen sadakadır.” Sözü ile bir müslümanın yüzüne tebessüm etmenin dahi ibadet olduğunu vurgulamaktadır.

     Tabi bu güzel ibadetleri ifa ederken bir şeyi unutmamamız gerekir. O da bu ibadetleri sadece ama sadece rıza-i ilahi için yerine getirme şuurudur. Zira ibadetler Allah rızası için Allah’a yapıldığında kişiye bir fayda sağlar. Allah’tan başkası adına ibadet yapılamayacağı gibi, Allah rızası dışında başka bir amaçla da ibadet yapılamaz.

    Allah rızası için yapılan ibadetlerin maddî ve manevî hayatımız üzerinde çok olumlu etkileri vardır: Allah’ı anma vesilesi olan ibadetler; her şeyden önce müminlere Allah indinde değer kazandırır. İmanımızın olgunlaşmasını, ruhlarımızın yücelmesini, kalplerimizde Allah sevgisinin yerleşip yeşermesini sağlar. Bizleri kötü düşüncelerden, her türlü zararlı alışkanlıklardan, günahlardan, fuhşiyyattan, yanlış söz ve davranışlardan uzaklaştırıp ahlâkî güzelliğe kavuşturur. Nitekim mevlamız Allah’u Teale Kur’an-ı Kerim’de mealen şöyle buyurmaktadır: “Namazı kıl çünkü namaz kişiyi kötülüklerden alıkoyar.”

       Kısaca ibadet, hakkı ile huşu içinde eksisiz ve ihlas ile yapıldığında kalplerimizi çeşitli sıkıntılardan, üzüntülerden ve stresten korur. Gönüllerimize huzur ve mutluluk verir. Yaratılışta mevcut olan aşırı duygu ve eğilimlerimizi frenleyerek, hayatımıza düzen ve ahenk getirir.

 O halde hepimiz, ruhlarımızın gıdası, gönüllerimizin huzur ve mutluluğu, maddî ve manevî sıkıntılarımızın ilacı, Yüce Allah’ın ihsan ettiği sayısız nimetlerin şükrü olan ibadetlerimizi yerine getirelim. Ahirette cezadan kurtulmanın ve ebedi mutluluk yurdu olan cennete kavuşmanın yegâne vesilesinin de Allah’a ibadet ve kulluk olduğunu unutmayalım.

Soru ve Cevaplar

Namaz kılmayanın tuttuğu oruç kabul edilir mi?

İslam inancında her ibadet kendi başına değerlendirilir. Yani her ibadetin sevabı ya da ihmali halinde günahı ayrı değerlendirilir. Dolayısıyla oruç tutanın sevabı namaz kılmayanın günahı olur. Yani namaz kılmayanın tuttuğu oruç kabul olmaz diye bir şey söylenemez Namaz kılmayan bir kişi orucun kurallarına uyduğu müddetçe oruçları geçerli olup oruç mükellefiyetini yerine getirmiş olur ve oruç sevabını da hak eder.

Bununla birlikte oruçlu olarak kılınan namazların sevabı da çok büyüktür. Ancak mümine yakışan ve kendisine yüklenen görev ve sorumluluğun bir gereği olarak her iki ibadeti de eda etmesidir.

Ramazan ayında oruç tutmayan namaz kılmayan kimsenin imanı zarar görür mü?

Ehl-i Sünnet inancına göre, amel imandan cüz değildir. Bu itibarla, dinden olduğu kesinlikle bilinen hükümlerin aslını inkar etmemek şartı ile, bir kimsenin dinî hükümlere riayet etmemesi yani namaz kılmaması, oruç tutmaması onu din sınırları dışına çıkarmaz. Yani kâfir yapmaz.

Ancak dinin emir ve yasaklarına uymayan bu kişi günahkâr olur.  İşlediği günahtan dolayı tövbe etmez veya Allah Teala da affetmezse ahirette cezasını çeker.

Fakat şunu da unutmayalım ki taviz tavizi doğurur misali kişi günah işleye işleye artık günahlara aldırmaz hale gelir. Öyle bir seviyeye gelir ki Allah muhafaza onun için iman olmuş olmamış pek bir anlam ifade etmez. Nitekim sevgili Peygamberimiz bir hadis-i Şeriflerinde  şöyle buyurmaktadır. “Kul bir günah işlediği zaman bu işlediği günahtan dolayı kalbine siyah bir leke düşer tövbe derde bundan dolayı pişman olup rucü ederse kalbindeki bu siyah leke silinir gider. Şayet tövbe etmese bu siyah leke zamanla işlenen günahlardan dolayı kalbin her tarafına sirayet eder o zaman da kalp kararır ve katılaşır.”

Binaenaleyh günah işlemek kişiyi imandan etmiyor diye günahlara karşı vurdum duymaz olmamak gerekir. Bilakis hayatın her alanında ve zamanında günahlardan kaçınmamız gerekir.

Teravihte kadın kadınlara imamlık yapabilir mi?

Kadınların namazda imamlık yapması bir kadının diğer kadınlara imamlığı ve kadın-erkek karışık cemaate veya sadece erkeklere imamlığı olarak ikiye ayrılır.

     Kadının kadınlara imamlığı konusunda Hazret-i peygamberin hanımlarından Ümmü Seleme ve Aişe'nin kadınlara imam olarak namaz kıldırdıklarına, bu durumda öne geçmeyip ilk safın ortasında durduklarına dair ilk devir hadis kaynaklarında bilgiler vardır. Kadınların günlük beş vakit namazda olduğu gibi, teravih namazında da diğer kadınlara imamlık yapmaları İslam fakihleri tarafından caiz görülmüştür.

        Bir kadının erkeklere veya kadın erkek karışık bir vaziyette bulunan cemaate imamlık yapması söz konusu değildir. Yani ehli sünnet mezhepleri kadının erkeklere imamlığını caiz görmemiştir. Ancak kadının kadınlara imamlığı caizdir.

 Buna göre bayanın bayanlara teravih namazında imamlık yapıp namaz kıldırmasında dinen bir sakınca yoktur.

İlaçlı bant kullanmak orucu bozar mı?

Deri üzerindeki gözenekler ve deri altındaki kılcal damarlar yoluyla vücuda sürülen yağ, merhem ve benzeri şeyler emilerek kana karışmaktadır. Ancak cildin bu emişi, çok az ve yavaş olmaktadır. Diğer taraftan bu yeme içme anlamına da gelmemektedir.

Bu itibarla, deri üzerine sürülen merhem, yapıştırılan ilaçlı bantlar orucu bozmaz.  Ancak imkan varsa iftardan sonra yaptırmak daha doğrudur.

Günün Ayeti

Zalimlerin işlediklerinden Allah´ı habersiz sanma. Allah onların cezasını öyle bir güne bırakır ki, o gün gözler dehşetten donakalacaktır

Günün Hadisi

Kim ki, yanında bir mümin ezildiği halde ona yardım etmeye gü­cü yeterken yardım etmezse, Allah onu Kıyamet Günü insanların gö­zü önünde zelil kılacaktır.

Günün Sözü

 İşlediğiniz günahları gizlediğiniz gibi, yaptığınız iyilikleri de gizleyiniz

 Zünnûn-i Mısrî

 Günün Duası

Allah’ım, sen affedicisin, affetmeyi seversin sen bizi affet

Ramazan Kavramları

 Havz-ı Kevser nedir?

        Ahiret yurdunda bulunan, Müslümanların cennete girmeden önce içecekleri ve Allah tarafından Peygamber efendimize verilmiş olan havuzun adıdır.

 Günün Nüktesi

 İki cimri, bir cömert…

Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:

 Bir gün Peygamber Efendimiz bize şu kıssayı anlattı: Vaktiyle İsrailoğulları arasında biri ala tenli, biri kel, biri de kör üç kişi vardı. Allah Teâlâ bunların kendisine ne kadar bağlı olduğunu denemek istedi. Onların yanına insan kılığında bir melek gönderdi.

 Melek önce ala tenliye gitti:

 "En çok neyi istersin?" diye sordu. Ala tenli adam:

 "Güzel bir renge, güzel bir tene sahip olmak, insanların iğrendiği şu halden kurtulmak isterim" dedi.

 Melek ona eliyle dokununca, adamın rengi güzelleşti, teni pırıl pırıl oldu.

 Melek bu defa:

 "En çok hangi hayvana sahip olmak istersin?" diye sordu.

 Deveye sahip olmak istediğini söyleyen adama on aylık gebe bir deve verildi. Melek:

"Allah sana bu deveyi bereketli kılsın!" diye dua etti ve yanından ayrıldı.

 Sonra kelin yanına gitti ve ona:

 "En çok neyi istersin?" diye sordu. O da:

"Güzel bir saça sahip olmayı ve insanların benden tiksindiği şu halden kurtulmayı isterim" dedi. Melek ona dokununca kellikten kurtuldu; güzel bir saça sahip oldu.

 Bu defa melek:

 "En çok hangi malı seversin?" diye sordu.

 Adam ineğe sahip olmak istediğini söyleyince ona da gebe bir inek verildi. Melek, malının bereketli olması için dua ederek yanından ayrıldı. Sonra gözleri görmeyen adamın yanına gitti ve:

 "En çok istediğin şey nedir?" diye sordu. Adam:

 "Allah'ın gözlerimi geri vermesini ve insanları görmeyi çok isterim" dedi.

 Melek adamın yüzüne dokununca gözleri açılıverdi. Bu defa:

"En çok sevdiğin mal hangisidir?" diye sordu.

Adam koyunu sevdiğini söyleyince, ona yeni doğurmuş bir koyun verildi.

 Derken her üçünün de hayvanları üreyip çoğaldı. Birinin bir vadi dolusu devesi, diğerinin bir vadi dolusu sığırı, ötekinin de bir vadi dolusu koyun sürüsü oldu.

 Bir gün melek, ala tenli bir adam kılığına girdi ve bir zamanlar ala tenli olan adamın yanına vardı:

 "Ben yoksul bir adamım," dedi. "Yoluma devam edecek param kalmadı. Önce Allah'ın, sonra da senin yardımınla memleketime gidebileceğim. Sana şu güzel rengi, şu pırıl pırıl teni ve bu malları veren Allah aşkına, beni gideceğim yere götürecek bir deve ver."

 Adam:

 "Sana gelinceye kadar verilmesi gereken çok yer var" dedi.

 O zaman melek adama şunları söyledi:

 "Ben seni bir yerden çıkaracak gibiyim. Sen insanların kendisinden iğrendiği, fakirken Allah'ın mal verip zenginleştirdiği ala tenli adam değil misin?" Adam:

 "Hayır, bu mal bana atalarımdan miras kaldı" dedi. Melek ona:

 "Eğer yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin!" diye beddua etti. Sonra da bir zamanlar kel olan adamın eski kılığına girerek yanına vardı. Ondan da bir inek istedi. Kel de tıpkı ala tenli gibi, ona vereceği bir şeyi olmadığını söyledi. Melek ona:

 "Yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin!" diye beddua etti.

 Daha sonra körün eski kıyafetine girip yanına gitti ve:

 "Ben fakir bir yolcuyum. Yoluma devam edecek param kalmadı. Önce Allah'ın sonra senin yardımınla yoluma devam edebileceğim. Sana gözlerini geri veren Allah aşkına senden bir koyun istiyorum" dedi.

 Bir zamanlar kör olan adam şunları söyledi:

 "Doğru söylüyorsun. Ben eskiden kördüm, Allah bana gözlerimi geri verdi. Fakirdim, beni zengin yaptı. İstediğin kadar koyun al. Allah'a yemin ederim ki, bugün, Allah rızâsı için alacağın hiçbir şeyden dolayı sana zorluk çıkarmayacağım."

 Melek adama şunları söyledi:

 "Malın senindir.

 "Siz bir imtihandan geçtiniz.

 "Sen Allah'ın rızasını kazandın; diğerleri Onun gazabına uğradı.

 (Buhari, Enbiyâ 51; Müslim, Zühd 10)

Bir Konu Bir Yorum

 Salih Amel…

  “Erkek olsun, kadın olsun, bir mümin olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.” (Nahl Suresi, 97)

Mü'min olarak, gevşekliği bırakıp, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçiren, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlayan, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye önayak olan, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyen erkek veya kadına, mutlaka güzel bir hayat yaşatırız. İşlemeye devam ettikleri amellerin en güzelini, en değerlisini ölçü alarak onları mükâfatlandırırız.

İnsanın Dünyadaki Görevi…
Doç. Dr. Zeki Uyanık
Yazarımız Kim ?

Doç. Dr. Zeki Uyanık