Sayfa Yükleniyor...
Sevgi, insanın yaratılışında var olan güzel bir haslettir. İnsanın fıtratına yerleştirilen bu haslet insana verilmiş en büyük nimetlerin başında gelmektedir.
İnsan için olmazsa olmaz olarak kabul edilen sevgiyi herkes istemekte ve arzulamaktadır. Bunun için çocuk sevilmek, genç sevilmek ister, yaşlı sevilmek ister, kısaca her kes sevilmek ister, sevilmekten de hoşlanır.
Ama şüphesiz başkaları tarafından sevilmek, başkalarının sevgisine mahzar olmak için öncelikle sevmek gerekir. Çünkü seven sevilir, sevilmek istiyorsak sevmeliyiz.
Peki sevilmeye vesile kabul ettiğimiz sevgi pusulasını öncelikle kime yönlendirmeliyiz? Tabi ki sevgi pusulasını tereddütsüz bir şekilde öncelikle bizi yoktan var edip her türlü güzel özelliği ve güzelliği veren Allah'a yönlendirmeliyiz.
Zira bizleri yoktan var eden ve çeşit çeşit nimetleriyle donatan Rabbimize karşı görevlerimiz vardır. Bu görevlerimizden bir tanesi de Onu sevmektir. Çünkü Allah-u Teala bizlere sayısız ihsanda bulunmuş, bizleri en güzel şekilde yaratmış, akıl, göz, kulak, el, ayak vermiş Kuranın ifadesiyle sayısız nimet vermiştir.
Onun için akıl sahibi bir kimse bütün bunları kendisine lütfeden Allahı sevmeli, hem de her şeyden daha çok sevmeli.
Bu Allah sevgisi de anne, baba, evlat, mal gibi varlıklardan üstün olmalıdır. Nitekim Kuran-ı Kerimde şöyle buyrulmaktadır: De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, düşmesinden korktuğunuz ticaret(iniz), hoşlandığınız konutlar, size Allahtan, Elçisinden ve Onun yolunda cihâd etmekten daha sevgili ise o halde Allâh emrini getirinceye kadar gözetleyin (başınıza gelecekleri göreceksiniz)! Allah, yoldan çıkmış topluluğu (doğru) yola iletmez.
Bu hitap dünyada herhangi bir şeyi Allahtan ve onu insanlara anlatıp sevdiren peygamberinden daha çok sevenler için bir uyarıdır. Tabi şunu da iyi bilmek lazım; Allah-u Teala bu ayette anne, baba, evlat, mal sevgisini yasaklamıyor. Yasaklanan şey, bunların sevgisinin Allah ve Resulünün sevgisinin önüne geçmesidir.
Çünkü Allah ve Resulünün sevgisi her şeyin üstünde olmalıdır. Hatta bu sevgi kişinin kendi nefsini sevmesinden de öte olmalıdır.
Peki, Allahı Sevmenin Belirtisi Nedir?
Allahı sevmek öncelikle Ona ve gönderdiği peygambere iman edip, ikisini de sevip emirlerine uymakla olur. Peygamber bu dinin tebliğcisi ve önderi ise ki öyledir. Öyleyse Allahı daha çok sevebilmemiz için Hz. Peygamberin yolundan yürümemiz lazım.
Hz. Peygamberi örnek almayan onun sünnetini uygulamayan kimsenin Allahı seviyorum demesinin bir anlamı yoktur. Çünkü Kuran-ı Kerimin ifadesiyle; Rasulullaha itaat eden Allaha itaat etmiş olur. De ki: Eğer Allâh'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın
Demek ki mümin ilk önce kendisini yaratan ve enva-i çeşit nimetlerle donatan Allahı sevecek, sonra da Allahın emirlerini bizlere tebliğ eden Resulünü sevecek, hem de her şeyden daha çok sevecek. Onun için Allahı sevdiği iddiasında bulunan bir kimsenin bu sevgisini ispat etmesi gerekir. Bu ispatının ölçüsü ise Allahın emirlerine ve Rasulullahın sünnetine bağlılıktır. Bu da ancak Allahtan korkma ile olur. Yani tasavvufi mana ile ehl-i takva ile mümkün olur. Takva, yani Allahtan korkma, Müslüman için çok şey ifade eden bir kavramdır. Yüce Rabbimiz Kuran-ı Kerimde buna şöyle değinmektedir:
Andolsun, sizi korku, açlık, mallar(ınız)dan canlar(ınız)dan ve ürünler(iniz)den eksiltmek gibi şeylerle deneriz; sabredenleri müjdele. O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler. İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar da onlardır. Demek ki Allah, bizi bu dünyada korku ile açlık ile mallarımızı ve canlarımızı eksiltmek suretiyle imtihan etmektedir.
Ayette sözü edilen korku da Allah korkusudur. Fakat bu korku insanın vahşi hayvanlardan, yılandan, aslandan, insandan kokması gibi bir korku türü değil, tazim, saygı ve sevgi neticesinde meydana gelen korkudur. Yani insan Allahtan Onu sevdiği ve saydığı için korkar. Onun sevgisinden mahrum kalmamak için korkar. Dolayısıyla içinde saygı ve sevgi bulunan bu tür korku sadece Allah için duyulur. Bundan dolayı Kuran-ı Kerimde İnsanlardan korkmayın benden korkun buyrulmaktadır.
Allahtan gereği gibi korkan Allahın en sevdiği kul olma şerefine nail olur. Nitekim İnsanların en değerlisi ve hayırlısı kimdir? sorusuna Hz. Peygamber, Allahtan en çok korkandır cevabını vermiştir.
İnsanları kötülüklerden cezai müeyyidelerle uzaklaştırmak zordur. Her insanın başına bir polis veya jandarma dikmek de mümkün değildir. İnsanları kötülüklerden ancak Allah korkusu uzak tutar.
Allah korkusundan mahrum olan kimseler her türlü kötülüğü işleyebilirler. Onun için bir atasözümüzde: Kork Allahtan korkamayandan denilmiştir. Allah korkusu, insanı her türlü hayırlı işe sevk eder. Hikmetin başı Allah korkusudur. Allahtan korkan insanın kimseye zararı dokunmaz. Aksine herkese yararı dokunur.
Allahtan korkmayan kimsenin ise herkese zararı dokunur.
Milli Şairimiz M. Akif Ersoyun dediği gibi:
Ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır.
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Soru ve Cevaplar
Zekat, kurban ve fıtır sadakası için belirlenen nisap miktarı aynı mıdır?
Zekat dinen zengin sayılan Müslümanlara farzdır, temel ihtiyaçlarından ve borcundan başka 85 gram altın veya bu altın değerinde temel ihtiyaçlardan fazla malı yahut parası olan kimseler dinen zengin sayılırlar. Bu miktara nisap denir. Zekatın farz olması için ölçü kabul edilen bu miktar, fıtır sadakası ve kurban için de aynıdır. Fakat Şafii de fıtır sadakası farz olduğundan zenginlik aranmadan herkese nisap olmadan farzdır. Aynı şekilde Şafii mezhebinde kurban kesmek sünnet olduğundan onlarda bir zenginlik aranmaz, isteyen keser, istemeyen kesmez.
Zekatın hepsi bir kişiye verilir mi?
Hanefi mezhebi fıkıhçılarına göre, zekat çıkaran kimse zekatını yukarıda geçen ayetteki sekiz sınıf insanın her birine verebileceği gibi sadece bir sınıfa da ödeyebilir. Hanefi fıkıhçılarına göre zekatın sarf yerlerinde söz eden bu ayet, zekatta her bir grubun ayrı ayrı ve eşit hakkı olduğunu ve bunlar arasında bölüştürülmesi gerektiğini açıklamak değil, zekatın bu yerlere verilebileceğini açıklamak içindir. Dolayısıyla Hanefi fıkıhçılarına göre zekat bir kişiye tek olmak üzere de verilebilir. Şafii fıkıhçılarına göre ise, söz konusu bu ayette geçen sınıflara bulunabilenlere eşit olarak dağıtılmalı ve her sınıftan en az üç kişiye verilmelidir. Çünkü Şafiilere göre, ayette zekat verilecek sınıfların ayrı ayrı hak sahibi oldukları belirtilmektedir.
Zekatta zekat malı hesaplanırken borç zekattan düşülür mü?
Hanefilere göre ticaret mallarının zekatı hesap edilirken borçlar çıkarılır. Şafii fıkıhçılarına göre ise borç zekatı etkilemez. Mevcut malın zekatı borç dikkate alınmadan hesap edilip verilir. Ayrıca ticaret mallarının zekatı, Hanefilere göre mal olarak verilebileceği gibi bu malın tutarı para olarak da ödenebilir. Şafiilere göre hangi mal zekata tabi ise zekatın o maldan çıkarılıp verilmesi gerekir.
Zekat illaki Ramazan ayında mı verilmelidir?
Zekat vermenin belli bir zamanı olmayıp, farz olduğu andan itibaren verilmesi gerekir. Bunun için belli bir ayı veya Ramazanı beklemeye gerek yoktur. Yani zekat vermekle yükümlü olanların, yükümlü oldukları andan itibaren en kısa zamanda zekatlarını vermeleri uygun olur. Dinen bu böyle olmakla beraber ramazan ayında hayırlı ibadetlerin sevabı daha fazla olduğu için Müslümanlar zekat ödemeyi bu aya denk getirmektedirler.
Fıtır sadakası kimlere verilir?
Fıtır sadakasının sarf yerleri ile zekatın sarf yerlerinin aynı olduğu hususunda fakirler görüş birliği içindedir.
Buna zekat verilmeyen kimselere fıtır sadakası da verilmez. Anne, baba, dede, nine, çocuk, torun gibi akrabalara normal zekat verilemediği için fıtır sadakası da verilemez. Her ne kadar İslam fıkhındaki durum ve fetva bu ise de maalesef halk pek buna uymamaktadır. Fıtır sadakası zengin olanlara verilemeyeceği halde fetva olmasına rağmen günümüzde sırf borcundan kurtulmak için zengin arkadaşına, komşusuna, akrabasına fıtır sadakasını vermektedir.
Bu davranış dinen yanlış ve sakıncalıdır. Böyle bir ödeme fıtır sadakası borcunu düşürmez bilakis normal zekat gibi kişinin boynunda ve vebalinde kalır. Bunun için her Müslüman ister normal zekat ister fıtır sadakası, zekatı olsun yerine getirirken hak eden dost, akraba ve komşularına vermesi gerekir, hak etmiyorsa vermemelidir.
Hayır kuruluşlarına zekat vermek caiz mi?
Zekat cami, Kur'an Kursu, okul, medrese gibi tüzel kuruluşlara verilemez. Verilse de dinen uygun değildir. Aynı zamanda kişinin zimmetinde borç kalır. Zekatı alacak kişi kabul ettim diyeceği için zekat ancak insanlara verilebilir. Dolayısıyla saydığımız bu ve benzeri kuruluşlara zekat verilemez. Ama burada okuyan fakir çocuklara, öğrencilere bizzat verilebilir.
Günün Ayeti
Ey iman edenler! Allahtan gerçek bir korku ile korkun ve İslam dışında bir dine intisap ederek ölmeyin.
Günün Hadisi
Kul bir hayra niyet ettiğinde bir sevabı var. Onu işlediğinde de bir sevabı var.
Günün Sözü
Sadakalarınızı başa kalkarak ve eziyet ederek boşa götürmeyin.
Kuran-ı Kerim
Günün Duası
Allahım bizi duaları kabul edilen kullarından eyle.
Ramazan kavramları
Tövbe nedir?
Kulun işlediği kötülük ve günahlara pişman olup, onları terk ederek Allaha yönelmesi, emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmak suretiyle Allaha sığınarak bağışlanmasını dilemesi demektir.
Günün Nüktesi
Acaba sebebi nedir?
İbrahim bin Edheme dua ediyoruz ama kabul olunmuyor. Acaba sebebi nedir? diye sormuşlar.
İbrahim bin Edhem şöyle cevap vermiş:
-Allahı tanıyor fakat itaat etmiyorsunuz.
-Resûlünü biliyor fakat sünnetine tabi olmuyorsunuz.
-Kurân okuyor fakat onunla amel etmiyorsunuz.
-Nimeti yiyor fakat şükretmiyorsunuz.
-Cennetin itaatkârlar için donatıldığını biliyor fakat ona gönülden talip olmuyorsunuz.
-Cehennemin asiler için kurulduğunu biliyor fakat ondan kaçıp korunmuyorsunuz.
-Şeytanın size düşman olduğunu biliyorsunuz, fakat onun dostluğundan çıkamıyorsunuz.
-Ölümü biliyor fakat hayırlar yapmıyorsunuz.
-Ölüleri toprağa gömüyor fakat ibret almıyorsunuz.
-Kendi kusurlarınızı bırakıp başkalarının kusurları ile uğraşıyorsunuz.
Bu halinizle duanız nasıl kabul edilsin?
Esmaül Hüsne ve Anlamları
(Allahın İsimleri)
Cebbar:
Dilediğini cebir yoluyla yapan, kayıtsız şartsız herkese cebredecek güçte olan, hiç kimse tarafından kendisine cebir olunamayan demektir.
Büyük Tasavvufçular:
Hacı Bayram Veli:
İsmi Numan bin Ahmed, lakabı Hacı Bayramdır. 1352 tarihinde Ankaranın Çubuk Çayı üzerinde Zülfadl köyünde doğdu. Hacı Bayram-ı Veli, 14. ve 15. yüzyıllarda Anadoluda yetişti.
Sultan Murad Han verdiği ünlü bir fermanda, Hacı Bayram-ı Veli'nin talebelerinin, yalnız ilim ile meşgul olmaları için, onların vergi ve askerlikten muaf tutulduğu bildirmiştir.
Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u fetih edeceğini II. Mehmed'in babası II. Murad'a bildirdiği rivayet olunur.
Bir gün medreseye birisi gelerek; İsmim Şüca-i Karamanidir. Hocam Hamideddin-i Velinin selamı var. Sizi Kayseriye davet ediyor. Bu vazife ile huzurunuza geldim. dedi. O da, Hamidüddin ismini duyunca; Baş üstüne, bu davete icabet lazımdır. Hemen gidelim. diyerek müderrisliği bıraktı. Birlikte Kayseri'ye yöneldiler ve Somuncu Baba diye bilinen Hamideddin-i Veli ile Kurban Bayramında buluştular. O zaman Hamideddin-i Veli; İki bayramı birden kutluyoruz! buyurdu ve ona Bayram lakabını verdi. Talebeliğe kabul etti. Din ve fen ilimlerinde yüksek derecelere kavuşturdu.
1412 yılında Hacı Bayram-ı Veli, hocası Hamidüddinin Aksarayda ölümünden sonra Ankara'ya dönüp irşad faaliyetlerine başlar. Bu tarih, ilk Türk tarikatı olan Bayramiye tarikatının kuruluşu kabul edilir.
Hocasının vefatından sonra Ankaraya gelerek doğduğu köye yerleşti. Yeniden talebe yetiştirmekle meşgul oldu. Damadı Eşrefoğlu Rumi, Şeyh Akbıyık, Bıçakçı Ömer Sıkinî, Göynüklü Uzun Selahaddin, Edirne ve Bursa ziyaretlerinde talebeliğe kabul ettiği Yazıcızade Ahmed (Bican) ve Mehmed (Bican) kardeşler ile Fatih Sultan Mehmed Hanın hocası Akşemseddin bunların en meşhurlarıdır.
Sultan İkinci Murad Han kendisinden nasihat isteyince; İmam-ı Azamın, talebesi Ebu Yusufa yaptığı uzun nasihati yaptı: Tebean içinde herkesin yerini tanıyıp bil; ileri gelenlere ikramda bulun. İlim sahiplerine hürmet et. Yaşlılara saygı, gençlere sevgi göster. Halka yaklaş, fasıklardan uzaklaş, iyilerle düşüp kalk. Kimseyi küçümseyip hafife alma. İnsanlığında kusur etme. Sırrını kimseye açma. İyice yakınlık peyda etmedikçe kimsenin arkadaşlığına güvenme. Cimri ve alçak kimselerle ahbaplık kurma. Kötü olduğunu bildiğin hiçbir şeye ülfet etme. Bir şeye hemen muhalefet etme. Sana bir şey sorulursa ona herkesin bildiği şekilde cevap ver. Seni ziyarete gelenlere faydalanmaları için ilimden bir şey öğret ve herkes öğrettiğin şeyi belleyip tatbik etsin. Onlara umumi şeyleri öğret, ince meseleleri açma. Herkese itimat ver, ahbaplık kur. Zira dostluk, ilme devamı sağlar. Bazen de onlara yemek ikram et. İhtiyaçlarını temin et. Onların değer ve itibarlarını iyi tanı ve kusurlarını görme. Halka yumuşak muamele et. Müsamaha göster. Hiçbir şeye karşı bıkkınlık gösterme, onlardan biri imişsin gibi davran.
Ölümünden sonra tarikat, müritleri Akşemsettin ve Bıçakçı Ömer Dede (Şeyh Emir Sikkinî) tarafından iki kol üzerinden devam etti.