Başkasının emeğini gasp anlamına gelecek her iş, tutum ve davranış, kul hakkı sorumluğunu gerektirir. Bu sorumluluk ise, söz konusu hak sahibine iade edilmedikçe veya helallik alınmadıkça ortadan kalkmaz.
İslam emeğe büyük değer verir, haksız kazanca karşı çıkar. Kur’an-ı Kerim’de: “İnsan için ancak çalıştığı vardır.” (Necm, 53/39) buyurulur.
Hz. Peygamber de emeğin hakkının verilmesini değişik hadisleriyle ifade etmişlerdir. Bunlardan birinde “Hiçbir kimse, elinin emeği ile kazandığını yemekten daha hayırlı bir kazanç yememiştir. Allah’ın Peygamberi Davud da kendi elinin emeğini yerdi.” (Buhari, Büyu’, 15) buyurmuşlardır.
Bu bağlamda hangi alanda olursa olsun işlenen veya ihlal edilen hak sorumluluk gerektirir. Günümüzde bu hak ihlalleri elektronik ya da bilgisayar dünyasında da söz konusu olabilmektedir. Buna göre emek vererek internet ortamına geçirilmiş olan her türlü program, yazılım, kitap… ürünler sahibinin izni olmadan kullanılamaz.
Yemin-i lağv Nedir?
Allah adını zikrederek yapılan yeminler üçe ayrılır:
a-Yemin-i lağv: Yanlışlıkla veya doğru zannıyla yalan yere yapılan yemindir. Bu çeşit yeminden dolayı kefaret gerekmez.
b-Yemin-i gamus: Bile bile yalan yere yapılan yemindir. Yalan yere yapılan yemin günahtır.
c-Yemin-i mün’akide: Mümkün olan ve geleceğe ait bulunan bir şey hususunda yapılan yemindir. Böyle bir yemine riayet gerekir.
Bu bağlamda yemin-i lağv yanlışlıkla yapılan yemindir. Dolayısıyla yanlışlıkla yapılan (öyle olduğu zannedilen) yemin-i Lağv, yemin sayılmaz bu yemin çeşidi geçersizdir. Günahı ve kefareti de yoktur. Tabi insan elinden geldiğince yeminden kaçınmaya çalışmalıdır.
Beyin ölümü gerçekleşmiş olan kimsenin hayatına son vermek caiz mi?
ümidi büsbütün kaybolduğu doktorlar heyetinin kararı ile belirlenmiş olan hastanın daha fazla acı çekmesin diye akrabalarının isteği ile hayatına son verilmesi dinen uygun değildir. İster yeni doğmuş bir çocuk, ister ileri yaşta bir yaşlı olsun, isterse ölüm döşeğinde olan hasta olsun, canları çıkıncaya kadar bunların tam bir yaşama hakları vardır. Böyle bir insanı öldürenle sağlıklı bir kişiyi öldüren arasında fark yoktur.
Hayat sıkıntılarla doludur. Hayatından büsbütün ümit kesilmiş nice hastaların iyileşip aramızda yaşamaya devam ettiğini çoğu zaman görmekteyiz. Hastalık, darlık ve acı olaylar insanlar içindir. Bunlara karşı sabretmek ve ümidi yitirmemek gerekir. Ayette şöyle buyrulmuştur: “Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 2/153)
Günün Ayeti
“Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.”
(Şûra, 42/30.)
Günün Hadisi
“Mü’mine musibet nevinden her ne ulaşır ise günahlarına bir kefaret olur. Musibet, beklenmedik bir hâdise olmuş, ayağına batan bir diken olmuş fark etmez.” (Müslim, “Birr”, 49.)
Günün Sözü
Bizi zengin yapan kazandıklarımız değil, muhafaza ettiklerimizdir.
Francis Bacon
Günün Duası
Allah’ım bugünümü kazasız ve belasız bitirmeyi nasip eyle.
Bunları biliyor muyuz?
Vahdaniyet Nedir?
Allah’ın zati sıfatlarından olan bir sıfattır ve Allah’ın zatında, sıfatlarında ve işlerinde tek olup, ortağı olmaması demektir.
Günün Nüktesi
Günah işleme şartları…
Bir gün gencin birisi İbrâhîm b. Edhem’e şöyle sorar:
– Nefsim beni günaha girmeye zorluyor, nefsime nasıl karşılık vereceğimi bilemiyorum, ne tavsiye edersiniz?
-İbrâhîm b. Edhem cevaben der ki:
günaha girmenin şartlarını hatırlat nefsine. Günaha girme şartlarını yerine getirebilirse günaha girebileceğini söyle, der.
Genç heyecanlanır.
-Günaha girmenin şartları mı var? O şartları söyle yerine getireyim, der.
b. Edhem de anlatır. Günaha girmek için yerine getirilmesi gereken üç şart.
- Birincisi, içinde günaha girme duygusu başlayınca kendisine karşı günah işleyeceğin Allah’ın mülkünden dışarıya çık, günahı orada işle! Sonra geri dönüp gel!..
- Bu mümkün mü, der genç. Her yer O’nun mülküdür. Mülkü olmayan yer yoktur ki, oraya gideyim de günahı orada işleyip döneyim!..
Öyle ise der İbrahim, hem mülkünde oturacaksın hem de mülkün sahibine karşı gelmekten utanmayacaksın; senin gibi civanmert bir gence yakışır mı böyle saygısızlık?..
- Genç, sen ikinci şartı söyle, der. Onun mülkünün dışına çıkmam mümkün değildir.
İbrâhîm b. Edhem de ikinci şartı anlatır:
- Öyle ise der, kendisine karşı günah işleyeceğin Allah’ın verdiği rızkı da yememeye karar ver, ondan sonra ona isyana niyetlen!.. Genç, düşünmeye başlar:
– Bu da mümkün değil der. Ben Allah’ın verdiği rızkı yemeden yaşayamam ki?
– Öyleyse der İbrâhîm b. Edhem, hem mülkünde oturacaksın, hem verdiği rızkı yiyeceksin hem de O’na karşı günah işlemekten utanmayacaksın, buna akıllı, insaflı civanmert bir gencin vicdanı razı olur mu?
– Olmaz, der genç. Sen üçüncü şartı söyle de bir de ona bakalım. İbrâhîm b. Edhem de günah işlemenin üçüncü şartını söyler:
İçinde günah arzusu kıpırdayınca hemen O’nun görmediği gizli bir yere git, günahı görmediği gizli bir yerde işle. Sonra geriye dönüp gel!..
– Genç, bu şartta der, öteki şartlar gibi imkânsız. O’nun görmediği bir yer var mı ki gidip günahı orada gizlice işleyeyim de sonra dönüp geleyim?
İbrâhîm b. Edhem de sözlerini şöyle bağlar:
– Öyle ise der, benim civanmert evladım, hem mülkünde oturacaksın, hem verdiği rızkı yiyeceksin hem de görmediği gizli bir yer bulamayacaksın, yine de ona karşı günah işlemeyi göze alacaksın, imanlı, insaflı, civanmert bir gence yakışır mı böylesine isyan ve itaatsizlik?
Genç, daha fazla dayanamaz, iki elini birden kaldırarak bağırmaya başlar:
– Teslim oldum ey İbrahim teslim! der. Bundan sonra nefsim beni günaha zorlayınca haykırarak diyeceğim ki:
- Ey nankör nefis, utanmıyor musun, mülkünde oturduğun, verdiği rızkı yediğin, görmediği gizli bir yeri bulamadığın Allah’a karşı açıkça, alenen isyan bayrağı çekip de nankörce günah işlemeye?