Kur’an ve sünnette “kul hakkı namazı” diye bir namaz yoktur. Kişinin kul hakkından kurtulmasının yolu, hak sahibine hakkını vermesi ve onunla helalleşmesidir. Ayrıca ihlal edilen haktan dolayı da tövbe edilmelidir. Kul hakkı konusunda sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Kimin üzerinde birinin namusu ya da malıyla ilgili bir zulüm varsa altın ve gümüşün bulunmadığı kıyamet gününden önce onunla helalleşsin. Aksi takdirde kendisinin salih amelleri varsa, yaptığı zulüm miktarınca sevabından alınır, hak sahibine verilir. İyilikleri yoksa zulüm yaptığı kardeşinin günahından alınır, onun üzerine yükletilir.” (Buhari, “Mezali”, 11).
Buna göre kul hakkı namazı diye bir namaz yoktur. Ancak kul hakkı varsa sahibine bu hak geri verilip helâlaşmalı, bundan sonra da Allah’a tövbe etmelidir. Bu tövbeden önce de kişinin iki rekat namaz kılması ise mendup olup tavsiye edilir.
Ölen kişi kabre konduktan sonra, oraya iyi amellerle ve sevaplarla gelebildiyse sevinçli ve mutlu olur. Kötü amellerle gelmişse şüphesiz bunun sıkıntısını yaşar. Kabirde kişiyi sorgulamak için Münker ve Nekir isminde iki sorgu meleği gelir. Şayet sorgulanan kişi mümün ise onların sorularına rahatlıkla cevap verir. Bu sorgu neticesinde takvalı mü’minin kabri genişler. Cennet bahçelerinden bir bahçe olur. Kabirden cennete bir pencere açılır, oradan kıyamete kadar cennet nimetlerini tadarda tadar. Ancak ölen kişi mümin değilse yani inanmayan bir kimse ise Münker ve Nekirden korkar ve sorulara doğru cevap veremez. Meleklere doğru cevap veremediği gibi aynı zaman da kabir onun üzerine daraltılır. Azap üzerine azap görür. Bunun da ötesinde cehennemdeki yeri günde iki defa ona gösterilir. Nitekim sevgili Peygamberimiz bir hadisi Şerifinde bu hususla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: “Kul kabrine konulup, yakınları da ondan ayrılınca ki, o geri dönenlerin ayak seslerini işitir. Kendisine iki melek (Münker ve Nekir) gelir. Onu oturtup: “Muhammed denen kimse hakkında ne diyordun?” diye sorarlar. Kişi, Mümin ise bu soruya: “Şahadet ederim ki, o Allah’ın kulu ve elçisidir!” diye cevap verir. Ona: “Cehennemdeki yerine bak! Allah orayı cennette bir mekâna tebdil etti.” denir. (adam bakar) her ikisini de görür. Allah da ona, kabrinden cennette bakan bir pencere açar. Eğer ölen kafir ve münafık ise sorduğunuz zatı bilmiyorum. Ben de herkesin söylediğini söylüyorum! diye cevap verir. Kendisine “Anlamadın ve uymadın denir. Sonra kulaklarının arasına demirden bir sopayla vurulur. (sopanın acısıyla) öyle bir çığlık atar ki onu insan ve cin dışındaki herkes duyar.” (Buhâri, “Cenâiz”, 68, 87.)
Buna göre kişi öldükten sonra kabirde kendisine gideceği yer olan cennet ya da cehennem gösterilir.
İkindi namazının son vakti güneşin batışından hemen öncesidir. Ancak mazeret yoksa bu ana kadar geciktirmemek gerekir. Zira Hz. Peygamberin ifadesi ile: “En hayırlı amel vaktinde kılınan namazdır.” (Buhari, “Mevakiti’s-Salât”, 5.)
Ancak ikindi namazı uyku, unutma ya da bir başka mazeretten veya bilerek kılınmamışsa, güneş batmak üzere olsa da kazaya bırakılmalıdır bilakis kılınmalıdır.
Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır.
Teğabun, 64/15.
“Sabah namazının iki rek`at sünneti, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır.”
Müslim, “Müsâfirîn”, 96.
“Eğer ağza konulan lokma helâl değilse, o kimse ihlâslı ve huzurlu olamaz.
Mahmud Sâmî Ramazanoğlu
Allah’ım günümü senin yolunda ve razı olduğun işlerde geçirmemi nasip eyle.
Hurâfe Nedir?
Akla ve ilme aykırı olan ve hiçbir temeli bulunmayan batıl inançlar ve uygulamalardır.
O altınlar sana ait delikanlı…
Bir kral halkı için geniş bir yol yaptırmaya karar verdi. Yapımı tamamlanan yolu halka açmadan önce, bir yarışma düzenlemeye karar verdi. İsteyenin bu yarışmaya katılabileceğini ilan ettiren kral, yoldan en güzel geçecek kişiyi belirleyeceğini söyledi.
Yarışma günü, insanlar akın ettiler. Bazıları en güzel arabalarını, bazıları en güzel elbiselerini getirmişti: Kadınlardan kimileri saçlarını en güzel biçimde yaptırmıştı, kimi de yanlarında en güzel yiyecekleri getirmişti. Gençlerden bazıları spor kıyafetler içinde yol boyunca koşmaya hazırlanıyordu. Nihayet, tüm gün insanlar yoldan geçtiler, fakat yolu kat edip tekrar kralın yanına döndüklerinde hepsi aynı şikâyette bulundu: Yolun bir yerinde büyükçe bir taş ve moloz yığını vardı ve bu moloz yığını yolculuğu zorlaştırıyordu. Günün sonunda yalnız bir yolcu da bitiş çizgisine yorgun argın ulaştı. Üstü başı toz toprak içindeydi, ama krala büyük bir saygıyla yönelerek elindeki altın kesesini uzattı:
“Yolculuğum sırasında, yolu tıkayan tas ve moloz yığınını kaldırmak için durmuştum. Bu altın kesesini onun altında buldum. Bu altınlar size ait olmalı.” Kral gülümseyerek cevap verdi:
“O altınlar sana ait delikanlı.”
“Hayır, benim değil. Benim hiçbir zaman o kadar çok param olmadı.”
“Evet” dedi kral. “Bu altınları sen kazandın, zira yarışmanın galibi sensin. Yoldan en güzel geçen kişi sensin. Çünkü yoldan en güzel geçen kişi, ardından gelenler için yoldaki engelleri kaldıran kişidir.”