2

İslam’da işlenen günahtan dolayı istiğfar duası var mı?


  • Oluşturulma Tarihi : 24.07.2016 08:01
  • Güncelleme Tarihi :

İstiğfar, işlenilen günahlardan ve hatalardan dolayı Allah’tan af ve mağfiret niyaz etmek demektir.

Kur’an-ı Kerîm’de işledikleri kötülüklerden pişman olup tövbe-istiğfarda bulunanlar övülmektedir. Nitekim bu hususta mealen şöyle buyrulmaktadır: “Ve onlar çirkin bir günah işledikleri, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah'ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Allah'tan başka günahları kim bağışlayabilir? Bir de onlar, bile bile, işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmezler.” (Âl-i İmrân, 135).

Kur’an-ı Kerim’de, “istiğfar duası” adında özel bir dua yoktur. Ancak içeriği bakımından “istiğfar” anlamı taşıyan pek çok dua vardır.

Ancak Hz. Peygamber seyyidü’l-istiğfar duası vardır. Hz. Peygamber’in “seyyidü’l-istiğfâr” (istiğfârın en güzeli) diye nitelediği dua şöyledir: “Allah’ım! Sen benim Rabbimsin! Senden başka hiç bir ilâh yoktur. Beni sen yarattın. Ben senin kulunum; gücüm yettiği kadarıyla senin ahdin ve va’din üzere bulunuyorum. Yaptığım fenalıkların şerrinden sana sığınırım. Üzerimde olan nimetlerini itiraf ederim; günahımı da itiraf ederim. Beni bağışla; çünkü senden başka hiçbir kimse günahları bağışlamaz.” (Buhârî, Daevât, 2).

Yapılan bir ibadetin ya da işlenen bir günahın imana faydası ya da zararı olur mu?

İman inanılması gereken hususlar açısından artmaz ve eksilmez. Bir kimse, iman esaslarının tümünü kabul edip de, bir ya da birkaçına inanmazsa, iman etmiş sayılmaz. Bu durumda, iman gerçekleşmediğinden, artması ve eksilmesi söz konusu değildir. Ancak güçlü ve zayıf olmak açısından farklılık gösterir; kiminin imanı kuvvetli, kiminin zayıftır.

İmanda bu çeşit farklılığın bulunduğuna Kur'an-ı Kerim'de işaret edilmiştir: “Herhangi bir sure indirildiğinde, içlerinden (alaylı bir şekilde) 'bu hanginizin imanını artırdı?' diyenler olur. İman etmiş olanlara gelince, inen sure onların imanını artırmıştır.” (Tevbe 9/124); “O, inananların imanlarını kat kat artırmaları için kalplerine huzur ve güven indirendir.” (Fetih 48/4); “Allah'ın ayetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların (mü'minlerin) imanlarını artırır.” (Enfal 8/2)

Buna göre kişi günah işleye işleye imanını zayıflatmaktadır. Aynı şekilde kişi hayır işleye işleye ibadet ede ede de imanı artar.

Müslüman kimseye kızgınlıkla kafir demek caiz mi?

Tekfir, Müslüman olduğu bilinen bir kişiyi, inkâr özelliği taşıyan inanç, söz veya davranışından ötürü kafir saymak demektir. İrtidad ise Müslümanın dinden çıkması anlamına gelir.

Bu itibarla tekfir bir şahsın başkaları tarafından küfrüne hükmedilmesi, irtidad ise kişinin kendi irade ve ifadesiyle İslâm'dan ayrılmasıdır.

Bir Müslüman’ın kâfir olduğuna hükmedilmesi onu pek ağır dünyevî ve uhrevi sonuçlara, müeyyide ve mahrumiyetlere mahkûm etmek anlamına geldiğinden, tekfir konusunda çok titiz davranmak gerekir.

Çünkü yersiz yapılan tekfir, fert açısından ağır sonuçlar doğurmasının yanında toplum hayatında kapatılamayacak yaraların açılmasına, birlik ve bütünlüğün zedelenmesine ve parçalanmaya sebep olur. Zira bu durumdaki bir kimse, gerçek durumunu Allah bilmekle birlikte, toplumda Müslüman muamelesi görmez, selâmı alınmaz, kendisine selâm verilmez, kestikleri yenilmez. Müslüman bir kadınla evlenmesine müsaade edilmez. Öldüğünde cenaze namazı kılınmaz. Müslüman kabristanına gömülmez.

Tekfir bu denli ağır sonuçlar doğurduğu içindir ki, Hz. Peygamber pek çok hadiste  “Ben Müslüman’ım” diyeni küfürle suçlamaktan sakınmayı tavsiye etmiştir. Bir hadiste “Kim bir insanı kâfir diye çağırırsa  veya öyle olmadığı halde ey Allah düşmanı derse söylediği söz kendisine döner" (Müslim, Îmân 27) buyurulurken, bir başka hadiste de şöyle denilmiştir: "Bir insan müslüman kardeşine ey kâfir diye hitap ettiği zaman, ikisinden biri bu sözü üzerine almış olur. Şayet söylediği gibi ise küfür onda kalır, değilse söyleyene döner.” (Müslim, Îmân 26).

Bu hadislerden de anlaşılacağı gibi bir kimseyi küfürle itham ederken göz önünde bulundurulması gereken husus, o kimsenin küfür olan bir inancı yapıp yapmadığı veya küfür olan bir sözü söyleyip söylemediği ya da küfür ve irtidad gerektiren bir inanca inanıp inanmadığına dikkat etmek gerekir.

Onun için birine kızarken ya da şaka ile ona gelişi güzel olarak kafir demek uygun değildir. Şayet kişi bu sözü sadece o davranışa binaen kafir birisinin hareketlerine benzeterek söylüyorsa haram bir iş yapmış olur. Şayet bu sözünü söylerken Müslüman olan birisini kafir sayıyorsa o zaman Hz. Peygamberin yukarıdaki hadisinin hükmü kendisine döner. Dolayısıyla günlük hayatta kullandığımız söz ve ifadelere dikkat etmemiz gerekir. Yoksa hafazanallah telafisi olmayan yola girebiliriz.

Günün Ayeti

Fitne ölümden beterdir.

Günün Hadisi

Fitne uykudadır uyandırmayın.

Günün Sözü

Hayatta en büyük hata, kendini hatasız sanmaktır.

Yunus Emre

Günün Duası

Allah’ım İslam’a ve Müslümanlara yardım et. Zalimleri ve hainleri de mağlup et.

Bunları biliyor muyuz?

Mahkeme-i Kübra Nedir?

En büyük mahkeme, ahirette bütün insanların amel defterlerinin tartıldığı ve dünyada yaptıklarının hesabını verecekleri yer.

Günün Nüktesi

İyilerin yanında kötülerin de uzağında durun…

Konya'da halka vaaz eden Hazreti Mevlâna bir ara der ki:

-Sizler hep iyilerin yanında kötülerin de uzağında durun! Sakın kötülerle yüz yüze göz göze gelip de kötülüklerinde cesaret vermeyin!

Ne var ki, halkı kötülere karşı böyle uzak durmaya çağıran Mevlânâ, söylediklerinin aksini yapar. Civarda ne kadar kötü bilinen varsa hepsiyle de yüz yüze, göz göze diyalog kurup sohbeti tercih eder. Bir gün yine kötü bilinen bir adamın dükkanında yüz yüze sohbet ettiğini gören cemaatten biri, dışarıda beklemeye başlar. Maksadı camide söyledikleriyle dışarıda yaptıklarının hesabını sormak.

Nitekim Mevlânâ dükkandan çıkıp da yolda yürümeye başladığı sırada arkasından erişen öfkeli adam sorusunu şöyle sorar:

-Sen değil miydin kürsüde, iyilerin yanında kötülerin de uzağında durun diyen?

Mevlânâ tereddüt etmeden cevap verir:

-Evet, bendim!

Öfkeli adam:

-Öyle ise nedir bu çelişkili halin, der? Kötülerle yüz yüze, göz göze diyalogdan geri kalmamakta, onlarla hep beraber olmaktasın. Mevlânâ şaşırtan cevabını şöyle verir:

-Ben yetmiş iki buçuk milletin kötüleriyle beraberim!

Büsbütün çileden çıkan adam:

-Zaten der, sizin gibileri bizim ahlakımızı bozuyor. Kürsüde öyle konuşuyorsunuz, sokakta da böyle davranıyorsunuz. Sözünüzle özünüz bir olmuyor.

-Ben bu sözünle de beraberim, diyen Mevlânâ şöyle devam eder:

-Doğru olan, sözüyle özü bir olmaktır. Kürsüde ne söylüyorsa sokakta da öyle olmaktır. Yalnız der, benim sözümle özüm birdir. Çelişki yoktur davranışlarımda.

Şöyle açıklar kendi özel durumunu:

-Ben sırtında gül yaprağı taşıyan bir hamal gibiyim. Vardığım yerlere gül kokusu yayarım. Sırtında gülü bulunmayanlar kötü kokulu yerlere varmasınlar. Şu benzetmeyi de ekler sözlerine:

-Bizim gibilerin vardığı karanlık yerlerde bilgi şimşekleri çakar, ilim sohbetleri aydınlatır ortalığı. Vardığı yeri aydınlatacak bilgi nuruna sahip olmayanlar, girmesinler aydınlatamayacakları karanlık yerlere!

Hiç beklemediği mantıklı bir açıklama ile karşılaşan öfkeli adam düşünmeye başlar... Neden sonra onun da söylendiği duyulur:

-Demek ki der, bilgi yükü taşımayanlar varmasınlar kötülerin yanlarına. Çünkü bilgileri yoktur ki bilgisizlik kokusunu bastırsınlar, ilim, irfan nurları yoktur ki cehalet karanlıklarını aydınlatsınlar...

Sözlerini şöyle bağlar:

-Şimdi anlıyorum ki der, bilgisizlere düşen, kötülerden uzak durmak, bilgi sahiplerine düşen de kötüleri kendi hallerine bırakmayıp irşat etmek... Zaten der, sorumluluk duygusu taşıyan doktorlar hastalardan uzak kalamazlar, muhtaçları şifalı ilaçlardan mahrum bırakamazlar...

İslam’da işlenen günahtan dolayı istiğfar duası var mı?
Doç. Dr. Zeki Uyanık
Yazarımız Kim ?

Doç. Dr. Zeki Uyanık