Sayfa Yükleniyor...
Evlenmeden önce nişanlanmak İslam dininde illaki zorunlu değildir. Nişanlılık dini bir uygulamadan çok örfi bir sözdür. Dolayısıyla evlenecek kişilerin nişanlanması dini bir emir değildir. Ancak dine de muhalif de değildir. Bu nişanlanmanın uzun ya da kıssa bir zaman sınırlaması yoktur. Bu nişan süresi bir ay da olur bir yılda olur. Bunun ne alt ne de üst bir sınırı yoktur. Bunu daha çok örf belirler. Ancak fazla da uzatmamak daha evladır.
Başkasının emeğini gasp anlamına gelecek her iş, tutum ve davranış, kul hakkı sorumluğunu gerektirir. Bu sorumluluk ise, söz konusu hak sahibine iade edilmedikçe veya helallik alınmadıkça ortadan kalkmaz. İslam emeğe büyük değer verir, haksız kazanca karşı çıkar. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bu hususta mealen, “İnsan için ancak çalıştığı vardır.” (Necm, 53/39) buyurulur. Hz. Peygamber de emeğin hakkının verilmesini değişik hadisleriyle ifade etmişlerdir. Bunlardan birinde “Hiçbir kimse, elinin emeği ile kazandığını yemekten daha hayırlı bir kazanç yememiştir. Allah’ın Peygamberi Davud da kendi elinin emeğini yerdi.” (Buhari, Büyu’, 15) buyurmuşlardır. Teknolojinin geliştiği, insan emeğinin çok tezahür ettiği günümüzde aynı ölçüde hak ve emek ihlalleri söz konusu olabilmektedir. Bu hak ihlalleri elektronik ve bilgisayar dünyasında da yaşanmaktadır. Bundan dolayı emek mahsulü olarak internet ortamına geçirilmiş olan her türlü program, yazılım, kitap müzik vb. ürünleri ilgililerin izni olmadan elde edip kullanmak caiz değildir.
Bir hak mezhepten öteki hak mezhebe geçmek caizdir. Zira bütün ehlisünnet mezheplerine uymak caizdir. Hepsine de uymak caiz olduğundan isteyen istediği mezhebi tercih edebilir. Aynı şekilde tercih ettiği mezhebi bırakıp başka bir mezhebe de geçebilir. Yani Hanefi olan birisi Şafiî mezhebine, Şafiî olan bir kimse de Hanefi mezhebine geçebilir. Böyle bir durum da yani bir mezhepten diğerine geçmek imana zarar vermez.
Zaruret durumunda haram, bir fiil müslüman bir kişi için mubah hatta vacip hale gelebilir. Haramı işleme ruhsatının bulunduğu bazı durumlarda müslüman bir kişi azimet hükmüne uymakla ve ruhsattan yararlanma arasında serbest bırakılır. Ölüm tehdidi altında kalan bir kimsenin imanı gizleyip küfrü telaffuz etmesine ruhsat vardır. Nitekim böyle bir hadise Hz. Peygamber döneminde yaşanmış, Peygamber de buna izin vermiştir. Bu fiil mubah olmakla beraber kişi imanını söylemede direnirse ve öldürülürse İslam Fıkıhçılarına göre şehitlik mertebesine erişir. Bazı durumlarda ise ruhsattan yararlanma vacip hale gelir. “Açlık yüzünden ölüm tehlikesiyle karşılaşan bir kimsenin hayatta kalacak nispetinde haram olan domuz etini yemesi” gibi. Hatta İslam fıkıhçıları, bu ruhsatı kullanmayıp bu yüzden ölen kişinin günahkar olarak öldüğü görüşündedirler.
Nihayet oraya geldikleri zaman kulakları gözleri ve derileri, işledikleri şeye karşı onların aleyhine şahitlik edecektir. Derilerine: Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz derler, onlarda: Her şeyi konuşturan Allah bizi de konuşturdu.” derler. Fussilet, 41/21-22.
“Kim bir borçluya mühlet verirse, her gün için bir sadaka sevabı kazanır. Kim onun borcunu vâdesi geldikten sonra tehir ederse, tehir ettiği müddetçe, her geçen gün sadaka yazılır.” İbn-i Mâce, “Sadakât”, 14.
Doğru kararlar tecrübeden gelir ama tecrübe yanlış kararlardan oluşur.
Allah’ım bugün ahretimizi tehlikeye atacak iş ve kazancı bize nasip etme.
Ric’î Talâk nedir?
Fıkıhta geçen boşama türlerinden birisi olup, erkeğe, yeni bir nikâha ihtiyaç olmadan tek taraflı irade beyanı ile boşadığı eşine dönebilme imkânı veren talâktır.
Allah’a ve Ahirete İman eden… Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin.
Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse akrabasına iyilik etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse ya faydalı söz söylesin veya sussun!” Buhârî, “Nikâh”, 80.